17 Ekim 2016 Pazartesi

Üslubumuz her zaman yumuşak mı olmalı?-Faruk Beşer


... İslam'a davet yönteminin iki temel metodu vardır:Hikmet ve meviza-i hasene. Öteki ile yapılacak cidal, yani tartışma ise davet için değil itirazlara cevap vermek içindir. Yani anlatma ve savunmanın hepsi aynı şey değildir. Davette esas, kavl-i leyyin/yumuşak söz ile olmasıdır. Ama meselenin bir bütün olarak doğru anlaşılabilmesi için Kuranıkerim'in müsenna/simetrik üslubu da hesaba katılmalıdır.

...Hiç kimseye bağırıp çağırarak, hakaret ederek, aşağılayarak, suçlayarak hakikati anlatamazsınız. Aksine onu yanlışta daha da derinlere itersiniz. İşte Kuranı kerim'de bunu anlatan pek çok ayeti kerime ve bunların tefsiri sadedinde Resulüllah'ın da pek çok sözlü ve fiili hadisi şerifleri vardır. Mesela:

Sözünü ettiğimiz, Hz. Musa ve Harun'un gidip Firavuna kavl-i leyyin ile anlatmalarının istenmesi bunun en açık delilidir.

Allah bir yerde “insanlara güzel söyleyin” (Bakara 2/83) buyurur. Burada kullanılan 'güzel' kelimesi sıfattır ve sıfatlanan şey zikredilmemiştir. Bunun anlamı, 'hem söylediğiniz şey bizatihi güzel olsun, hem de onu güzel şekilde söyleyin' demektir.

Şu mealdeki ayeti kerime bize muhteşem bir öğüt verir:

“Ey müminler! Allah'ın azabından takva ile korunun ve düzgün sözler söyleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Ahzab 33/70, 71).

Demek ki, hem birey hem de toplum olarak ümmetin işlerinin düzgün gitmemesinin sebeplerinden birisi de dürüst, doğru ve düzgün konuşmayışımızdır.

Uhut Harbinin sebep olduğu çalkalanma ortamında, Allah'ın başta kendi elçisine verdiği şu talimat öncelikle lider ve yönetici olma durumundaki insanlar için ama aynı zamanda bütün müminler için gerekli en önemli ahlaki erdemdir.

“Sen Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı kalpli bir nobran olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet, onlar için mağfiret dile, işiniz hakkında onlarla istişare et. Ama kararını verdiğinde, artık Allah'a güven. Allah tevekkül edenleri sever” (Âli İmran 3/159).

...Şimdi gelelim meselenin öbür yönüne:

 İslam'ın daveti, tebliği, onuru ve haysiyeti söz konusu olduğunda 'öteki'ne temenna durmak, yaltaklanıp müdara etmek asla yoktur. Hz. Âdem'den Resulüllah'a kadar bu hiç olmamıştır. Daha ilk gelen surelerden birinde Allah, elçisini uyarır: “Asla yalancılara itaat etme. Onlar istiyorlar ki, biraz sen yumuşayasın, biraz da onlar yumuşasınlar” (68/9). “Eğer biz senin ayaklarını sabit kılmasaydık onlara az da olsa meylederdin. O zaman da sana hem hayatın hem ölümün iki kat sıkıntısını verirdik ve bize karşı bir yardımcı da bulamazdın” (17/İsra 17/74, 75).

“Muhammed Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar kâfirlere karşı çok şedit, kendi aralarında ise çok merhametlidirler” (Feth 48/29).

“Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münafıklarla cihat et ve onlara çok sert davran” (Tahrim 66/9).

“Savaşta ele geçirirsen onlara öyle bir ceza ver ki, arkadan gelenleri onunla darmadağın edesin, belki bu yolla ders alırlar” (Enfal 8/57).

Demek ki, normal zamanlarda insani ilişkilerde, İslam'ı anlatmada, temsil ve davet etmede esas olan kavl-i leyyindir, nezakettir. Bu çok önemli bir İslam edebi ve ahlakıdır. Ancak İslam'ın ve Müslümanların izzeti söz konusu olduğu yerlerde sertlik ve tavizsizlik de İslam'ın gereğidir.

Yazının tamamı için:

Hiç yorum yok: