13 Ocak 2019 Pazar

NİSA SÛRESİ 32. ayetin tefsiri


Hasetten Nehiy Ve Allah'tan Fazlını İstemek


32- Allah'ın, kiminizi kiminizden üstün olduğu gibi kadınların da yine kendi kazandıklarından bir payı vardır. Allah'tan, O'nun fazl u kereminden isteyin. Şüphe yok ki Allah her şeyi hak­kıyla bilendir.

Nüzul Sebebi


Tirmizî ve Hâkim'in rivayetlerine göre Ümmü Seleme (r.a.) şöyle dedi: Er­kekler savaşa çıktığı halde kadınlar savaşa gitmezler ve mirastan da yarım hisse alırlar. Bu duruma işareten Allah Teâlâ: "Allah'ın kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile (ve sebep) yaptığı şeyleri temenni etmeyin (ummayın)" aye­tini indirdi. "Şüphesiz ki müslüman erkekler ile müslüman kadınlar, iman eden erkekler ile iman eden kadınlar, taate devam eden erkekler ile taate devam eden kadınlar... için Allah mağfiret ve büyük mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab, 33/35) ayeti de onlar hakkında indirilmiştir.

İbni Ebî Hatim İbni Abbas (r.a.)'tan naklediyor: Bir kadın Peygamberimize (s.a.) gelerek şöyle dedi: "Ya Rasulallah, erkek için kadının hissesinin bir katı var, iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denk. Amel bakımından da biz kadınlar öyle miyiz? Kadın bir hasene (iyilik) yaptığında onun için yarım hasene mi yazılıyor?" Bunun üzerine Allah Teâlâ "Allah'ın, kiminizi kiminizden üs­tün kılmaya vesile yaptığı şeyleri temenni etmeyin" ayetini inzal etti. [47]

Açıklaması

Allah Teâlâ müminleri hasetleşmekten, bazı insanları diğer bazılarından üstün kılmaya vesile yaptığı makam, mevki, mal gibi şeyleri temenni etmekten nehyetmektedir. Çünkü bu farklılık ve üstünlük Allah Teâlâ'nın bir taksimidir ve bir hikmetten, tedbirden ve kullarının hallerini ve kendisine rızık genişliği veya darlığı takdir ettiği kimselere uygun olanı bilmesinden kaynaklanmıştır. Buyurmaktadır ki: "Eğer Allah kullarına (eşit olarak) bol rızık verseydi yeryü­zünde taşkınlık edip azarlardı." (Şûra, 42/27). Herkes kendisine taksim ve tak­dir olunana razı olmalıdır. Bilmelidir ki kendisine takdir ve taksim olunan onun menfaatinedir, maslahatınadır. Şayet aksi olsaydı kendisinin zararı ve fe­sadına olurdu. Artık hissesi sebebiyle kardeşine haset etmesi caiz olamaz.

Ayet-i kerimenin zahiri gösteriyor ki hiç kimsenin diğer bir kimseye tahsis edilmiş mal, makam, mevki ve öbür rekabet olan şeylere haset etme hakkı yoktur. Bu üstünlük ve farklılık, "Dünya hayatında onların maişetlerini (geçimlerini) bile aralarında biz taksim (ve takdir) ettik. Onların bazısını, derece derece diğer bazısı­nın üstüne çıkardık." (Zuhruf, 43/32) ayet-i celilesinde de ifade edildiği gibi hikmet sahibi ve kullarının her şeyinden haberdar Hak Teâlâ tarafından sadır olmuş bir kısmet ve takdirdir. İbni Abbas (r.a.) der ki: Biriniz "Keşke filan kişiye verilen mal, nimet, güzel kadın bende olsaydı" demesin. Böyle bir temenni haset olur. Fakat "Allahım, bana da onun gibisini ver" desin. Şu halde haset yasak, gıbta ise caizdir.

Her insan Allah Teâlâ'nın kendisi için takdir ettiğine razı olmalı, başkası­na haset etmemelidir. Zira haset, her şeyi en güzel ve en sağlam yapan Cenab-ı Hakk'a itiraz etmeye en çok benzeyen şeydir.

Bazı kimseler buradaki cümlede mahzûf (zikredilmemiş) bir lafız vardır, takdiri de şöyledir derler: "Allahın, kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile (ve sebep) yaptığı şeylerin mislini (benzerini) temenni etmeyin." Çünkü başka­sından nimetin zail olması kastedilmemiştir, ancak bir nimetin özellikle kendi­sine ait olması talep edilmiştir. Buna göre başkası için olan şeyin benzerini te­menni etmek yasaklanmış bulunuyor ki bu da hasede götüren bir vesile olabi­lir. İnsan: "Allahım, bana filanın evi gibi bir ev, onun oğlu gibi bir oğul ver" de­memelidir. Aksine şöyle demelidir: "Allahım, bana dinim, dünyam, ahiretim ve hayatım hakkında uygun olacak şeyleri lütfet."

Ancak ilk tefsir daha kabule lâyıktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) bir hadi­sinde "Bir kimse kardeşinin malını temenni etmesin, ama şöyle dua etsin: Alla­hım, beni rızıklandır. Allahım, bana da onun benzerini ver." buyurmuştur

Kısaca ifade edecek olursak Allah Teâlâ her ihsanı, başkası vesilesiyle üs­tünlüğü temenni etmekten nehyetmiştir. Kişiye yaraşan takatince çalışmak, çabalamak, gayret göstermektir. İşte o zaman kazandığı ameller ile üstünlük meydana gelir. Erkek olsun, kadın olsun, herkes çalıştığının meyvesini alır. Al­lah Teâlâ erkek ve kadınlardan her biri için genişlik veya darlığı gerektiren ha­lini bilerek takdir ettiği şeyi onun kazancı kılmıştır. Erkeklere has olan amel­lerden alacakları ücret onların hissesidir, kadınlar o hususta kendilerine ortak olmazlar. Kadınlara has olan amellerden alacakları ücret de onların hissesidir, erkekler de onda kendilerine ortak olamazlar. Yani bir işin ücreti erkek ve ka­dınlardan her birinin tabiatına uygun olarak farklılık gösterir. İbni Abbas ise burada murad edilen şeyin miras olduğunu söylemiştir. Bu görüşe göre iktisap (kazanma), mirasta pay düşmek, hisse değmek manasına gelir.

Sonra Allah Teâlâ fazl u kerem, ihsan ve in'am kaynağına dikkat çekmek­te, "Allah'tan, O'nun fazlından isteyin" buyurmaktadır. Yani diyor ki: Dilediği­niz ihsan ve in'amı isteyiniz. O, dilerse bunları size verecektir. O'nun hazineleri dopdoludur, tükenmez. Başkasının hissesini temenni etmeyin, kimseye haset etmeyin, bazınızı bazınızdan üstün kılmaya vesile yaptığımız şeyleri temenni etmeyin, çünkü bu temenninin hiç bir faydası yoktur. Tirmizî ve İbni Merdûveyh'in Abdullah b. Mes'ud'dan naklettiğine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan, O'nun fazlından isteyin. Şüphesiz Allah, kendisinden istenmesini sever. Muhakkak ki ibadetin en üstünü fereci (sıkıntıdan kurtulma­yı) beklemektir." İbni Mace de Ebu Hureyre'den Resulullah (s.a.)'ın şu hadisini tahric etmiştir: "Allah'tan istemeyene Allah gazap eder. Şüphesiz ki Allah her şe­yi hakkıyla bilendir" cümlesinin manası şudur: O, gayet iyi bilir ki filan dün­yalığa müstahaktır, ona ondan verir, filan fakirliğe müstahaktır, onu fakir kılar, filan ahirete müstahaktır, ona ahiret amellerini işleme fırsatını verir, filan hizlân'a (ilâhî teyidden yoksunluğa) müstahaktır, onu da her türlü hayır ve yolla­rından mahrum bırakır. Onun için isti'dad, yetenek ve derecelerinin farklılığına göre insanların bir kısmını diğer bir kısmına üstün kılmıştır. Farklılık beden itibariyle olduğu gibi meselâ ilim, makam, şeref gibi yönlerden de olur. [48]


[47] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 3/40-41

[48] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 3/41-42.

Hiç yorum yok: