21 Mart 2021 Pazar

11- El-Mütekebbir ism-i şerifi:

 

Allah mütekebbirdir. Bu ismin manası; Allah’ın, azameti ve büyüklüğü, ancak kendi zatına layık görmesi ve her hadisede büyüklüğünü göstermesidir.

Bu itibarla bu isim; depremlerle yeryüzünün sallanmasında, dağlarda, yıldızlarda, ağaçları kökünden koparıp savuran hortum ve fırtınalarda, gök gürlemesinde ve çakan şimşeklerde ve kendisinde büyüklük ve azamet görünen her eserde tecelli eder.

Büyüklük ve ululuk, ancak Allah'a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah'ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kainattan hiçbir şey bu sıfatı takınamaz. Yaradılmışlar içinde ilk defa kendini büyük gören İblis olmuştur. İblis'in izinde
giden, İblis tabiatlı insanlar da vardır ve bu kişiler, geçici bir zaman için Allah'ın kendisine ihsan ettiği varlık, zeka, bilgi, servet veya makamı kendinin sanır ve kibirlenir, kendine kıymet verir. Halbuki kendi başlangıcını, sonunu dü­şünen bir insan kibir yapamaz.

O halde bir düşünelim; Başlangıcın, idrar yolundan gelmiş bir damla pis bir su; sonun da, iğrenç bir gövde. Seni sevenler bile bu gövdeye tahammül edemezler ve hemen topra­ğa atarlar. Sonra hayatının her anında yemeğe, içmeğe, nefes almaya, uykuya, dinlenmeye ve daha başka bir çok şeye ihtiyacın var. Allah, senin muhtaç olduğun bu şeyleri kesi­verse, bunları kimden dileneceksin? Ve sen böyle aciz bir halde iken, sana büyük görünmek seni gülünç bir vaziyete düşürüyor.

Geçmiş insanlar arasında da büyüklük taslayanlar vardı. Şimdi onlar ne halde? Düşünecek olursak ayakları­mızın altında çiğnediğimiz topraklar, çok eski devirlerde ya­şamış insanlardır. 

Allah’ın niçin mütekebbir olduğunu ve büyüklenmek niçin sadece Allah’a mahsus olduğunu anlamak için ilk önce Allah’ın zatının, isim ve sıfatlarının ve fiillerinin büyüklüğünü anlamak gerekir. Bu büyüklük anlaşıldığında şu hadisin sırrı da anlaşılacaktır:

“Büyüklük ridam, azamet örtümdür. Kim bunlardan birisinde bana ortaklığa kalkışırsa onu cehenneme atarım.” (Müslim, Birr 136; Ebu Davud, Libas 29)

Evet şimdi, Allah’ın mütekebbir ismine ulaşmak için zatının, isim, sıfat ve fiillerinin büyüklüğünü görmeğe çalışalım.

Büyüklük Allah’ın zatına mahsustur.

Ne kadar büyük ve büyüklük ifadesi varsa onun büyüklüğü yanında bu ifadeler ne kadar küçüktür. Akıl, Allah’ın bu büyüklüğünün mahiyetini anlamaktan acizdir.

Evet akıl, Allah’ın zatının mahiyetini anlamaktan acizdir. Bu şuna benzer; Bir kitabı gördüğümüzde, onu yazan katibin varlığını biliriz ve onu kabul ederiz. Ve bu katibin ilim sahibi olduğunu biliriz. Çünkü kitabı ilmiyle yazmıştır. İlmi olmayan kitap yazamaz. İrade sahibi olduğunu biliriz. Çünkü yazmayı, yazmamaya tercih etmiştir. Kudret sahibi olduğunu biliriz. Çünkü kalemi tutamayan kitap yazamaz. Hayat sahibi olduğunu biliriz, çünkü hayatı olmayan bir kitaba katip olamaz. Ve bunlar gibi ona ait olan bir çok isim ve sıfatı biliriz.

Ancak onun kim olduğu ve boyu, kilosu gibi zatının özellikleri hakkında fikir yürütemeyiz.

Aynen bunun gibi, şu kainat kitabı da, bu kitabı yazan Allah’ın ilmine, iradesine, kudretine, hayatına ve diğer isim ve sıfatlarına delalet eder. Ancak az önceki örnekte kitabın katibi hakkında fikir yürütemediğimiz gibi, kainat kitabının katibi olan Allah’ın zatı hakkında da fikir yürütemeyiz. Zira akıllar onun zatını kavrayamaz, fikirler O’nun büyüklüğünü anlayamaz.

İsim ve sıfatlarında büyüktür

Allah’ın isim ve sıfatları nihayetsizdir. Kudreti, ilmi, iradesi, görmesi, işitmesi sonsuz olduğu gibi rahmeti, ihsanı, hikmeti ve diğer bütün isim ve sıfatları da nihayetsizdir. İlmi her şeyi kuşatmıştır, sonsuz kudret sahibidir, her şeyi engelsiz görür, her sesi işitir ve cevap verir, en yüce sıfatlar ve en güzel isimler O'na aittir,
en geniş rahmetin sahibidir, daimi izzet sahibidir, hakimler hakimidir, adillerin en adilidir, ikram edenlerin en kerimidir, merhametlilerin en rahimidir.

Allah fiillerinde büyüktür


Bir hayvana öyle bir elbise dikmeli ki, hayvan büyüdükçe elbise de büyümeli, ne bol, ne dar olmalı. Dünyanın bütün terzileri bir araya gelse bir karıncaya elbise dikemez. Halbuki Allah her an milyonlarca bitki ve hayvana mükemmel elbiseler giydirerek  mütekebbir ismini göstermektedir.
Bir boyacı bir papağanı boyayabilir mi? Öyle bir boya ki, renkler birbiriyle uyumlu olucak, solmayacak, akmayacak. Dünyanın bütün boyacıları bir araya gelse suyun içinde yüzen bir balığa o çıkmaz boyayı vuramaz ne de bulunduğu ortama göre 7-8 farklı renge bürünen ahtapotu boyayabilirler. Halbuki Allah her mahluku en güzel renklerle boyamakla  Mütekebbir ismini göstermektedir.

 Allahın idaresine bakın. kainat, şaşmaz bir intizam içinde. İçindeki her bir mahluk hikmetle idare ediliyor. Her birinin sesi işitiliyor, ihtiyacı görülüyor. İşte kainattaki mükemmel idare ile Allah Mütekebbir ismini göstermektedir.

Bir heykeltıraş bir taş parçasını yontarak bir heykel yapabilmek için aylarca çalışıyor. Halbuki Allah bir su damlasından saniyede 4, günde 300 bin insan yaratıyor. Hem de öyle taştan değil, cansız değil, hayat sahibi. Ve insanın yaratıldığı o saniyede, aynı zamanda mikroplardan, bakterilerden, karıncalardan, sinek ve böceklerden ve diğer canlılardan da yaratıldığını düşünün ve yine o saniyede bir milyona yakın bitki çeşitleri de yaratıldığı göz önüne alınırsa Allahın yaratmak fiilindeki büyüklük ile belki Mütekebbir ismi bir nebze anlaşılır.

Netice olarak Allah’ın zatının, isim ve sıfatlarının ve fiillerinin büyüklüğü ve azametinden dolayı Allah Mütekebbirdir. Büyüklüğü ve azameti ancak kendi zatına layık görür.

BU İSM-İ ŞERİF HÜKMÜNCE KUL İÇİN GEREKEN
ŞEY:

İnsan çalışıp çabalamalı. Büyük bir adam olmalı, fakat hiç bir zaman büyük görünmemeli. Kendini bilen büyüklen­mez. Büyüklük ancak Allah'ın şanıdır. O'nun sıfatını mahluk takınamaz, haddini aşmış olur. Böylelerinin cezası da çetin
olur. Allah-u Teala, kibirlenen­leri hor ve hakir, rezil ve rüsvay bir hale indirir. Haddini gözetenleri de yükseltir.

Kendini yüksek görmeğe çalışmak hakikatte kendinin iflasına uğraşmak demektir. Çünkü tekebbür denilen haslet bü­tün feyzlerin, saadetlerin nefsimizde ve ruhumuzda yer tutma­sına engel olur.

Madem sadece Allah Mütekebbirdir ve büyüklenmek ona mahsustur. Kula düşen şu ayete kulak verip tevazu ile onun büyüklüğü ve azameti karşısında hayretle ve muhabbetle secdeye kapanmasıdır;

“ Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü sen ne yeri yarabilir, nede boyca dağlara erişebilirsin.” (İsra 37)

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu/
 İ:Gazali Esmaü'l Hüsna
https://feyyaz.tv/el-mumin.html

Hiç yorum yok: