Halık; Her şeyin varlığını ve varlığı süresince görüp geçireceği halleri, hadiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan var eden demektir.
Bu ism-i şerifin iki yönü vardır: Birincisi bir şeyin nasıl olacağını tayin ve takdir etmek, ikincisi o takdire uygun olarak o şeyi icad etmek.
Her bir varlığın nasıl olacağını, yerince, miktarınca takdir edip yaratan... Birinin sınırını ötekine geçirmeden eşsiz bir düzen kuran... Kendi katında bir taslak hâlinde sırasını bekleyen mahlukata, zamanı geldiğinde esmasıyla tecelli edip “kün” emriyle hayat veren, yokluktan varlığa çıkaran…
Ezelde ne kainat vardı, ne mahlukat, ne bir zerre, ne de bir element vardı. Sadece Allah vardı.
Allah-u teala bu kainatı yaratmayı diledi, eğer dilemeseydi herşey yoklukta kalır, hiçbir zerre varlığa çıkamazdı. Yaratmayı diledi ve her şeyin ömrünü, rızkını, şeklini, suretini, soyunu, doğum ve ölüm yerlerini ve zamanlarını ve her an görüp geçireceği bütün hadiseleri de tayin buyurdu.
Her şey muntazam kanunlarla sırasını, yolunu şaşırmadan akıp gitmektedir. Kainatta hiçbir şeyin oluşu körü körüne ve rastgele değildir.
Halık ismi alemde en çok tecelli eden isimlerden biridir. Çünkü yoklukdan varlık alemine çıkan her mahlukta ‘halık’ ismi tecelli eder. Aleme bakıyoruz, eşya ve bilhassa hayat sahibi olanlar, birdenbire ve çok kısa bir zamanda vücuda geliyorlar. Mesela saniyede 4 insan ve günde yaklaşık 350.000 insan yaratılıyor. İnsanın yaratıldığı o saniyede bakterilerden tutun da hayvanlara ve diğer canlılara kadar bir çok canlı aynı saniyede yaratılıyor.
Bu kadar çabuk ve ani bir şekilde yaratılmasına rağmen her şey bir sanatla, mükemmel bir şekilde yaratılıyor.
Buna göre Hâlık “bir amaca göre planlı, şuurlu ve ahenkli bir şekilde yaratan”dır. O'nun her işi bir ölçüye ve hesaba göredir.
Allah-u teala'nın kainatı yaratması her hangi bir ihtiyaçtan dolayı veya yaradılmışlara muhtaç olduğu için değildir. Kainatı yarattı, belki onları yaratmak hususundaki ezeli iradesini gerçekleştirmek istedi ve onlara azamet ve kudretini göstermek, sayısız ni'metlerinden onları faydalandırmak gibi lutuf ve keremiyle yarattı. O'nun her yaptığı işte, her verdiği emirde ancak yaratılmışlar için menfaatlar, ve hikmetler vardır.
Kur’an’da Cenab-ı Hakk’ın “Hâlık” oluşu O’nun Rablığına en önemli delil olarak gösterilir (Zümer, 39/62; Mü’min, 40/62; Fatır, 35/3.) ve her şeyi yaratmasının neticesi olarak kulluğun yalnızca O’na olması gerekirken (En’am, 6/102.) hiçbir şey yaratmaya gücü yetmeyenlere neden kulluk edildiğine şaşılır. (Ra’d, 13/16.) Yine Kur’an’a göre yaratma işi bitmiş değildir. O her an yaratmaya devam etmektedir (Rahman, 55/29; Nahl, 16/8 vb.). Rabbimizin yaratıcılığının çeşitli yönlerini vurgulayan başka isimler de vardır: Bâri’, Musavvir, Muhyî, Mubdi’, Bedî’ gibi... On yedi ilahî ismi peşpeşe zikreden Haşr suresinde yaratmanın birbirini takip eden üç safhasına işaret eden Hâlık, Bâri’ ve Musavvir isimleri peşpeşe zikredilmiştir. Esma-i hüsnada eş anlamlılık kabul etmeyen Gazali rahmetullahi aleyh, bu üç ismin işlevini anlatabilmek için Hâlık’ın projelendiren mimara, Bâri’in projeyi uygulayan mühendise, Musavvirin de tezyinatçıya karşılık gelebileceğini söyler.
Hicr, 15/86 ve Yasin, 36/81. ayetlerinde geçen Hallâk ismi de Rabbimizin sürekli ve mükemmel bir şekilde yaratan olduğunu ifade eder. Allah Teala’nın eşsiz yaratıcılığını ve bir kez yaratmakla bırakmadığını, yarattıklarını her daim yeniden var etmeye devam ettiğini idrak ederiz.
Yoktan var etmekten farklı olarak yaratma bazen mevcut bir ana maddeden gerçekleştirilir. Mesela Âdem’in topraktan, insan soyunun nutfeden yaratılışı böyledir. Bu anlamda yaratıcılık Kur’an’da Hazreti İsa’nın mucizevi olarak çamurdan bir kuş yaratması örneğinde de geçer. Bu olay Âl-i İmran, 3/49 ve Maide, 5/110’da anlatılırken kullanılan “halk/yaratma” ifadesi de mevcut bir ana maddeyi başka bir kalıba dökerek şekillendirmek olarak anlaşılmıştır. Ayrıca Hz. İsa’ya atfedilen halk fiili de ayetlerde daima “Allah’ın izniyle” ifadesiyle sınırlandırılmıştır.
Yaratıklara nisbet edilen hiçbir sanat, Allâhü Te‘âlâ’nın takdîr buyurduğu keşf ve icâd mâhiyetinden ileri geçemez. Çünkü mahlûk, fiilerinin ayrıntısını takdîr edemez ve bir atom bile yapamaz. Böyle bir yaratma sonsuz ilim ve kudrete bağlıdır. Mahlûk ise bundan ancak sınırlı kısmını elde edebilir. Herşeyi tam anlamıyla takdîr ve icâd ederek yaratan ancak Allâhü Te‘âlâ’dır.
Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu/ İ:Gazali Esmaü'l Hüsna
99 Esma Sonsuz Mana-Fatma Bayram
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder