24 Ekim 2021 Pazar

59- El-Mübdi, 60- El-Muîd ism-i şerifleri:


Ezelde, yani zaman ve mekan mefhumları yokken, Allaha Teala vardı. Kendisiyle beraber başka bir şey yoktu. Kendi kendine herhangi bir şey yapabilecek hiçbir mevcut olmadığı gibi, bazıları tarafından bugün kendisinde bir tesir ve kudret bulunduğu sanılan tabiat da yoktu. Ortada hiçbir şeyin örneği ve vücudunun malzemesi, nizam, varlığının vasıtaları, sebepleri yokken yalnız Allah vardı. Sonra Allah Teala varlığını ve kemalini duyurmak, mahlukatını sonsuz rahmet ve lütfuna doyurmak hikmeti ile kainatı yaratmak istedi ve istediği şekil ve nizam üzerine yarattı. Her şeyin ilk örneğini meydana çıkardı ve her şeyin yaşamasını ve kendi cinsinin çoğalıp üremesini bir takım sebeplere, vasıtalara, nizamlara, kanunlara bağladı.

Arz küresi, yaratıldığından beri nice değişiklikler geçirmiştir. Orada en son insan yaratılmış olduğuna göre, dünyada hiç insan yokken Allah-u Teala onun ilk örneğini kupkuru topraktan meydana getirmiş ve sonra insan zürriyetinin devamını, erkek ve kadın nutfelerinin birleşmesine bağlamıştır. Yeryüzünde yaşayan henüz cinslerinin sayısını bilemediğimiz hayvanatın menşei de yine o topraklardır.

Yüce Allah, herhangi bir ilk malzeme ve örnek model olmadan, yaratmayı en baştan başlatan ve mahlukatı âleme salan, günü gelince de çekip huzurunda toplayandır. İşte Mübdi’ ismi yaratmayı başlatan anlamına gelirken Muîd de ölümü tadan her canlıyı vakti saati gelince dirilterek huzurunda toplayan, “yaratmayı tekrarlayan; tekrar yaratan” manasını taşır. 

Var olan her şeyin varlık âlemine çıkarken izlediği yolu geriye doğru takip ettiğimizde en temelde yokluktan varlığa çıkaran ilk sebep olarak Mübdi’ olan Allah vardır. Her şeyin ilk sebebi odur. Aslında bu isimler bir arada düşünüldüğünde şu da ortaya çıkar ki; her son yeni bir başlangıçtır.

Mastar halleri ile ibdâ’ ve iade, yani eşyayı yoktan var etme ve her şeyi geriye, başladığı yere döndürme ancak bütün âlemlerin sahibi olan eşsiz yaratıcının yapabileceği bir şeydir. Bu isimler bize der ki; Allah’tan geldin, O’na döneceksin. Bu dünyadaki varlığın ancak bir göz açıp kapama kadardır. Bu süre içinde sahip olduğunu sandığın her şey de geçicidir. İslam inanç sisteminde “başlangıç ve son” yani “Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” konusunun işlendiği bölümlerin başlığı da bu isimlerin bir başka formu olan “mebde’ ve meâd” kelimeleri ile ifade edilir. Yani bu iki isim bize insanlığın en temel zihinsel sorunlarından biri olan “hayatın amacı” konusunu Yunus, 4.ayette açıklar: “Hepinizin dönüşü ancak O’nadır. Allah, bunu bir gerçek olarak vaat etmiştir. Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra, iman edip salih ameller işleyenleri adaletle mükâfatlandırmak için onu (yaratmayı) tekrar eder. Kâfirlere gelince, inkâr etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve elem dolu bir azap vardır.” 

Muîd ismindeki “tekrar” anlamını dikkate alan sufiler yaratılışın sürekli tekrar edilişine dikkatimizi çeker. Ama bu tekrar aynı varlık için değildir. Çünkü bir kere var edilen, zaten artık vardır ve Yüce Allah’ın yaratma gücü sınırlı değildir. Bizim dirilme dediğimiz o varlığın âleme dağılmış olan parçalarının bir araya getirilmesinden ibarettir. İnsan bu dünyadan berzaha, berzahtan mahşere, mahşerden de cennet veya cehenneme giden bir yolcudur. Onlara göre Muîd ismindeki dönüş anlamı, Allah Teala’nın bir yaratmadan diğerine sürekli bir yaratma halinde olduğunu ifade eder. 

 Mâtürîdî’nin kanaatine göre ayetlerde yer alan bed’ ile iade kavramları hem tabiatı yönetmesi sırasında Cenab-ı Hakk’ın yaratmayı sürekli tekrar etmesi, hem de kıyametin kopacağı zamanda insanları tekrar canlandırması anlamına gelir. Tabiatta her şey sürekli bir değişim içindedir ve ilâhî sıfatların tecellileri sonucu daimi bir yaratma ve yok etme mekanizması çalışır. Böylece Muîd ismi bize, hücrelerimiz her an yeniden yaratılmasa kısa süre içinde yok olup gideceğimiz gerçeğini de hatırlatır. Hatta her uykudan uyandığımızda hayata kaldığımız yerden devam edebilmemizi dahi Muîd ismine borçlu olduğumuzu bildirir.

Kur’an-ı Kerim’de mübdi’ ve muîd kelimeleri geçmemektedir. Allah’a nispet edilişlerinde aynı manaya gelen bed’ ve ibdâ’ mastarlarından türemiş fiil kalıpları on bir ayette zat-ı ilahiyyeye izafe edilmiştir. Bunların dokuzunda ilk yaratmayı anlatan bed’ veya ibdâ’ kavramıyla birlikte iade kavramı da yer almıştır. Bu ayetler genellikle Allah’ın varlığını, birliğini, evreni yaratıp yönettiğini dile getirir, insana verilen nimetleri hatırlatıp onun tabiat içindeki üstün konumuna ve sorumluluğuna dikkat çeker. Hepsinden önemlisi de dirilişten şüphe içinde olanlara Rûm, 27.ayetle
 “Yaratmayı ilkin başlatan, sonra onu tekrar eden yalnızca O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır.” 

Ayrıca Yâsîn, 77-79.ayetlerle "İnsan, bizim kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir. Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?’ De ki: Onları ilk defa var eden diriltecektir. O her yaratılmışı hakkıyla bilendir." buyurarak yaratılışı ilk başlatanın neden onu tekrar edemeyeceğini sorar Rabbimiz.

Bu iki isim insanda tecelli edip insan da onlarla ahlaklandığı zaman neler olur? Öncelikle Mübdi’ ismine bakalım: Bu ismin kökünde var olan “başlama” anlamı bir insanda tecelli ettiğinde o kişide yeni bir işe atılma, o güne kadar gidilmemiş bir yolu deneme, her zaman yeniden başlayabilme cesaret ve güveni olur. Psikoloji ilmi bize bu güveni kaybetmiş ve giriştiği bir işin sonunda üzülmekten/yorulmaktan korktuğu için yeni bir insanla tanışmaya dahi kendini kapatmış insanlardan bahseder. İşte Mübdi’ ismi bizi bu yorgunluk ve karamsarlıktan kurtaran bir isimdir. Biz Allah’a güvenir, adımımızı atarız; elbette sonucu O yaratır.

Muîd isminin kökünde var olan “iade ve tekrar” anlamı bir insanda tecelli ettiğinde ise kişi bir işi bitirdiğinde diğerine girişen bir çalışkanlık ve süreklilik gösterir. İstikrar dediğimiz devamlılık ancak sürekli tekrarla mümkündür ki bir insan karakterinde güvenilirliği sağlayan en temel özelliktir. İstikrarlı karakter, nerede, nasıl davranacağı önceden belli olan kişi demektir. Bu da ilişkilerdeki güvenin temelidir. Aynı zamanda bu isim ahirette huzura toplanıp, dünyanın neticesini ödül veya ceza olarak görmeyi ifade ettiğinden insan bu isimle ahlaklandığında çevresindekilere sadece kötü işlerin sonucunda sitem ve ceza yağdıran kişi değil, en küçük güzelliği dahi takdir eden bir kişiliğe ulaşır. 

Kuşeyrî rahmetullahi aleyh, ayrıca Cenab-ı Hakk’ın kullarına yönelik lütuf ve ihsanlarını tekrar tekrar yaratmasını da bu iki ismin muhtevası içinde mütalaa etmiştir.

En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana-Vaize Fatma Bayram 

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu

Hiç yorum yok: