19 Mart 2018 Pazartesi

HAYATIN 2 KUTBU

Dipsiz Korku ve Sonsuz Ümit

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Onlar dua ederler ve Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar, O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar.”

-İsra Suresi, 57.ayet-

Reca ümit; havf da korku kelimesinin karşılığıdır. Reca; bir şeyde son derece istekli ve ümitli olmaktır. Bunun karşısında olan havf ise bir şeyden son derece çekinmektir.

Ümit ve korku hâli, mümin için vazgeçilmez iki güzel denge ahlâkıdır. Bu sayede hak yolunda yol alınır, amel yapılır, ameller korunur. Hak Teâlâ mü’minlerin bu iki ahlâkından bahsederken şöyle buyurmuştur:

“Onlar, korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler.”


–Secde Suresi, 16.ayet-

“Onlar ahiretten çekinir ve Rabbinin rahmetini umarlar.”

–Zümer Suresi, 9.ayet-

Her Daim Ümitli Olmak

Ümitli olmak, durum ve şartlar ne olursa olsun, olaylar nasıl ve ne yönde gelişirse gelişsin Allah'a teslim olmak, hiçbir üzüntüye ve kaygıya kapılmadan olayları sevinçle karşılamak, olayların müminler için en hayırlı sonuca bağlanacağından en ufak şüphe duymamaktır.

Ümit, bir inanç meselesidir, inanan insan ümitlidir ve ümidi de inancı nisbetindedir. Dolayısıyla ümitli olmak müminlerin en önemli ve en belirgin bir sıfatı olarak belirtilmiştir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden rivayet edilen bir hadiste şu anlatılmıştır:

“Ahirette bir adam cehennemden çıkar, Allah Teâlâ’nın huzuruna getirilir.

Allah Teala adama: “Yerin nasıldı? diye sorar.

Adam: “Çok kötü bir yerdi.” der.

Allah: “Onu tekrar eski yerine götürün.” buyurur.

Adam yürür ve ikide bir arkasına bakar.

Bunun üzerine Allah: “Neden arkana bakıyorsun?” diye sorar.

Adam: “Beni çıkardığın o kötü yere geri göndermeyeceğini ümit ettiğim için arkama bakıyorum.” der.

O zaman Allah Teâlâ: ”Onu cennete götürün.”
buyurur.

-Ahmed, Müsned, III, 230-


"İnsan, imanı ölçüsünde, Allah'a olan güveni, yakınlığı, teslimiyeti ve samimiyeti derecesinde Allah'tan umut eder."


Mü’min, her şeyin Allah'ın dilemesi ile olduğunu bildiği için hiçbir konuda üzüntüye, karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmez, en kötü görünen bir olayın bile imtihan ortamının bir parçası olduğundan ve eninde sonunda müminler için hayra dönüşeceğinden kuşku duymaz.


"Ümitli olan kul ameline devam eder, sâlih amel ve nafilelerle Allah'a çokça yaklaşmaya çalışır."


Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Allah’tan bir şey isteyeceğiniz zaman büyük şeylere gözünüzü dikin, O’ndan Firdevs cennetini isteyin. Çünkü Allah için hiç bir şey büyük değildir.”
-Buhari, Cihad, 4; Müslim, Zikir, 8-

Havf ve reca imandandır. Her ikisi de mü’minin sıfatlarıdır. Bunun içindir ki, hangisi kalpten çekilse, küfür tehlikesi belirir. Havf etmeyen insan, isyan yolunu tutar, bu yolun sonunun ise küfre çıkma tehlikesi vardır. Recanın azalması da ümitsizliğe yol açar. Bu da sonu küfre çıkabilecek bir başka yoldur...

"Allah'tan korkan fakat O'nun rahmetine güvenmeyen kimse iman etmiş olamaz."

İnsan, hem kendi kusurlarının çokluğunu hem de Allah'ın celâl ve azametini bilir ve korkusu da bu bilgiden doğar. Bu sebeple kullar içinde Rabbi’nden en fazla korkup sakınan, kendini ve Rabbi’ni en fazla bilendir.

Cenab-ı Hak da buna işaret ederek şöyle buyurmaktadır: “Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar.”

–Fâtır Suresi, 28.ayet-


Bu sebeple Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:“Allah’a yemin ederim ki Allah’tan en çok korkanınız, O’ndan en fazla sakınanınız benim.”
–Buharî, İ’tisâm 5- buyuruyor.

Görülüyor ki ilahî bilgi arttıkça kalbe düşen korku da çoğalıyor. Fakat ümitle dengelenen Allah korkusu insanı bunalımlara değil, isyandan uzak durmaya, geçmişi telafi için taat ve ibadete, geleceğe hazırlanmaya sevk ve teşvik eder. Bunun için büyükler demişlerdir ki: “Herkes korktuğundan kaçar. Yalnız Allah’tan korkan O’na yaklaşır.”

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ölüm hâlinde bulunan bir gencin yanına gitti. Gence:

– Kendini nasıl buluyorsun, diye sordu. Genç:

– Allah Teâlâ’nın rahmetini umuyorum. Günahlarımdan da korkuyorum, dedi. Bunun üzerine Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

– Bir kulun kalbinde bu ikisi bir araya gelirse Allah Teâlâ o kula umduğunu verir, korktuğundan emin kılar, buyurdu.


-Tirmizi, Cenâiz, 11 (983); İbn Mâce, Zühd, 31 (4261)-

Ali radıyallahu anh oğullarından birine şöyle nasihat etmiştir:

“Oğlum! Bütün hayır ve taatler senin olsa, bunların seni kurtaramayacağı korkusuyla Allah Tealâ’dan kork! Dünyadaki bütün günahlar senin olsa bile, Allah Tealâ’nın onları af ve mağfiret edeceği ümidiyle de Allah Tealâ’dan ümitli ol!”

Ebû Hüreyre radıyallahu anhtan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Eğer mü’min, Allah’ın azabının nitelik ve niceliğini bilseydi, cennet ümidine kapılmazdı. Kâfir de Allah’ın rahmetinin nitelik ve niceliğini tam olarak kavrayabilseydi, O’nun cennetinden asla ümidini kesmezdi”.

-Müslim, Tevbe 23-

Mü’min cennet ümidi taşıyorsa bu, onun Allah’ın azabının mahiyetini bilmediğinden; kâfir, rahmet ve cennet beklemiyorsa, o da Allah’ın rahmetinin mahiyetini idrak edemediğindendir. Gerçekten çok ilginç olan bu durum, Ömer radıyallahu anhtan nakledilen bir sözde şöyle dile getirilmiş bulunmaktadır: “Kıyamet günü sadece bir kişi cennete girecek diye ilân edilse o kişinin ben olacağımı umarım. Yine bir tek kişinin cehenneme gireceği bildirilse, bu kez de o kişinin ben olduğum endişesini yaşarım.”

Abdullah İbni Mesûd radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennet size ayakkabılarınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.” -
Buhârî, Rikak, 29-

Birbirine zıt iki ayrı gerçeğe aynı anda ve aynı mesafede bulunmak yani korku ile ümit arasında yaşamak, her ikisinin birden kaygı ve ümidini taşımak gerekir. Sadece birine ağırlık vermek, aynı mesafedeki öteki gerçeği unutmak akıllılık değildir.

Mü’min, cennet ümidi ve cehennem korkusuyla birlikte yaşar. Bu da ona daima dengeli bir hayat sürme imkânı sağlar.

UMUDUMUZA SEBEP ÇOK

Cehenneme girmenin sebebi çok olduğu gibi, mağfiretin ve umudun sebebi de çoktur.

- Tövbe kapısı son dakikaya kadar açıktır.

Tövbeye herkes davetlidir. Hiçbir günah tövbeden ağır değildir. Samimi bir tövbe ettiği hâlde Allah’ın, tövbesini kabul etmediği tek bir insan yoktur.

-  Samimi bir iman tek başına kalsa bile umuttur.

Son nefese kadar imanın sabit kalması bu açıdan çok önemlidir. Zaten tevbe de bir anlamda onun varlığıyla mümkün olmaktadır.

-Dua sebeplerin tacıdır.

O Allah ki kendisinden istenilmesinden razı olur. O Allah ki kulu istedikçe istediğinden fazlasını verir. O’na dua büyük bir sebeptir.

- Ramazan ve kadir gecesi bir umuttur.

- Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellemin Sünneti’ne uygun olarak, ihlasla yapılan bütün salih ameller mağfirete ve rahmete sebeptir.

-Yük ve endişe günahlardan kaynaklanırsa, umudumuz o kapıda da büyüktür:

Tevbe günahları siliyor, Allah korkusundan akıtılan iki damla gözyaşı bile cehennem söndürür, Allah korkusuyla yaşamak cennet kazandırır. (-Rahman suresi, 46.ayet-)

GÜNAHLARI NE SİLİYOR?

Ø Yapılan bir iyilik önceki kötülükleri siliyor,

Ø Mü’minlerin birbirine duaları siliyor,

Ø Cenaze namazları siliyor,

Ø Öldükten sonra bile, mü’minin ardından yapılan iyilikler onu temizlemeye devam ediyor,

Ø Başa gelen dertler, sıkıntılar, hastalıklar eritiyor; ama dertlerden rahmet doğuyor.

Ø Ümmetinin büyük günah işleyenlerine şefaat sözü veren Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem var.

Ø Rahmeti gazabını geçen Allah var.


"Günahlarının çokluğundan korkup ümitsizliğe düşme.

Allah Teâlâ’nın rahmeti senin günahlarından daha büyüktür."

PEKİ YA ALLAH KORKUSU!


O öyle bir korkudur ki ‘korku’nun ta kendisidir.

O öyle bir korkudur ki o korkuyla yaşayanlar kazanmaktadırlar.

O korkuyu taşımak güvende olmaktır.

O korku, en muazzam ibadetleri beraberinde getirir.

O korku iman olur, cennet olur, kurtuluş olur.

O korkudan yoksun olanlar ise;

hiç güveni olamayan bir sona koşmaktadırlar.

Allah korkusu cahilin işi değildir. Asıl bilen korkar. Allah’ı daha çok bilen, daha çok korkar O’ndan.

Gözyaşlarına boğulup, sabahlara kadar hıçkıra hıçkıra dua edenler!

Cehennemi sadece kendisi için yaratılmış zannedip titreyenler!

Gözle görülür bir günahları olmadığı hâlde kıvranıp duranlar!

Onlar daha çok bildikleri için korkuyu en ince damarlarında hissettiler.

"Bir de korkuyla umut birleşirse denge tutturulmuş demektir.

Korkup kendine gelmek, umutlanıp yürümek en güzel plândır."



Ne mutlu Allah’tan korkanlara.

Ne mutlu o korkuyu yaşanılır hâle getiren ve korku ile umut arasında Rabbi’ne kulluk ederek hayat sürenlere.

Onların korkuları da kazanç, umutları da kazanç!

Allah’tan korkup harama el uzatmadığı için cennet nimetleri ile müjdelenenlere, Korkularının bedeli olarak, Arş’ın gölgesinde gölgelenenlere ne mutlu!

Biz beyhude korkmuyoruz.

Korkumuzun sonu cennettir...

Kimden korkuyorsan, ondan kaçarsın.

Allah'tan korkan ise gider O'na sığınır.

Nurettin Yıldız Hocaefendi'nin “Mü’min Kimliğimiz” kitabından “Korku ile Umut arasında Yerimiz” konusu kaynak olarak kullanılmıştır.

Hiç yorum yok: