21 Mart 2021 Pazar

18- Er-Rezzâk ism-i şerifi:


İnsanoğlunun hayatını sürdürebilmek için muhtaç olduğu nimetlerin hepsini verendir Rezzak. Hem de sadece bu dünyada değil, ahirette de devam eder Rabbimizin rızıkları. Bedenimiz, aklımız ve ruhumuzun varlıklarını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmeleri için ne gerekiyorsa onları yaratan, bize ulaştıran ve onlardan faydalanmamızı sağlayan O’dur. Bedenlerimiz için gıda neyse aklımız için bilgi, kalbimiz için de ümit ve sevgi odur. 

Yani; rızk yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisi ile yararlanılan her şeye rızk denir. Mesela, iman da, din de, hidayet de rızıktır. Peygamberlik de, kime verileceğine sadece Allah’ın karar verdiği büyük bir rızıktır.

Hud, 6; Casiye, 5. ayetlerde bu dünyadaki maddi ve manevi hayatımız için ihtiyaç duyduğumuz her şey rızık olarak nitelendirilmiştir.  Ayrıca ahirette ulaşılacak nimetlere de rızık denilmiştir. Bunu da Âl-i İmran, 169; Meryem, 62; Hac, 58.ayetlerde okuyabilirsiniz.

Zahiri rızıklar, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevherat ve hatta bir kimsenin çoluk çocuğu, karısı, vücudunun çalışma kudreti, bilgisi, mülk ve serveti vs. hepsini içine alır. 

Allahu teala insanlara eşyanın özelliklerini, tabiat kanunlarını ve her şeyi idare eden esasları öğretmiştir. Bunlar hep insanlar için rızk ve refah se­bepleridir. Al-i lmran suresi,191.ayet "Kainatta her şey bir hazinedir, boş şey yoktur."buyurarak tabiat­ta gizli olan bu hazineler üzerine dikkatimizi çekmek için indirilmiştir. O halde her şeyi incelemek ve ondaki özelliklerden faydalanmak gerekir. Yoksa malından, kudretinden, ilminden yararlanamayanlar rızkı verilmemiş değildir, onlar nasipsizdir. 

Manevi rızıkların başında da salih amel gelir. Çünkü dünyadaki salih ameller cennette ebedi rızıklar olarak sahiplerine ikram edileceklerdir. Cennet ehli bu ikramdan sonra; “şimdi yediğimiz rızıklar dünyada yaptığımız salih amelin neticesidir” diyeceklerdir. Yani dünyadaki salih ameller, cennette cisimleşmiş birer rızıktırlar.

Peki Rızkımızı biz mi kazanıyoruz?

Rabbimizin bize lütfettiği en büyük iki rızık, akıl ve iradedir. Bu iki güç sayesinde maddi ve manevi varlığımızı sürdürecek ve bizi geliştirecek diğer rızıklara ulaşma imkânı elde ederiz. Bunların yerli yerinde ve tam kapasiteyle kullanılması rızkımızı oluşturur. Yoksa Allah’ın rızka ulaşmak için verdiği imkânları kullanmadan O’ndan rızık isteyip durmak O’nun bize yüklediği sorumlulukları tekrar O’na havale etmek anlamına gelir.

Fatır, 12. ve Mülk,15. ayetlerde insanın yanlış bir tevekkül anlayışına sığınmak yerine karada ve denizlerde rızkını araması emredilir.

Bazı insanlar Rabblerinin onlara verdikleri kapasite ile kazandıkları nimetleri kendi çabaları ile ulaştıkları kazançları olarak görür. Halbuki Rabbi onlara o rızıkları kazanmaya yetecek bir kapasite vermeseydi onlar bunları kazanamayacaklardı.

Yani sadece çalışmakla kazanılmaz. Örneğin; bir çiftçi toprağa tohumu atar ama onu, buluttan indirdiği suyla sulayan, yeşerip ürün vermesini sağlayan Allah Teala’dır.

Elde ettiğimiz her şeyin Rabbimizin ihsanı ile değil de bizim çalışmamızın sonucu olduğunu düşünmek, insanı azgınlığa sürükler.

Allah herkesi eşit mi rızıklandırır?
Allah her mahlukun rızkına kefil olmakla (Hud, 11/6.) beraber herkesin rızkını farklı düzeylerde vermiştir. (Sebe, 34/39; Zümer, 39/52.) Ondan fazla ayette Allah’ın dilediği kimselerin rızkını bollaştırdığı, dilediklerininkini daralttığı, bazen de hesapsız verdiği ifade edilir. (Rum, 30/37; Ankebut, 29/62; Sebe, 34/36.) Bu manada fakirlik, rızkın kesilmesi değil, daraltılmasıdır. Allah’tan razı olup olmadığımızın denenmesidir.

İmtihan sadece rızkı daraltılanın değildir; aynı zamanda sürekli gözünün önünde  sıkıntı içinde olan insanlar varken kendisine bol bol rızık verilmiş olanın da imtihanıdır.

Hem şunu da belirtmek gerekir ki rızkın bol bol verilmesi her zaman hayırla neticelenmez: Şura, 27.ayette buyurulduğu gibi“Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.” 

Kulluk görevlerini rızık endişesiyle ihmal etmek
Hepimiz az veya çok rızık endişesi içindeyiz. Bazen bu durum o kadar paniğe yol açıyor ki rızkımızı kazanmak için çok çalıştığımız gerekçesiyle ibadetlerimizi ihmal edebiliyoruz. Kur’an’da biri kendi ibadet hayatımız diğeri de çoluk çocuğumuzun ibadet eğitimi ile ilgili iki ayette rızık endişesiyle bu görevlerin ihmal edilmesi kınanır: 

Zariyat, 56-58.ayetlerde “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.”  

Taha, 132. ayette de“Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır.” 

Kula düşen
Rezzak, rızkı peş peşe, bol ve geniş olarak veren olduğuna göre buna iman eden kul, Allah’tan başkasından rızık beklememeli, bu konuda O’ndan başkasına dayanıp güvenmemelidir. Rızkını başkası veriyor görünse de, gerçekte o da kendisine verileni vermektedir.

Ayrıca Rabbimiz Nahl Suresi 114. ayette “Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. Eğer yalnız O’na ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin” buyurarak, rızkın helal ve temiz olmasına da dikkat etmemizi emreder.

99 esma sonsuz mana fatma bayram

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu/ İ:Gazali Esmaü'l Hüsna

Hiç yorum yok: