21 Mart 2021 Pazar

5-El-Kuddüs ism-i şerifi


Allah Kuddüs’tür. Bütün kusur ve noksanlıklardan uzaktır. Âcizlikten, fakirlikten, zaaftan ve bütün eksikliklerden münezzehtir. Bu ismin diğer bir manası ise bütün yarattıklarını maddi ve manevi kirlerden temizleyendir.

Allah-u teala mahlukata benzemekten münezzehtir. Allah yaradılmışların zatlarından, hallerinden, vasıflarından hiçbi­rine benzemez. Mesela cisimlerin, lezzet, renk, koku, soğukluk, sıcaklık, sertlik yu­muşaklık gibi bütün hallerinden; dert, tasa, sevinç, korku, hüzün gibi nefsani keyfiyetlerinden veya her hangi bir şekilden, suretten, miktardan, zamandan, mekandan ve bunlar gibi di­ğer bütün mahlukatın şanından olan her hangi bir hal ve vasıf­tan, bir şeye benzemekten çok uzaktır. Her türlü ayıptan, kirden, pas­tan, lekeden, eksiklikten son derece temizdir.

Mahlukat içinde ise her türlü ayıplardan, kusurlardan tam ve mutlak surette tertemiz bir varlık sahibi bulunması imkansızdır. Mahlukun kusursuzluğu, kendi aralarında ve birbirle­rine nisbetle göreceli ve sınırlıdır; bu i'tibarla en kıymetli in­sanlar hiç noksanı bulunmayan değil, pek az noksanı olandır.

 İnsanların birbirlerine karşı üstünlüğünü ve kıymetini ifade eden ve insanlar tarafından kemal sıfatlar diye adlandırı­lan sıfatlardan da Allahu teala münezzehtir. Allah teala hakkın­da bunlar hep noksan sıfattır. 

Mesela ilim, kudret birer kemaldir, fakat muhakkak surette Allah-u Teala insanların bildiği gibi bilmekten, insanların yapabildiği kadar yapmaktan çok üstündür. Çünkü O, kayıtsız şartsız her şeyi bilir ve her şeye gücü yeter. İşte hakiki kemal sıfatı budur. İnsanlar ise bir şeyi bilir, fakat bilmediği çok fazladır. Bir şey yapar, fakat isteyip de yapamadığı çok fazladır. Daha doğrusu Allah-u Teala'nın müsaade ettiği sınıra kadar bilir ve tayin ettiği sınıra kadar yapar. Ondan ilerisi kat'i bir acziyet ... kat'i bir hiçlik.­

Evet, güzellik güzelden gelir, mükemmellik kemalden gelir, ihsan cömertlikten ve servet zenginlikten gelir.

Bu âlem bütün güzelliğiyle Cenab-ı Hakk’ın güzelliğine, kusursuzluğuyla O’nun sonsuz ilmine, icadı ve intizamlı hareketleriyle O’nun eşsiz kudretine, hazineleriyle sonsuz servetine, ihsanlarıyla O’nun sınırsız cömertliğine işaret eder. Yani sözün özü: Kâinat bütün güzelliğiyle ve mükemmelliğiyle O’nun kemaline ve Kuddüs ismine bir aynadır.

 Kuddüs isminin diğer manası da, “Yarattıklarını maddi ve manevi kirlerden temizleyen” demektir dedik.

Bir sokak görseniz, bir süpürge tarafından temizleniyor ve sizler süpürgeyi tutan eli görmeseniz. Acaba bütün dünya toplansa, bu sokağı bizzat süpürgenin kendisinin temizlediğini iddia etse, inanır mısınız? Elbette hayır! Hatta bu iddiaya gülersiniz. Çünkü:

• Sokağı süpürmek için hayat sahibi olmak lazım. Hayatı olmayan süpüremez. Hâlbuki süpürgenin hayatı yok.

• Ayrıca süpürenin kuvveti olmalı. Hâlbuki süpürgenin kuvveti de yok.

•  Sonra süpürenin iradesi olmalı. Temizlemeyi temizlememeye tercih etmeli. Hâlbuki süpürgenin iradesi de yok.

• Ve bu sıfatlarla birlikte ilmi olmalı, süpürmeyi bilmeli.

• Merhameti olmalı. Sokak sakinlerine acımalı.

• Hikmeti olmalı, faydayı anlayabilmeli. Ve daha birçok sıfatı olmalı.

Hâlbuki bu sıfatların hiçbiri süpürgede yok. İşte bundan dolayı, süpürgeyi tutan eli görmesek de bu hikmetli faaliyeti, bu sıfatları taşıyan bir faile veririz. O eli görmememiz yokluğuna delalet etmez, bilakis bu hikmetli faaliyet onun varlığına delalet eder.

Acaba küçücük bir sokağı temizlemek bile süpürgeye isnat edilemezse, bu koca kâinatı ve Dünya’yı temizlemek, nasıl olur da süpürge hükmündeki sebeplere havale edilebilir.

Evet, bu kâinat ve bu Dünya sürekli kirleniyor. Eğer bakılmaz ve temizlenmezse içinde durulmaz, insan onda boğulur. Hâlbuki kâinat ve dünya o kadar temiz ve kirsizdir ki lüzumsuz bir şey, yararsız bir madde, tesadüfî bir kir bulunmaz. Bulunsa da çabuk bir şekilde temizlenir. Demek bu kainatın öyle bir sahibi var ki, bu koca kainatı, küçük bir oda gibi süpürtür, temizler.

 Eğer sürekli temizlenmese ve bakılmasaydı, bir senede bütün hayvanlar yeryüzünde boğulacak, uzaydaki yıldızların enkazları başımıza yağacaklardı.

Hâlbuki bu âlem Kuddûs isminin tecellisiyle yıkanmış ve temizliğiyle O’nun Kuddüs ismine ayna olmuştur.

Mesela denizler! Her gün binlerce balık ölür, ama hiçbir cenaze göremezsiniz.

Ormanlara bakın! İçlerinde yüz binlerce hayvan yaşar, her gün binlercesi doğar ve binlercesi ölür, ama kirlilik eseri yok.

Ve mahlukların kendilerini nasıl temizlediklerine bak! Kuddüs isminin bir tecellisini gör!

Kuddüs isminin askerleri ve memurları olan hayvanata Kim temizlik yapmayı öğretti? Ve kimin emriyle çalışıyorlar?

Acaba yaratılış gayemiz ve vazifemiz Allah’ı tanımak ve O’nu isim ve sıfatlarıyla bilmek olmasına rağmen, hiç bulutlardan indirilen yağmur damlalarıyla yeryüzünün yıkandığını gördüğümüzde Allah’ı Kuddus ismiyle andık mı?

Yağmurların yağması da  rüzgârların esmesi de Kuddüs isminin bir tecellisidir. Bu sayede havadaki pis kokular ve zemin yüzü temizlenir.

Ve göz kapakları gözleri temizlemekle bu isme aynadır. Ve biz her nefes alıp vermekte kanımızın temizlenmesiyle Kuddüs isminin tecellisine her an mazhar oluruz.

Ve bu ismin tecellisi sayesinde simsiyah topraktan ve kupkuru dallardan çıkartılan tertemiz sebze, meyve ve çiçeklere bakın! 

Özetlersek; El-Kuddus ism-i şerifinin tek ve eşsiz olarak biricik sahibi, Allah-u Teala'dır. Her bakımdan mutlak kemal O'na mahsustur. Allah-u Teala zatında, sıfatında, işlerinde, kararlarında, esmasında her türlü lekeden, eksiklikten uzak ve çok temizdir. O zatında veya her hangi bir sıfatında veya fiilinde veya hükmünde veya isminde mahlukundan birine benzemek­ten veya mahlukatından biri O'na benzemekten mukaddestir.

O'nun zatı kadimdir, bakidir, sıfatları kamildir, ezelidir. Hiç bir fiilinde maddeye, müddete, yardımcıya ihtiyacı yoktur. Bütün hükümleri hikmetlidir. Kullar içinde baştan başa hayır, menfaat ve iyiliktir. O'nun isimleri de sonsuz kemâlatını, faziletini bildirdiği için en yüce, en güzel kelimelerdir.

İnsanların zatları, sıfatları, fiilleri, hükümleri, isimleri hep ayıplı ve kusurludur. Bir kere varlıkları sınırlıdır. Halle­ri, sıfatları da sınırlıdır. Hükümlerinin doğrusu olduğu gibi hatalısı da çoktur. 

Allahu teala'nın bütün varlığa hakim bir saltanat sahibi bulunduğunu bildiren El-Melik ism-i şerifinden sonra El­ Kuddus ism-i şerifinin getirilmesi, fikirleri yanlış yollara sapmaktan koruduğu için ne kadar uygun düşmüştür. Ni­ce insanlar var ki, Allah-u Teala'yı hakkıyla bilmediklerinden, O'nu kendi aralarındaki hükümdarlara benzetiyorlar, O'nun -haşa- Arş üzerinde ikametgahı olduğunu ve mahlukatı içinden
bir takım şahısları seçerek onlara tasarruf yetkisi verdiğini ve onların eliyle ahkamını yürüttüğünü ve güya onların vere­ceği raporlarla işlerden haberdar olacağını ve daha bunun gibi üluhiyyet şanına uymayan batıl zanlara düşüyorlar. Bütün bunlar düzeltilmesi vacip bozuk akidelerdir. 

Allah-u Teala, bir yerde oturmaktan, bir yerde bulunmaktan, bir işi başkasına gördürmekten münez­zehtir. O'nun her zerreye yakınlığı birdir. Her şeyi ilmiyle,
kudretiyle kuşatmıştır. İkametgah, zaman, mekan kavramla­rı yaradılmışlarla beraber doğmuştur. Yaratılmışlar yokken zaman ve mekan da yoktu, fakat Allah-u Teala vardı. 

 BU İSM-İ ŞERİF HÜKMÜNCE KUL NE YAPMALI:
1. Allahu teala'yı üstün güzelliklerle yani kendine mahsus vasıflarla övmeli ve O'na noksan vasıflar isnat etmekten sa­kınmalıdır. Birincisi takdis, ikincisi tesbih'dir.

 Yani Allahu teala'ya kendine mahsus kemal sıfatlarıyle hamd-ü sena etmek, takdis; 
O'nu herhangi bir lekeden, herhangi bir O'na yakışmayan, yaraşmayan şeyden tenzih etmek, tesbihtir.

2. İ'tikadını, ibadetini, kalbini lekeden ve çirkinlikten te­mizlemeye çalışmalıdır.

İ'TİKAT TEMİZLİGİ: Şüphe ve tereddütten uzak olma­sı, inanışın yakine dayanmasıyle olur. Onun için i'tikada ait herhangi bir mes'elede tereddüt duyulunca hemen o noktayı kat'i bir kanaat haline getirinceye kadar çalışmak ve ilim sahiplerinden öğrenmek gerekir. Çünkü i'tikat mes'elesi bir bütündür, bölünme kabul etmez. Herhangi bir unsurunda şüphe duymak, bütün i'tikadı sarsar. 

İBADET TEMİZLİGİ: İhlas ile olur. Mali olsun, bedeni olsun, her türlü ibadet yalnız Allah için yapılır. Kulun gaye­si ancak Allah'ın rızasına ermektir. Bu gaye gönülde başka maksatlara, başka düşüncelere yer vermeyecek kadar kuvvet­li olmalıdır. Eğer ibadetlerde Allah'ın rızası ile bera­ber başka maksatlar da olursa, o ibadette ihlas kalmaz; ka­rışık ve katkılı olur. İbadette şirk işte budur. Bu da insan için bir yüz karası, tevbesiz affedilmeyen bir suçtur.

KALB TEMİZLİĞİ: Oradan kötü huyları atmakla olur. Kalbler Allah-u Teala'nın daima bakıp durduğu yerlerdir. O'nun için çok temiz tutulmalıdır. 

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu/ İ:Gazali Esmaü'l Hüsna

Hiç yorum yok: