Önceki âyetlerde azgınlık ve taşkınlıkları yüzünden helâk edilen kavimlerin durumu haber verilerek gereken uyarı yapıldıktan sonra insanoğlunun azmasına ve kötü sonuçlara sürüklenmesine sebep olan, kendini beğenmişlik ve bencillik duygularından gelen başka zaaflarına dikkat çekilmektedir. Hz. Peygamber Mekke müşriklerine tuttukları yolun yanlış olduğunu, bu gidişleriyle bir gün mutlaka Allah tarafından cezalandırılacaklarını hatırlattıkça onlar da tam tersine, kendi yollarının doğru olduğunu, nitekim bu sayede Allah tarafından kendilerine bol nimetler ve servetler ikram edildiğini savunuyorlardı. Şu halde 15. âyetteki “insan” kelimesi öncelikle belirtilen karakterdeki Mekke müşriklerini işaret ediyor, aynı karakteri taşıyanlar da bu işarete dahil oluyorlar.
Allah Teâlâ, hikmeti ve imtihan düzeni gereği, insanı çeşitli yeteneklerle donatıp bol nimete kavuşturduğunda o, bu nimetlerle bir sınamadan geçirildiğini, bunların bir hikmetle kendisine verildiğini düşünerek şükrünü yerine getirmesi gerekirken, bu sorumluluğu aklından bile geçirmeyip sırf lâyık olduğu için kendisine bu nimetlerin ikram edildiğini düşünüp mutlu olur; sahip olduğu nimetlerden başkalarını yararlandırarak onların da bu mutluluğa ortak olmaları yönünde bir gayret göstermez. Fakat aynı insan rızkında bir daralma olduğunda bunun da bir hikmet gereği meydana geldiğini, uhrevî bir mükâfata erişmesine veya akılsızca bir zevk ve safaya düşmekten korunmasına vesile olabileceğini yahut kendi kusurunun, çalışma ve gayretteki noksanlığının bir neticesi olabileceğini düşünerek sabretmesi ve kusurlarını gidermesi gerekirken o, kendisinin Allah tarafından göz ardı edildiği ve haksızlığa uğradığı iddiasında bulunma anlamına gelebilecek davranışlar içine girer, yakınıp sızlanmaya ve isyan etmeye başlar. Öte yandan fırsat bulduklarında erkekler kadınların miras payına el koyar, yetimlere kalan mirası da onlara verecek yerde gasp ederler.
Cenâb-ı Hak akıl ve irade sahibi, meleklerden yüce de olabilecek, hayvanlardan daha aşağı derekelere de inebilecek kabiliyette bir varlık olarak insanı yaratmış ve verdiği imkan, nimet ve yetenekleri hür iradesiyle hayırda kullanmasına razı, ama şerde kullanmasına da imkan vermek suretiyle onları imtihana tabi tutmuştur. Bu imtihanı kazanabilmek için:....
Yazının tamamı için:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder