Ancak, Allah'ın dilemesiyle var olduğunu ve her şeyin O'ndan geldiğini farkeden mümin yaptığı her işi O'nun için yapmaya gayret eder. O zaman o mümin Allah için yaşar, Allah için çalışır, Allah için sever.
"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır..."(Bakara Suresi,165.ayet)
Ayette görüldüğü üzere, Allah'a ortak koşup, tümü O'na ait olan özellikleri kendilerince başka varlıklara verenler bu varlıkları Allah'ı sever gibi sevmektedirler. O'nu bir ve tek olarak kabul eden, var olan her şeyin Allah'a ait olduğunu ve O'ndan geldiğini bilen müminler ise en çok Allah'ı severler.
Peki İslam'ı yaşamaya çalışan biz günümüz Müslümanları "Allah-u Teala'yı ne kadar seviyor ve "O'nun için" ne yapıyoruz?
Niçin yaratıldığımızı unuttuğumuz, günlük meşguliyetlere daldığımız bir hayatı yaşıyor ve faydasız işlerle vakit öldürüyoruz. Halbuki ebedi hayatımızı bu dünyada kazanacağız .
Yaşamımız, ölümümüz, işlerimiz, ibadetlerimiz hep O’nun için olmalı değil midir?
“De ki; şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am Suresi,162.ayet)
Halbuki Ashab-ı Kiram Efendilerimiz Radıyallahü anhüm "Allah için" sözünü işittiklerinde bunu bütün hücreleri ile hissetmiş ve hiç tereddüt etmeden mallarını, canlarını vererek bu güne kadar kimsenin yapamadığı fedakarlıklarda bulunmuşlardır.
"Bir gün Hazreti Ali (radıyallahu anh), selam verip namazını bitirdikten sonra içini şöyle dökmüştü: Ben Resûlullah'ın ashabını gördüm, tanıdım. Bugün onlara benzeyen hiç kimse görmüyorum. Vallahi onların (çok namaz kılıp secde etmekten) benizleri atar, saçları, başları dağılır, yüzleri gözleri toz içinde kalırdı. Sabahlara kadar ya Kur’an okur ya namaz kılarlardı. Yanlarında Allah anılınca, rüzgârda ağaçların salındığı gibi salınırlardı. Gözlerinden yağmur gibi yaş boşalırdı, gözyaşlarıyla elbiseleri ıslanırdı. Allah'a yemin olsun ki, bugün insanlar gecelerini gaflet içinde geçiriyorlar." (M.Yusuf Kahdehlevi-Hayatu's Sahabe)
Sahabe-i Kiram Efendilerimiz "Allah için" canları ve malları ile cihat ettiler, O'nun için işkencelere katlandılar, O'nun için hicret ettiler, O'nun için akrabalarına karşı savaştılar.
Hz. Mus'ab b. Umeyr (radıyallahu anh) Allah için zenginliğinden vazgeçti. Medine'ye giderken üzerinde sadece bir elbisesi vardı ve başkaca da eşyası yoktu, Medinelilere İslâm'ı anlattı, onlara namaz kıldırdı, Kur'an öğretti, insanları İslâm'a davet etti, Uhud Gazvesinde İslâm ordusunun sancağını taşıyan Mus'ab b. Umeyr'in önce sağ kolu kesildi. Hemen sancağı sol eline alarak savaşa devam etti. Fakat ardından sol eli de kesildi. Bu defa vücuduyla sancağa sımsıkı sarıldı Sonunda müşriklerin bir mızrak darbesiyle şehit oldu.
Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yaşarken şimdi onu kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştı. (Buharî, Cenâiz 27)
Sadece Allah için..
Onlar, öyle bir imana sahiptiler ki, karşılarına her ne engel çıktıysa Allah aşkı onları hedeflerinden alıkoyamadı. Savaşırken bazen karşılarına kardeşleri, bazen de baba ve amcaları çıktı ama, onlar hiç tereddüt etmeden verilen emri yerine getirdi.
Bedir'de Hz. Ali (radıyallahu anh) atını ileri sürdüğü vakit kardeşi Akil'i karşısında gördü. Hz. Ebubekir (radıyallahu anh) oğlu Abdurrahman'ı, Hz. Ömer (radıyallahu anh) de dayısı Âs b. Hişâm'ı karşısında gördü. Ebu Ubeyde (radıyallahu anh) ise, babası Cerrah ile karşılaştı. O, babasından kaçtıkça babası da hışımla onu takip ediyordu. Nihayet babasıyla çarpışmak zorunda kalınca da: "Al Allah aşkına!" deyip onu yere indirmesini bildi. (İbn Hacer, 2:252-253)
Sadece Allah için..
Kur'an'ı Kerim'de olgun bir imana sahip olmanın ve samimî bir Müslüman olabilmenin adeta şartı kabul ettiği hususlardan biri Allah için karşılıksız harcamadır.
Tebük gazâsı sırasında her tarafta kıtlık ve kuraklık hâkimdi. Savaşa katılacak Sahabeden bir çoğunun silah satın alacak parası yoktu. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Müslüman zenginleri harp hazırlığı ve teçhizatı için yardıma çağırdı. Zengin Müslümanlar, bu davete hemen icabet ettiler. O gün Hz. Ebubekir (radıyallahu anh) malının tamamını, Hz. Ömer(radıyallahu anh) malının yarısını verdi.
Hz. Osman (radıyallahu anh), üç yüz deveyi üzerindeki mallarla birlikte verdi. Ayrıca elli at ve bin altın nakit hibe etti. Abdurrahman b. Avf (radıyallahu anh), malının yarısını verdi . (Suruç 1993, 2:451, Taberî'den naklen).
Diğer Müslümanlar ise, kimi hurma getirerek, kimi devesini ordunun hizmetine vererek ama hiç biri, getireceği şeyin küçüklüğüne, azlığına bakmadan yardıma koşmaktan geri kalmıyordu. Kadınlar ne kadar ziynet eşyası varsa, Allah yolunda cihada çıkacak olan ordunun hazırlığı için getirip onları Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) teslim etmekte asla tereddüt göstermiyorlardı.
Sadece Allah için..
Ensâr topluluğu, Allah'ın dinini yaşamak ve tebliğ etmek için her şeylerini Mekke'de bırakıp gelen Muhacir topluluğuna bağrını açtı. Onlar da Allah için tarihte bir benzeri görülmemiş fedakârlıkta bulundular ve her şeylerini ikiye böldüler. Sahip oldukları şeylerin yarısını, Allah Resûlü'nün kardeş yaptığı Muhacir kardeşlerine verdiler.
Sahabe Efendilerimizin "Allah için" yaptıkları bu kadarla kalmamış Kur ân-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviye'yi muhafaza etmiş, sonraki nesillere ve bize nakletmişlerdir.
Kul olmak derdine düşenler "Allah için" bir şeyler yapmaya çalışırlar.
Peki; bu zamanın Müslümanları biz ne yapıyoruz?
Hiç olmazsa bize de bu dertle dertlenmeyi nasip et Rabbim.
Sadece Senin için...
AMİN.
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR