Batıl Yollarla Mal Yemenin Haramlığı, Zulümden Menetme, Karşılıklı Rıza İle Muamelenin Mübahlığı
29- Ey iman edenler, birbirinizin mallarınızı bir batıl yolda yemeyin. Meğer ki (o mallar) sizden karşılıklı bir rızadan (kaynaklanan) bir ticaret (malı) ola. Kendilerinizi öldürmeyin. Şüphe yok ki Allah size karşı çok merhametlidir.
30- Kim (helâl sınırlarını) aşarak ve zulmederek bunu yaparsa biz onu ateşe sokacağız. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.
Açıklaması
Allah Teâlâ müminlerden her birini, başkasının ve kendinin de malını batıl yolla yemekten nehyetmektedir.
Çünkü ayetteki "mallarınız" lafzı hem kendi malına, hem de başkasının malına şamildir. Zaten bütün mallar netice itibariyle İslâm ümmetine aittir. Kendi malını batıl yolla yemesi, malını masiyet ve günah yollarında harcaması; başkasının malını batıl yolla yemesi ise, onları faiz, kumar, gasp zulüm gibi meşru olmayan kazanç yolları ile yemesi demektir. Batıl, şeriata aykırı olan şeylerdir. İbni Abbas ve Hasan-ı Basri'ye göre ise ayet, ivazsız (bedelsiz) olarak yemek manasınadır. Çünkü batıl, bedelsiz alınan şeylerdir demişlerdir.
Batıl yolla yemek, fasit yahut batıl akitlerde bedel olarak alınan her şeye şamildir. Malik olmadığı şeyi satmak, kendisinden yararlanılmayacak derecede bozulmuş olan ceviz, yumurta, karpuz vb. gibi yiyeceklerin parası, değeri bulunmayıp kendisinden yararlanılmayan maymun, domuz, sinek, eşek arısı, ölü eti, şarap, içki, ölüye ağıt yakan kadının ücreti, eğlence alet ve çalgılarının bedelleri gibi...
Kim fasit bir satış yapar ve bedelini alırsa, bu ücret haram ve habis (helâl olmayan) bir karşılık olur, geri vermesi gerekir.
Meşru olmayan, karşılığını ödemeden zulüm yoluyla ayni olarak yahut menfaatini alma şekillerinde malın batıl yolla yenmesi caiz olmazsa da şeriatın kabul ettiği karşılıklı rıza yoluyla almak caizdir. O sebepten Allah Teâlâ "Meğer ki (o mallar) sizden karşılıklı bir rızadan (kaynaklanan) bir ticaret (malı) ola" buyurmuştur. Yani mallarınızı, şer'î hududlar dahilinde karşılıklı rıza esasına dayalı ticaret yoluyla yiyiniz, demektir. Ticaret, kazanç amaçlı muavaza (karşılıklı bedel ödeme) akitlerine şamildir. Mülkiyet sebep ve yollarından özellikle ticaretin zikredilmesi, pratik hayatta en çok ticaretin vuku bulmasındandır. Çünkü ticaret, kazançların en helâl ve şereflilerindendir. el-Asbahânî'nin Muâz b. Cebel (r.a.)'den naklettiğine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kazancın en tayyibi (helâl olanı) şu vasıftaki tüccarların kazancıdır: Konuştuklarında yalan söylemezler, vaad ettiklerinde caymazlar, kendilerine emanet verildiğinde (emniyet duyulduğunda) hıyanet etmezler, satın aldıkları zaman (malı) kötülemezler, sattıklarında (lüzumsuz şekilde) övmezler, borçlu olduklarında (ellerinde imkân bulunduğu halde) ödemeyi geciktirmezler, alacakları olduğunda (işi) zora sürmezler."
Her karşılıklı rıza ve uyuşma da şer'î bakımdan kabul edilmiş değildir. Bu uyuşmanın ancak şer'î sınırlar içinde bulunması icap eder. Kendisinde karşılıksız fazlalık bulunan bir alışverişten alman faiz, veya bir menfaat celbeden borç verme, kumar, at yarışı üzerinde her iki taraf anlaşmış olsa da şer'an bunlar haramdır, helâl değildir.
"Kendilerinizi öldürmeyiniz" ayetinin zahiri gazap, canından bezme gibi hallerde mümini kendi canına kıymaktan, intihar etmekten nehyetmektir, Buharî ve Müslim'in Ebu Hureyre (r.a.)'den naklettikleri şu hadisin manası gibidir: "Kim kendini bir demir ile (bıçak vb. aletle) öldürürse, elinde o demir parçası olduğu halde, kıyamet günü cehennem ateşinde karnını devamlı olarak onunla yarar durur."
Ancak müfessirler ayetin manasının şöyle olduğunda ittifak etmişlerdir: Bazımız bazımızı öldürmesin! "Kendinizi" lafzı ile kullanılması, yasağı daha kuvvetli bir şekilde ifade içindir. "Mallarınız" ifadesinde de aynı maksat gözetilmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Müminler bir nefis (can) gibidirler." [44] Ayet-i kerimenin aynı zamanda insanın kendi canına kıymasından, başkalarını öldürmekten ve ölüme götüren uyuşturucu ve zehirleyici maddeler kullanmak ve helak edici yollara sapmak gibi her şeyden bir nehiy ve yasak olmasına herhangi bir mani yoktur.
Söz, mali muameleler hakkında iken ayetin burada getirilme sebebi şudur: Mal, can için temel direk olması, selâmeti onunla mümkün bulunması bakımından canın bir benzeridir. O yüzden malın korunmasını tavsiye ile canın korunmasını tavsiye hususlarının bir araya getirilmesi pek güzel olmuştur.
"Allah size karşı çok merhametlidir" cümlesi yukarıdaki nehyin illetini beyan etmektedir. Yani Allah Teâlâ sizleri haram yemekten ve canları helak etmekten menediyor; zira O sizlere hâlen de çok merhametlidir.
Canını tehlikeli yer ve yollara atmanın haram olduğunu gösteren bir delil de "Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayınız." (Bakara, 2/195) ayet-i kerimesi ile İmam Ahmed ve Ebu Davud'un Amr b. el-As (r.a.)'tan tahric ettikleri şu hadistir. Amr der ki: "Resulullah (s.a.) Zâtu's-Selâsil senesi beni (emir olarak) gazaya gönderdi. Soğuğu şiddetli bir gece ihtilâm oldum. Eğer su ile yıkanırsam helak olacağımdan korktuğum için teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma sabah namazını öylece kıldırdım. Dönüp Resulullah (s.a.)'ın huzuruna vardığımda durumu kendisine arz ettim. Buyurdu ki: "Ey Amr, cünüp olduğun halde mi arkadaşlarına namaz kıldırdın?" Ben de "Evet ey Allah'ın Rasulü" dedim; soğuğu şiddetli bir gecede cünüp olmuştum. Eğer yıkanırsam helak olacağımdan korktuğum için teyemmüm ettim, sonra da namaz kıldırdım, dedim. Bunun üzerine Resulullah güldü, başka bir şey de söylemedi.
Amr (r.a.) ayet-i kerimenin genel manasıyla kendisinin durumunda olanlar gibilerini içine aldığını anlamış, Rasul-i Ekrem (s.a.) de onun bu anlayışını ikrar ve kabul buyurmuştur.
Ondan sonra Allah Teâlâ insanları öldürerek katil olan kişinin cezasını zikretmiştir. Kim haddi aşarak, zalim bir şekilde bu haramı işleyecek olursa -yani adam öldürme fiilini işlerse demektir, zira "onu" zamiri ile en yakında zikredilmiş olan hususa işaret edilmektedir- Allah da suçu sebebiyle onu ahirette son derece yakıcı bir ateşe sokmak suretiyle cezalandıracaktır. Bu, Allah Teâlâ'ya göre çok kolay ve basit bir şeydir, kimse O'na engel olamaz. Yukarıda da açıkladık ki "udvân", haddi aşmada aşırılık göstermek; "zulüm"de haksızlık, haddini aşmak yahut bir şeyi yerli yerine koymamak demektir. Sehven, yanlışlık ve hata ile yapılanlar dışarıda kalsın diye "vaîd (tehdit)" "udvân" ve "zulüm" kelimeleri zikredilerek kayıtlanmıştır. [45]
[45] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 3/30-32.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder