Yüce Yaradan’ın verdiklerini kendi kazanımlarımız gibi zannetmek bizi hamd etmekten yana zayıflatır
Çok sağlıklı bir kişi “Ben çok dikkatli yerim, özenle şunlardan şunlardan uzak dururum, egzersiz yaparım vs vs” diyorsa anlarsınız ki onun arka plandaki düşüncesi mevcut sağlığını teminen kendi yaptıklarıyla ilişkilendiriyor. Bu büyük bir ahmaklık olsa gerek.
Çünkü oysa kendi de bilir ki bu yaptıklarından daha fazlasını yapan nice insana Allah o sağlığı vermiyor.
Yüce Yaradan’ın verdiklerini kendi kazanımlarımız gibi zannetmek bizi hamd etmekten yana zayıflatır, daha az hamd edesimiz gelir.
Zenginliğini kendisinden bilenler için de böyledir “ama ben çok çalışıyorum, gece gündüz çok emek veriyorum ve akıllıca düşünüyorum, o kadar yatırım yaptım, aklımı zekamı kullandım, çok dikkat ettik vs” gibi.
Sahip olduğu mülkü, serveti kendi çabalarıyla ilişkilendirdi tek tek. Böyle olunca Allah Teala’ya hamdimiz sözde olur. Bilincin arka planında kendi var çünkü. Kendinden biliyor.
Bizi şeytan buralardan iğfal ediyor. Hamde olan ihtiyacımıza gölge düşüyor. Oysa biz Allah Teala’nın emri ile çalıştık. Onca serveti ise Rabbim verdi , yaptıklarımın sonucu istihkakı olarak görmüyorum.
Aile de böyle, mesela Allah Teala iyi bir aile nasip etmiş. Ama diyor ki “ben iyi birini seçtim. Ben eşimle iyi ilişkiler kurduğum için böyleyiz. Sıkıntılar olduğunda diyaloğa girdim. Bi dünya yaptığım şeyler var. Kolay değil bir aileye sahip olup onu götürebilmek”
Oysa ki ondan daha fazlasını bilen, işin erbabı/hocası olan ama Allah Teala’nın kendisine aile huzuru yaşatmadığı niceleri var.
Peki ne diyeceğiz?
“Ben bunları Allah için yaptım onun emri diye yaptım. Bunları bunları yaptım diye aile saadetine kavuştuğumu asla düşünmüyorum. O aile saadeti Cenab-ı Allah’ın bana lütfu ve ihsanıdır.”
İşte böyle düşündüğümüz zaman hem yaptıklarımızın sevabına kavuşuruz hem de onun verdiği o huzurdan ve bahtiyarlıktan ötürü hamdimiz zaafiyete uğramaz. Bu örneği mal, mülk, zenginlik için de düşünün.
Yani zekamızdan, çalışmamızdan, güzelliğimizden, maharetimizden, kendi kazanımlarımızdan değil.
O yüzden Rabbimize borçluyuz.
“Bu mal, mülk bana ancak kazanç ve ticaret yollarını bildiğim için verildi” diyen birinin zannettiği gibi değildir iş. Aksine o nimet onun için bir imtihan ve denemedir. Kendisine verilen nimetler hususunda itaat mi edecek yoksa isyan mı edecek onu denemek için verildi. Fakat insanların çoğu imtihan olduğunu bilmezler, şımarırlar.
Kârûn şöyle demişti: “O servet bana ancak bendeki bilgi sayesinde verildi” (Kasas 78) Ne malları ne servetleri onlara hiçbir fayda vermedi.
Rızık işi, insanın zekasının azlığına çokluğuna bağlı değildir. O ancak Allah’ın hikmeti ve taksimine bağlıdır.
Oysa ki ondan daha fazlasını bilen, işin erbabı/hocası olan ama Allah Teala’nın kendisine aile huzuru yaşatmadığı niceleri var.
Peki ne diyeceğiz?
“Ben bunları Allah için yaptım onun emri diye yaptım. Bunları bunları yaptım diye aile saadetine kavuştuğumu asla düşünmüyorum. O aile saadeti Cenab-ı Allah’ın bana lütfu ve ihsanıdır.”
İşte böyle düşündüğümüz zaman hem yaptıklarımızın sevabına kavuşuruz hem de onun verdiği o huzurdan ve bahtiyarlıktan ötürü hamdimiz zaafiyete uğramaz. Bu örneği mal, mülk, zenginlik için de düşünün.
Yani zekamızdan, çalışmamızdan, güzelliğimizden, maharetimizden, kendi kazanımlarımızdan değil.
O yüzden Rabbimize borçluyuz.
“Bu mal, mülk bana ancak kazanç ve ticaret yollarını bildiğim için verildi” diyen birinin zannettiği gibi değildir iş. Aksine o nimet onun için bir imtihan ve denemedir. Kendisine verilen nimetler hususunda itaat mi edecek yoksa isyan mı edecek onu denemek için verildi. Fakat insanların çoğu imtihan olduğunu bilmezler, şımarırlar.
Kârûn şöyle demişti: “O servet bana ancak bendeki bilgi sayesinde verildi” (Kasas 78) Ne malları ne servetleri onlara hiçbir fayda vermedi.
Rızık işi, insanın zekasının azlığına çokluğuna bağlı değildir. O ancak Allah’ın hikmeti ve taksimine bağlıdır.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder