30 Temmuz 2023 Pazar

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 31


Rabbimiz bizi bu kimselerden eylemesin

Dilerim Rabbimiz bizi nimetlerini görmezden gelenlerden, nankörlükten şükretmeyenlerden eylemesin.

Kendi ayetlerine karşı ilgili meraklı, sürekli ayetlerini okuyan, okudukça zevk alan, onu tanıdıkça tatmin olan ve sadece bu süreçte kendini iyi hissedenlerden eylesin.

Yoksa ufak tefek dünyevi şeylerle mutlu olmaya çalışan kimselerden eylemesin. Amin.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

29 Temmuz 2023 Cumartesi

YİRMİ ÜÇÜNCÜ CÜZDEN 3 MESAJ

                         YİRMİ ÜÇÜNCÜ CÜZ

                                (s. 441 - 460)

Yirmi üçüncü cüzde; Yasin suresinin son kısmı, Saffât ve Sâd surelerinin tamamı, Zümer suresinin baş tarafı bulunmaktadır.

Bu cüzdeki temel konular şunlardır:

1. YARATILIŞ VE TEKRAR DİRİLİŞ

Yasin suresinin son tarafında, yeryüzünde Allah’ın kevnî ayetlerine, kainattaki kozmos’a (düzen ve yüksek sisteme) dikkat çekilmekte ve her insanın bu gerçekleri tefekkür edip sadece Allah’a kul olması gerektiği açıklanmaktadır (Yâsîn, 36/33-47).

Sonra ahiret ve diriliş gerçeği hatırlatılmakta (Yâsîn, 36/48-68), bu Kur’ân’ın şiir (ve insanların dinleyip sadece zevk alacağı bir kitap) değil, bilakis diriler için (bugüne ve geleceğe ait) büyük uyarılar taşıyan önemli bir mesaj olduğu açıklanmaktadır (Yâsîn, 36/34-43).

2. HER ŞEY ALLAH’A İTAAT EDER

Yasin’den sonra Saffât suresi gelmektedir. Sure meleklerin gücü ile başlamakta, âdeta “siz mi güçlüsünüz, yoksa onlar mı güçlü, onlar Allah’a itaat ediyorlar, ya siz?” sorusu sorulmakta (Sâffât,37/1-12), sonra Allah’ın gücünü inkâr edenlerin kaybettikleri ve kabul edenlerin kazandıkları anlatılmakta (Sâffât, 37/13-74), peygamberler ve mücadeleleri aktarılıp müşriklerin meleklerle ilgili yanlış inançları açıklanarak sure tamamlanmaktadır (Sâffât, 37/75-182). Daha sonra Sâd suresi gelmekte ve bu sure; önceki ümmetlerin hatalarını tekrar etmeyin, inananlar galip gelecektir mesajını vermektedir. Surede, Kur’ân’ın, doğruları hatırlatan bir kitap olduğu, Mekkeli müşriklerin vahiy karşısındaki hallerinin; gurur, şaşkınlık ve parçalanmışlık olduğu açıklanmakta (Sâd, 38/1-11), önceki kavimlerin de aynı hataya düştükleri ve helak oldukları haber verilip (Sâd, 38/12-16), bizim kullarımız daha güçlüdür ve galip geleceklerdir, yakında bunları bileceksiniz, uyarısı ile sure tamamlanmaktadır (Sâd, 38/17-48).

3. HER ZÜMRE YAPTIKLARINDAN SORUMLUDUR

Daha sonra Zümer suresi gelmektedir. Bu surede farklılıklara dikkat çekilmektedir. Surenin başında Kur’ân’ın Allah’tan gelen bir kitap olduğu ve Allah’ın da gökleri ve yeri yaratan Tek İlah ve Rab olduğu gerçeği vurgulanmakta; bundan sonra iyi ve kötü kulların vasıfları açıklanmaktadır (Zümer, 39/1-22).

https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=kuranin_temel_konulari.pdf&id=466

27 Temmuz 2023 Perşembe

***AŞURE GÜNÜ ve HZ.HÜSEYİN

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Allah’u Teala’nın bir hikmeti ve takdiridir ki, Peygamber Efendimizin sas iki torunundan biri olan Hazreti Hüseyin
(Radıyallahu anh) Efendimiz de aşure gününde şehit edilmiş ve Kerbela olayı vuku bulmuştur.

Ancak Muharrem ayının bu önemli günü nedense Hazreti Hüseyin’in şehid edilmesine bağlayıp, matem günü olarak anmak ülkemizde de yaygın hale getirilmeye çalışılıyor.


 Peygamber Efendimiz sas Musa Aleyhisselam’ın Firavun’un şerrinden kurtulması nedeni ile Muharremin 10. gününe ayrıca önem vermiş, Ramazan orucu farz olana kadar bu günde oruç tutulmuş. Hatta Yahudiler de bu gün oruç tutuyor diye, onlara muhalefet olması için bir gün öncesinin veya sonrasının da tutulmasını emretmiştir.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, bu gün bir matem ve yas günü değildir. Zaten İslam’da 3 günden fazla yas yoktur.


Şimdi kısa bir şekilde Hz.Hüseyin'in ra hayatına bakıp "Kerbela Olayı" nı anlamaya çalışalım inşallah.

Hz.Hüseyin ra ,Hz. Peygamber (s.a.s)'in Hz. Fatıma (r.anha)'dan torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının beşinde dünyaya geldi.

Hz. Hüseyin, Hz. Peygamber (s.a.s)'e çok benziyordu. Hz. Ali (r.a) "Hasan, Rasûlüllah'a göğsünden başına kadar olan kısmında, Hüseyin de bundan aşağı olan kısmında çok benzerdi" (Ahmed b. Hanbel Müsned, 1, 108) demişlerdir.

Hz. Peygamber (s.a.s) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a)'a son derece düşkün olup onları çok severdi. Onların hakkında,

"Allah'ım: Ben, bunları seviyorum. Sen de sev bunları" (Tirmîzî Sünen V, 661)
buyurmuştur.

"Hasan ve Hüseyin'i seven, beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuştur" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 288);

Peygamber Efendimiz (s.a.s) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in gönüllerince oynayıp eğlenmeleri için onlara eşlik eder, bir çocuk gibi onlarla oynardı. Hz. Hüseyin ra, Rasûlüllah (s.a.s)'dan deve olmalarını istediklerinde hemen yere eğilir ve onları mübarek sırtına alırdı. Arkasından da "Bundan güzel deve olabilir mi?" buyururlardı.

Peygamber Efendimiz sas, bir gün, cenazelerin konulduğu yerde oturuyordu. Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin ranhum , güreşmeye başladılar. Peygamber Efendimiz sas gülerek "Ha gayret Hasan; Göreyim seni, yakala Hüseyin'i!" diyerek Hz. Hasan'ı kayırınca, Hz. Ali: "Yâ Rasûlüllah: Sen Hüseyin'i kayırmalı değil miydin? Hasan daha büyüktür" dedi. Peygamberimiz "Baksana Cebrail'de, Hüseyin'e: (Ha gayret Hüseyin göreyim seni) diyor." buyurdu (Zehebî, Siyer Alâmü'n-Nübelâ, 111, s. 190-191).

Hz. Peygamber (s.a.s) torunlarından olan Hz. Hüseyin'in ra çocukluk yılları Peygamberimizin sas otağından geçmiştir. Rasûlüllah'ın eğitiminden yetişip imanı yudumlaya yudumlaya büyüyen Hz. Hüseyin'in sonu da şehadet ikliminde gerçekleşmiştir. İnsanın hayatında Allah ve Rasûlü'nün hükmünden başka hiç bir hükmün geçerli olamayacağını derinden kavramış olan Hz. Hüseyin, bu gerçeğe gölge düşürenlere zerre kadar meyletmemiş; bilakis destansı bir tavırla onların önlerine dikilmiştir.

Hz. Muâviye ra, hicretin altmışıncı yılında Recep ayının ortalarında Şam'da vefat etti. Muâviye'nin ra vefatından sonra Şamlılar Muâviye b. Ebi Sûfyan'ın oğlu Yezid'e bey'at ettiler.

Yezid'in iktidara geçmesi saltanat seklinde gerçekleşti. Yezid, kendisinin bu şekilde idareyi ele alışına başta Hz. Hüseyin ra olmak üzere pek çok Sahabe'nin rıza göstermeyeceğini, hatta şiddetli tepkilerle karşılayacağını biliyordu. İktidarı elden kaçırmamak için çok süratli davranıyordu. Hemen Medine valisi Velid b. Utbe b. Ebi Sufyan'a bir mektup gönderdi.

Mektubunda şöyle yazıyordu: "Mektubum sana geldiği zaman, Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr'i buldur, onların bana bey'atlarını al! Eğer, bey'attan kaçınırlarsa, boyunlarını vur, başlarını bana gönder: Halkın da bey'atlarını al, Bey'attan kaçınanlar hakkında, Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. Zübeyr hakkında olduğu üzere, hükmü yerine getir, Vesselam "

Yezidin; Medine valisine yazmış olduğu mektubunda Hz. Hüseyin'den ra ve ileri gelen sahabilerden bey'atlarını almasını, bu konuda gevşek davranmamasını istediği de kaynaklarda kaydedilir .

Yezid'in iktidarı ele almasından sonra Kûfeliler Hz. Hüseyin (r.a)'e mektuplar göndererek, onu dâvet edip, yanlarına geldiği takdirde kendisini Emirü'l-mü'minin ilan edeceklerini üst üste yazdıkları mektuplarda belirtmişlerdi. Ayrıca şu anda emirleri olmadığından cuma namazına çıkmadıklarını bildirmişlerdi.

Hz. Hüseyin ra, Medine'den Mekke'ye gidip buradan Küfelilerle haberleşmeye başlamıştı. Kûfelilerin durumunu kesin olarak anlamak için de amcasının oğlu Müslim b. Akil'i Kûfe'ye göndermişti. Müslim Kûfe'de durumun iyi olduğunu, insanların bey'at için hazır bulunduklarını bildiren bir mektup gönderdi. Hz. Hüseyin ra bu haberden sonra kesin karar verip Kûfe'ye gitme hazırlıklarına başladı.

Hz. Hüseyin ra Kûfe yolculuğuna hazırlanırken, Abdullah İbn Abbâs, bu yolculuktan vazgeçmesini ısrarla istemişti. Aynı şekilde Abdullah ibn Ömer ve tabiunun ileri gelen âlimlerinden İmam Şa'bî de Hz. Hüseyin'in ra Kûfe'ye gitmemesini istemişler, özellikle Iraklılara güvenilmeyeceğini vurgulamışlardı. Ama Hz. Hüseyin ra Kûfe'ye gitme konusunda kesin kararlıydı .

Yezid, Hz. Hüseyin'in ra Kûfe'ye doğru yol aldığını haber alınca, Kûfe valisini değiştirmiş, Basra valisi olan Ubeydullah ibn Ziyad'a ek bir görev olarak, Kûfe valiliğini de vermişti.

Ubeydullah b. Ziyad, Kûfe valiliğini de üstlenince ilk iş olarak Müslim b. Akil'i çok feci bir şekilde şehid etti.

Yezid, Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyad'a Hz. Hüseyin ra hakkında şu emri veriyordu:

"Şimdi sen, benim istediğim gibi olmakta devam ediyorsun. Yaptığını akıllı ve beceriklilere yaraşır bir biçimde yaptın. Sebatlı, azimli bir kahraman saldırışıyla saldırdın. Başkalarına ihtiyaç bırakmayıp bu işin üstünden geldin. Bana erişen habere göre: Hüseyin b. Ali, Mekke'den ayrılmış, senin tarafına doğru gelmekte imiş. O'na hemen casusları kavuştur. Yollara gözcüler dik. Olanca duruşla bunun üzerinde dur. Seninle çarpışmadıkça sakın kimse ile çarpışma. Her gün, olan bitenlerin haberini bana yaz."

Hz. Hüseyin'in Kûfe yolculuğu sürerken, gelen haberler hiç de iyi değildi. Müslim b. Akil'in şehid edildiği haberi bile kendisine ulaştığında artık geri dönmek mümkün değildi. Yol esnasında pek çok kişi Kûfe'ye gitmemesini, mutlaka geri dönmesi gerektiğini söylemişlerdi.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Hz. Hüseyin büyük bir kararlılıkla Kûfe'ye doğru yol almaya devam ediyordu. Bu arada kendisi için tuzaklar kuruldu. Gelişen olumsuz olaylar nedeniyle, Hz. Hüseyin beraberindekilere "dileyen dönebilir, ben sizi yanımda zorla götürmek istemem" demişti. Ama hiç bir kimse ondan ayrılmadı (Zehebî- A'lâmü'n-Nübelâ, 111, 201-202).

Hz. Hüseyin, Hurr b. Yezid et-Temimî'nin kumandası altındaki bin kişilik Kûfe süvârî birliği ile karşılaştı. Hurr b. Yezid, Ubeydullah b. Ziyâd'ın emrine uygun olarak hareket ediyordu. Hurr, Ubeydullah'ın emri gereğince Hz. Hüseyin'i ra Kerbelâ'ya doğru sürükledi.

Ubeydullah b. Ziyad olayın ciddiyetini fevkalade kavramıştı. O sırada Merv valiliğine tayin edilmiş bulunan Ömer b. Sa'd Kûfe'de hazırlıklarını yapıyordu. Ancak Ubeydullah; Ömer b. Sa'd'ı Hz. Hüseyin'e ra karşı kullanmak istedi ve hemen ona emir vererek ordusuyla beraber Kerbelâ'ya gelmesini istedi. Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin'in ra karşısına çıkmak istemiyordu. Bu durumu anlayan İbn Ziyad: "eğer, onunla çarpışmaya gitmeyecek olursan, seni Merv valiliğinden azleder, evini yıkar, boynunu vururum"diyordu.

Durum giderek vahimleşiyordu. Hz. Hüseyin ra bu durumun önüne geçmek ve kanların akıtılmasına meydan vermemek amacıyla Ömer b. Sa'd'a şu teklifleri yapmıştı: "Ey Ömer! Şu üç teklifimden birini kabul ediniz; Bırakınız da ben, cihad etmek üzere, hudut boylarına gideyim. Yahut Yezid'in yanına varıp kendisiyle görüşeyim. Yahut dönüp Medine'ye gideyim" (Zehebî, A'lâmü'n-Nübela, 111, 208-209). Ama İbn Ziyâd bu teklifleri asla kabul etmiyor ve Hz. Hüseyin'i ra artık bırakmak istemiyordu.

Ömer b. Sa'd ise Hz. Hüseyin'e ra karşı her hangi bir saldırıda bulunmuyor ve günler böyle geçip gidiyordu. Ubeydullah b. Ziyâd, son emrini verdi. Ömer b. Sa'd'a yazdığı son emrinde şöyle diyordu:

"Ben seni, Hüseyin'le ra günler geçiresin, onun selâmet ve bekâsını dileyesin ve benim katımda onun şefâatçısı, kayırıcısı olasın diye göndermedim. Ona ve adamlarına hemen teklif et; hükmüme boyun eğsinler. Eğer, sana teslim olurlarsa, onu ve etrafındakileri bana gönder. Şayet kabule yanaşmazlarsa üzerlerine yürü. Çünkü, o asi ve şakidir."

Bu emirden sonra Hz. Hüseyin'e ra saldırılar başladı. Hz. Hüseyin'in ra yanındaki bir avuç mücahid ve Ehl-i beytten hanım ve çocuklar binlerce askerden oluşan orduya karşı büyük bir direnç gösteriyor ve bir bir şehit oluyorlardı. En son Hz. Hüseyin ra kahramanca savaştı ve almış olduğu otuzüç mızrak ve otuzdört kılıç yarasıyla bedeni toprağa yığılırken, ruhu şehidlerin ruhlarına karışıyordu.

Kerbelâ'da Hz. Hüseyin'in ra akrabalarından yetmişiki kişi şehid düştü. Adeta Ehl-i beyt, tümden imha edilmek istenmişti. Kufelilerden de seksensekiz kişi ölmüştü.

Hz. Hüseyin ra, Hicrî altmış birinci yılın on Muharreminde şehid olmuştu. Şehid düştüğünde elli yedi yaşında idi.

Hz. Hüseyin'in şehadeti Ömer b. Sa'd'ı ve Yezid'i derin bir şekilde etkilemiş ve üzülmelerine yol açmıştı. Ancak bu üzülmelerin ne anlamı olabilirdi. Hz. Hüseyin'in şehadetine yol açan öncelikle Yezid olmuştu.


Sorularla İslamiyet

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

26 Temmuz 2023 Çarşamba

***AŞURE GÜNÜ NEDİR-KERBELA OLAYI-Faruk Beşer


http://www.dailymotion.com/video/x8ktit_asure-gunu-nedir-kerbela-olayi_people



YİRMİ İKİNCİ CÜZDEN 3 MESAJ

                          YİRMİ İKİNCİ CÜZ

                                (s. 421 - 440)

Yirmi ikinci cüzde; Ahzab suresinin son tarafı, Sebe ve Fatır surelerinin tamamı, Yasin suresinin de baş tarafı bulunmaktadır.

Bu cüzdeki temel konular şunlardır:

1. SORUMLULUKLAR

Ahzab suresinin son tarafında müminlere bazı uyarılar bulunmakta, sorumluluklar hatırlatılmakta ve sure; dağların kabul etmediği ağır yükü/sorumluluğu insanın kabul ettiğini beyan ile tamamlanmaktadır (Ahzâb, 33/37-73).

2. ALLAH’IN NİMETLERİ

Sonra gelen Sebe ve Fatır sureleri hamd ile başlamakta ve sanki birbirlerinin tamamlayıcısı olduğu mesajı verilmektedir.

Sebe suresinde Allah’ın nimetleri sayılmakta, en büyük nimetin risalet (peygamberin/kitabın gönderilmesi) olduğu açıklanmakta, bu büyük nimeti inkâr edenlerin ahirette cezalandırılacakları uyarısı ile sure tamamlanmaktadır (Sebe’, 34/1-54). Bunu takip eden Fatır suresinde de Allah’ın nimetleri anlatılmaya devam etmekte, ancak şeytan ve dünya nimetlerinin aldatıcı olduğuna dikkat çekilip Allah’ın yarattığı varlıklar hatırlatılmakta ve asıl nimet sahibinin unutulmaması gerektiği açıklanmaktadır (Fâtır, 35/1 44). Fatır suresi; “Yaptığınız yanlışlar/günahlar sebebiyle Allah hemen azap gönderseydi, yeryüzünde kimse kalmazdı, ancak hesap belli bir süreye kadar tehir edilmektedir.” dikkat edin uyarısı ile tamamlanmaktadır (Fâtır, 35/45).

3. TEVHİD VE KULLUK

Bu cüzde Yasin suresinin baş tarafı da bulunmaktadır. Yasin suresinde 3 temel mesajı vardır: Allah’ın uyarılarına kulak verin, peygamberi destekleyin ve ahiret hayatını unutmayın. Surenin baş tarafında tevhid’e giden yolun risalet ve ahiret inancından geçtiği hatırlatılmakta (Yâsîn, 36/1-12), sonra örnekler üzerinden peygamberi destekleyenler ve peygamber karşıtlarının sonları/akıbetleri açıklanmaktadır (Yâsîn, 36/13-32). Daha sonra yeryüzünde Allah’ın kevnî ayetlerine, kainattaki kozmos’a (düzen ve yüksek sisteme) dikkat çekilmekte ve insanın bu gerçekleri tefekkür edip sadece Allah’a kul olması gerektiği mesajı verilmektedir (Yâsîn, 36/33-47).

https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=kuranin_temel_konulari.pdf&id=466

25 Temmuz 2023 Salı

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 30

Allah Teala kimlere hidayet eder?

Zikrin ardına düşen, gerçeğin ardına düşen, Yaratıcısına karşı saygılı olan kimseler hidayetle buluşmuşlardır.

Ben gerçeği istiyorum, hidayet istiyorum diyen kimseler, hele hele bunun için Rabbine seslenen kimseler asla zayi edilmez. Tarihte de, şimdi de bu böyledir. Cenab-ı Hak kendisine saygıyla eğilen, sevgiyle bağlanan kimseleri hidayette muvaffak kılıyor. Hiç bir şekilde kendisine zoraki bir şey istemiyor.

Cenab-ı Hakk’a ancak içten gönüllü bir sevgiyle bağlananlar tutunabilir.

Allah-u Teala, ancak ve ancak muhlis olan, samimi olan, içi dışı bir olan kimselere hidayet eder.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR


https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

24 Temmuz 2023 Pazartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 29

Kuran-ı Kerim'in buyrukları

O’nun buyrukları zaman ve zeminden uzaktır. Eskiden nasıl geçerliyse bugün de aynen yeni ve geçerlidir, yarın da asla eskimeyecektir. Kuran-ı Kerim bu kapsamda ve bu derinliktedir.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR


https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

23 Temmuz 2023 Pazar

YİRMİ BİRİNCİ CÜZDEN 3 MESAJ

                     YİRMİ BİRİNCİ CÜZ

                            (s. 401 - 420)

Yirmi birinci cüzde; Ankebut suresinin son tarafı, Rum, Lokman, Secde surelerinin tamamı ve Ahzab suresinin baş tarafı bulunmaktadır. Bu cüzdeki temel konular şunlardır:

1. EHL-İ KİTAP İLE GÜZELCE MÜCADELE

Ankebut suresinin son taraflarında; ehl-i kitap ile güzelce mücadele edin, Kur’ân’ı tebliğ edin, sıkıntılı durumlarda hicret ve cihat edin, ölümden korkmayın, mesajları verilmektedir.

2. TARİHİ DEĞİŞTİRENLER

Bu cüzde ayrıca Rum, Lokman ve Secde surelerinin tamamı bulunmaktadır. Sanki bu üç sure, Ankebut suresinin devamı niteliğinde olup, onun gibi bu sureler de elif-lam-mim (الم (harfleri ile başlamaktadır. Rum suresinde, tarihin akışını gerekli gördüğü zamanlarda değişmesine imkan veren Allah’tır (Rûm, 30/1-5), mesajı verildikten sonra tarihin akışının değişmesi için yapılması gereken bazı şeyler zikredilmektedir: İman edip salih amel işlemek, dua edip Allah’a güvenmek, infak edip faizden kaçınmak, yeryüzünü iyi gözlemleyip analiz etmek, ümitsizliğe düşmemek, ilim ve iman sahiplerine itaat etmek, ahirete inanmak, sabretmek (direnmek) ve düşmanı hafife almadan çalışmaya devam etmek gerekir (Rûm, 30/27-60). Lokman suresinde de önceki suredeki konu devam etmektedir: Tarihin akışına yön vermek için ayrıca iki ayrı tavsiye bulunmaktadır:

a. Kur’ân’ı okuyun, anlayın ve emirlerini dinleyin (Lokmân, 31/1-11).

b. Çocuklarınızı doğru eğitin.

Bu bağlamda onlara tevhid inancı, anne-babaya saygılı olmak, namaz kılmak, doğrunun yanında olup desteklemek, yanlışın karşısında olup mücadele etmek ve güzel ahlak sahibi olmak gibi inanç ve değerleri öğretin, onları eğitin tavsiyesinde bulunulmaktadır (Lokmân, 31/12-19). Secde suresinde ise, bu konunun devamı olarak Kur’ân’ın uyarılarını dikkate alıp yaratılıştaki esrarı düşünün, yeryüzündeki olayları iyi analiz edin, hidayet önderlerine itaat edin; onlar da peygamberler ve Rabbani alimlerdir, mesajı verilmektedir (Secde, 32/1-30).

3. MÜMİN KADINLARIN VASIFLARI

Bu cüzün son kısmında ayrıca Ahzab suresinin baş tarafı bulunmaktadır. Ahzab suresinde; değişim için çalışın, Allah’tan başkasından korkmayın ve fitnelere karşı uyanık olun mesajları verilmektedir. Surenin başında (Ey Peygamber… diye) Hz. Peygamber’e hitap bulunmakta, sanki onun şahsında bütün Müslümanlara seslenilmektedir. Sonra başarılı olmak için dikkat edilmesi gereken şeyler anlatılmakta, tehlikelere karşı dikkatli ve hazırlıklı olun mesajı verilmektedir. Özellikle iç ve dış tehlikelere karşı hazırlıklı olunması istenmektedir (Ahzâb, 33/1-27). Bundan sonra Peygamberin hanımlarına özel tavsiyelerde bulunulup onların şahsında diğer mümin kadınların da bu özelliklere sahip olmaları gerektiği mesajı verilmektedir. Bu tavsiyeler;

a. Dünyevileşmemek (dünyanın büyüsüne kapılmamak),

b. Hayalı olmak,

c. Allah ve Resûlüne itaat etmek,

d. Tesettüre dikkat etmek, cahiliye kadınları gibi açılıp

saçılmamak,

e. Namaz kılmak, zekat vermek,

f. Kur’ân okuyup düşünmek ve anlamak,

g. Allah’ı zikretmek… şeklinde sıralanmaktadır.

Bu bölüm; söz konusu tavsiyelere (emirlere) dikkat eden kadınlar ve erkeklere Allah’ın affı/mağfireti ve büyük ödülleri müjdelenmektedir (Ahzâb, 33/28-36).

https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=kuranin_temel_konulari.pdf&id=466

21 Temmuz 2023 Cuma

***MUHARREM AYI,OLANLAR ve OLMAYANLAR-Faruk Beşer




yazısındaki konuyu, Faruk Beşer Hoca kaleme almış. Mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. Bu mübarek ayda bizde bu bi'datlerin yayılmasını engelleyerek ibadet yapalım inşallah.


... Muharrem boyunca güzel bir iş yaptıklarını sanan bazılarının sayıp dökecekleri bidatleri de duyacağız. Bilindiği gibi bidat günahların en çirkini ve affı en zor olanıdır. Zordur, çünkü bidat işleyenler başkalarını yanlış yola sokarlar. Onlar o yolda yürüdükçe onu ihdas edenin günahları da sürüp gider.


Önce şu kurallarımızı hatırlayalım.

Zamanların ve mekânların birbirinden farkı yoktur. Onları Allah seçer ve değerli kılar, biz de öyle inanır ve gereğini yaparız.
Kul ibadet koyamaz. İbadetlere zaman mekân keyfiyet ve sayı belirleme sadece Şeriatın sahibinin hakkıdır.
İbadetlerdeki meratip, yani derece sıralaması da yine Mabudun seçimidir. Farz sünnetten, sünnet müstehaptan değerli ve önceliklidir. Daha değerli ve öncelikli olan bırakılarak diğerinin yapılması yanlış olur.

Sünnetin birimleri olan hadislerin sıhhati için söylenecekler söylenmiştir. Biz bir hadisin sahih, zayıf ya da uydurma olduğunu ancak asıl kaynaklarına bakarak bilebiliriz. Bu konuda kahramanlık sökmez, kuru iddianın bir anlamı olmaz.
Söylemediği bir sözü Hz. Peygamber'e isnat etmek cehennemlik olmayı gerektirebilecek çirkin bir günahtır.
İmdi, Muharrem için bizim dinimizde olanlar ve olmayanlar şunlardır.

Önce olanlar

Muharrem Ayı Haram aylardan biridir. Haram olması, muhterem/değerli ve saygın olması, bu sebeple de onda savaşın yasak olması demektir.

“Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem'de tutulan oruçtur”. Bazılarına göre bu ifade ayın tamamına da delalet edebilir, bazılar da bundan sadece dokuz, on ve on birinci günleri anlamışlardır. Çünkü Hz. Peygamber bu ayın tamamını hiç oruçlu geçirmemiştir.

Demek ki, 'Allah'ın Ayı' ifadesi de Recep için değil Muharrem için söylenmiştir. Sadece onuncu günü değil, dokuzu ve onu, ya da dokuzu onu ve on biri yahut onu ve on biri günleri oruç tutmak sünnettir.

Hz. Peygamber (sa) “Allah'tan ümit ederim ki, Aşure Günü oruç tutmak önceki bir yılın günahlarına kefaret olur” buyurmuş ve Yahudilere benzememek için de, söylediğimiz gibi ona dokuzunun ya da on birinin de ilave edilmesini istemiştir.

“Kim Aşure Günü çoluk çocuğuna bol davranırsa, Allah da ona senenin kalan günlerinde bolluk verir”, sözünün Ahmet bin Hanbel aslının bulunmadığını söyler. Bazılar zayıf bir hadistir derler. Yani hiç hesaba katılmayabilir. Ancak sevap için itibar edene de bir şey denmez demek isterler.

Aşure Günü çocukların da oruca teşvik edilmesi sünnette olan güzel bir davranıştır.
Aşure günü gerçekleştiği sayılıp dökülen olaylardan sadece Hz. Musa'nın ve kavminin Firavunun zulmünden kurtulmaları doğrudur.

Olmayanlar
Bu konuda kitap dolduracak bir edebiyat gelişmiştir.

Muharrem'de kim dokuz, on… gün oruç tutarsa Allah ona semada bir kubbe inşa eder.

 Kim Zilhicce'nin son günü, Muharrem'in ilk günü oruç tutarsa elli senelik, yetmiş senelik günahlarına kefaret olur. 

Kim Muharrem'de şöyle şöyle bir namaz kılarsa onun için şu kadar melek yaratılır, onlar onun için sürekli istiğfar ederler. 

Allah Arşı, Kürsüyü, cenneti ve cehennemi Aşure Günü yaratmıştır.

 Âdem'in tövbesi o gün kabul edilmiş, İsmail kurban edilmekten o gün kurtulmuş, Yusuf kuyudan o gün çıkarılmış, Yunus balığın karnından o gün çıkmış gibi sayılan onlarca olayın Aşure ile ilgili bir aslı ve ilgisi de yoktur. 

Kim o gün bir fakiri doyurur, bir yetimin başını okşarsa ümmetin bin fakirini doyurmuş sevabı alır, bin hac ve umre sevabı alır, yabani hayvanlar bile o gün oruç tutarlar. 

Kim o gün sürme çekerse, musafaha ederse şu kadar sevap alır gibi haberler birer çirkin yalandan ibarettir.

Aşure Günü'nü eğlence ve ışıklandırmalarla bir kutlama günü yapmak da dinimize uygun değildir.

Bütün müminlerin göz nuru Hz. Hüseyin'in Aşure Günü şehit edildiği gerçektir. Bu olay azıcık imanı olan her mümini dilhûn eder. Hatırlayınca üzülür ve zulme lanet okuruz, ancak o gün yas tutup ağlayıp dövünmek, kan akıtmak cahiliye adetlerinden çirkin birer bidattirler.

“Hz. Nûh'un Cûdi Dağı'na inmesi Aşure Günü'dür hadisi” zayıftır. Gemideki insanların azıklarından arta kalanlarla karıştırıp bir çorba yapılması söyleminin aslı yoktur. Dolayısıyla Aşure Günü aşure tatlısı yapıp dağıtmanın da dini bir dayanağı bulunmamaktadır. O güne denk getirilerek bundan bir sevap umulursa bidat işlenmiş olur. Yoksa aşure tatlısı çok güzel bir tatlıdır ve yemek kültürümüz olarak devam ettirilmelidir.

Hz. Peygamber'in hicreti sanıldığı gibi Muharrem'de değil Rabiulevvel ayındadır.
Diyebiliriz ki, Hz. Peygamber'in dediklerini ve demediklerini öğrenmek suretiyle böyle zamanlar için uydurulan sözleri ayıklamaya çalışmak böyle günlerde yapılacak en güzel ibadetlerden biridir. Mübarek olsun.

20 Temmuz 2023 Perşembe

YİRMİNCİ CÜZDEN 3 MESAJ

                                               YİRMİNCİ CÜZ

                                  (s. 381 - 400)

Yirminci cüzde; Neml suresinin son tarafı, Kasas suresinin tamamı ve Ankebut suresinin baş tarafı bulunmaktadır. Bu cüzdeki temel konular şunlardır:

1. HZ. PEYGAMBER’İN REHBERLİĞİ

Neml suresinin son tarafında peygamberimizin rehberliğinden bahsedilmektedir. Bunlar kısaca;

a. Tevhid inancı,

b. Yaratılış gerçeği,

c. İlmin önemi,

d. Kulluk bilinci,

e. Kur’ân’ın tebliği,

f. Her an hamd etme düşüncesidir (Neml, 27/59-93).

2. HZ. MUSA’NIN REHBERLİĞİ

Yirminci cüzün ortasında ise Kasas suresi bulunmaktadır. Bu sure, önceki Neml suresinin devamı niteliğindedir. Hz. Musa’nın hayatı ile ilgili önemli anlatım burada da devam etmektedir;

Hz. Musa’nın Medyen’e hicret edip orada 10 yıl kaldığında yaşadıkları anlatılmaktadır (Kasas, 28/20-47); sonra Mekkeli müşriklerin Tevrat ve Kur’ân için; “Birbirini destekleyen iki sihir” sözleri aktarılıp onlara âdeta meydan okunmaktadır: “De ki: Allah katından gelen bu iki kitaptan daha faydalı/daha güzel rehberlik edici başka bir kitap varsa, haydi getirin de, ben de ona uyayım.

Eğer sözünüzde sadıksanız (haydi getirin).” (Kasas, 28/48-49). Bu cüzün son bölümünde ise, Hz. Musa döneminde hak nasıl galip geldiyse, Hz. Muhammed döneminde de galip gelecektir, mesajı verilmekte; bunun için Müslümanların Tevhid inancına sarılmaları ve ayrılmamaları gerektiği hatırlatılmaktadır (Kasas, 28/50-88).

3. İMAN VE FEDAKÂRLIK

Bu cüzün son kısmında ise, Ankebut suresinin baş tarafı bulunmaktadır. Bu surenin daha ilk ayetlerinde imanın fedakârlık olduğu açıklanmakta, iman ettik demekle işin bitmeyeceği, bunun (mücadele ve amel-i salih ile) ispat edilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Münafıkların ise bu fedakârlıktan kaçtıkları/kaçacakları açıklanmaktadır (Ankebut, 29/1-13). Daha sonra peygamberlerin hayatlarından fedakârlık örnekleri verilmektedir: O fedakâr insanların başında Hz. Nuh, İbrahim, Lut, Şuayb, Musa ve Muhammed (a.s.) gelmektedir. Onlarla mücadele eden Ad ve Semud kavimleri, Firavun hanedanı, Karun ve Haman gibi güçlerin de nasıl helak oldukları, anlatılmakta ve şöyle denilmektedir: “Allah’tan başka (varlıkları) dostlar/yetkililer edinenlerin durumu, ağ örerek ev yapan örümceğin haline benzer. Evlerin en zayıfı Ankebut (örümcek) ağıdır. Keşke bu bilince (o müşrikler) bir ulaşsalar!” (Ankebut, 29/41). (Ankebut, 29/41)

https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=kuranin_temel_konulari.pdf&id=466

***Riyâzü's Sâlihîn'in " MUHARREM ORUCUNUN FAZİLETİ " Bâbı-3-


1251. Mücîbetü'l-Bâhiliyye, babasından (veya amcasından) naklen, babasının Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e elçi olarak gidip memleketine döndüğünü, bir yıl sonra -hali ve görünüşü oldukça değişmiş olarak- tekrar Hz. Peygamber'e gittiğini ve şöyle dediğini haber verdi: 

- Ey Allah'ın Resûlü! Beni tanıdınız mı? Hz. Peygamber: 

- "Sen kimsin? (tanımadım)" buyurdu. Adam: 

- Bir sene önce size gelmiş olan Bâhilîyim, dedi. Hz. Peygamber: 

- “Seni böylesine değiştiren nedir? Halbuki sen çok iyi görünüyordun” buyurdu. Adam: 

- Senden ayrıldığım günden beri, geceleri hariç, asla yemek yemedim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: 

- "Kendine işkence etmişsin!" buyurdu ve ilâve etti: 

- "Sabır ayı (ramaza)nı bütünüyle, diğer aylardan da birer günü oruçlu geçir." Adam: 

- Benim için bu sayıyı arttırınız. Zira benim gücüm bundan fazlasına yeter, dedi. Hz. Peygamber: 

- "O halde her aydan iki gün oruç tut!" buyurdu. Adam: 

- Daha arttırınız, dedi. Hz. Peygamber 

- "Peki, her aydan üç gün!" buyurdu. Adam: 

- Biraz daha arttırınız, dedi. Hz. Peygamber de: 

- "Haram aylarında (receb, zilkade, zilhicce ve muharrem) üç gün oruç tut, bırak; üç gün oruç tut, bırak; üç gün oruç tut, bırak."buyurdu ve üç parmağını birleştirip bırakmak suretiyle de fiilen gösterdi. 

Ebû Dâvûd, Savm 55. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 43

 Mücîbetü'l-Bâhiliyye 

Sahâbî hanımlardan olan Mücîbe'nin babası, sahâbeden Abdullah İbni Hâris elBâhilî'dir. Oruçla ilgili bu rivayeti ile bilinmektedir. Hakkında başkaca bir bilgi bulunmamaktadır. 

Allah ondan razı olsun. 

Açıklamalar

 Nevevî merhum bu hadisi haram aylarında tutulacak oruç konusunu açıklamak üzere zikretmiş bulunmaktadır. Öncelikle hadisin râvisi olarak bazı rivayetlerde Mücîbe, bazı rivayetlerde Ebû Mücîbe geçmektedir. Ahmed İbni Hanbel'in rivâyetinde yaşlı sahâbîyye Mücîbe diye bir açıklama yer almaktadır (Müsned, V, 28). Ayrıca hadisin kendisinden rivayet edildiği kişinin de Mücîbe'nin babası mı amcası mı olduğu tereddütlüdür. Amcasının ismi de zaten tesbit edilebilmiş değildir. Hadisteki olayın kahramanı olan zat bir sene önce kavminin elçisi olarak Hz. Peygamber'e gelip görüşmüştür. O zaman görüntüsü gayet normaldir. Bir yıl sonra geldiğinde, halindeki değişiklik, rengindeki solukluk sebebiyle Hz. Peygamber kendisini tanıyamamıştır. Onu tanınmaz hale getiren bu değişikliğin sebebinin, bir yıl boyunca gündüzleri sürekli oruç tutması olduğunu öğrenince, Hz. peygamber, "Kendi kendine işkence etmişsin" bazı rivayetlerde ise, "Sana kendine işkence etmeni kim emretti?" diye adamın yaptığı işi beğenmediğini açıkça ortaya koymuştur. 

Hz. Peygamber'in ramazân-ı şerîfi "sabır ayı" diye tanımlaması, nefsin yeme-içme gibi meşrû isteklerden alıkonulması noktasından bir nitelemedir. Peygamber Efendimiz, ramazan orucuna ilâve olarak herkesin durumuna göre her aydan bir, iki veya üç gün nâfile oruç tutmanın yeterli olacağını açıklamıştır. Daha fazlasının istenmesi üzerine de üç defa üç parmağını gösterip yummak suretiyle haram aylarında en fazla peşpeşe üç gün oruç tutup üç gün tutmamak suretiyle o ayların yarısını oruçla geçirmenin mümkün olduğunu belirtmiştir. Böylece dört haram ayında onbeşer günden altmış gün, ramazan dışındaki yedi ayda da üçer günden yirmi bir gün olmak üzere toplam senede seksen bir gün nâfile oruç tutmaya izin vermiş olmaktadır. 

Kur'an ve Sünnet'teki ifadesiyle eşhurü'l-hurum (haram ayları) olarak bilinen zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarının ilk üçü peşpeşe gelir, receb ise ayrıdır. Bu dört ay, İslâm öncesinde de bu adla bilinir ve o aylarda Araplar arasında savaş yapılmazdı. Ticarî ve kültürel faaliyetler daha ziyade bu sulh zamanında gerçekleştirilirdi. Zamanla Araplar bu ayların yerini değiştirmek suretiyle kendi çıkarlarına göre hareket eder oldular. Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de [Tevbe sûresi (9), 36-37] bu durum şöylece belirtilmektedir: 

"Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu, en doğru hesaptır. O halde bu haram aylarda (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) nefislerinize zulmetmeyin ve müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlara karşı topyekün savaşın. Bilin ki Allah, müttakilerle beraberdir. Haram ayları ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla kâfirler saptırılır. Onlar bunu bir yıl helâl, bir yıl haram sayarlar ki, Allah'ın haram kıldığına sayı bakımından uysunlar, ama Allah'ın haram ettiğini helâl kılmış olsunlar. Bu suretle onların amellerinin kötülüğü kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez." 

Hadisten Öğrendiklerimiz

 1. Ramazan dışındaki her ayda üç gün nâfile oruç tutmak Efendimiz'in tavsiyesidir. 

2. Haram aylarında da peşpeşe üç günü geçmemek şartıyla oruç tutulur. Üç gün yiyip üç gün oruç tutmak suretiyle bu ayların yarısı oruçlu geçirilebilir. 

3. Dinin getirdiği ruhsat sınırlarını aşarak nefsine zarar verecek şekilde ibadet etmeye çalışmak asla dindarlık sayılmaz. Asıl dindarlık, dinin koyduğu ölçülere ve sınırlara uymaktır

***Riyâzü's Sâlihîn'in " MUHARREM ORUCUNUN FAZİLETİ " Bâbı-2-


1250. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hiç bir ayda, şâban ayında tuttuğu oruçtan daha fazla oruç tutmazdı. Şâban ayının tamamını oruçlu geçirirdi. 

Başka bir rivayette (Müslim, Sıyâm 176; İbni Mâce, Sıyâm 30), "Pek az bir kısmı hariç, şâban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi" denilmektedir.

 Buhârî, Savm 52; Müslim, Sıyâm 177. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 30 

Açıklamalar 

Bir önceki hadiste Resûl-i Ekrem Efendimiz'in, muharrem ayını nâfile oruç için en uygun ve faziletli zaman olarak ilan buyurduğunu görmüştük. Burada da Hz. Âişe vâlidemizin ifadesiyle Peygamber Efendimiz'in ramazan dışında en çok oruç tuttuğu ayın şâbân-ı şerîf olduğunu öğreniyoruz. Biri Hz. Peygamber'in sözünü, diğeri uygulamasını haber veren bu iki rivayet arasında bir çelişki, bir zıtlık görülmektedir. 

Öncelikle şu noktaya işaret edelim ki, muharrem ayında tutulacak nâfile orucun fazileti ile ilgili hadisi, âşûrâ günü orucuna mahsus bir anlatım olarak değerlendirenlerin görüşü kabul edilecek olursa, bu iki rivayet arasında hiçbir çelişki söz konusu olmaz. Ancak o hadisi muharremin tamamı hakkında geçerli sayarsak o takdirde çelişki inkâr edilemez. Bu çelişkili durumu açıklamak için ileri sürülen düşünceler şöyle özetlenebilir. Muharrem ayı orucunun fazileti, Hz. Peygamber'in son zamanlarında öğrenip yaptığı bir açıklamadır. Şâban ayında oruç tutması ise, önceden beri yapageldiği bir uygulamadır. 

Hz. Peygamber, ramazan dışındaki ayların belli günlerinde tuttuğu oruçları, bazan harpdarp gibi sebepler yüzünden tutamıyordu. Onları en son şâban ayında telâfi ediyordu. Öte yandan şâban ayının da baştan-sona tamamını değil çoğunu oruçlu geçiriyordu. Araplar, bir ayın ekserini oruçlu geçiren için "Bütün ay oruç tuttu"; gecenin büyük kısmını namaz kılarak geçiren için de "Bütün gece ibadet etti" demek âdetinde idiler. Hz. Peygamber'in şâban ayında tuttuğu oruç için de bu anlamda "Hepsini oruçlu geçirirdi" denilmiştir. Zaten Nevevî merhumun kaydettiği gibi bazı rivayetlerde açıkça "az bir kısmı hariç, bütün şâbanı oruçlu geçirirdi" denilmektedir. Bu da şâban ayının çoğu günlerinde oruç tutardı demektir. 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, şâban ayında niçin fazla oruç tuttuğu konusunda, "Şâban, amellerin Allah'a arzedildiği aydır. Ben, oruçlu iken amelimin Allah'a arzedilmesini istiyorum." "Şâban, ecellerin yazıldığı bir aydır. Ben, oruçlu iken ecelimin tayin edilmiş olmasını istiyorum." "Şâban, insanların büyük kısmının ramazan ile recep ayları arasında ihmal ettikleri bir aydır. Ben onu ihyâ etmek istiyorum" gibi açıklamalarda da bulunmuştur. Bütün bunlar dikkate alındığı zaman, Efendimiz'in şâban ayını çokça nâfile oruç tutarak değerlendirdiği; muharrem ayının da nâfile oruç tutmak için oldukça uygun ve faziletli bir ay olduğunu haber verdiği, bu iki ayı oruç ibadetiyle değerlendirmenin uygun olacağı sonucuna varmak mümkündür. 

Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Peygamber Efendimiz, en fazla şâban ayında nâfile oruç tutardı. 

2. Şâban ayının bazı özellikleri yanında, ramazan orucuna hazırlık için son fırsat olduğu da unutulmamalıdır.

19 Temmuz 2023 Çarşamba

***MUHARREM AYI'NIN ÖZELLİĞİ VE ÂŞÛRÂ ORUCU

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah buyuruyor:

Kuşkusuz gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın yazısına (takdirine) göre, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Onlardan dördü (Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Receb) haram (saygın) aylardır. İşte dosdoğru din (hesap) budur. (Tevbe, 36)

Ayların adları ve yılbaşıları farklı da olsa, takvimlerin hepsinde ayların sayısı on ikidir. Ancak Allah katında geçerli olanı, içlerinde “haram (saygın) aylar” denilen Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarının bulunduğu kamerî aylardır.Çünkü Allah (c.c.) hac ve oruç gibi farz kıldığı temel ibâdetlerin vaktini kamerî aylara göre belirlediği gibi Kadir gibi mübarek geceleri de kamerî aylara göre düzenlemiş ve dosdoğru olan din (hesap ve yol) budur buyurmuştur.

Muharrem, kamerî ayların birincisi, müslümanların yılbaşısı ve dört saygın aydan biri olduğu için bu ayda günahlardan daha fazla sakınalım, hayırlarımızı ve ibâdetlerimizi çoğaltalım.

Peygamberimiz (
sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor:

Ramazan'dan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem orucudur. (Müslim-Tirmizî)

Kâbe'ye “Beytullah” (Allah'ın evi) denildiği gibi Muharrem ayına da “Şehrullah” (Allah'ın ayı) denildiğinden, Peygamberimiz (
sallallahu aleyhi ve sellem): “Ramazan'dan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem orucudur” buyurarak, ümmetine bu ayda oruç tutmalarını tavsiye ediyor.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e âşûrâ günü tutulan orucun fazileti soruldu:

“Geçmiş bir yılın günahlarına kefâret olur”
buyurdu. (Müslim-Tirmizî-Ebû Dâvûd-İbni Mâce)

Ramazan orucu farz olmadan önce, âşûrâ günü oruç tutmak farzdı.

Ramazan orucu farz olunca, âşûrâ orucunun farziyeti kaldırıldı. Ancak en yetkili ağızdan o gün oruç tutmanın “Geçmiş bir yılın (küçük) günahlarına kefaret olacağı bildirildi”. 

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "aşura orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah(ın rahmetin)`den umarım."(Müslim)
HadisNo:3149 
  
Âşûrâ günü Arap dilinde “aşere” on ve “âşûrâ” onuncu demektir. Bu nedenle muharrem ayının onuncu gününe “âşûrâ günü” yani onuncu gün denir.

Âşûrâ Günü Oruçu(Nun Hükmü) Babı
107- Bize EbûÂsim,Umer ibnu Muhammed'den; o da Sâlim'-den; o da babası İbn Umer'den tahdîs etti. İbn Umer (Ra): Peygam­ber (
sallallahu aleyhi ve sellem): "Âşûrâ günü, insan isterse oruç tutar" buyurdu demiştir.
*Musannif Buhârî başlıktan sonra evvelâ âşûrâ orucunun vâcib olmadığına de­lâlet edici haberleri getirmekle işe başladı. Sonra da bu orucun tutulmasını rağbetlendirmeye delâlet edici haberleri getirdi... (İbn Hacer).

108-.......ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Urveibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Âişe (Ranha) şöyle demiştir: 
Rasûlullah (
sallallahu aleyhi ve sellem) âşûrâ günü orucu­nun tutulmasını emretmiş idi. Ramazân orucu farz kılınınca isteyen âşûrâ orucunu tuttu, isteyen tutmadı.

109-.......Âişe 
(Ranha)şöyle demiştir: Câhiliyet devrinde Kureyş âşû­râ günü oruç tutar idi. (Hicretten evvel) Rasûlullah da âşûrâ orucu tutardı. Medine'ye geldiği zaman da (mu'tâdı üzere) bu orucu tuttu ve sahâbîlerine de bu orucu tutmalarını emretti. (İkinci sene) ramazân orucu farz kılınınca âşûrâ günü orucunu terketti. Artık isteyen bu orucu tuttu, dileyen de onu terketti.

110-.......Humeyd ibnu Abdirrahmân, Ebû Sufyân'ın oğlu Muâviye'den işitti ki, Muâviye (Ra) hacc ettiği (44. hicret) yılında âşûrâ günü Peygamberin minberi üzerinde yaptığı hutbede şöyle diyordu: Ey Medine ahâlîsi! Âlimleriniz nerede? (Biliniz ki) ben Rasûlullah(
sallallahu aleyhi ve sellem)'tan şöyle buyururken işittim: "Bu gün âşûrâ günüdür., Âşûrâ günü oruç tutmak sizlere farz kılınmamıştır. Hâlbuki ben oruçluyum. Dileyen oruç tutsun; dileyen de iftar etsin" 
*Muâviye'nin bu hutbeyi bu suretle Medîne âlimlerine meydan okurcasına îrâd etmesine kendisini sevkeden sebeb, görünüşe göre âşûrâ orucu hakkında vâcib, haram, mekruh olmak üzere ihtilâf edildiğini işitmiş ve mübâh ve müstehâb ol­duğunu bildirmek istemişe benziyor (Nevevî).
111-.......İbnu Abbâs (Ra) şöyle demiştir: Peygamber (
sallallahu aleyhi ve sellem) Medi­ne'ye geldiğinde Yahûdîler'in âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü de:

— "Bu ne orucudur? diye sordu. Yahudiler:

— Bu gün iyi bir gündür. Bu gün Allah'ın İsrâîl oğulları'nı düşmanlarından kurtardığı bir gündür. Mûsâ Peygamber as(bu ilâhî lûtfa şükr olarak) bu gün oruç tutmuştur, dediler.

Rasûlullah:

 "Biz Musa'ya sizden daha ziyâde haklıyızdır" buyurdu da (Mekke'deki gibi) o günü oruç tuttu, ve sahâbîlerine bu orucu tut­malarını emreyledi 
*Buradaki emretme, Şâfiiyye'ce müstehâblığın kuvvet kazanması ma'nâsına hamledilmiştir. Peygamber'in sas bu günde oruç tutması, sırf onların sözleriyle Yahûdîler'i tasdik için değildir. Peygamber bu orucu bundan evvel de tutuyor idi. Nitekim bu Âişe hadîsinde açıkça belirtilmiştir.. (Kastaltânî).

112-....... Ebû Mûsâ (el-Eş'ârî-Ra) şöyle demiştir: Yahudiler bu âşûrâ gününü bir bayram saymakta idiler. Peygamber (
sallallahu aleyhi ve sellem) sahâbîleri­ne: "Bu gün sizler de oruç tutunuz!" buyurdu.

113-....... İbn Abbâs (Ra) şöyle demiştir: Ben Peygamber(
sallallahu aleyhi ve sellem)'i baş­kası üzerine üstün tuttuğu bir günde oruç tutmaya samîmi kasd ve azmeder görmedim; ancak şu âşûrâ günü ve bir de şu ramazân ayı müstesna .
*Âşûrâ orucu hakkındaki fıkhî hükme gelince, bu orucun vâcib değil, sünnet olduğunda âlimlerin İttifakı vardır. Yalnız İslâm'ın başlangıcındaki hükmünde ih­tilâf edilmiştir. Bâzıları vâcib idi, bâzıları sünnet veya müekked sünnet idi; şu kadar ki ramazân orucu farz kılındıktan sonra müstehâb olmuştur demişlerdir.

114-.......Selemetu'bnu'l-Ekva' (Ra) şöyle demiştir: Peygamber (
sallallahu aleyhi ve sellemEşlem kabilesinden (Hind ibnu Esma isminde) bir adama, insan­lar içinde şunu i'lân et diye emretti: "Her kim yemek yediyse günün geri kalanında yemekten kendini tutsun! Yememiş olan kimse ise oruç tutsun. Çünkü bu gün âşûrâ günüdür".
*Bu hadîs, Buhârî'nin sülâsiyâtından, yânî üç râvî vâsıtasıyle Peygamber'e ula­şan hadîslerinden biridir.

Sahih-i Buhari

Muharrem ayına mahsus yapılacak en güzel ibadet istenildiği kadar oruç tutmaktır- 9. ve 10. ya da 10. ve 11.günlerini oruçlu geçirmektir. Bunun dışındakiler bid’attir.


Muharrem ayına ait sahih hadislerde bu hadislerden başka hadis YOKTUR.

Söylemediği bir sözü Hz. Peygamber'e isnat etmek cehennemlik olmayı gerektirebilecek çirkin bir günahtır.
 Bidat günahların en çirkini ve affı en zor olanıdır. Zordur, çünkü bidat işleyenler başkalarını yanlış yola sokarlar. Onlar o yolda yürüdükçe onu ihdas edenin günahları da sürüp gider.

Kul ibadet koyamaz. İbadetlere zaman mekân keyfiyet ve sayı belirleme sadece Şeriatın sahibinin hakkıdır.

Sünnetin birimleri olan hadislerin sıhhati için söylenecekler söylenmiştir. Biz bir hadisin sahih, zayıf ya da uydurma olduğunu ancak asıl kaynaklarına bakarak bilebiliriz. Bu konuda kuru iddianın bir anlamı olmaz.


Muharrem Ayı Haram aylardan biridir. Haram olması, muhterem/değerli ve saygın olması, bu sebeple de onda savaşın yasak olması demektir.

“Kim Aşure Günü çoluk çocuğuna bol davranırsa, Allah da ona senenin kalan günlerinde bolluk verir”sözünün Ahmet bin Hanbel aslının bulunmadığını söyler. Bazılar zayıf bir hadistir derler. Yani hiç hesaba katılmayabilir. Ancak sevap için itibar edene de bir şey denmez demek isterler.

Aşure Günü çocukların da oruca teşvik edilmesi sünnette olan güzel bir davranıştır.

Aşure günü gerçekleştiği sayılıp dökülen olaylardan sadece Hz. Musa'nın ve kavminin Firavunun zulmünden kurtulmaları doğrudur.


Muharrem ayında Olmayanlar


Muharrem'de kim dokuz, on… gün oruç tutarsa Allah ona semada bir kubbe inşa eder. Kim Zilhicce'nin son günü, Muharrem'in ilk günü oruç tutarsa elli senelik, yetmiş senelik günahlarına kefaret olur. Kim Muharrem'de şöyle şöyle bir namaz kılarsa onun için şu kadar melek yaratılır, onlar onun için sürekli istiğfar ederler. Allah Arşı, Kürsüyü, cenneti ve cehennemi Aşure Günü yaratmıştır. Âdem'in tövbesi o gün kabul edilmiş, İsmail kurban edilmekten o gün kurtulmuş, Yusuf kuyudan o gün çıkarılmış, Yunus balığın karnından o gün çıkmış gibi sayılan onlarca olayın Aşure ile ilgili bir aslı ve ilgisi de yoktur. Kim o gün bir fakiri doyurur, bir yetimin başını okşarsa ümmetin bin fakirini doyurmuş sevabı alır, bin hac ve umre sevabı alır, yabani hayvanlar bile o gün oruç tutarlar. Kim o gün sürme çekerse, musafaha ederse şu kadar sevap alır gibi haberler birer çirkin yalandan ibarettir.
Bütün müminlerin göz nuru Hz. Hüseyin'in Aşure Günü şehit edildiği gerçektir. Bu olay azıcık imanı olan her mümini dilhûn eder. Hatırlayınca üzülür ve zulme lanet okuruz, ancak o gün yas tutup ağlayıp dövünmek, kan akıtmak cahiliye adetlerinden çirkin birer bidattirler.

“Hz. Nûh'un Cûdi Dağı'na inmesi Aşure Günü'dür hadisi” zayıftır. Gemideki insanların azıklarından arta kalanlarla karıştırıp bir çorba yapılması söyleminin aslı yoktur. Dolayısıyla Aşure Günü aşure tatlısı yapıp dağıtmanın da dini bir dayanağı bulunmamaktadır. O güne denk getirilerek bundan bir sevap umulursa bidat işlenmiş olur. Yoksa aşure tatlısı çok güzel bir tatlıdır ve yemek kültürümüz olarak devam ettirilmelidir.

 Hz. Peygamber'in dediklerini ve demediklerini öğrenmek suretiyle böyle zamanlar için uydurulan sözleri ayıklamaya çalışmak böyle günlerde yapılacak en güzel ibadetlerden biridir. (Faruk Beşer-Yeni Şafak)


http://www.yenisafak.com/yazarlar/faruk_beser/muharrem-olanlar-ve-olmayanlar-2022432


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

***Riyâzü's Sâlihîn'in " MUHARREM ORUCUNUN FAZİLETİ " Bâbı-1-


MUHARREM, ŞÂBAN VE HARAM AYLARINDA NÂFİLE ORUÇ TUTMAK 

Hadisler

1249. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Ramazan orucu dışında en faziletli oruç, Allah'ın ayı muharremde tutulan oruçtur. Farzlar dışında en faziletli namaz da gece namazıdır." 

Müslim, Sıyâm 202, 203. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 56; Tirmizî, Mevâkît 207; Nesâî, Kıyâmü'l-leyl 6 

Açıklamalar 

Yüce dinimiz hemen her farz ibadetin cinsinden nâfile ibadet yapmak imkânı getirmiştir. Bu durum, müslümanlar için büyük bir şans ve nimettir. 1170 numarada da geçmiş olan hadisimizde en faziletli nâfile oruç ve namazlar açıklanmaktadır. Bilindiği gibi ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Ramazan bayramının birinci günü ile kurban bayramının dört günü hariç, senenin her gününde Allah rızâsı için oruç tutmak mümkündür. Ancak bunun için en uygun ve faziletli ay hangisidir? İşte akla gelebilecek bu soruyu Resûl-i Ekrem Efendimiz bu hadislerinde "Allah'ın ayı muharrem" olarak bildirmektedir. Muharremin "Allah'ın ayı" diye nitelendirilmiş olması, onun değerini anlatmak içindir. Yoksa zaman da aylar da günler de hepsi Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur. 

Muharrem ayında tutulacak orucun fazileti iki şekilde yorumlanmıştır. Birincisi, söz konusu fazilet, hadisin ifadesinden anlaşıldığına göre, muharrem ayının herhangi bir gününde tutulacak nâfile oruç için geçerlidir. İkincisi, ondan maksat, o ayda bulunan âşûrâ gününde tutulacak oruçtur. Muharrem ayı söylenmek suretiyle onun bir parçası olan âşûrâ günü kastedilmiştir. Muharrem ayının onuna rastlayan âşûrâ gününün fazileti de o günde cereyan edegelmiş olaylardan kaynaklanmaktadır. 

Bilindiği gibi Hz. Peygamber âşûrâ günü oruç tutmuştur. Yine aşağıdaki hadiste görüleceği üzere Hz. Peygamber'in, ramazan dışında en çok oruç tuttuğu ay, şâban ayı idi. 

Hadisimizde ikinci olarak, farz namazlar dışında nâfile olarak kılınacak namazların en değerlisinin gece namazı olduğu bildirilmektedir. Hatta gece namazının, farz namazlardan önce veya sonra kılınan ve revâtip diye anılan sünnet namazlarından bile faziletli olduğu kabul edilmektedir. Gece namazının fazileti, meşakkat, yorgunluk, riyâ ve gösterişten uzaklık gibi özelliklerinden ileri gelmektedir. Ayrıca gece namazı, Hz. Peygamber'in bütün hayatı boyunca sürekli kıldığı bir namazdır. Bu sebeple de sünnetlerin en faziletlisi, Hz. Peygamber'in bu sünnetidir. 

Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Dinî terimiyle tatavvu, bizim söyleyişimizle nâfile oruç için en faziletli ay, muharrem ayıdır. 

2. Âşûrâ günü orucu da en faziletli nâfile oruçlardandır. 

3. Nâfile olarak kılınacak namazların en değerlisi gece namazıdır. 

4. Müslümanlara her işte olduğu gibi nâfile ibadetlerde de en faziletli olanlarını yerine getirmeye çalışmak yaraşır.

18 Temmuz 2023 Salı

***İSLAMİ YILBAŞI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


ÖNEMLİ BİLGİ:
 Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, muharrem ayında değil rebiülevvel ayında hicret etti. Ancak o dönemde yaygın olarak kameri takvim kullanılıyordu ve ilk ay da muharrem ayı olduğu için ayların sırasına riayet ederek ve yıl olarak da hicret yılını alarak tarihi iki ay sekiz gün geri alınıp Hicri takvimin başlangıcı 23 Temmuz 622 olarak tesbit edildi. 

İslâm tarihinde ve Müslümanların hayâtında maddî-mânevî büyük te’sirleri bulunan Muharrem ayı ve Hicret, Hazreti Ömer(radıyallahu anh)’ın hilâfeti (Hazreti Peygamber’in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vekîli olarak Müslümanların Dînî ve dünyevî işlerini idare edip, hukûkunu koruma vazifesi) zamanında kurulan bir şûrâ (Müslümanların işlerini idare eden yetkili tarafından hazırlanan kânun tasarıları üzerine düşüncesini bildirmek gibi vazifeleri olan seçilmiş kişiler) tarafından Islâmî takvim başlangıcı olarak kabul ve ilan edilmiştir.

Hazreti Ömer
(radıyallahu anh)devrine kadar Arap yarımadasında, doğru dürüst bir takvim mevcut değildi. Geçen seneler ise, o yıl içinde meydana gelen önemli hadisenin adı ile anılıyordu.

Hicretin 21. senesinde, (miladî 643) Halife-i Müslimîn Hazreti Ömer’e
(radıyallahu anh) getirilen bir borç senedi üzerindeki ihtilaf, (anlaşmazlık) İslâmî idâre (devlet yönetimi) için esaslı bir tarih başlangıcı ve takvim kabûlünün şart olduğunu ortaya çıkardı.

Halife’ye getirilen bu ihtilaflı senette, borcun Şaban ayında ödeneceği yazılıydı. Ancak bu ay, alacaklının iddiasına göre, bu yılın; borçluya göre ise, gelecek yılın Şaban ayı olarak gösteriliyordu.

Ayrıca hudutları çok genişlemiş bulunan İslâm memleketlerindeki vâlilerden Hilâfet makâmına gelen yazılarda da, bu gibi tereddüde sevkedici
(şüphe ve kararsızlığa sebep olucu) zaman mefhumları ortaya çıkıyordu.

İleri görüşlü büyük halife Hazreti Ömer
(radıyallahu anh), ileride bu işin daha çok karışıklıklara sebebiyet vereceğini, daha çok mahzurlar çıkaracağını düşünerek, istişâre (eshâbın büyükleri ve âlimlerinden oluşan danışma) meclisini topladı. Meseleyi izah ederek bir tarih ve takvim başlangıcı tesbit edilmesini istedi.

O tarihte dünyada kullanılmakta olan muhtelif millet ve inançlara mahsus takvimlerden birisinin kullanılmasına dair tekliflerde bulunanlar oldu, ancak bu tekliflerin hiç biri “İslâmî
(Kur’ân’da ve Rasûlüllah’ın uygulamalarında örneği) olmadığı için” kabul görmedi.

Daha sonra, Rasûlüllah’ın
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ifadeleri ile “İlim şehrinin kapısı ” makâmının sâhibi ve eshâbın en âlimi bulunan Hazreti Ali kerremAllahü vecheh: “Rasûlüllah’ın(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke’den Medine’ye yaptığı tarihî hicretinin, takvim yılı başlangıcı olmasını” teklif etti.

Bu teklif, heyette bulunanlar tarafından ittifakla kabul edildi. Ancak küçük bir değişiklik yapılarak mer’iyete
(yürürlüğe) konuldu.

Şöyle ki; Rasûlüllah’ın
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hicreti, 12 Rebîülevvel, miladî 622 senesinde vukû bulmuştu. Araplar arasında ise, sene başı, Muharrem ayının biri olarak kabul edilegelirdi. Bu hususta kolayca intibâkı (uyumu) sağlamak için, yeni kabul edilen hicret takvimi yılının başı, o senenin Muharrem ayının biri olarak kabul edildi. Böylece, 1 Muharrem miladî 622 senesi, Hicrî birinci senenin başlangıcı oldu. İslâm âlemi de kendi takvimine kavuşmuş oldu.

Özetle;  Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, rebiülevvel ayında hicret etmişti. Ancak yaygın olarak kameri takvim kullanılıyordu ve ilk ay da muharrem ayı olduğu için Hz Ömer (radıyallahu anh) ayların sırasına riayet ederek yıl olarak hicret yılını ay olarak da kameri yıl muharrem ayı ile başladığından tarih iki ay sekiz gün geri alınıp Hicri takvimin başlangıcı 23 Temmuz 622 olarak tesbit edildi. 

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

17 Temmuz 2023 Pazartesi

ON DOKUZUNCU CÜZDEN 3 MESAJ

                                      ON DOKUZUNCU CÜZ

                                  (s. 361 - 380)

On dokuzuncu cüzde; Furkan suresinin son tarafı, Şuara suresinin tamamı ve Neml suresinin baş tarafı bulunmaktadır. Bu cüzdeki temel konular şunlardır:

1. İDEAL MÜMİNİN SIFATLARI

Furkan suresinin son tarafında; Rahmanın (has) kulları ve örnek vasıfları tanıtılır. Onlar hayatlarını ibadetle geçirip Allah’ın yasaklarından kaçanlardır. Bu kısımda da ideal müminin vasıfları anlatılmaya devam etmektedir:

a. Onlar mütevazıdır,

b. Cahillerle tartışmazlar, onlara selam der ve geçerler,

c. Geceleri (teheccüt namazında) Rablerine secde ederler ve

kıyamda dururlar,

d. Dua ederler,

e. Harcamaları dengelidir; ne israf ederler, ne de cimrilik

ederler,

f. Allah’ın haram kıldığı cana kıymazlar ve insan öldürmezler,

g. Zina etmezler,

h. Hata ettiklerinde ve günah işlediklerinde hemen tövbe

ederler ve hatada ısrar etmezler,

ı. Yalancı şahitlik yapmazlar,

i. Boş/faydasız şeyleri vakarlı bir şekilde terk ederler,

RIFAT ORAL | 53

j. Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında kör ve sağır gibi davranmazlar (hemen itaat ederler),

k. Onlar şöyle dua ederler: “Bize eşlerimizden ve soyumuzdan

gözümüzün nuru/alnımızın akı olacak nesiller ver ve bizi takva

sahiplerine önder/rehber eyle.”

İşte bu seçkin-temiz insanlar cennetin en yüksek makamında

olacak kişilerdir. Surenin son ayeti şu şekildedir; “De ki: Duanız/kulluğunuz olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?...”

2. İDEAL MÜMİN, SANAL GÜNDEMLERİN ETKİSİNDE KALMAZ

Bu cüzde bulunan Şuara suresinde ise; insanların, peygamberlerin yolunu terk edip yapay gündeme takılmaları tenkit edilir ve bu tehlikeye dikkat çekilir. Çünkü gündemi başkaları belirlemektedir. O günkü cahiliye toplumunda şairler; zalim yöneticilerin ve zenginlerin isteğine göre yapay bir gündem oluşturuyorlardı.

Burada cahiliye şairleri sanal gündemin ve algı oluşturmanın sembolüdürler. Şuara suresi bu tehlikeye dikkat çekip insanların Peygamber ve Kitab’ın yolu olan sırat-ı müstakîmden (doğru yoldan) nasıl ayrıldıklarını anlatmakta ve önceki peygamberler dönemi ve ümmetlerinden örnekler vererek bu tehlikenin aslında her asırda yaşandığını açıklamaktadır (Şuarâ, 26/10-190).

3. İDEAL MÜMİNİN REHBERİ KİTAP VE SÜNNETTİR

Bu cüzde Neml suresinin baş tarafı da bulunmaktadır. Neml suresinde, Kur’ân’ın insanlar için gerçek bir rehber olduğu anlatılmaktadır. Ayrıca tarihteki Hz. Musa, Süleyman, Salih ve Lut peygamberlerin rehberliklerinden örnekler verilmekte; insanları doğru yola getirmek ve sapmalarından kurtarmak için bu peygamberlerin yaptığı tebliğ çalışmaları ve örnek yaşayışları aktarılmaktadır (Neml, 27/1-58).

https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=kuranin_temel_konulari.pdf&id=466