21 Mart 2021 Pazar

20- El-Alîm ism-i şerifi:


El-Alim, bilen demektir. Allahu teala Alim'dir. Her şeyi bilir. İlmi, ezeli ve ebedi olup bütün kâinatı ve her şeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey onun ilminin dışında kalamaz.  Olmuşları bildiği gi­bi, olacakları da, olmuşlar kadar açık bilir. Zamanın başladığı tarihten sonuna kadar olmuş, olacak her şey Allah'ın ilminde her an hazırdır. Hiç bir şey Allah'ın ilminden bir an dahi dışarıda kalamaz. Hiç bir şey O'na karşı kendini gizleyemez. Mahlukat O'nun yaratmasıyla var olduğu gibi, O'nun tayin et­tiği kadar yaşar, yer, içer. O'nun müsaade ettiği kadar bilir. İlerisini bilemez. Öteki sıfatları da böyledir. Mesela, Allah'ın muktedir kıldığı kadar yapar, ilerisine gücü yetmez. O'nun ira­de ettiği kadar görür, işitir, ilerisinden haberi olmaz. İnsanla­rın her şeyi bir sınır içinde ve bir ölçüye göre olduğu gibi, bilgileri de böyledir.

Şimdi Allah’ın ilminin delillerinden bir kısmına bakalım:

1- Bütün hayat sahiplerinin, muhtaç oldukları rızıklarını, ihtiyacı olduğu bir vakitte ve umulmadık bir yerden vermek, ancak her şeyi kuşatan bir ilim ile olur. Çünkü rızkı gönderen, rızka muhtaç olanları bilecek, tanıyacak, vaktini bilecek, ihtiyacını görecek ki, ancak o zaman rızkını uygun verebilirsin. Mesela insan yavrusunu anne sütü ile besleyen, kuş yavrusunu solucanla besleyen elbette o yavruları tanır, ihtiyaçlarını bilir, ona göre verir.

Suya muhtaç bitkilere yağmur ile yardım eden, o bitkileri görür ve yağmurun onlara ihtiyacını bilir ve sonra gönderir. O halde rızkı mükemmel olarak verilen her bir mahlûk Cenab-ı Hakkın ilim sıfatına şehadet etmektedir.

2- Mahlukata ayrı ayrı muntazam ve hikmetli suretler vermek ancak Allah'ın herşeyi kuşatan ilmi ile mümkündür. Bunu deveye bakarak anlamaya çalışalım:

Devenin hörgücü depo gibidir. Günlerce bu depodaki rızık ile idare edebilir. Üç hafta su içmeden yaşayabilir. 
Ayakları geniştir. Kumda batmadan koşabilir.
Göz kapaklarındaki kirpikler ağ gibidir. En şiddetli kum fırtınalarında bile gözleri kum ile dolmaz.
Burnu öyle bir şekilde yaratılmıştır ki, en korkunç fırtınalarda bile rahatça nefes alabilir.
Üst dudağı yarıktır. Bu da dikenli çöl bitkilerini kolayca yemesini sağlar.
Uzun boynu yerden 3 metre yükseklikteki yaprakları bile yemesine imkân tanır.
Dizleri, bir boynuz kadar sert ve kalın bir zardan oluşan nasırla kaplıdır. Bu nasırlar hayvan kumlara yattığında onu aşırı sıcak olan zeminden ve yaralanmalardan korur.
Kalın kürkü sayesinde yazın (+) 50 dereceye varan sıcağına, kışın ise (-) 50 dereceye kadar ulaşan soğuğuna dayanabilir. Ve daha bunlar gibi birçok özellik…

Devenin hayatının devamı için en mükemmel sureti ve şekli vermek, her şeyi bilen bir zatın ilmini ispat eder. Mesela, devenin bütün özellikleri olsaydı, fakat sadece ayakları atın ayakları gibi olsaydı, çölde 1 km. bile gidemezdi. O zaman diğer özelliklerinin hiç bir önemi kalmazdı; veya kirpikleri ağ gibi olmasaydı fırtınalarda tek bir adım bile atamazdı. Dudakları yarık olmasa beslenemezdi.

Görüldüğü gibi deveye en hikmetli özellikler verilmiştir. Sınırsız imkânlar içinde en güzel sureti, en mükemmel vücudu, en layık sıfatları vermek ise ancak Allah'ın herşeyi kuşatan ilmi ile olabilir.

Şimdi diğer hayvanları, bitkileri ve diğer mahlûkatı deveye kıyas edin ve Allahın sonsuz ilmini tefekkür etmeye çalışın.

3- Mahlûkatın yaratılışı ve yaratışındaki kolaylık sonsuz bir ilme işaret eder. Çünkü bir işte kolaylık, ilmin derecesi ile orantılıdır. Ne kadar fazla bilse, o derece kolay yapar. Şimdi yaratılmışlara bakalım: Hayret verici bir kolaylıkla, külfetsiz, kısa bir zamanda, noksansız, birbirine karıştırmadan fakat mucizevî bir şekilde yaratılıyorlar. Demek sınırsız bir ilim sahibi var ki, kolaylıkla bu icatlar yapılıyor. 

4- Kainattaki mizan ve denge Allah’ın alim ismine işaret eder. Çünkü ölçü ve denge ile yaratmak ancak ilim ile olur. Şimdi mahlûkatı bir kenara bırakarak sadece insana bakalım ve bu mizanın ne derece hassas olduğunu bir derece anlayalım:

Vücudumuzda altmışa yakın element bulunmaktadır. Vücudumuzda belli ölçülerde demir, magnezyum, krom gibi elementler bulunmaktadır ki, bunların azlığı veya çokluğu hastalıklara sebep olur. Mesela, bakır kan yapıcı özelliğe sahiptir. Eksikliğinde sinir hastalıkları baş gösterir. Mangan beyin fonksiyonlarını işlettirir. Eksikliğinde davranış bozuklukları gözükür.

Kadminyumun görevi ise tansiyonu ayarlayıp düzgün çalışmasını sağlamaktır. Eksiklik veya fazlalığında tansiyon rahatsızlıkları baş gösterir. Vücudun herhangi bir yerinde elementlerin yığılması ise hormonal bozuklukları meydana getirir. İşte bu denge ve hassas mizan ancak ve ancak bir kuşatıcı ilmin tecellisi iledir. Bu dengeyi gördükten sonra bu herşeyi içine alan ilmi inkar etmek, ancak aklı doğru kullanamamak ile olur.

5- Kainattaki hıfziyet hakikati nihayetsiz bir ilme şehadet eder. Şöyle ki: Âleme bakıyoruz, küçük-büyük, yaş-kuru, gökte, yerde, karada, denizde her şey mükemmel bir intizam içinde muhafaza ediliyor.

Bitkiler tohumlarda, ağaçlar çekirdeklerde, hayvanlar yumurta ve nutfe denilen su damlacıklarında muhafaza ediliyor. Baharın bütün çiçekli ve meyveli varlıklarının şekilleri ve programları küçücük tohumcuklar içinde yazılarak muhafaza ediliyor ve ikinci baharda tekrar yaratılıyor. İnsanın vücudunun bütün özellikleri ise DNA’larında yazılıyor.

İşte bu derece dikkatli hıfziyet, ancak nihayetsiz bir ilim ile mümkündür ve onsuz olamaz. İşte bütün tohumlar, çekirdekler, nutfeler, bellekler ve DNA’lar kendilerinde muhafaza edilen bilgi ve programlar ile Cenab-ı Hakkın ilmine işaret ederler. Allah’ın alim isminin bu nevi delilleri çoktur. 

Bu varlık içinde insanın bildiği bir ise, bilmediği hadsiz ve hesapsızdır. Evinde yattığı yatağın bir metre altında altın hazinesini bilemediği için açlıktan ölen bir insan farzedelim ya da çaresiz bir hastalığa yakalanmış, ümit­sizlik içinde ıztırap çekiyor, halbuki şifası hergün üzerinden geçip çiğnediği bir otta. 

İşte bu haller, her şeyi öğrendim zanneden insanların acziyetleridir. 

İnsanoğlu ne kadar ilim sahibi olursa olsun yine de bilemedikleri bildiklerinden çok daha fazladır. Kaldı ki bildiğini sandığı şeylerde dahi bilgisi yüzeyseldir ve bir zaman gelir, insan bildiklerini de unutur. Bazen da insan bildiği şeyde yanılır ve yanlış bilir. Hakkı batıl, batılı hak sanır. İşte bu en fenasıdır!

Her şeyi bilenin sadece Allah olduğuna iman etmek insanı şirke düşmekten ve yaratılmışlarda olağanüstü yetenekler var sanıp onları tanrılaştırmaktan koruyan en önemli bilinç düzeyidir. 

KULA GEREKEN ŞEY:
İnsanda birtakım kemaller bulunur, fakat bunlar sınırlıdır. İnsanın yaşayışı sınırlıdır, mevkiisi, bilgisi, iktidarı, her şeyi sınırlıdır. Kendisinde gördüğü bu sınırlı kemallerden bütün sınırsız kemallerin hakiki sahibi bulunan Allahu teala'yı bilip rızası­nı kazanmaya çalışmalıyız. Ebedi saadet budur.

Son olarak Allah’ın her şeyi bütün incelikleriyle bildiğini bilen kişi O’ndan gelen bilgiye (vahye) sırtını dönemez. Dönerse yolunu şaşırmaya, ömrünü boşa harcamaya mahkûmdur. Mademki her şeyin en doğrusunu Allah bilir, öyleyse O’nun her sözü benim bütün bilgi ve arzularımdan daha doğru ve daha değerlidir. O’nun doğru dediklerinden her uzaklaşmamda telafisi mümkün olmayan bedeller ödemeyi göze almam gerekir.

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu/ 

Hiç yorum yok: