21 Mart 2021 Pazar

32- El-Habîr ism-i şerifi:


Her şeyin iç yüzünü bilen, gizli taraflarından haberdar olan ve sırlarına vakıf olan manasına gelmektedir. Cenab-ı Hak, bu manalarla Habir’dir.

O öyle bir Habir’dir ki, hiçbir halimiz O’ndan gizlenemez. Her şeyin iç yüzünü bilir, en gizli hallerimize vakıf olur. Sadece hallerimizi de değil, gönüllerimize düşenleri, fikirlerimizden geçenleri, nefsimizin sesini, niyetlerimizi ve en gizli hallerimizi bilir…

O öyle bir Habir’dir ki, karanlık bir gecede, bir kayanın üzerindeki karınca O’ndan saklanamaz. Gözle görülmesi mümkün olmayan bir mikrop O’ndan gizlenemez. Bir yaprak O’ndan habersiz düşemez. Bir zerre O’ndan saklanarak hareket edemez.

Bu isim, Alîm ismine benzer. Ancak aralarında bir fark vardır. İlim, gizli ve bâtınî şeylere izafe edildiğinde o ilme “hibr”, o ilmin sahibine de “Habir” denir. İşte Cenab-ı Hak, her şeyi bilmesiyle Alîm; her şeyin iç yüzüne ve esrarına vakıf olmasıyla da Habir’dir.

Bir şeyden haberdar olabilmek için ya gözümüzle görmeye veya gözüyle görmüş birinden duymaya ihtiyacımız vardır. Gördük ya da duyduk diyelim, bu da yetmez. Elde edilen verileri değerlendirip bilgiye dönüştürecek bir akıl da lazımdır. Bunların hepsi oldu diyelim yine de olanların bütününü göremez, duyamaz ve her şeyin içyüzünü kavrayamayız. Ama Allah’ın bir şeyden haberdar olması böyle değildir. O’nun mülkünde olup biten her hangi bir şeyden haberdar olmaması mümkün değildir.

Rabbimizin görmesine, işitmesine, bilmesine ne bir engel ne de bir sınır vardır. (En’am, 6/13.) O’nun bütün isimleri nasıl kusursuzluk ifade ediyorsa Habîr ismi de hiçbir bilgi vasıtasına ihtiyaç duymadan her şeyden mükemmel bir şekilde haberdar olmayı ifade eder. Allah için gayb yoktur. (Mülk, 67/14; En’am, 6/73, 103; Neml, 27/88.) O, sadece bugüne kadar olmuş olanlardan değil, bugünden kıyamet gününe ve sonrasına kadar olacaklardan da haberdardır. O böyle bir Habîr iken O’ndan bir şey istemek için aracılara ihtiyaç yoktur; ne istenecekse O’ndan istenir. (Furkan, 25/59.) Zaman ve mekân farklılığı O’nun bilgisine bir engel teşkil etmez. (Lokman, 31/34.) İnsanların bilmesi ve idrak etmesi imkânsız olan bütün sırları ve kâinatın işleyişindeki her detayı bilir. Kur’an da, bu özelliklerle nitelenmiş olan Allah’ın verdiği haber demektir ve bu nedenle çok kıymetlidir. (Hud, 11/1; Fatır, 35/37.) 
Onu kendi sınırlı bilgi ve tecrübemize uydurmaya kalkmak büyük bir kibir ve hadsizliktir. (Teğabün, 64/8.)

Gazali rahmetullahi aleyh Cenab-ı Hakk’ın bilmekle ilgili sıfatlarını gruplandırırken Alîm isminin mutlak manada ilme delalet ettiğini söyledikten sonra bir şeyi bilmenin zahiri ve batıni iki yönü olduğunu belirtir ve Habîr’in duyularla algılanamayan batıni kısma, Şehîd’in de algı alanına yönelik zahiri kısma vukufiyeti ifade ettiğini belirtir.

Habîr ismi müjde midir tehdit mi?

Rabbimizin her şeyi işitmesini, duymasını, bilmesini ifade eden bütün isimleri kişinin içinde bulunduğu hâle göre müjde de olur tehdit de. Niyetlerinden ve gidişatından emin olan insan bu isimleri hatırladıkça ferahlar. İki yüzlüler, cimriler, münafıklar, hayırları ertelemek için devamlı bahane uyduranlar ise ürperirler. (Âl-i İmran, 3/180; Tevbe, 9/16; İsra, 17/17.) Bu manada Lokman aleyhisselam’ın oğluna nasihat ederken “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (Lokman, 31/16.) demesi hem bir ferahlık ve müjde, hem de bir korku ve tehdit içermektedir.

Allah kalplerin ve düşüncelerin en gizli kısımlarından bile haberdardır. Bu nedenle de bir başkasının hakkıyla anlaması ve takdir etmesi imkânsız olan kalplerdeki Allah saygısının (takvanın) değerini bilecek ve onu layıkıyla mükâfatlandıracak olan ancak O’dur. (Hucurat, 49/13; Haşr, 59/18.)
Rabbimizin Habîr ismi bu yönüyle bizim için bir müjdedir. (Bakara, 2/271; Nisa, 4/128; Hud, 11/111.) Çünkü bu haberdarlık, affetmek için bir bahane arayan Rabbin haberdarlığıdır! Bir hafifletici sebep, bugünkü hatamıza bizim unutup gittiğimiz bir neden bulup o nedenle bizi affedecek olan bir Rabbin haberdarlığı! İlla cehennemlik olmak için uğraşanlar dışında herkesin affolacağının müjdelenmesini başka nasıl anlayabiliriz ki?

Elbette her isim gibi Habîr isminin de tehdit ettikleri var: Tuzaklar kuranlar, kötülüğü azmederek yapanlar, fesatlar planlayanlar, bile isteye zarar verenler... İşte onlar bu ismin manası karşısında tir tir titremelidirler. (Adiyat, 100/9-11.) Habîr isminin bu dehşetli ikazları Kur’an’da genellikle beraber geldiği Latif, Basîr, Alîm ve Hakîm isimleriyle de pekiştirilir.

Habîr’e inanmanın verdiği huzur

Allah’ın bizim bilemediğimiz hallerimize dahi vakıf olduğunu bilmek O’nun bizim için takdir ettiği her şeyde mutlaka bir hayır olduğunu bilmek demektir. Mesela Şura suresi 27. ayette Rabbimiz dünyadaki rızıklarımızı bir ölçü ile takdir etmesini bakın neye bağlıyor: “Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.” İsra suresi 30. ayet de rızıkların taksimindeki hikmeti Habîr ve Basîr isimleriyle açıklar.
Hakkımızda takdir yetkisi bulunan Rabbimizin bizim her halimizden haberdar olduğunu ve bu yetkisini de daima bizim lehimize olacak şekilde kullandığını bilmenin vereceği huzur daha en baştan büyük bir ödüldür. Hayatta her ne olursa olsun, Allah Teala’nın bütün olanları en gizli noktalarına kadar bildiğini bilmek yaşananlar karşısında yıkılmamak için çok önemli bir esastır. Aslında bugün bize “hayata dair iyimserlik” ve “özgüven” olarak telkin edilen şeylerin tamamı bu manada Allah’a güvenmenin başka başka adlarıdır. Şu kadar var ki Allah’a güvenmek, yapmamız gereken şeyleri O’na bırakmak değil; yapabileceğimiz her şeyi yaptıktan sonra neticeyi O’na bırakmaktır.

Habîr isminin insanın ahlakına ve ilişkilerine etkisi

Gazali rahmetullahi aleyh Habîr ismiyle ahlaklanan kulların kendi iç dünyalarına vâkıf, nefsinin hayvani duygularını tanımış, onları yenmiş ve hilelerine karşı uyanık davranan kişiler olduğunu söyler. Bu gayret bize duygularımızın, düşüncelerimizin ve inançlarımızın biz farkına varmadan yavaş yavaş ifsat olmasından ve kalbin hastalıklarından koruyacak bir uyanıklık verir. İlk bakışta sıkıntı verecekmiş gibi gözüken bu iç kontrol bizi inançta düzgünlüğe, ahlakta tekâmüle ve davranışlarımızda takvaya ulaştıracak bir iç disiplin sağlar.

Esma-i Hüsna şarihi Ali Osman Tatlısu da hoş ifadeleriyle “Allah Teala Habîr’dir. O’na karşı yalandan, hilekârlıktan, terbiyesizlikten sakınmalı. Gizli yaparız da cezasız kalırız sanmamalı. Hacetlerden doğrudan doğruya haberdar olmaz diye kendisine dilekler sunmak için vasıtalar aramamalı. O’nun razı olmayacağı şeylerden son derece çekingen davranmalıdır.” diyerek bu ismin tecellileri için ne yapmamız gerektiğini anlatır.
İnsanlar arası ilişkilerde hemen her şeyi belirleyen söz ve davranışlarımızdan çok ahlakımızdır. Söz ve davranışlara güzel bir öz eşlik etmiyorsa hiçbir ilişki iyi bir noktaya gelmez. Eşler arasındaki ilişkilerin ıslahını hedefleyen bir ayette ıslahın önündeki engelin bencillik olduğunu, bunu aşmak için de ihsan ve takva gerektiğini söyledikten sonra “Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” diyerek bu bilince ulaşmanın yolunun Habîr ismini anlamaktan geçtiğini ortaya koyar. (Nisa, 4/128.)

İnsanlar arası ilişkilerin en temel dayanağı olan hukukun adalet ve hakkaniyet üzere yürütülebilmesi de hakikati gizlemeyen şahitler ve hâkimlerle mümkündür. Bu gerçeği etkileyici bir dille ifade eden ayetlerin de Habîr ismiyle bitmesi manidardır. (Bakara, 2/234; Nisa, 4/135; Maide, 5/8.) Adalet ancak Âlemlerin Rabbinin en gizli düşüncelerimizden dahi ayan beyan haberdar olduğunu hatırımızdan çıkarmadığımız ve bu bilince göre hareket ettiğimiz zaman ayakta durabilir. Adaleti ayakta tutmayan, gizli kapılar ardında haksızlıklar kotaran toplumlar ise büyük bir hızla çökerler. Bir şeyin gizli kalmasının bizim elimizde olduğunu sanmak ise büyük bir yanılgıdır.

Ey nefsim ve ey insan! Görmüyor musun, el-Habir ismiyle müsemma olan Rabbin seni biliyor, her şeyini görüyor ve her halinden haberdardır. Kalbinden geçenleri, nefsinin arzularını, amelindeki niyetleri dahi biliyor. Gel, sen de Rabbini bil ve ayıl! Rabbini bil ve ibadetle O’nu bildiğini bildir.

Bil ey nefsim! En gizli hallerini bilen Rabbin, bir gün gelecek, bu bildiklerini sana bildirecek. Ettiğin kusurları teker teker sayıp dökecek. Gözünü, elini ve diğer azalarını konuşturarak aleyhinde şehadet ettirecek. O zaman halin nice olur! Gel, o gün gelmeden önce bugün aklını başına al, nedamet et. Rabbinin el-Habir ismiyle her haline vakıf olduğu hakikatini gönlüne yerleştir. O’ndan utan, hayâ et ve O’nun huzurunda günah işlemekten çekin. Günah işleyeceğin zaman, el-Habir ismini düşün ve kendi kendine şöyle de: Bir çocuğun önünde dahi günah işlemekten utanırken, Rabbimin huzurunda günah işlemekten nasıl utanmam? O ki, beni görüyor ve beni biliyor. Şu halimden haberdardır. O beni bilirken ve görürken O’na karşı nasıl isyan edeyim? Huzurunda nasıl günah işleyeyim?

Ya Rab, bizlere el-Habir isminin tecellisinde olduğumuzu her daim hatırlat ve sana karşı isyandan, günahtan ve her türlü hayâsızlıktan bizleri muhafaza et. Âmin!

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu/ 

https://feyyaz.tv/el-mumin.html

En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana-Vaize Fatma Bayram

Hiç yorum yok: