17 Ağustos 2024 Cumartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden notlar 154

Fasıklıktan sıyrılman gerekir ki Cenab-ı Allah’tan hidayet talebin karşılık bulsun

HİDAYET

Hidayet iradeyle olan bir şeydir, kişinin harekete geçmesi lazım. Kişinin Rabbini sevmeye ve saymaya yol araması lazım. 

“Kim dilerse o Rabbine yola çıksın” Müezemmil 19

Kişi kendi harekete geçmezse Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'i görse, duysa ne olur, dizinin dibinde olsa ne olur. 

Allah Teala hidayeti rastgele dağıtmış değildir. 

Hidayeti istediği halde erişemeyen bir zümre veya hiç alakası olmadığı halde sırf Allah dilediği için hidayete eren bir zümre gibi bir rastgelelik adalete sığmaz, insanın aklı da bunu makul bulmaz. 

Hidayet süreçlerinde Cenab-ı Allah’ın öğrettiği ve uyguladığı sünnetleri vardır, şablonları, yöntemleri vardır. Ve bunlar adalet üzerinedir. 

Delaleti de,  Hidayeti de Allah rastgele hak edene, etmeyene vermez. Uygun düşen kimselere yaşatır.

 O yüzden zalimlere, fasıklara hidayet etmediği halde, kendisine yönelen, sığınan kimselere hidayet eder.

 Cenab-ı Hak başkaca her şeyden kopuk, bütün geleceğini Kendisinde arayan, sevgisini O’na yönlendiren ve bu sevgiyi en üstte tutan, hayatı O’nun adına yaşayan kimselere hidayet eder. 

Biz bir yandan zalimlik yaparak hidayet diliyorsak bu sözde kalır. 

Esas olan amelimizdir. Amelimizde delaleti talep ettiğimiz için, sözde nakarat halindeki hidayet taleplerimiz karşılık bulmayacaktır. 

Dolayısıyla fasıklıktan sıyrılman, arınman gerekir ki Cenab-ı Allah’tan hidayet talebin karşılık bulsun ve Allah sana evladına ailene hidayet etsin. (Örneğin Allah müsrifleri de delalete sevk eder) Bir süre sonra Allah kalbini karartır. 

“Allah kuluyla kalbi arasına girer.” Enfal-24. 

Yani Cenab-ı Hakk’ın çağrısına içtenlikle katılanlarla menfaati için öyle görünenleri Allah bilir ve ayırır. 

Allah hidayeti kimler için diliyor, bunu düşünmek lazım. 

Zalimlere, yalancılara, müsriflere, böbürlenerek kendisiyle övünenlere, müstekbirlere, fasıklara, hakkı itirafa yanaşmayanlara .. hidayet etmez. Gördüğü hakikati göz göre göre ezip geçenlere hidayet etmez. 

Zalim deyince sadece karıncayı inciten, çocukları döven, binaları, şehirleri yıkan birileri gelmesin aklınıza. Bunlar da büyük zulümler tabi ama, esas teolojik perspektiften baktığımız zaman zalimler bilginin hakikatine riayet etmeyen kimselerdir. En büyük zulüm bu. 

Allah’ın katında en kötü kullar akletmeyen, gözlem yapmayan, kulaklarını tıkamış, Cenab-ı Hakk’ı tanımayı devre dışı bırakmış, bilgiyi israf eden kimselerdir. 

Allah Teala sadık kimselere, içtenlikli kimselere, ihlas sahibi kimselere hidayet eder. Kişi kendi iradesiyle hangi yolu seçerse, Allah Teala da ona uygun olarak ya hidayetini, ya delaletini ona yaşatır. 

-Allah Teala müminlere örnek veriyor Firavunun karısını (Âsiye) ve İmran’ın kızını (Meryem)

-Allah Teala kafirlere örnek veriyor Nuh’un karısını (Vaile) ve Lut’un karısını (Vahile)

"Sen ancak tebliğ edebilirsin, tebliğden öteye gidemezsin bekçilik edemezsin. Onların iradelerini ellerinden alıp yönlendirmeye kalkamazsın. Onların üzerinde bir zorba olarak kurulmazsın cebredici kişiye dönüşemezsin (cebbar olamazsın) Sen tebliğ eder açıklarsın, o ya basirette bulunur bunu kendisi için yapar. Ya da sırtını döner önemsemezse bu da aleyhinde bir kazanımdır."

“Her kişi kendi kazancının rehinesidir”(Müddessir 38) 

Kendi kazancı neyse akibeti de ona bağlıdır. Ya yüce Allah’a karşı sevgi ve saygıda bulunur ya da Rabbimizin kudretini bilmesine rağmen heva ve arzularına uyar. Bu, kişinin kendi bileceği şeydir ki sonucuna kendisi katlansın. 

Elbetteki birbirimize telkinlerde bulunuruz, uyarıları sürdürürüz ama baskı kurmayız buna hakkımız yok, karar kişinin kendisinde. 

İnsanın farkındalığı çok önemli. Cenab-ı Hak bu farkındalığı sağlamayı kendi üzerine almış. Bunu gerçekleştireceğini kendi hakkı olarak zatına almış. 

Dolasıyla “Ben size ayetlerimi illaki göstereceğim siz de tanıyacaksınız” buyuruyor. Bize akletme potansiyelini vermiş. Hakikatin önünü hepimize açmış. 

Kul ne zaman istikamete yönelirse Allah onların bilgilerini çoğaltır. 

Balta girmemiş ormanlarda yaşayanlara suyu ekmeği gönderiyorsa elbette ki bilgiyi de gönderir. Bilginin ulaştırılması, suların ve yiyeceklerin ulaştırılmasından daha kolaydır. Gökten suyu indiren Cenab-ı Hak, hayatın anlamını çözeceği ayetlerini mi indiremiyor? İster balta girmiş olsun ister balta girmemiş olsun, suyun, yiyeceğin girdiği her yerde Cenab-ı Hakk’ın nimetleri güneş gibi insanın önünde demektir. Ve ağaca, hayvana, cisme tapmaması gerektiğini, göğü-yeri kim yarattıysa onun önünde eğilmesi gerektiğini elbette ki öğretmiştir. 

Öğrettiği ne varsa öğrettiği kadar da sorumluluk açmıştır. Öğretmediğinden sorumlu tutmaz. Vermediği bir şeyi kulundan istemez. 

Allah Teala öyle bir fıtrat üzere yaratmış ki hakikatle sabah akşam yüzleşiyor Allah’ın kulları. Hakikat herkese yağmur gibi yağıyor ama bazıları öyle şemsiyeler kullanıyorlar ki bu hakikatlere uzak duruyorlar. 

Rabbimiz buyuruyor ki: “Ben kullarımın hepsine ayetlerimi göstereceğim” 

Yani Müslüman doğana da doğmayana da, anlayıncaya, kavrayıncaya değin göstereceğim diyor. Bunu üzerime aldım diyor. Allah buna takılmayın diyor. Ben o kişinin akleden yanına hitap eden bütün hakikati bekletiyorum, diyor. Yani kimse için “böyle bilmeden yaşadı böyle öldü işte, nereden bilsin dini, bilgi eksikliğinden ötürü Allah Teala'yı tanıyamadı o yüzden mağdur” diyemeyiz. 

Rabbimiz diyor ki böyle bir şeye ihtimal yok, herkese bilgiyi ulaştırıyorum. Yeryüzünün ve gökyüzünün orduları O’nun ellerinde. Yani Rabbimiz o kişiye bilgiyi bir şekilde ulaştırınca, artık o kişiye Yüce Yaratıcısına boyun eğmekle-eğmemek arasında tercihte sorumluluk yükler. Ve O’na saygı duyması açısından adım atması bekleniyor. 

Çünkü din nedir? Birinci adım Yaratıcı’yı tanıyacaksın. İkinci adım O’na saygı duyacaksın. O saygının içinde zaten bir dünya şey var, ibadetler vs. 

İnsanların çoğu işte bu ikinci adıma yaklaşmıyor. Çünkü saygı duymak demek örneğin O’nun yasaklarını yapmamak demek. Dolayısıyla hayatına dokunmasın diye ötede duruyor kaçıyor. 

Kişi İslam toplumunda yaşasa ne yazar, yine kaçabiliyor. İnsanların çoğu bilgisiz ortamda doğduklarından bilgisiz kalmıyor. Allah Teala onların önüne bilgi kapılarını açıyor, bilgiye ulaşmaktan imtina ediyorlar. 

Rabbimiz kendi farkındalığını onlara yaşatıyor belletiyor, ama ikrara yanaşmıyorlar. Cenab-ı Hak da bunların adına kafir koymuş. Kavradığı bir hakikatin üstünü örten kimse kafir. Yani yokmuş gibi yaparak hayatına devam ediyor. “Sana ayetlerim geldi, onları yalanladın, büyüklendin, gerçeğin önünde eğilmeyecek kadar kendini dev aynasında gördün. Üstünü örtenlerden oldun. Bir ömür sen bunu yaptın.” 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

Hiç yorum yok: