22 Aralık 2018 Cumartesi

YASİN SÛRESİ 45.- 47. ayetlerin tefsiri


Kafirlerin Allah'tan Sakınma, Allah'ın Mahlukâtına Karşı Şefkat Gösterme Ve Allah'ın Ayetleri Konusundaki Tutumları:


45- Onlara, "Sizden önce geçen ve ileride sizi bekleyen olaylardan sakının, umulur ki esirgenirsiniz." dendiği zaman (yüz çevirdiler).

46 onlara Rabblerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir.

47- Onlara, "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfedin." dendiğinde küfredenler, iman edenlere şöyle dediler: "Allah'ın, dilediği takdirde yedireceği kimseye biz mi yedireceğiz? Doğrusu siz apaçık bir sapıklık içindesiniz."


Açıklaması:

Yüce Allah bu ayetlerde, kâfirlerin azgınlık ve sapıklıklarında devam ettiklerini ve ne geçmişte işledikleri günahlardan, ne de kıyamet günü karşılaşacakları azaptan dolayı üzüntü ve endişe duyduklarını haber veriyor ve şöyle buyuruyor:

"Onlara, "Sizden önce geçen ve ileride sizi bekleyen olaylardan sakının, umulur ki esirgenirsiniz." dendiği zaman yüz çevirdiler." Yani Allah'ın ayetlerinden yüz çeviren ve onları yalanlayan o kimselere, "Sizden önceki üm­metlerin başına gelen ve sizden önce yaşanan bela, afet ve dünya azabının benzerlerinin sizin de başınıza gelmesinden sakının ve ölünceye kadar küfü
rde ısrar ettiğiniz takdirde, helak olduktan sonra gittiğiniz yerde karşıla­şacağınız ahiret azabından korkun. Umulur ki bundan sakınırsanız Allah da size merhamet eder, sizi azabından korur ve bağışlar." dendiği zaman yüz çevirdiler. Kendilerine "Sakının" dendiğinde sakınmadılar.

Onların yüz çevirmesi bu ayetle sınırlı da değildir. Aksine onlar her ayetten yüz çevirmişlerdir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuyor:

"Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir" Yani o müşriklere, Allah'ın birliği ve peygamberlerin doğruluğu konusunda hiçbir ayet gelmemiştir ki, onların işi ondan yüz çe­virmek, onu kaale almamak, hakkında düşünmemek ve onunla menfaatlenmemek olmasın. Çünkü onların düşünme ve -imana ve Hz. Peygamber (s.a.)'i tasdike götüren- akıl yürütme yeteneği atalete uğramıştır.

Onlar, Allah ve peygamberi hakkındaki kötü itikatları bir yana, Al­lah'ın yarattıklarına karşı şefkati de terketmişlerdir. Yüce Allah şöyle bu­yuruyor:

"Onlara, "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfedin" dendiğinde küfredenler, iman edenlere şöyle dediler: "Allah'ın, dilediği tak­dirde yedireceği kimseye biz mi yedireceğiz?" Yani onlardan sadaka verme­leri ve Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan yoksullara ve ihtiyaç sahipleri­ne infak etmekle emrolundukları zaman müminlerle alay ederek ve büyüklenerek onlara şöyle cevap verdiler: "Eğer Allah isteseydi, kendilerine infakta bulunmamızı isteyen şu kimseleri zengin eder ve onları rızkıyla do­yururdu. Dolayısıyla biz, Allah'ın onlar hakkındaki arzu ve iradesine uy­gun hareket ediyoruz."

Onların yürüttükleri bu mantık yanlış ve geçersizdi. Çünkü Yüce Al­lah bir kula bir mal verdiği, sonra da onun üzerine o malda bir hakkı ge­rekli kıldığı zaman, gerekli kıldığı o miktarı o kimseden çekip almış gibi olur. Dolayısıyla kâfirlerin söz konusu itirazının bir anlamı yoktur. Kâfir­ler, "Allah istese onları doyurur." şeklindeki sözleriyle doğruyu dile getir­mişler, ancak onlar bu sözü delil olarak ileri sürmekle yalana ve yanlışa kaymışlardır.

Buradaki, "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden" ifadesi, infaka teşviktir. Zira size rızık veren Allah'tır. Bu itibarla eğer infak ederseniz Al­lah sizi, daha önce rızıklandırdığı gibi ikinci kere de rızıklandırır.

Bu ifade aynı zamanda son derece kötü bir huy olan cimriliği de yer­mektedir. Zira cimrilerin en cimrisi, başkasının malında cimrilik gösteren kimsedir.

Bu ayette, Allah'ın yarattıklarına karşı şefkati terketmek de yerilmek­tedir.

Bütün bunların yanında kâfirler, kendilerine infakı emredenleri ayıp­lamış ve sapıklıkla itham etmişlerdir. Zira onlara verdikleri cevabın sonunda "Doğrusu siz, apaçık bir sapıklık içindesiniz." demişlerdir. Yani siz, bize infakı emreden sözünüzde ancak açık bir hata, doğru ve hak yoldan sapma içindesiniz.

Müşriklerin bu anlayışı yanlış ve hatalıdır. Çünkü Allah'ın hikmeti, insanların rızıkta farklı farklı olmasını gerektirir. Dilediği kimsenin rızkını daraltan, dilediği kimsenin rızkını da yayıp genişleten Odur: "Allah kulla­rına rızkı bollaştırsaydı yeryüzünde azarlardı. Fakat O, rızkı dilediği ölçü­de indiriyor. Çünkü O, kullarının her halinden haberdardır, onları gören­dir." (Şûra, 42/27). O, bir kısım insanları zengin ederken diğerlerini yoksul yapar. Yoksullara sabretmelerini, zenginlere de mallarından yoksullara vermelerini ve şükretmelerini emir buyurur: "Kim elinde bulunandan yok­sullara verir, günahlardan korunursa ve en güzel sözü doğrularsa, onu en kolaya hazırlarız. Fakat kim cimrilik eder, kendini müstağni sayıp en güzel sözü yalanlarsa, biz de onun güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız." (Leyi, 92/5-10).

İbni Cerir, "Doğrusu siz, apaçık bir sapıklık içindesiniz." kavl-i ilâhisi hakkında şöyle demiştir: "Bu ifadenin Yüce Allah'a ait olması ve kâfirler müminlerle münakaşa edip, onların sözlerini reddettikleri zaman kâfirle­re, "Doğrusu siz apaçık bir sapıklık içindesiniz." buyurmuş olması ihtimali de vardır." İbni Kesir ise bu görüşün tartışılır olduğunu söylemiştir. En doğrusunu Allah bilir. [7]



[7] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 12/23-25.

Hiç yorum yok: