3 Nisan 2019 Çarşamba

A'RAF SÛRESİ 194.-198. ayetlerin tefsiri


Kendilerine Tapılan Putların Hakikati

194- Allah'ı bırakıp taptıklarınız da si­zin gibi kullardır. Eğer doğrucu iseniz, haydi onları çağırın da size icabet et­sinler.

195- Onların yürüyecekleri ayakları mı, yoksa tutacakları elleri mi, yahut görecekleri gözleri mi, yoksa işitecek­leri kulakları mı var? De ki: "Ortaklarınızı çağırın, sonra bana tuzağı kurun da bana mühlet bile vermeyin.

196- Benim velim o kitabı indiren Al­lah'tır. Ve o salihleri veli edinir.

197- Sizin O'ndan başka taptıklarınızın ise, ne size, ne de kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez.

198- Eğer sen onları hidayete davet edersen duymazlar. Onları sana bakar görürsün. Halbuki onlar görmezler.

Açıklaması

Şüphesiz o kendilerine taptığınız, ilâh edindiğiniz, zararı uzaklaştırması veya fayda sağlaması için ibadet ettiğiniz o putlar, kendilerine tapanlar gibi kuldurlar. Onlar gibi, Allah'ın mahlukudurlar. O'nun irade ve kudretine boyun eğerler. Hatta insanlar, onlardan daha mükemmeldirler. Çünkü insanlar duyar, görür ve tutar, yakalarlar. Onlar ise, bunlardan hiçbirini yapamazlar. Du­rum böyle olunca, kendisi gibi bir mahluk olan, hatta kendisi daha mükemmel olan insan, putları nasıl mukaddes bilir, onlara tapar? İbadete lâyık olan, bü­tün kâinatın kendisine boyun eğdiği, bütün sebeplerin kendisine itaat ettiği yaratıcı Rab'dir. O halde sen, Allah'ın ilim ve marifetle mümtaz kıldığı, inancı­nı hak ve nurla süslediği insanlığa peygamberliği bırakır da, Allah diye zarar ve fayda vermeyen bir taşa nasıl taparsın?

Eğer onları ilâh yapmakta, ibadete lâyık olduklarında, onlardan fayda ve­ya zarar ummakta samimi iseniz onlara dua edin ve onlardan herhangi bir ta­lepte bulunun da, onlar sizin duanıza -kendiliklerinden veya Allah katında aracı olarak- icabet etsinler. Burada duanın manası: Onlara menfaat sağla­mak, onlardan zararları gidermektir."İcabet etsinler" ifadesinin Arapça karşılı­ğında "lâm" harfi, emir manasındadır. Mana şöyle olur: Her akıllı, onların du­aya icabet edemeyeceklerini anlayınca, onların ibadete lâyık olmadıkları da or­taya çıkar.

"Sizin gibi kullardır" sözü, onlarla alaydır. Onlar canlı, akıllı olsalar bile, sizin gibi kuldurlar, aranızda hiçbir fark yoktur.

Putların kul oldukları söylendi ve cansız, akılsız varlıklar oldukları halde, müşriklerin zarar ve fayda veren varlıklar oldukları konusundaki inançlarına uygun olarak, akıllı varlıklar için kullanılan zamirlerle işaret olundular.

Sonra Kur'an, onlara cevapta acele etmiş, onlar gibi kullar oldukları görü­şünü iptal etmiş, onlar gibi olmadıkları, belki onlardan daha aşağı derecede olduklarını söylemiş, el, ayak, göz, kulak gibi dört uzuv zikrederek, bunların put­larda olmadıklarını zikretmiştir.

Putların, kendileriyle fayda sağlamaya yahut zararı giderecekleri ayakla­rı, istediğiniz iyiliği yahut şerrinden korktuğunuz şeyi tutacak elleri, hallerini­zi görecek gözleri, dualarınızı, sözlerinizi duyacak, isteklerinizi anlayacak ku­lakları yoktur: O halde onlar, sizin gibi değildir; bir şey yapmada, bir takım sıfat ve kuvvetlerde sizden daha aşağı durumdadırlar. Bu gibi organlara sahip olmayanlar ibadete lâyık olamazlar. Çünkü insan, bu putlardan çoğu konuda daha üstündürler. Hatta insanla bu putların meziyetleri arasında karşılaştır­ma yapmak doğru değildir. Çünkü onlar, ya sağır bir taş, ya işaret etmez bir çamur, ya bir hurma veya Hanife oğullarının putu gibi bir tatlıdır.

Şiir: "Hanife Rabbini yedi, sıkıntı ve açlık yılında.."

Bütün bunlara rağmen Peygamber (s.a.) onlara meydan okumakla ve on­ları fiili uygulamaya çağırmakla emrolunarak şöyle dendi: Ey Muhammed! Bu putperestlere şöyle de: Allah'tan başka, ortak koştuğunuz varlıkları ve ilâhları­nızı çağırın! Bana karşı onlardan yardım isteyin. Bana tuzak hazırlamak için birbirinizle yardımlasın. Beni bir an bile geri bırakmayın, bütün gayretinizi sarfedin. Yapabiliyorsanız bana zarar verin. Siz ve ortaklarınız bir an bile bana vakit tanımayın. Size aldırış etmem. Bunu ancak Allah'ın koruyacağına inanan söyleyebilirdi. Onlar, onu ilâhlarından korkutmuşlardı.

Bu, onların tehditlerini ve: "Biz, ilâhlarımızın sana kötülük etmesinden korkuyoruz" sözlerini reddir.

Sonra Hz. Peygamber, Mekke'de çok az sayıda yardımcıları olmasına rağ­men, Allah'a son derecede güvendi ve bu mabudları tahkir etti. Allah'ın vahyi ile: "Benim velim Allah'tır" dedi. Yani, Allah bana yeter, size karşı benim yar­dımcım O'dur. Dünyada ve ahirette işimi üstlenen O'dur. O'na dayanır, O'na sığınırım. Tevhide çağıran, şirki reddeden Kur"an'ı bana indiren, peygamberlikle be­ni aziz kılan O'dur. Benden sonra her iyi kimseyi -Hurafe ve bidatlarından uzak bir inanca sahip olan ve iyi amel işleyen kimseyi- de, üstlenecek O'dur. İyi kulla­rına ve peygamberlerine yardım etmek, onları rezil rüsvay etmemek Allahu Te-âlâ'nın adetidir. Müşriğin dostu ise şeytandır: "Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır. Küfredenlerin dostları ise tağuttur. O da on­ları nurdan karanlıklara çıkarır" (Bakara, 2/257). Bu ayetin daha önceki ayet­lerle bağlantısı şudur: Cenab-ı Hak, bundan önceki ayetlerde, putların fayda ve zarar vermeye güçlerinin olmadığını açıkladı. Bu ayette de, her akıllı kimse için Allah'a ibadet etmek gerektiği, çünkü din ve dünya menfaatlarını -birincisi Kur'an indirmekle, ikincisi iyi şeyleri vermekle- O'nun üstlendiği açıklanıyor.

Sonra Allahu Teâlâ, putların, yardımı gerçekleştirmekte hüsrana uğradık­larını açıklıyor: "Sizin O'ndan başka taptıklarınızın ise ne size, ne de kendileri­ne yardım etmeye güçleri yetmez." Yani, Allah'tan başka, size yardım etmeleri ve sizden zararı uzaklaştırmaları için ibadet ve dua ettiğiniz varlıklar size yar­dım edemezler. Kendilerine hakaret edenlere, ya da üzerlerine konulan koku, tatlı gibi şeyleri alanlara, yahut onlara kötülük yapmak isteyenlere karşı ken­dilerine bile yardım edemezler.

Nitekim İbrahim (a.s.), putları paramparça ederek kırdı ve buna engel ola­madılar. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: "Onlara gizlice sağ eliyle vurdu" (Saffat, 37/93). "Onların hepsini parça parça edip, yalnız büyüklerini bıraktı ki, belki ona başvururlar." (Enbiya, 21/58).

Muaz b. Cebel ve Muaz b. Amr b. el-Cemûh (r.a.)'dan rivayet olunur: Resulullah (s.a.), Medine'ye gelince müslüman olan bu iki genç sahabi, kavimleri ib­ret alıp, görüşlerini değiştirsinler diye, gece müşriklerin putlarına saldırır, on­ları kırarlar ve ihtiyaç sahiplerine odun yaparlardı.

Kavminin efendisi olan Amr b. el-Cemûh'un bir putu vardı. Ona tapar, ko­ku sürerdi. İşte, yukarıda adı geçen iki genç, gece gelirler, o putu başı üstüne ters çevirirler, ona pislik sürerlerdi. Amr b. Cemûh da gelir, yapılanları görür, onu yıkar, koku sürer, yanına bir kılıç koyarak şöyle derdi: "Öcünü al." O iki genç, hep aynı şeyi yapar, o da aynı şeyi tekrarlardı. Nihayet bir keresinde onu aldılar. Ölü bir köpeğe bir iple bağlayarak oradaki bir kuyuya attılar. Amr ge­lip manzarayı görünce düşündü ve inandığı dinin bâtıl olduğunu anlayarak şöyle dedi:

"Tallahi eğer sen tapılacak bir ilâh olsaydın

Bir köpekle birlikte olmazdın."

Sonra, iyi bir müslüman oldu ve Uhud savaşında şehid düştü. [107]

Onlar yardımdan aciz oldukları gibi, irşad ve hidayetten de acizdirler. Ni­tekim Cenab-ı Hak: "Eğer onları doğru yola davet ederseniz size tabi olmazlar" buyurmuştur. Eğer siz, bu putlardan, sizi doğru yola iletmeleri ve yardım et­melerini isteseniz, bırakın yardımı, sizin dualarınızı bile işitmezler. Ey düşü­nen kişi! Sen onları, yapma gözlerle bakar görürsün. Çünkü onlar, hiçbir şey görmeyen, görüneni anlamayan cansız varlıklardır. Çünkü onların, yapma gözleri vardır, onunla bir şey göremezler. Nitekim başka bir ayette Cenab-ı Hak şöyle buyurur: "Eğer onlara dua etseniz, onlar sizin dualarınızı işitmezler. İşitseler bile, icabet edemezler." (Fâtır, 35/14). Onların kulakları ve gözleri yoktur. O halde onlardan nasıl yardım umulur? Kendilerine hakaret edenlere zarar vereceklerinden nasıl korkulur? Size de, onları ilâhlar edinmeniz yakışır mı? [108]

[107] İbni Kesir, 11/276.


[108] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 5/163-165

http://www.vesiletunnecat.com/vesiletun/arsiv-kitap-oku/kuran-meal-tefsir/tefsirul-munir-zuhayli/

Hiç yorum yok: