Müminler İle Kâfirler Ve Her İki Grubun Amellerinin Karşılığı
7- (Öldükten sonra) Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup ondan memnun olanlar ve bizim ayetlerimizden gafil olanlar...
8- İşte, yaptıklarından dolayı onların varacakları yer cehennemdir.
9- Şüphesiz ki iman edip salih ameller işleyenleri, Rableri imanları sebebiyle doğru yola iletir. "Naîm" cennetlerinde onların altlarından ırmaklar akar.
10- "Onların duaları "Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz"dir. Oradaki selamlaşmaları ise "selâm" sözüdür. Dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun"dur.
Açıklaması
Öldükten sonra dirilmeyi inkâr ettikleri için ahirette hesap görmek ve amellerinin karşılığını almak için Allah ile karşılaşmayı beklemeyenler, ahiretten gafil olmaları sebebiyle ahiret yerine dünya hayatına razı olanlar ve dünya hayatından memnun olup dünya hayatının şehvetlerine, lezzetlerine ziynetlerine kendilerini kaptıranlar, Allah'ın gerek kâinattaki gerekse şeriattaki ayetlerinden gafil olanlar dünyada düşünmezler, ahireti de hesaba katmazlar.
İşte iki grup olarak zikredilen bu çeşit kimselerin yerleri ve yurtları, iltica edecekleri sığınakları, Allah'ı, Rasulünü ve ahiret gününü inkâr etmekle beraber dünyada işledikleri günah ve hatalara karşılık olarak cehennemdir. Bu ceza 4. ayette belirtilen cezanın açıklamasıdır.
"Bizim ayetlerimizden gafil olanlar" cümlesinin farklılık ifade etmek üzere atıf olarak zikredilmesi ya bu iki vasıf arasındaki farklılığı veya iki grup arasındaki farklılığı ifade eder:
Birinci gruptan murad, öldükten sonra dirilmeyi inkâr edip dünya hayatından başka bir şey istemeyenler. Bunlar dinsiz maddecilerdir.
İkinci grup ise dünyaya iyice kapılan, dünya meşgalelerinin ahiret hakkında düşünmeye ve ahirete hazırlanmaya fırsat vermediği kişiler.
İşte kâfir tarafın cezası budur. Kâfirler ebedî saadetten mahrum olanlardır.
Mümin grubun mükâfatı ise -ki müminler, saadete nail olan kimselerdir-gelecek ayet bildirmiştir:
Şüphesiz Allah'a iman eden ve peygamberlerini tasdik edenleri, Allah'ın emrettiğine uyup salih ameller işleyenleri, Allah'ın kâinattaki ve şeriattaki ayetlerinden gafil olmayanları, Rableri iman etmeleri sebebiyle doğru yola iletir ki bu yol onları odalarının altından ırmaklar akan ebedî "Naîm" cennetlerine ulaştırır. Bu misal orada nimetler içinde yaşama, rahat etme ve ebedî saadete kavuşma gibi kalplerin ortak noktalarını yakalayan, gönle sürür veren bu göz alıcı manzaralardaki düzenli hayata tarif için verilmiştir.
İman ve amel-i salih arasındaki tertibin manasına gelince, hidayetin sebebi iman ve amel-i salih olsa da "imanları sebebiyle" burada imanın hidayetin tek sebebi olduğuna, salih amelin imana tabi ve imanın tamamlayıcısı olduğuna delâlet eder.
"Onların duası" Sübhanekallahümme ile başlar. Yani onlar dualarına ve Rablerine karşı hamdü senaya "Sübhanekellahümme" (Ey Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz) diyerek başlarlar.
Onların kendi aralarındaki selamlaşmaları her türlü çirkinliklerden selâmetle olmaya delâlet eden "selâm" sözüdür. Şu ayetteki gibi: "Onlar orada ne boş bir söz, ne de insanı günaha sokacak bir şey işitirler. İşittikleri söz sadece karşılıklı "selâm, selâm" sözleridir." (Vakıa, 56/25-26) Bu, aynı zamanda dünyada müminlerin selâmıdır. Yine cennetliklerle karşılaştığı zaman Allah'ın selâmı budur: "Onların O gün Allah'la karşılaştıkları zaman selamlaşmaları "selâm" sözüdür." (Ahzab, 33/44).
Yine müminler cennete girerken meleklerin onların vereceği selâm da budur: "Cennetin bekçileri (olan melekler) onlara: "selâm size. Hoş geldiniz. Artık ebediyyen kalmak üzere girin cennete" derler." (Zümer, 39/73).
"Onların dualarının sonu da "Elhamdülillahi Rabbi'l-âlemin" (Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun) duasıdır."
Bu aynı zamanda cennete girince Allah'a yapılacak ilk sena duasıdır: "Onlar "Bize verdiği vaadinde duran ve bizi bu yere varis kılan Allah'a hamdolsun Cennette istediğimiz yeri yurt edinebiliyoruz iyi amellerde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş" derler." (Zümer, 39/74).
Yine bu hamdü sena meleklerin son sözüdür: "Meleklerin Arş'ın etrafını çepeçevre kuşatarak Rablerini hamd ile teşbih ve tenzih ettiklerini görürsün. Artık bütün varlıkların arasında adaletle hükmedilir. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun" denilir." (Zümer, 39/75).
İbni Kesir diyor ki: Burada Allah Tealâ'nın ebediyyen övgüye lâyık olduğuna, kıyamete kadar ibadete lâyık olduğuna işaret edilmiştir.
Bunun içindir ki mahlûkatını ilk defa yaratırken ve yaratması devam ederken, Kur'an'ı ilk defa indirirken kendine hamdü sena etmiştir: "Hamd, yeryüzünü ve gökleri yaratan Allah'a mahsustur." (En'am, 6/1).
"Hamd, kuluna (Muhammed aleyhisselam) Kitab'ı (Kur'anı) indiren Allah'a mahsustur." (Kehf, 18/1). [5]
[5] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 6/107-109.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder