İslâm Hukukunda "sakt" kelimesiyle anlatılan düşük sadece organları belirmiş olan düşüktür. Ama bütün organların belirmiş olması şart değildir. Saç ve tırnak gibi bazı organlarının belirmesi, çocuk sayılması için yeterlidir.
Böylece bir kısım organları belirmiş çocuğu düşen kadın, bununla lohusa olur ve normal doğumla ilgili bütün hükümler onun için de geçerli olur. Meselâ iddeti sona erer, çocuk düşmeden önce gördüğü kan âdet kanı olmaz.
Organları Belirsiz Düşük
Hiçbir organı belli olmayan düşük, çocuk sayılmaz ve bununla çocuğa ait hükümler geçerli olmaz.
Böyle bir düşükle gelen kan; nisaba ulaşırsa, yani âdetin en az miktarı olan üç gün sürerse ve öncesinde de bir tam temizlik geçmişse âdet kanıdır. Bu iki şartları biz, ya da her ikisi eksikse hastalık kanıdır.
Organları Belirgin Olup Olmadığı Bilinmeyen Düşük
Kadın, meselâ tuvalette düşük yaptığı için, organlarının belirgin olup olmadığını bilmemesi halinde; bu düşürme olayı âdet günlerinin başlangıcına rastlamış ve bununla kan devam etmişse: âdet günleri sayısınca namaz ve orucunu kesinkes terkeder. Çünkü bu günlerinde ya âdetlidir ya da lohusadır. Sonra yıkanır ve temizlik âdeti kadar süre namazlarını şüpheli bir şekilde kılar. Çünkü lohusa olma ihtimali de vardır. Sonra âdeti kadar süre namazlarını yine kesinlik ifade eder tarzda kılmaz. Çünkü yine ya lohusadır veya âdetlidır. Sonra yıkanır ve temizlik âdeti kadar süre -kırk günü doldurmuşsa- kesin tarzda kılar, doldurmamışsa dolduracak kadar sürede şüpheli bir şekilde, doldurduktan sonrakileride kesin olarak kılar. Sonra bu minval üzere devam eder.
Eğer âdet günlerinden sonra böyle bir düşük yapmışsa; bu düşük, temizlik günlerine rastladığı için, temizlik âdeti kadar gün namazını şüpheyle kılar. Sonra âdetine rastlayan günlerde kesin olarak bırakır. Çünkü ya lohusadır ya da âdetlidır.
Bu son iki maddede anlatılan meselede göz önünde bulundurulan şey, şüpheye yer vermemek ve ihtiyatli olanla amel etmektir.
Hamile kadınla cinsel ilişki, tibbî bir sakınca tesbit edilinceye kadar serbesttir.
Özet Olarak Lohusalık
1. Lohusalık, ağacın meyva vermesi gibi, kadının olğunluğunu, en şerefli görev olan anneliğini ve sağlıklılığını anlatan doğal bir haldir.
2. Lohusalığın en azına sınır yoktur, en çoğu ise kırk gündür. Buna göre doğumundan bir iki saat sonra kanı kesilen ve kırk gün içerisinde bir daha akmayan kadın temizdir. İbadetini yapar, cinsel ilişkide bulunabilir. Kırk günden sonra kan aksa da temiz sayılır.
3. Doğum yapan kadın birinci doğumunda kaç gün kan görmüşse o, onun lohusalık âdeti olur. Ondan sonraki doğumda kırk günü aşacak şekilde kan görürse, hesabını birinci âdetine göre yapar. Ancak ikinci doğumda kırk günü aşmamak üzere, birinciden farklı gün kadar kan görürse, bu âdet haline gelmiş ve âdeti değişmiş sayılır.
4. Lohusa namaz kılmaz, oruç tutmaz, Kui`ân okumaz, Mushafa dokunmaz, mescide girmez, Kâbe`yi tavaf etmez, cima şeklinde cinsel ilişkide bulunmaz. Kılmadığı namazı kaza etmez, ama tutmadığı orucu sonra kaza eder.
5. Organları belli düşük de çocuk sayılır ve anne onunla da lohusa olur.
6. Organları belli olmayan düşük, âdet ya da hastalık sayılır, lohusa sayılmaz.
7. Bir batından birden çok doğumlarda, lohusalık birinci doğumdan itibaren başlar.
Modern Tip ve Lohusalık
a) Gebelik ve Lohusalık:
Gebelik yaşı, âdet yaşıyla paralellik gösterir. Bir hanımın âdet gördüğü her yaş içerisinde gebe kalma şansı vardır. Hattâ âdetten kesildiği halde bir yıl içerisinde yine gebe kalan hanımlara rastlanmaktadır.
Gebelik süresi 280 +/-10 gündür. Ya da normal âdet gören hanımın son âdet tarihine yedi gün eklenilip, üç ay geriye gidilerek hesap edilir. Çıkan tarihten ondört gün önce, ya da sonra olabilir.
Örnek:
Son âdet tarihi: Yaklaşık doğum tarihi:
5.4.1986 12.1.1987 +/-14 gün
26.12.1986 3.10.1987 +/-14 gün
Daha geç olabileceğini iddia edenler de vardır ama bu geçersizdir. Bu hanımlarda geç yumurtlama olmuş ve bunlar geç gebe kalmışlardır.
Gebeliğin yedinci aydan önce sonuçlanması düşük olarak değerlendirilir.
Doğacak çocuğun cinsiyeti, gebelik süresini etkilemez.
Gebe niçin âdet görmez diye sorulabilir:
Gebelerdeki homional sistemin çalışması çok farklıdır. Bunlarda yumurtlama olmaz. Östrojen-progesteron hormonları her siklus esnasında giderek artar ve âdet görürken en düşük seviyeye iner. Gebelikte ise bu hormonlar gittikçe artar ve bunlara ek olarak koryonik gonodotropin hormonu salgılanır. Uterus`un endometrium dokusu gebeliğin oluşması ve devamı için hazırlanmıştır, fakat dökülmemektedir. Bu nedenle âdet görülmez.Gebelik sırasındaki kanamalar âdet kanaması değildir. Düşük tehdidi kanamasıdır. Son aylarda olan kanamalar ise esin (plasenta) yerleşme bozukluğunu veya erken ayrılmasını düşündürür.Bazan gebe kalındıktan bir ay sonra hafif kanamalar olabilir. Bu da kesinlikle âdet kanaması değildir. Bunu ispatlayan durum ise, kanamadan hemen sonraki ilk onbeş günde yapılan gebelik testinin olumlu olmasıdir.Gebeliğin kendine özgü psikolojisi ve bu konuda dikkat edilmesi gereken noktalar vardır:Gebeliğin oluşması ile birlikte anne vücudunda organık ve psikolojik birçok değişiklikler olur. Bir taraftan anne olmanın mutluluğunu hissederken, diğer taraftan da altına girmis olduğu sorumluluğun dışarıdan göründügü kadar basit olmadığını farkeder.
Gebeliğin ilk ve son üç ayı tehlikeli aylardır. Anne adayı, hareketlerini dikkatle ayarlamalıdır.Yine ilk üç ayda birçok gebede bulantı ve kusma görülür. Bazan kusmalar kilo kaybettirecek kadar fazla olabilir, Bu devrede kullanılabilecek ilaçların da oldukça sınırlı olması, gebeye yardımı iyice azaltır. Bunun dışında halsızlık,başdönmesi, vücudun çeşitli bölgelerinde ağrılar (bas, bel, kemik ve kuyruk sokumu gibi), ayaklara ani kramp girmeleri görülebilir.
Gebelerin ve süt veren annelerin beslenmesi oldukça önemlidir. Özellikle vitamin, protein ve minerallerden zengin gıda almaları gerekir.
Gebeler psikolojik açıdan da oldukça hassas bir devreye girmişlerdir. Kısaca pireyi deve yapan bir tutum içerisindedirler. Davranışları daha hoşgörü ile karşılanmalı, doğum korkusu, anne olma korkusu ve her türlü korku ve endişelerini giderecek şekilde samimi ve müşfik olmalı, problemlerini sabırla, sükûnetle dinleyip gerekli şekilde yardımcı olmalıdır.
Lohusalığa Gelince:
Doğumdan sonra gelen kanın özellikleri konusunda şunlar söylenebilir:
Gebelikten önce rahim altmış-yetmiş gram ağırlığında bir organdır. Gebelik sonunda bir kilograma erişir. Bu gelişme rahimin endometrium tabakasında da olmaktadır. Çünkü buraya bebeğin plasentasi (es) yapışarak bebeğin beslenmesini sağlar. Doğumdan sonra es (plasenta) ayrılınca uterus, açılan damarların ağızlarının kapanması için derhal büzülmeye, sıkışmaya başlar. İlk kanamalar bu esnada damardan gelen kandır. Bazı nedenlerle bu sıkışma olayı olmazsa annenin hayatı ölümle sonuçlanır. Uterusun devamlı kazılması ve endometriumun beslenme hadisesinin olmaması nedeniyle; desidua denilen endometrium dökülmeye başlar. Bu dökülen doku artıkları fibrin, serum, lenf ve akyuvarlardan oluşmuş yara salgısıdır.
Başlangıçta koyu kırmızı renktedir. Gün geçtikte rengi açılır. Nihayet kirli-beyaz akıntı ile sonuçlanır. Lochia dediğimiz akıntının gelmesi kişiden kişiye çok farklıdır. Bir-iki haftadan birbuçuk aya kadar devam edebilir.
b) Gebe ve Lohusa Ile Cinsel İlişki:
Gebe ile cinsel ilişkide, ilk üç ayda, düşüklere sebebiyet vermemek için, son iki ayda ise erken doğuma veya mikrop kapmaya engel olmak için dikkatli davranmak gerekir. Şayet kanama ve sanci gibi şikâyetler oluyorsa kesinlikle münasebette bulunmamalıdır.
Doğumdan sonra rahim içerisi tamamen yara haline dönüştügü için lohusa ile ilişki kesinlikle zararlıdır.
a) Yaraya kolaylıkla mikrop yerleşebilir, rahim içerisine ve vücuda yayılır.
b) Lohusanın genel vücut direnci çok düşmüştür. Atılacak yanlış bir adım, annenin ömür boyu sakat kalmasına veya hayatını kaybetmesine sebep olabilir.
"Doğum sırasında üreme organları, özellikle rahim ve hazne berelenir, çok defa yırtıklar oluşur. Bu sırada kadınla yakınlıkta bulunmak kadını pek fena örseler, mikropların hemen faaliyete geçmesi, bir çok önemli kadın hastalıklarının oluşmasına sebep olur. Onun için rahim ufalmadan, kadının üreme organları tabiî halini almadan, kadına kesinlikle yanaşmamalıdır. Tolstoy, bu zamanlar kadını rahatsız eden erkeği ayıplıyor: "Bir erkek, gebe bir kadını sevgili diye severken onun bir anne olduğunu unutmamalı. Bir kadın hem bir sevgili, hem yorgun bir anne, hem de hasta bir insan olmaya bir anda tahammül edemez." (Dr.Cemal Z.Ö.)
c) Gebeye ve Lohusaya Tavsiyeler:
Beslenme:
Dengeli ve ölçülü olmalıdır. Gebeliğin başından sonuna kadar 10-12 kilo alınmalıdır. Bazı besinlere aşırı düşkünlük, bazılarından tiksinti, veya abur-cubur yemek, kişiyi zararlı bir hale itebilir. Her gebe kendi alışkanlıkları ve ekonomik durumu ile başlı başına bir program dahilinde yeterli protein, yağ, vitamin, karbonhidrat ve mineral almalı. Gebeliğin altıncıayından itibaren tuz azaltılmalı, kalsiyum bakımından zengin gıdalar (süt, yoğurt, peynir gibi) alınmalıdır.
İlâç:
İlâç almak, sakıncalıdır. Özellikle organların teşekkül devresi olan ilk üç ay çok dikkatli olmalı, gerekli hallerde doktora başvurulmalı ve tavsiyelerine mutlaka uyulmalıdır.
Sigara:
Düşük ve erken doğumlara sebep olmakta, zekâ yönünden bebeği olumsuz yönde etkilemektedir. Bu yüzden sigara alınmamalı, hattâ sigara içilen bir odada dahi bulunulmamalıdır. Zira bu doğacak çocuğun istikbali açısından önemlidir.
Çalışma:
Normal bir gebenin günlük yaşantısını değiştirmesi düşünülemez. Yalnız ani ve sert hareketlerden kaçınmalı, ağır yük kaldırmamalı, yukarılara doğru uzanmamalı, uzun ve sarsıntılı yolculuklardan kaçınmalıdır.
Vücut Bakımı:
Çok soğuk, çok sıcak su ile yıkanmamak ve uzun süre banyoda kalmamak şartı ile banyo yapmalı ve temizliğe dikkat etmelidir. Karın bölgesindeki çatlaklara mani olmak için yağlı bir krem veya badem yağı kullanılabilir.
Gebelik ve süte hazırlik göğüslerde büyümeye sebep olur. Meme başlarındaki direnci artırıp, emzirmede problem çıkmaması açısından meme başlarını sık sık sabunlu su ile yıkayıp meselâ badem yaği sürülebilir. Halk arasında yaygın olan alkolle silme alışkanlığı, sertleşmelere ve çatlamalara sebep olacağından tavsiye edilmez.
Diş Bakımı:
Çok önemlidir. Gebe kalmadan gerekli tedavi yapılmalı, devamlı temiz tutmaya gayret etmelidir. İlk ve son üç ayda mümkün olduğu kadar müdahaleye dikkat edilmelidir.
Çocuk doğuran annenin çocuğunu bizzat emzirmesi çok önemlidir. Bu, çocuk ve anne arasındaki ilişkiyi güçlendirir. Emziren anne, vazifesini yapmanın huzuru içerisindedir. Anne sütüyle bebeğin hastalıklara karşı dayanıklılıgı sağlanır.
Anne sütü, süt çocuklarında gördüğümüz en kötü hastalık olan ishalden korur.
Bebek ise, anne kucağında olmanın mutlulugu ve rahatlığı içindedir.
En az altı ay sırf anne sütü atmalı, altı aydan sonra ise yaşına kadar süt ve yardımcı mamalar almalıdır.
(İzmir Tıp Fakültesi araştırması olarak verilen haberde; kadınlardaki meme kanserinin daha çok (% 19 daha fazla) ilk doğumunu otuz yaşından sonra yapanlarda görüldüğü açıklandı. Bu konuda, doğum yapmama ve çocuğunu emzirmeme de başta gelen sebeplerden olarak söylendi).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder