3 Mayıs 2019 Cuma

YUNUS SÛRESİ 108.- 109. ayetlerin tefsiri


İslam Hak Dindir Ve Ona Uymak Vaciptir


108- De ki: "Ey İnsanlar! Size Rabbiniz tarafından hak geldi. Kim doğru yola girerse kendi faydası için doğru yola girmiş olur. Kim de saparsa kendi zara­rına sapmış olur. Ben sizin başınızda bir vekil değilim."

109- Sana vahyedilene uy! Allah'ın hük­mü gelinceye kadar sabret. Allah, hü­küm verenlerin en üstünüdür.


Açıklaması


Ey Rasulüm! Şu anda bulunanlara ve bu davetin ulaşacağı bütün insanla­ra söyle, de ki: Rabbinizden her şeyi açıkça beyan eden, bu dinin hakikatini ve bu şeriatın kâmil bir şeriat olduğunu içinizden bir şahsın diliyle açıklayan hak kitap geldi.

Allah Tealâ Rasulüne bütün insanlara Allah tarafından kendisine gelen kitabın asla şüphe olmayan hakkın ta kendisi olduğunu bildirmesini emredi­yor.

Kim onunla hidayete erer, doğru yolu bulursa, Kur'an'ı ve Rasulullah'ı tas­dik eder ona uyarsa kendi lehine doğru yola girmiş olur. Yani faydası, hidayete ermenin ve ona uymanın sevabı kendisine ait olur. Kim de sapar ve onun meto­dundan dışarı çıkarsa kendi aleyhine sapmış olur, yani bunun vebali de kendi üzerine döner.

Ben size sizin işlerinizi görmek sizi mümin kılmak ve imana zorlamak üzere Allah tarafından gönderilmiş bir vekil değilim. Ben yüz çevirip yalanla­yan kimselere Allah'ın azabının geleceğini söyleyen bir uyarıcıyım, hidayet edenleri müjdeleyen bir müjdeciyim. Hidayet ise yalnızca Allah'a aittir.

"Sana vahyedilene uy..." Ya Muhammed! Allah'ın sana indirdiği ve vahyettiği emrine uy. Ona sımsıkı sarıl. Davet üzerine ve kavminin eziyetine karşı, insanlardan sana muhalefet edenlere karşı Allah'ın hükmü gelinceye kadar ya­ni Allah seninle onlar arasında kesin bir hükümle hükmedinceye ve sana onla­ra karşı zafer ihsan edip seni galip kılıncaya kadar sabret, sebat et. Allah hük­medenlerin en hayırlısı, hakimlerin en adili ve en sağlam hüküm verenidir. O tam bir adalet ve sahih bir hikmet sahibidir ve gerçekten vakıaya uygun hük­meder.

Allah Peygamberine (s.a.) verdiği vaadini gerçekleştirmiş ve Onu mümin ordularla birlikte müşrik topluluklara karşı muzaffer kılmıştır. Onları yeryü­zünde halifeler kılmış ve yeryüzünün reisi olan devlet reisleri eylemiştir.

Bu ayetlerde Peygamberimiz (s.a.)'in kavminden gördüğü eziyetlere karşı teselli edilmesi ve onun yardımcıları olan müminlere vaadde bulunulması ve düşmanları olan kâfirlerin korkutulması yer almaktadır. [50]


[50] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 6/259-260.

2 Mayıs 2019 Perşembe

YUNUS SÛRESİ 40.- 44. ayetlerin tefsiri


Kur'an'a Ve Hz. Peygamber'e İman Konusunda Müşriklerin İki Gruba Ayrılmaları


40- Onlardan bir kısmı Kur'an'a inana­cak, bir kısmı ise inanmayacaktır. Rabbin fesatçıları çok iyi bilir.

41- Seni yalanlarlarsa onlara de ki: "Be­nim yaptığım bana, sizin yaptığınız size­dir. Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız. Ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım."

42- Onlardan bir kısmı sana kulak verir. Sen hiç sağırlara işittirebilir misin? Hele bir de akıllarını hiç kullanmazlarsa.

43- Onlardan bir kısmı da sana bakıp dururlar. Sen hiç körlere doğru yolu gösterebilir misin? Hele bir de basiret­siz olurlarsa.

44- Allah insanlara asla zulmetmez. Fa­kat insanlar kendi kendilerine zulme­derler.


Açıklaması

Müşrikler şu anda ve gelecekte iki grup halindedirler: Birinci grup, Kur'an'ı kendi kendine tasdik eden, Kuran'ın hak olduğunu bilen fakat yalanlamakta inat eden kimselerdir.

İkinci grup ise Kur'an hakkında şüphe eden, Kur'an'ı tasdik etmeyen kim­selerdir. Şu anda bu şekilde davranırlar.

Ancak "yü'minu" fiiliyle gelecek zaman da murad edilmiş olabilir. Yani "Ya Muhammed! Senin kendilerine gönderildiğin insanlar içinde bir kısmı bu Kur'an'a inanacak, sana uyacak ve sana gönderilen kitaptan istifade edecektir. Bir kısmı ise küfür üzerinde ısrar edecek, nihayet küfür üzerine ölecek ve öl­dükten sonra da küfür üzerine dirilecektir."

"Rabbin fesatçıları çok iyi bilir." O, hidayete lâyık olanı gayet iyi bilir ve ona hidayeti ihsan eder. Dalâlete lâyık olanı da gayet iyi bilir ve onu da saptı­rır. İşte bunlar küfürde ısrar eden inatçılardır. Allah adildir, zulmetmez, herke­se lâyık olduğunu verir.

Ayetin manası şudur: Rabbin yeryüzünde şirk, zulüm ve tuğyan ile fesat çıkaranları çok iyi bilir. İmana olan istidatlarını kaybettikleri için, onların ıs­lah olmalarında ümit yoktur. Allah onlara dünya ve ahirette azap verecektir.

O müşrikler seni yalanlar ve bunda da ısrar ederlerse onlardan ve onların yaptıklarından uzak dur ve onlara de ki: "Benim yaptığım bana" Bu da ilâhî mesajın tebliği, azapla uyarma, cennetle müjdeleme, itaat ve imandır. Allah bunlara karşılık bana ecir verecektir.

"Sizin ameliniz size." Yani zulüm, şirk, fesat çıkarma gibi amellerinize karşılık Allah sizi cezalandıracaktır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmakta­dır: "Siz sadece yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." (Yunus, 10/52).

"Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız. Ben de sizin yaptıklarınızdan uza­ğım". Bununla bu davranış tarzından men etme, bunu reddetme ve ayrıca ferdî mes'uliyet esasının ilân edilmesi -yani herkesin sorumluluğunun sadece kendi­sine ait olması, başkasının günahından sorumlu olmaması- esası murad edil­mektedir. Ayetin manası şudur: Beni benim yaptıklarımla muaheze etmeyin. Ben de sizi sizin amellerinizle muaheze etmiyorum. Artık hiçbir özür kabul et­mem. Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım.

Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "De ki: Onu ben uydurduysam onun cezası yalnız banadır. Gerçekte ben sizin işlediğiniz suçlardan uza­ğım." (Hud, 11/35).

"De ki: Ne siz bizim işlediğimiz suçlardan sorumlu olacaksınız. Ne de biz sizin yaptıklarınızdan sorumlu olacağız."
(Sebe, 34/25).

"Eğer sana isyan ederlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım." (Şuara, 26/216).

Ya Muhammed! Seni yalanlayan müşriklerin tavırlarına gelince, bunlara hayret etme. Onlardan bir kısmı Kur'an okuduğun ve şer'î hükümleri öğretti­ğin zaman seni dinlerler ama dikkatle dinlemez, kendilerini vermezler. Sadece düşünmeden ve anlamadan kulak verirler. Kur'an'ın nazmı ve nağmesini dinle­meye özen gösterirler. Onlar eğlence ve oyun peşindedir, ciddi değildirler.

"Onlara Rablerinden yeni bir ayet gelince hemen onu eğlenceye alarak din­lerler. Onların kalpleri gaflet içindedir." (Enbiya, 21/2-3).

"Hiç sen sağırlara işittirebilir misin? Hele bir de akıllarını hiç kullanmaz­larsa!" Yani kulaklarını seni dinlemeyip kapayan topluluğa ondan faydalana­cakları şekilde işittiremezsin. Buna ilâve olarak onlar işittikleri şeyi düşünmü­yor, manasını anlayıp da istifade etmiyorlar. Çünkü dinleyen için faydalı dinle­me, duyduğunu anlaması ve gereğini yerine getirmesidir. Aksi takdirde gerçek­ten sağır kimse gibi olur. Bugün maalesef bazı müslümanların hali budur. Bu ayette Allah'tan başka hiç kimsenin onlara hakkı duyuramayacağına ve hida­yet veremeyeceğine delâlet vardır.

Onlardan bir kısmı da sen Kur'an okurken takdir bakışıyla sana bakar, fa­kat iman ve Kur'an nurunu dinin doğru yolunu, güzel ahlâkı göremez. 


"Hiç sen körlere doğru yolu gösterebilir misin? Hele bir de basiretsiz olurlarsa!" Yani on­lara doğru yolu gösteremezsin. Çünkü onlar görünüşte gözleriyle görseler de gerçekte kalpleriyle görmezler (kalp gözleri kapalıdır). Onlar idrak edici, basi­ret ve düşünen akıl nimetini kaybettikleri için onlara doğru yolu gösteremez­sin. "Gerçek şudur ki gözler kör olmaz, asıl kör olan göğüslerdeki kalplerdir." (Hac, 22/46).

Kısaca: Ya Muhammed! Onlar anlayış ve hidayet istidadını kaybettiği için sen onlara doğru yolu gösteremezsin. Onlar gerçekten hem görme hem de işit­me duyusunu kaybeden kimse gibidirler. Çünkü gözün ve kulağın faydası ya­rarlı olmaktır, Yararlı olmayınca sanki onlar duyularını kaybetmiş gibi olurlar: "Şüphesiz ki bunda hassas bir kalbi olan veya hadiseleri can kulağıyla dinleyip ona şahit olan kimse için bir ibret vardır." (Kaf, 50/37).

Bundan murad Peygamberimiz (s.a.)'i teselli etmektir.

"Allah, insanlara asla zulmetmez." Yani insanların eşyayı idrak etmeleri, hakka ve doğruya ulaşmalarına vesile olan akıllarını ve duyu organlarını çekip alarak insanlara zulmetmez. Fakat başkaları değil, bizzat insanlar kendi ken­dilerine zulmederler. Çünkü insanlar akıl nimetini kullanmayarak ve dinin doğru yolunu görmezlikten gelerek kendi nefislerini küfür, yalanlama ve isyan cezasına çarptırmaktadırlar. Bu hakkı yalanlayanlara bir tehdittir. Çünkü kı­yamet günü onların azaba uğramaları adaletin ve hakkın gereğidir, bunda haksızlık yoktur. [21]


[21] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 6/169-171.

1 Mayıs 2019 Çarşamba

Hayızlı Kadın Tavaf Hariç Bütün Hac Menasikini Yerine Getirir

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
   
6. BÖLÜM HAYIZ

7. Hayızlı Kadın Tavaf Hariç Bütün Hac Menasikini Yerine Getirir
İbrahim şöyle demiştir: "Hayızlı kadının âyet okumasında bir sakınca yok­tur." İbn Abbâs da, cünüp kimsenin Kur'an okumasında bir mahzur görmezdi. Hz. Peygamber 
Sallallahü Aleyhi ve Sellem ise her durumda Allah'ı anardı. Ümmü Atiye şöyle demiştir: "Biz kadınlara, hayızlı iken de (Arafat ve Mina gibi yerlere) çık­mamız, erkekler gibi tekbîr getirip dua etmemiz emredildi." İbn Abbâs Ebu Süfyân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Herakleios Hz. Peygamberin   Sallallahü Aleyhi ve Sellem mektubunu istedi. Sonra onu okudu. Bir de baktık ki mektup, 'Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla, Ey ehli kitap! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir kelimeye gelin.[Âl-i İmran 3/64] şeklinde başlıyordu. Atâ, Câbir'den şöyle nak­letmiştir: "Hz. Âişe hayız oldu, Kabe'yi tavaf ve namaz hariç, hac ibadetinin bü­tün gereklerini yerine getirdi. "Hakem şöyle demiştir: "Ben cünüp iken hayvan boğazlarım." Allah Teâlâ şu şekilde buyurmuştur: "Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin! [el-En'am 6/121]

305- Hz. Âişe'den şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamberle 
Sallallahü Aleyhi ve Sellem birlirlikte yola çıktık. Sadece haccı düşünüyorduk. Serife geldiğimiz zaman hayız oldum. Sonra Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem yanıma geldi. O esnada ağlı­yordum. 'Neden ağlıyorsun' diye sordu. Ben de, 'Allah'a and olsun ki, bu yıl hac etmeyi istemiyorum' diye karşılık verdim. O da, 'Galiba hayız oldun' dedi. ben 'Evet' deyince, şöyle buyurdu: 'Bu, Allah'ın Adem'in kızları için takdir ittiği bir şeydir. Hacıların yaptığı her şeyi yap! Yalnız temizleninceye kadar Ka'be'yi tavaf etme!"

Açıklama

(Hacıların yaptığı her şeyi yap! Yalnız temizleninceye kadar Ka'be'yi tavaf  etme!" İmam Buhârî'nin bu babda zikrettiği hadis ve diğer rivayetlerle şunu kas-dettiği söylenmiştir: "Hayız ve onun hükmünde olan cünüplük gibi durumlar, bütün ibadetlere engel olmaz. Aksine zikir gibi bir takım bedenî ibadetler, bu tür durumlarda bile yapılabilir. Tavaf hariç hacda yapılması gereken diğer hususlar da, hayzın engel teşkil etmediği ibadetlerdendir." Ancak İmam Buhârî'nin bunları kasdetmiş olması tartışılır. Çünkü hacda yapılması gereken İbadetler nas ile sabittir. Dolayısıyla bu hususta, istidlale gerek yoktur. En güzeli, İbn Reşîd'in, İbn attâl ve daha başkalarına tabi olarak ileri sürdüğü şu görüştür: "İmam Buhârî bâbda, Hz. Aişe hadisini zikrederek hayızlı ve cünüp kimselerin Kur'an oku­nabileceğine delil getirmek istemiştir. Çünkü Hz. Peygamber 
Sallallahü Aleyhi ve Sellem bir tür özel namaz olduğu için hac ibadetlerinden sadece tavafı ayrı tutmuştur. Zikir, telbiye ve dua, hac ibadetinin bir parçasıdır. Hayızlı bir kadının bunları yapması yasaklanmamıştır. Aynı hüküm, cünüp biri için de geçerlidir. Çünkü hayızlı kadının necaseti onunkinden daha ağırdır.

Kur'an okunması bir tür Allah'ı anmaksa, bu durumda zikir ile arasında her­hangi bir fark yoktur. Yok eğer başlı başına bir ibadetse, bu durumda özel bir delile İhtiyaç vardır. İmam Buhârîye göre de bu konuda sahih bir hadis yoktur. Bu hususta nakledilen rivayetlerin tamamı başkalarına göre delil olur. Ne var kî bunların çoğu, tevile açıktır. Nitekim ileride buna işaret edeceğiz. Bundan dolayı İmam Buhârî ve onun gibi hayız ve cünüp kimsenin Kur'an okuyacağını söyle­yen Taberi, İbnu'l-Münzir ve Dâvûd gibi alimler, "Her durumda Allah'ı anardı" hadisinin umum İfade eden ibaresine dayanmışlardır. Çünkü zikir, geniş bir kavramdır. Kur'an'la olabileceği gibi başka şeylerle de olabilir. Zikir ile Kur'an okumayı örf ayırır. İmam Buhârî İbrahim en-Nehâî'nİn görüşüne yer vermek suretiyle, hayızlı kadının Kur'an okumasının yasaklandığı hususunda icmâ' bu­lunmadığını belirtmek istemiştir. İmam Maİik'ten İbrahim en-Nehâî'nin görüşüne benzer bir görüş nakledilmiştir. Yine ondan her koşulda Kur'an okunabileceği rivayet edilmiştir. Kendisinden yapılan bir başka rivayete göre İse, cünüp kimsenin aksine hayızlı kadının Kur'an okuyacağını belirtmiştir. Bu son görüşün, İmam Şafiî'nin kavl-i kadîm'i (eski ictihadları) olduğu söylenmiştir.

İmam Buhârî kendi görüşünü desteklemek için İbn Abbâs'tan gelen rivayeti nakletti. İbn Münzir, söz konusu rivayeti "İbn Abbâs cünüp iken virdini okurdu" şeklinde senetle birlikte rivayet etmiştir.

Daha sonra İmam Buhârî, Bizans İmparatoru Herakleios olayına dair Ebu Süfyan'dan gelen hadisin bir bölümünü zikretti. Bahsi geçen hadis, Buhârî'nin "Bedyu'l-vahy" bölümü ile diğer bölümlerde senetle birlikte geçmektedir. Bu hadis, babın konusuna şu şekilde delil teşkil eder: Hz. Peygamber 
Sallallahü Aleyhi ve Sellem İslâm'a davet için Rumlara bir mektup yazmıştı. Malum olduğu üzere Rum­lar kâfirdi, kâfirler de cünüptür. Sanki Buhârî hadisin bu bölümünü zikretmekle cünüp birinin Kur'an'a dokunabileceğini ifade etmek istemiştir. Çünkü mektupta iki âyet vardı. O halde cünüp birinin Kur'an okuması da caizdir. Bu izah, İbn Reşîd'e aittir. Hadis şu şekilde delil olarak kullanılmıştır: Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem
Rumlara okumaları için âyet yazıp göndermiştir. Bu durum, boy abdesti yokken Kur'an okunabileceğinin istinbat ile değil nas ile sabit olduğunu gösterir. Boy abdesti olmayan kimselerin Kur'an okuyamayacağını söyleyen çoğunluk, bu iddiaya şu şekilde cevap vermiştir: "Mektup, söz konusu iki âyetten daha başka cümleleri de içermektedir. Bu durum, içerisinde ayet bulunan fıkıh ve tefsir kitaplarını okumaya benzer. Cumhura göre, boy abdesti olmayan kim­selerin bu kitaplara dokunması ve onları okuması yasaklanmamıştır. Çünkü söz konusu kimse, böyle yapmakla Kur'an okumayı hedeflemez."

Ahmed İbn Hanbel, tebliğ maslahatını göz önüne alarak mektuplaşmalara benzer konularda Kur'an âyeti kullanılmasının caiz olduğunu açıkça belirtmiştir. Şâfiîlerin çoğu bu görüştedir. Bazı âlimler ise bir ya da iki âyet gibi az miktarda Kur'anın kullanılmasını caiz görmüştür. Mesela Sevrî şöyle demiştir: "Hıristiyan birinin Kur'an'dan bazı harfleri öğrenmesinde bir sakınca yoktur. Belki bu sayede Allah Teâlâ ona hidayet nasip eder. Ancak bir âyet öğrenmesini hoş karşıla. Bu konuda o, cünüp kimse gibidir." Ahmed İbn Hanbel de şöyle demiştir: Kur'an'ı hak ettiği yere koymamalarını hoş görmem." Yine ondan şöyle dediği nakledilmiştir: "Gayr-i müslimin hidayete ermesi umuluyorsa, Kur'an okuyup öğrenmesi caizdir. Aksi takdirde caiz değildir." Boy abdesti olmayanların Kur'an okumasını caiz görmeyenlerden biri şöyle demiştir: "Herakleios kıssasında, cü­nüp birinin Kur'an okumasının caiz olduğunu gösteren bir delil yoktur. Zira cü­nüp biri, okuduğu lafızlarla Kur'an tilavetini kasdeder ve okuduklarının da âyet olduğunu bilirse bu durum da Kur'an okuması caiz değildir. Bir rivayette Kur'an olduğunu bilmediği bir bölümü okursa bu durum, caizdir. İşte kâfirin durumu da böyledir." Çoğunluk "Cünüp dışında hiçbir şey, Hz. Peygamber'in 
Sallallahü Aleyhi ve Sellem Kur'an okumasına engel olmazdı." şeklinde Hz. Ali'den gelen hadise da­yanarak boy abdesti olmayan kimsenin Kur'an okumasını caiz görmez. Bu ha­disi, sünen musannifleri tahriç etmiştir. Tirmizi İle İbn Hibbân sahih olduğunu söylemiştir. Bazı alimler, bu hadisin senedinde bulunan ravilerden birinin zayıf olduğu kanaatindedir. Hakikatte bu rivayet hasen olup delil olarak kullanılmaya müsaittir. Ancak bu rivayet hakkında "delil olarak kullanılması tartışmaya açık­tır." denilmiştir. Çünkü, bu rivayet sadece Hz. Peygamberin Sallallahü Aleyhi ve Sellem fiiline delalet eder. Bu da, söz konusu fiilin dışındaki uygulamaların caiz olma­dığı anlamına gelmez. "Hayızlı ve cünüp kimse, Kur'an'dan hiçbir ayeti okuyamaz [Tirmizi,Taharet,98.(131)(H.Aldemir)] şeklinde merfu olarak İbn Ömer'den nakledilen hadis ise, rivayet edildiği bütün senetlere göre zayıftır.

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR