2 Nisan 2019 Salı

A'RAF SÛRESİ 181.-186. ayetlerin tefsiri


Hidayete Erenler Ve İslâm Davetini Yalanlayanlar

181- Yarattıklarımızdan öyle bir üm­met vardır ki, hakka rehberlik ederler ve adaletle hükmederler.

182- Ayetlerimizi yalanlayanları biz, bilmeyecekleri yönden derece derece helake yaklaştıracağız.

183- Ben onlara mühlet veririm. Mu­hakkak ki benim yakalamam şiddetli­dir.

184- Onlar düşünmediler mi ki, arka­daşlarında hiçbir delilik yoktur. O, an­cak apaçık korkutandan başkası değil­dir.

185- Onlar, göklerin ve yerin hüküm­ranlığına, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye ve belki ecellerinin yakın ol­duğuna hiç bakmazlar mı? Artık bun­dan sonra hangi söze inanacaklar?

186- Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek olmaz ve O, bunları taşkınlıkları içinde, şaşkın bir halde bırakıverir.


Açıklaması

Ümmetlerden bir kısmı, sözle ve davranışla hakkı ayakta tutarlar. İnsan­ları ona çağırır ve hakla amel ederler. Zulüm ve haksızlık yapmadan adaletle hükmederler: Onlar Muhammed ümmetidir. Bunun delili, birçok hadislerde ge­len ifadelerdir. O hadislerden bazıları şunlardır:

1- Buharî ve Müslim'in, Sahihayn'da Muaviye b. Ebî Süfyan'dan rivayet ettiklerine göre, Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden bir taife daima hak üzere bulunur. Kıyamet kopana kadar kendilerini terk eden ve mu­halefet eden kimsenin onlara bir zararı dokunmaz".

2- Yarattıklarımızdan öyle bir ümmet vardır ki, hakka rehberlik ederler ve adaletle hükmederler" ayeti hakkında Rebi b. Enes şöyle demiştir: Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Ümmetimden, İsa b. Meryem'in ineceği zamana kadar hak üzere olan bir kavim bulunacaktır".

3- İbni Cerir et-Taberi, İbnül-Münzir, Ebu'ş-Şey İbni Hayyan'ın İbn Cü-reyc'den tahririne göre, o şöyle demiştir: Peygamber (s.a.) bize şöyle dedi: "Bu, hakla hükmeden, hakla alıp veren benim ümmetimdir".
4- Abd b. Humeyd ve İbnü'l-Münzir, bu ayet hakkında Katâde'nin şöyle dedi­ğini tahric etmişlerdir: Bize ulaşan rivayete göre Peygamber bu ayeti okuduğu zaman şöyle derdi: "Bu, sizin içindir. Sizden önceki kavme de aynısı verilmişti: "Mu­sa'nın kavminden de, hakka yol gösteren ve onunla adalet eden bir ümmet vardı".
5- Ebu'ş-Şeyh İbni Hayyân, Ali b. Ebî Talib'ten şöyle dediğini tahric etmiş­tir: "Bu ümmet 73 fırkaya ayrılarak, bir fırka müstesna hepsi de cehenneme gidecek. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: 'Yarattıklarımızdan öyle bir üm­met vardır ki, hakka rehberlik ederler ve adaletle hükmederler". İşte bu üm­metten kurtulanlar, bunlardır.

Kısaca: Cenab-ı Hak, Musa (a.s.) kıssasında: "Musa'nın kavminden bir ümmet vardır ki, hakla doğru yolu gösterirler, hakla adalet ederler" dedikten sonra, bu sözü tekrar söyledi. Çoğu müfessirler bunu, İbni Abbas, Katâde, İbni Cüreyc ve daha başkalarından rivayet olunan hadisi delil göstererek, ümmet-i Muhammed'le yorumlamışlardır.

İşte ümmet-i Muhammed'den birinci fırka bunlar.. Sonra Allahü Teâlâ: "Ayetlerimizi yalanlayanları biz, bilmeyecekleri yönden derece derece helake yaklaştıracağız" sözüyle ikinci fırkayı zikrediyor. Yani Kur'an'ı yalanlayanları -Mekkelileri- dalâletleri içinde bırakırız ve onları, yavaş yavaş bilmedikleri yer­den azaba yaklaştırırız. Nimetler vermek, rızk ve hayır kapılarını açmak, ge­çim yollarını kolaylaştırmak suretiyle onları helak edecek şeylere yaklaştıraca­ğız. Her günah işleyişlerinde, şımarıklıkları, fesada dalışları, azgınlıklara de­vam edişleri ve isyan içinde gidişleri artar: "Acaba onlara mal ve evlat olarak verdiklerimizle, onların hayırlarına mı acele ediyoruz sanıyorlar? Aksine onlar fark etmezler" Yine başka ayetlerde Allah şöyle buyuruyor: "Bunlar kendileri­ne hatırlatılanı unutunca, üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Ta ki verilenler yüzünden ferahladılar. O zaman da onları ansızın tutup yakalayıverdik. Artık o anda onlar ümitsiz kalıverdiler. Zulmeden kavmin ardı arkası kesildi. Alemle­rin Rabbi olan Allah'a hamdolsun." (En'am, 6/44-45). Buhari ve Müslim'de, Ebu Musa'dan şu hadis-i şerifi rivayet ederler: "Allah zalime bir zaman mühlet verir, sonunda bir kere yakaladı mı, artık bir daha onu salıvermez."

Nitekim bu, Bedir, Hendek, Mekke'nin fethi ve diğer savaşlarda hezimete uğrayan Kureyş kâfirleri hakkında gerçekleşti. Allah peygamberini onlara üstün kıldı.

Kendisine Kisra'nın hazineleri götürüldüğü zaman Ömer şöyle dedi: "Al­lah'ım! Birden cezalandırılmayıp mühlet verilenlerden olmaktan sana sığını­rım. Çünkü senin şu sözünü duydum: "Bilmeyecekleri cihetten, onları yavaş ya­vaş helake yaklaştıracağız.."

"Ben onlara mühlet veririm": Onlara süre vereceğim. İçinde bulundukları hali uzatacağım. Şüphesiz ki benim gizli tedbirim, şiddetli ve kuvvetlidir.

Kısacası nimetlerin, mal mülkün ve rızkın artması, insanın kurtuluşu için bir delil değildir. İstidrac olabilir. Nitekim, aleyhinde hükmolunmak için düşmanın hüküm verilecek yere getirilmesi de bu kabildendir.

Zalim hemen cezalandırılmadığında, buna aldanmamalı. Zulüm ve taşkın­lığını arttırıp kendisini tanıtsın diye bırakılır. Sonra o zalim, dünya cezası için, hakimlerin kabzasına düşer, yahut onun başına musibet ve belalar gelir. Sonra Allah onu, şiddetli ahiret azabıyla cezalandırır. 


İstidrac: Cezalarını artırarak, onları helake götürecek şeye yavaş yavaş yaklaştırmaktır.

Allahü Teâlâ, ayetlerinden yüz çevirenleri tehdit ettikten sonra, onların şüphelerine cevap vermek üzere: "Onlar düşünmediler mi ki, arkadaşlarında hiçbir delilik yoktur" buyurdu. Şu ayetlerimizi yalanlayanlar, arkadaşlarında -Muhammed'de- bir delilik bulunmadığını düşünmediler mi? Onun, işin başın­dan itibaren halini, davetinin ve peygamberliğinin hak olduğunu, hakka çağır­dığını bildikleri halde, o bir şair, deli diyorlardı.. "Arkadaşlarında" tabiri onla­rın, onun çocukluk, gençlik, olgunluk zamanındaki ve peygamberlikten sonraki halini tam manasıyla bildiklerini hatırlatmak içindir.

Eğer onlar, asabiyyetten, heva ve heveslerinden uzaklaşarak onun duru­munu düşünseler, hakkı bilirler, onun doğruluğunu, deli ve şair olmadığını anlarlar. Kur"an, onların iftiralarını şöyle anlatır:

"Arkadaşınız, bir deli değildir"
(Tekvir, 81/22)."De ki: "Ben size ancak bir nasihatla öğüt veriyorum: Ki yalnızca Allah için, ikişer ikişer, birer birer kalkı­nız, sonra tefekkür ediniz. Ki, arkadaşınızda bir delilik yoktur. O, ancak -şid­detli bir azabın öncesinde- sizin için bir korkutucudur" (Sebe, 34/46)."Yoksa: "Onda delilik var" mı diyorlar? Aksine o, onlara hak ile geldi. Halbuki onların çoğunluğu hakkı hoş görmezler" (Müminûn, 23/70). "Dediler ki: "Ey kendisine Zikr indirilen! Mutlaka sen bir delisin" (Hicr, 15/6). "Ve derlerdi ki: "Biz ilâhla­rımızı deli bir şair için mi terk edeceğiz?" (Saffât, 37/36).

Şüphesiz o, bir deli değildir. Nasihat eden bir uyarıcı ve güvenilir bir tebliğcidir. Davetine inanmadığınız takdirde, başınıza gelecek dünya ve ahiret azabından sizi korkutmaktadır.

Allahu Teâlâ, bu yalanlayanların durumunu anlattıktan sonra şöyle de­mektedir: Hakkında ve davetini düşünmeden peygamberi yalanladılar mı? Bu suretle onların dikkatini, davet ettiği Allah'ın birliğine inanmaya çevirdi. Gök ve yer alemini düşünmeden peygamberi yalanladılar mı? Gök ve yer aleminde, hikmetli ve ezelî yaratıcının varlığına deliller vardır. Ayette geçen melekût ke­limesi, mübalağa sîğası olup, büyük mülk demektir. Şu ayetlerimizi yalanla­yanlar, Allah'ın mülkünü ve saltanatını, göklerdeki ve yerdeki eşsiz nizamını, küçük büyük her şeyi düşündükleri zaman, doğru ve sağlam düşünüş onları Allah'ın varlığına ve birliğine götürür. Ansızın ölümün geleceğini, yakında ölebileceklerini düşünmediler mi? Ansızın ecel gelmeden ve ceza inmeden, bakıp görmekte, hakkı aramakta acele etsinler. Allah'ın Rasûlüne itaat etsinler, ona itaata yönelsinler..

Cenab-ı Hakk'ın "Allah'ın yarattığı her şey" sözü, tevhid delillerinin sade­ce göklerde ve yerde olmadığına; Allah'ın yarattığı ceset ve ruhtan her zerre­nin, tevhide eşsiz bir burhan olduğu konusunda uyan mahiyetindedir.

"Ecellerinin yakın olduğu" sözü, düşünmeye büyük bir teşvik, ecellerinin yaklaşmış olup küfür üzere ölüp Allah'ın azabına ve elim cezasına uğramala­rından korkutmadır. Kısacası, belki de, ecelleri yaklaşmıştır. Niçin, zaman geç­meden Kur'an'a imana koşmuyorlar. İbni Abbas şöyle demiştir: Ecelin yaklaş­masıyla, Bedir ve Uhud savaşlarını murad etmiştir.

Kur'an'a inanmıyorlarsa, ondan başka hangi söz ve olaya inanacaklar? Muhammed (s.a.)'in Allah katından getirdiği kitabındaki korkutmadan başka hangi korkutmaya iman edecekler? Kur'an'dan başka hangi söz onların iman etmesine daha lâyıktır?

Sonra Allahu Teâlâ "Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek ol­maz ve O bunları taşkınlıkları içinde şaşkın bir halde bırakıverir" buyuruyor. Peygamber (s.a.)'e imana istidadı ve Kur"an'la ameli kaybeden kimseyi Allah, aşırı zulüm, taşkınlık ve günahı sebebiyle sapıklık içinde bırakır. Allah'tan başka kendisine bir hidayet verici bulamaz.

Bu, Allah'ın onları sapıklığa zorlaması anlamına gelmez. Belki maksat, kalblerinde küfür kökleştiği ve taşkınlıklarında aşırı gittikleri için, kendi ihtiyarlarıyla, onun davet ettiği hidayet ve imanı kaybettiler. Nefisleri, hak davete hazır hale gelmedi, Allah onları yaratmadan önce bu hallerini bildiği için, onla­rı bu tarzda yarattı, böylece sapıklık içinde oldular, demektir. [97]



[97] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 5/141-144.
http://www.vesiletunnecat.com/vesiletun/arsiv-kitap-oku/kuran-meal-tefsir/tefsirul-munir-zuhayli/

Hiç yorum yok: