El- Vehhab; Hibe eden demektir. Hibe ise; karşılık beklenmeden ve menfaat gözetmeden yapılan bağıştır.Yani, El-Vehhab karşındaki kişinin kendisinin olan bir şeyi sen bunu kazanmadığın halde sana verendir. Sebepsiz, bir şey yaptın diye değil, kalpten gelerek verilen saf hediye. Bunu hak etmek için bir şey yapmadın, onun için çalışmadın. Bu El-Vehhab'ın bonkörlüğünden sana verilen bir hediye. O halde Allah cc El-Vehhab'dır ve El-Vehhab'ın manası her zaman, her yerde ve her şeyi hiç durmadan verebilmek kudretidir.
Sahip olduğumuz her bir şey bizim değil El-Vehhab'tan bir hediyedir. Hiç bir şeye sahip değiliz, bizim olan herşey ki buna biz ve hayatımız da dahil El-Vehhab'ın tecellisinden başka bir şey değil. Yani, Allah cc biz kazandığımız için değil, hakettiğimiz için değil ama O'nun doğasında olduğu için veriyor. Karşılığında bizden ihtiyacı olan bir şey yok.
Mesela: Muhtaca mal veriyor, hastaya şifa, cahile bilgi, kısır olana çocuk, sıkıntıda olana kurtuluş veriyor.
O halde, En ufak, en önemsiz işten, en önemli işlere kadar, sınırsız, kayıtsız ve şartsız hakiki bağışlayıcı ancak Allahu teala'dır. Çünkü her şeyi Allah yarattığından ve Allah vermedikçe hiç kimse bir zerreye sahip olamayacağından, hakiki olarak her şeyin sahibi de Allah'tır; bağışlayanı da Allah'tır.
Allah, her sıfatında olduğu gibi bu sıfatında da tektir. İnsanlar bağışladıkları malların geçici olarak sahibi olsalar da yaratıcısı değildirler. O malları onlara Allah bağışlar.
Evet Allah Vehhab’tır; karşılıksız hibe eder, ni'metleri daima bağışlar durur, cömertçe ihsan eder ve verdiklerine karşılık bir bedel istemez. Zaten insan da kendisine verilen bu nimetlerin ücretini ödemek istese de ödeyemez.
İşte karşılıksız, cömertçe ikram ve ihsan edilen bütün nimetler üzerinde Allah’ın Vehhab ismi gözükmektedir. Demek bizlere bedelsiz verilen hayatımız, vücudumuz, gözümüz, kulağımız, dilimiz ve diğer azalarımız, duygularımız, kısaca maddi ve manevi sahip olduğumuz her şey, Allah’ın bize bir hibesidir. Ve Vehhab isminin bir tecellisidir.
Demek ağaçlara takılan yapraklar, çiçekler ve meyveler, kuşlara takılan kanatlar, balıklara verilen yüzgeçler, kısacası her bir mahluka yapılan hibeler ve ona verilen hediyeler Allah’ın Vehhab isminin bir tecellisidir.
Demek her bir varlık kendisine verilen cihazların, hibe edilen duyguların, ikram edilen rızıkların ve kendisine yapılan bütün iyiliklerin lisan-ı haliyle Allah’ı Vehhab ismiyle zikreder ve O’nu tesbih eder.
İnsanın vazifesi ise; Bu mahlukların üzerinde Vehhab isminin tecellilerini görmektir.
İnsan bu vazifeyi yaptıkça insandır. Ve bu aleme gönderiliş vazifesi budur.
Kendisine yapılan en küçük bir iyiliği unutmayan ve yıllarca o iyiliğin sahibinden övgüyle bahsedip ona minnettar olan insan, nasıl olurda, nimetleri saymakla bitmeyen Allah’ın iyiliklerini unutur? Ve O’na karşı minnettar olması gerekirken, nasıl olurda o minneti, nimetin gelmesine vasıta olan sebeplere verir?
Bir padişahın kıymetli bir hediyesini bize getiren miskin bir adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece ahmaklık ise, Allah’ın nimetlerini bize getiren sebeplere övgüler yapıp ve muhabbet edip, nimetlerin hakiki sahibi olan Allah’ı unutmak, ondan daha büyük ahmaklıktır.
Evet tavuk sebeptir, yumurta Allah’ın ihsanıdır. Koyun sebeptir, süt Allah’ın ikramıdır. Arı sebeptir, bal Allah’ın nimetidir. Bulut sebeptir, yağmur Allah’ın rahmetidir. Ağaçlar sebeptir, meyveler Allah’ın hediyesidir. Bunlar gibi sebeplere takılan bütün nimetler Allah’ın hibesidir. Ve Vehhab isminin tecellisidir.
O halde şükredilmeye, övülmeye ve methedilmeye en çok layık olan; nimetlerin gerçek sahibi olan Allah’tır. Çünkü nimeti getirene değil, onu gönderene bakılır.
İnsanın bu ismi ahlak edinmesi ise şöyle olur; yaptığı iyiliklerde karşılık beklememelidir. Karşılık sadece malla, mülkle de olmaz. Beklenilen bir övgü, kazanılmak istenen bir şeref, istenilen bir hürmet ve arzu edilen bir teveccüh de manevi bir bedeldir. Eğer yaptığı iyiliklere karşı böyle manevi bir bedel beklerse, yine Vehhab ismini ahlak edinememiştir.
Hatta yaptığı ibadetleri, sadece Allah’ın rızası için yapmalı ve karşılığında cenneti beklememelidir ki, Vehhab ismine mahzar olabilsin. Zaten ibadet, geçmişte verilen nimetlerin şükrüdür. Yoksa gelecekte verilecek nimetlerin karşılığı değildir. Evet biz ücreti almışız ve ibadetle mükellefiz.
Meryem as ve İsa as için de aynı fiil kullanılıyor. Cebrail as, Meryem as'a geliyor ve diyor ki: Meryem,19. Ayette Cebrail as: “Ben, yalnızca Rabbinin bir elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan çocuğu bağışlamak üzere gönderildim” dedi.
2.si de Sad,35:"Dedi ki: “Rabbim! Bana mağfiret buyur ve bana, benden sonra hiç kimseye nasîb olmayacak bir saltanat ihsân et! Şübhesiz ki Vehhâb (çok ihsân edici) olan ancak sensin!” inneke ente-lvehhâb.
Biliyorsunuz Süleyman as'ın tapınağı dünyanın en harika yapılarından biriydi. Kocaman taşlar oraya nasıl gelmiş, nasıl kaldırılmış, nasıl işlenmiş. O kocaman taşları kimler kaldırdı da bu kocaman yapıyı oluşturdu. Kuranımız bize bunun bilgisini veriyor. Allah cc Süleyman as'a cinlerin kontrolünü verdi ve cinler bu yapıyı yaptı. Cinler okyanuslara derin dalış yaparlardı. Yani ilk dalgıçlar aslında cinler. Okyanusların derinliklerine dalıp mercanlar, inciler ve daha bir çok harika şeyler çıkarırlardı.
Ve Allah cc ona hayvanları verdi, kuşların, hayvanların konuşmasını anlama yetisi verdi. Bu nasıl bir krallık! Duasını hatırlayın: Bana mağfiret buyur ve bana, benden sonra hiç kimseye nasîb olmayacak bir saltanat ihsân et! Şübhesiz ki Vehhâb (çok ihsân edici) olan ancak sensin!” Hangi ismi kullanmıştı?
Peygamberimiz as diyor ki: Bir müslümanın kalbinden, içtenlikle ettiği hiç bir dua yoktur ki Allah o duaya cevap vermesin. Ama, duaya nasıl cevap veriliyor? 3 şekilde. İlki, istediğin şey sana veriliyor. Ama bazen istediğin şey senin için hayırlı değil ama sen bilmiyorsun böyle olduğunu. O işi istiyorsun, o pozisyonu istiyorsun veya o kişiyle evlenmek istiyorsun. Bilmiyorsun ki, o istediklerin senin yararına mı. Belki de Allah cc duana başka şekilde cevap verecek.
Demek ağaçlara takılan yapraklar, çiçekler ve meyveler, kuşlara takılan kanatlar, balıklara verilen yüzgeçler, kısacası her bir mahluka yapılan hibeler ve ona verilen hediyeler Allah’ın Vehhab isminin bir tecellisidir.
Demek her bir varlık kendisine verilen cihazların, hibe edilen duyguların, ikram edilen rızıkların ve kendisine yapılan bütün iyiliklerin lisan-ı haliyle Allah’ı Vehhab ismiyle zikreder ve O’nu tesbih eder.
İnsanın vazifesi ise; Bu mahlukların üzerinde Vehhab isminin tecellilerini görmektir.
İnsan bu vazifeyi yaptıkça insandır. Ve bu aleme gönderiliş vazifesi budur.
Kendisine yapılan en küçük bir iyiliği unutmayan ve yıllarca o iyiliğin sahibinden övgüyle bahsedip ona minnettar olan insan, nasıl olurda, nimetleri saymakla bitmeyen Allah’ın iyiliklerini unutur? Ve O’na karşı minnettar olması gerekirken, nasıl olurda o minneti, nimetin gelmesine vasıta olan sebeplere verir?
Bir padişahın kıymetli bir hediyesini bize getiren miskin bir adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece ahmaklık ise, Allah’ın nimetlerini bize getiren sebeplere övgüler yapıp ve muhabbet edip, nimetlerin hakiki sahibi olan Allah’ı unutmak, ondan daha büyük ahmaklıktır.
Evet tavuk sebeptir, yumurta Allah’ın ihsanıdır. Koyun sebeptir, süt Allah’ın ikramıdır. Arı sebeptir, bal Allah’ın nimetidir. Bulut sebeptir, yağmur Allah’ın rahmetidir. Ağaçlar sebeptir, meyveler Allah’ın hediyesidir. Bunlar gibi sebeplere takılan bütün nimetler Allah’ın hibesidir. Ve Vehhab isminin tecellisidir.
O halde şükredilmeye, övülmeye ve methedilmeye en çok layık olan; nimetlerin gerçek sahibi olan Allah’tır. Çünkü nimeti getirene değil, onu gönderene bakılır.
İnsanın bu ismi ahlak edinmesi ise şöyle olur; yaptığı iyiliklerde karşılık beklememelidir. Karşılık sadece malla, mülkle de olmaz. Beklenilen bir övgü, kazanılmak istenen bir şeref, istenilen bir hürmet ve arzu edilen bir teveccüh de manevi bir bedeldir. Eğer yaptığı iyiliklere karşı böyle manevi bir bedel beklerse, yine Vehhab ismini ahlak edinememiştir.
Hatta yaptığı ibadetleri, sadece Allah’ın rızası için yapmalı ve karşılığında cenneti beklememelidir ki, Vehhab ismine mahzar olabilsin. Zaten ibadet, geçmişte verilen nimetlerin şükrüdür. Yoksa gelecekte verilecek nimetlerin karşılığı değildir. Evet biz ücreti almışız ve ibadetle mükellefiz.
Allah'ın El-Vehhab ismi Kuranda özellikle manevi rahmete ve aileye bağlanıyor. Mesela İbrahim,39. ayette İbrahim as şöyle diyor: "Yaşlılığıma rağmen bana İsmâil’i ve İshak’ı armağan eden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz rabbim duaları kabul edendir." Elhamdulillah, veren O. Ben, yaşlandığım halde İsmâil’i ve İshak’ı
bana hediye etti. Ve Allah cc İbrahim as a diyor ki En'am,84. ayette; İbrahim'e çocuklar ve torunlar hediye ettik diyor.
Meryem 4 ve 5. Ayette " O, şöyle demişti: “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim zayıfladı. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım.” "Gerçekten ben, arkamdan yerime geçecek varislerden endişedeyim, karım da kısır, sen bana katından bir oğul ihsan et."
Beni koruyup bana bakacak bir evlat ver diye dua ediyor.Yani, Yahya'yı istemek için
Vehebe fiilini kullanıyor. O zaman Allah cc ne yapıyor: Enbiya,90: "Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahyâ’yı verdik; eşini de bunun için elverişli kıldık. Onlar, hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler."
"Ben, sana Allah'ın hediye ettiği saf bir evladın habercisiyim" diyor. Vehhab isminin bir tecellisi. Bu sebepten düzenli olarak etmemiz gereken Kurandaki dualardan biri Furkan,74. Ayettir:
Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.
Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.
O halde El-Vehhab ismini, ailemiz ile ilgili dua ederken kullanıyoruz. Özellikle çocuğu olmayanlar için El-Vehhab kullanabilecek en güçlü isim. Zekeriya as bu ismi kullandı.Allah El-Vehhab, o halde bana ihsan eder dedi. Hatta, çocuğu olanlar da Vehhab ismini aileyi nimetlendirmesi için kullanıyoruz. El-Vehhab ismini eşlerimize ve çocuklarımıza manevi nimetlerin verilmesi için kullanıyoruz.
Yine El-Vehhab ismini takva ve manevi nimetler için kullanırız.
Musa as dua ederken:Şuara,83. " Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat."
Ve Ali İmran Suresi 8. ayette şu duayı etmekle emrolunuruz: “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”Bize rahmetini bağışla. Çünkü Sen Vehhab'sın diyoruz. O halde Vehhab ismini manevi nimetler için de kullanıyoruz. Kuran'da bu isim bir çok yerde geçerken 2 si duada kullanılıyor. Bu da dua ederken bu ismi kullanmanın önemini göstermek içindir.
Bu dualardan biri Ali İmran Suresi 8. ayet, “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” inneke ente-l vehhâb
Bu Süleyman as'ın duası ve bu dua El-Vehhab isminin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Süleyman as, en büyük Peygamberlerden biri, kendisi Davud as'a hediye olarak verilmiş. Kendisi El-Vehhab'ın tecellilerinden. Olgunlaşıp, Davud as'ın krallığına geçtiği zaman ve peygamber olduğu zaman, ki burada bir açıklama yapalım: insanlık tarihinde bu çok nadir bir durum yani hem peygamber hem kral olmak. Bu bir istisna. Davud as da oğlu Süleyman as da hem peygamber hem de kraldılar.
Süleyman as İsrail egemenliğini kontrol ediyorken ellerini kaldırıp bu duayı ediyor Sad,35. Duayı gücünün zirvesindeyken ediyor. Eski İsrail krallığı zaten güçlü bir krallıktı. "kimsenin ulaşamayacağı bir egemenlik, krallık ve güç istiyorum." Bu Peygamber hangi isimle dua ediyor. Yani Süleyman as tam bir yâkine sahip iken El- Vehhab'a güvenip dayanıyor ve diyor ki:"Ya Vehhab, benle kimsenin yarışamayacağı bir hediye ver." Allah cc nasıl cevap veriyor: Sad,36: "Ona rüzgarın hakimiyetini hediye ettik. Nereye gitmek isterse rüzgar onu oraya götürürdü."
Süleyman as halıya otururdu ve rüzgara beni şuraya götür derdi. Ve rüzgar onu nazikçe istediği yere götürürdü. Sadece rüzgar değil, aynı zamanda ona cinleri ve şeytanları da hizmetine verdi Rabbimiz cc. Sad,37: "Binalar kuran, dalgıçlık yapan şeytanları da emrine boyun eğdirdik."
Sad,38: Ayrıca demir zincirlerle birbirlerine bağlanmış daha nice yaratıkları da… emrine verdi Rabbimiz cc.
Ne dedik hatırlayın. Allah cc doğası gereği veriyor, yani biz istemeden de veriyor. E bir de isteyince neler olur? O halde Allah'tan istersek garantilemiş oluruz.
Mü'min,60 "Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim."
İkincisi, kaderinde olan kötü bir şeyi Allah senden çevirecek, ve Allah bundan seni kurtaracak. Ama sen bunu bilmeyeceksin bile. Diyelim maddi bir kayıp yaşayacaktın, bir kaza geçirecektin duandan dolayı, Allah bu kötülüğü kaldırarak duana cevap verdi.
Ve üçüncüsü, ilk ikisi olmazsa Allah hesap gününde, ettiğin duadan daha güzel bir ödül verecek.
Yani Allah El- Vehhab'tır, sen ne istersen iste. O üçünden biriyle sana verir. Bu yüzden Aişe ra Peygamberimiz as'ın vefatından sonra sahabeye derdi ki: Allah'tan herşeyi isteyin. isteklerinizi limitlemeyin. Süleyman as limit koydu mu? Hiç limit yoktu isteklerinde. Kimsede olmayan krallığı istiyorum Sen El- Vehhab'sın dedi.
Aişe ra Allah'tan kalbinizden geçen herşeyi isteyin derdi. O kadar ki Pey as ayakkabınızın bağı kopsa Allah'tan isteyin buyurdu. Sen iste. El-Vehhab O. Sahip olduğun herşey El-Vehhab'tan geliyor. Ayakkabı bağın bile.
Bu sonsuz hazinenin sahibi Allahtır. Başka kim bu sonsuz hazineye sahip olabilir? O bu hazineyi Kendine saklamıyor. O El-Vehhab. Verir, verir, verirde verir. Kim ne kadar isterse vereceği gibi, istemeden de verir.
Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu
İmam Gazali Esmaü'l Hüsna
Beautiful Names of Allah-Yasir Qadhi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder