19 Ekim 2021 Salı

56- El-Veliyy ism-i şerifi:


Velî ismi “yakınlık, sevgi ve işleri üstlenip yardım etmek” anlamındaki velayet kökünden türemiştir. Genellikle “müminlere yardımcı, kâinatın ve bütün mahlukatın işlerini üstüne alan” şeklinde tanımlanır. Gazali rahmetullahi aleyh’e göre tek kelimeyle “dost” demektir. Dost sizi seven ve iyiliğinizi isteyen kişidir. Ama bir insanla ne kadar dost olsanız da sonuçta o da bir insandır ve çoğu zaman, üzüntünüze sizinle birlikte üzülmekten başka elinden bir şey gelmez. Oysa Allah-u Teala sizin dostunuz olursa O'nun dostluğu tüm yetki ve gücü elinde tutan bir makamın dostluğu demektir. (Bakara, 2/107.) Allah’ın dostluğu kulun iman ve bağlılığını, kendi yakınlığı ve himayesiyle ödüllendiren bir dostluktur. Allah’ın dostluğu, O’nun sizin işlerinizi üzerine alması ve sizi ulaştırmak istediği yere ulaştırması demektir.

Bakara Suresi, 257. ayette Rabbimizin buyurduğu üzere “Allah, iman edenlerin velîsidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velîleri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar.” 

Bu ayetle anlıyoruz ki Allah Teala bu dünyada inkârcılara da nimet vermesine rağmen “kâfirlerin velîsi” diye nitelendirilmez. Allah’ın umumi velayetinden insan-hayvan fark etmeksizin bütün varlıklar istifade ederken, O’nun hususi velayeti sadece müminler içindir. Onları günah ve dalaletin karanlıklarından çıkartıp hidayetin nuruna kavuşturur. Demek günahlardan kaçındırmak o günahları işlemesine müsaade etmemek de, hayırlarda ve hidayette daim olmakta Allah’ın Velî isminin tecellisiyledir.

Yine bu isim müminin başına gelen musibetlerde, hastalıklarda, darlık ve sıkıntılarda tecelli eder. El Velî isminin tecellisiyle Allah velisi olduğu kullardan o musibeti kaldırır, hastalıkları afiyete, darlıkları feraha çevirir. Bu isim bazen de dostlarına yardım edip düşmanlarını kahretmek şeklinde de tecelli eder. Birçok savaşta bu ismi şerif tecelli etmiş, yardım ve inayetini müminlere ihsan ederken düşmanlarını kahreylemiştir.

Yine bu ismin tecellisiyle müminin idare etmekte aciz kaldığı ve altından kalkamadığı işlerde Velî olan Rabbi onun imdadına yetişir ve o işlerin idaresini üzerine alır. Demek idare etmekte aciz kaldığımız işlerin idaresinin kolaylaşmasında, altından kalkamayacağımız işlerde muvaffak olmamız hep bu ismin tecellisiyledir. İnsan yaratış itibariyle aciz ve zayıf olarak yaratılmıştır. Gözle görülemeyecek bir mikroba yenik düşecek kadar acizdir. Bu aciz  kullar bu dünyada dertleriyle baş başa bırakılmamıştır. Velî olan Allah o mümin kullarının işlerini üzerine almış ve onların dostu ve velisi olduğunu her vakit onlara göstermiştir.

İşte Yüce Allah’ın Velî ismi de hayatın bizi hâlden hâle sokan tekâmül sürecinde Rabbimizin bize sahip çıkıp yardım ettiğini, elimizi hiç bırakmadığını gösterir.

Kur’an’da Velî
Velî ismi, Kur’an-ı Kerim’de yirmiyi aşkın ayette Allah’a nispet edilir. Kur’an’da bu kökden türeyen üç isim geçer: Velî, Vâlî ve Mevlâ. Velî, yukarıda da geçtiği üzere dost demektir. Ama bu dostluk arkadaşlık anlamında bir dostluk değil, rehberlik ve öncülük anlamı içeren bir dostluktur. Bu nedenle velî anlamındaki dostlar özenle seçilmelidir. Vâlî, işleri üstüne alan ve yöneten anlamına gelirken, Mevlâ da kendisinden yardım umulan, gerçek sahip demektir. (Âl-i İmran, 3/150.)

Kur’an ısrarla Allah’tan başka gerçek dost ve yardımcımız olmadığını vurgular. (Tevbe, 9/116; Ankebut, 22/22; Şura, 42/31.) Bu nedenle de Allah’tan başkasını –veya Allah ile beraber başkalarını- dost edinmemeyi, özellikle imansızların dost olarak görülmemesini tembih eder. (Âl-i İmran, 3/28; Nisa, 4/139; Tevbe, 9/23; Ankebut, 29/22; Secde, 32/4.) Kâfirlerin ve zalimlerin birbirlerine dost olduklarını (Casiye, 45/19.), müminlerin dostlarının ise ancak Allah ve Rasulü olduğu, namaz kılıp zekât veren, hicret edip cihat eden müminler olduğunu belirtir. (Maide 5/55; Enfal 8/72-73; Tevbe 9/71.) Hepsinden önemlisi Kur’an gerçek dostumuzun Yüce Allah olduğunu söylemekle yetinmez; tek başına Allah’ın dostluğunun yeterli olduğunu ve Allah’ın kuluna kâfi geleceğini söyler. (Nisa, 4/45; Maide, 5/56; Zümer, 39/36.) Allah Teala, kendisinden başka sığınılıp yardım istenecek dostlar arayanları ise zayıflıkları ile baş başa bırakır. (Ankebut, 29/41.) Sonuç olarak Allah en güzel dost ve en güzel yardımcıdır. (Enfal, 8/40.) Fakat Allah’ın dostluğunu kazanmak bazı vasıflara sahip olmayı gerektirir. Bu vasıfların başında iman gelir. Pek çok yerde Allah’ın müminlerin dostu olduğu açıklanır. (Bakara, 2/257, 286; Âl-i İmran, 3/68, 150; Muhammed, 47/11.) Bundan başka Allah takva sahiplerinin (Casiye, 45/19.) ve salih kulların (Araf, 7/196.) dostu olduğunu belirtir. 

Kur’an bize kimlerle asla dost olmamamız gerektiğini de öğretir. Buna göre: Yahudiler ve Hristiyanlar (Bakara, 2/120; Maide 5/51.), münafıklar (Nisa, 4/89.), kâfirler (Nisa, 4/144.), dinlerini oyun ve eğlence edinenler (Enam, 6/70.), Allah’a ve müminlere düşman olanlar (Mümtehine, 60/1.), ahiretten ümidini kesmiş ve Allah’ın gazabına uğramış olanlar (Mümtehine, 60/13.), din konusunda müminlerle savaşarak onları yurtlarından çıkaranlar (Mümtehine, 60/9.) asla dost edinilemezler. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in  “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizi, Ebu Davud) sözü de bu ayetlerdeki uyarıların hikmetini açıklayarak pekiştirir.

Çeşitli vesilelerle tekrar edilen “müminleri bırakıp kâfirleri veli edinmeme, müminleri ihmal ederek kâfirleri dost tutmama” tâlimatı, müminlerle gayri müslimler arasındaki bütün iyi ilişkileri yasaklayan bir hüküm olarak anlaşılmamalıdır. “Müminleri bırakıp” kaydında ısrar edilmesi bu kaydın önemli olduğunu göstermektedir. Müminleri bırakmamak, onları birinci planda dost, veli, taraf saymak şartıyla gayri müslimler ile de, taraflar ve bütün insanlık için hayırlı olacak, faydalar sağlayacak, kötülükleri önleyecek ilişkiler kurmak, anlaşmalar yapmak ve dayanışmalarda bulunmak yasak değildir, hatta teşvik edilmiştir (Âl-i İmrân 3/28; Mümtehine 60/7-8).

Velî tecelli ederse
İnananların velisi olan Yüce Allah bir şeyin olmasını istediğinde önünde hiçbir engel yoktur. Allah bir kişinin velisi olduğunda ona bütün işlerini yoluna koyacak bir kapasite lütfeder. Lütuf ve ihsanıyla onu terbiye ederek iki cihanını mamur eder. Her durumda doğru olanı yapmaya muvaffak kılar. Rızasına erdirecek yolları gösterir; küfür ve inkâr sebeplerini ortadan kaldırarak kalbini küfrün karanlığından imanın aydınlığına çıkarır. (Bakara, 2/257.)

İnsanın Rabbinin velayetine nasıl güvenip iltica edeceğinin en güzel örneğini Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında görebiliriz. Kırk yaşına kadar toplumunun saygın ve sakin bir bireyi olarak yaşayan Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, peygamberlikle görevlendirildiği andan itibaren akla hayale gelmeyecek zorluklarla karşılaşmıştı. Bu süreçte Allah Teala’yı yegâne dost ve yardımcı olarak bilmiş, savaşların en kritik anlarında dahi Rabbine güvenmiş ve sarsılmamıştı. “Hasbunallahu ve ni’mel vekil, ni’mel Mevla ve ni’me’n-Nasîr” (Allah bize yeter; O ne güzel vekil, O ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır) sözü münafıkların ayağının kaydığı, müminlerin korku ile titrediği anlarda onun kararlılığını pekiştiren bir teslimiyet ve güven ifadesi idi. O, aynı zamanda bütün gayretini insanların Allah’ı yegâne velî olarak bilmelerini sağlamaya sarf etmişti.

Kuşeyri’ye göre Allah kimi dost edinirse onu kötülüklerden koruyup arzularını yerine getirir ve Hak dostlarının gönüllerine onun sevgisini yerleştirir. Fakat o sevilmeye değil, sevmeye odaklanmıştır. Ataullah İskenderi’nin dediğine göre insanlar tarafından sevilme arzusundan vazgeçmiş olmak Allah’ın kula verdiği değerin bir göstergesidir. Velayetten nasibi olan kişi çevresindeki insanların sıkıntıları ile meşgul olmayı hayatının misyonu hâline getirmiş kişidir. Herkesin derdi ile dertlenir. Şikâyet eden değil, çözüm arayan; yardım isteyen değil, yardım eden ve insanların kendisinden himaye gördüğü bir kişi olur. Bu elbette kolay değildir. Ama Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bize insanların arasına karışıp onlardan gelecek sıkıntılara sabretmenin, uzlete çekilerek sadece kendine yönelmekten daha hayırlı olduğunu haber vermiştir. Yeryüzünde Mevlâ’nın Velî isminin tecellisi olanlar, insana hizmetin nafile ibadetten daha üstün olduğunu bilenlerdir.

Kur’an ısrarla Allah’tan başka gerçek dost ve yardımcımız olmadığını vurgular. Bu nedenle de Allah’tan başkasını –veya Allah ile beraber başkalarını- dost edinmemeyi, özellikle imansızların dost olarak görülmemesini tembih eder. 

Son olarak; İnsan bu dünyada yalnız olmadığını bilmeli. Onu bilen, halini gören, sesini işiten, derdine derman yetiştiren ve kudreti her şeye yeten bir sahibi, bir velisi olduğunu unutmamalıdır.

İnsan bu kuvvet ve zenginliğin farkında olmalı hadiselerin karşısında asla ümitsizliğe düşmemeli Velî olan Rabbine dayanıp ona güvenmelidir.

En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana-Vaize Fatma Bayram 

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu


Hiç yorum yok: