25 Ekim 2016 Salı

Usulü fıkıh, ideolojik İslam ve selefi tasavvuf Faruk Beşer


...İslam dediğimiz şey aklımız ve duygularımızla oluşturacağımız bir sistem değildir. Önümüzde Allah'ın gönderdiği bir vahiy ve bir de onun doğru uygulaması olan Sünnet örneği var. Her ikisi de söylediklerini bize birer metin olarak söyler. İslam'ı doğru anlayabilmek için bizim yapacağımız tek şey bu iki metni doğru anlamak olacaktır. Buna da onların beyanı denir. Cabirî, Beyanî Bilgi ile bunu kasteder. Ancak hiçbir anlamanın yaşamadan tam olmayacağını da buna eklememiz gerekir. Usulü fıkıh bu anlamanın ya da beyanın nasıl olması gerektiğini anlatan ilmdir ve İslam'da sadece fıkhın değil, bütün ilimlerin metodu ve ölçüsüdür. Yani usulü fıkıh kısaca anlamanın esasları ve İslam'ın bilgi nazariyesidir.

Lisani birer metin olarak Kur'an-ı Kerim'le Sünnet'i anlama aynı şey olsa da, bütün olarak bu ikisini anlama aynı şey değildir. Çünkü Sünnet aynıyla Kur'an değildir.

Ama usul açısından bu iki metnin dil olarak ne dediklerini anlamanın yolu tefsirdir. Tefsire muhalif tevil meşru olamaz. Ehli Sünnet ile Batınîlik arasındaki en önemli ayraç, birinin zahir manayı yani tefsiri, diğerinin ise batın manayı, yani tevili esas alıp öncelemesidir.


Fıkıh nasların söylemediklerini, söylediklerine kıyasla anlamaya çalışır. Kelam gaibi şahide kıyaslayarak anlamaya çalışır. Sünni tasavvuf ise tevil yoluyla naslardan işari manalar çıkarır ki, bu da bir kıyastır. Bundan başka çareleri de yoktur. Bu çıkarsamaların hepsi hatalı da isabetli de olabilir. Bunun sağlaması ancak usulü fıkıhla yapılabilir. Çünkü usulü fıkıh, bugün sanıldığı gibi sadece fıkıh disiplininin metodu değildir...

...Ne var ki fıkıh, usul yoluyla kıyası kullanırken çok katı ve objektif kurallar ve şartlar koymuştur. Ehlinin elinde hata ihtimali çok azdır. Kelam'da ise, gayb konularını anlatırken bu ihtimal biraz daha fazlalaşır. Çünkü Kelam, fıkıh gibi iki objektif şeyi birbirine kıyaslamaz. Tasavvufa gelince; eğer zahir sürekli esas alınmazsa asıl temel kaymaların yaşandığı yer de işte burasıdır. İbadeti, zühdü, verâyı, takvayı, nefis tezkiyesini/ahlak eğitimin esas alan Sünni-Selefi tasavvuftan sonra ortaya çıkan felsefi tasavvufun avamı saptırmaması mümkün olamaz.


Yazının tamamı için:

Hiç yorum yok: