23 Mart 2019 Cumartesi

A'RAF SÛRESİ 50.-51. ayetlerin tefsiri


Cehennemliklerin Cennettekilere Söyleyecekleri Veya Cehennemliklerin Kendilerine Yiyecek Ve İçecek Yardımında Bulunmaları İçin Cennetliklerden İmdat İstemeleri


50- Cehennemlikler cennetliklere: "Su­dan veya Allah'ın size verdiği nzıktan biraz da bize akıtın" diye seslenirler. Onlar da derler ki: "Doğrusu Allah on­ları kâfirlere yasak etti."

51- Onlar ki alay ve eğlenceyi din edin­diler. Dünya hayatı da kendilerini al­dattı. İşte onlar bu günlerine kavuşma­yı nasıl unutmuş idiyseler, ayetlerimi­zi nasıl bilerek inkâr etmiş idiyseler, biz de bu gün onları öylece unuturuz."


Açıklaması

İşte bu, kıyamet gününde cehennemliklerin kötü tablolarından birisidir. Yüce Allah cehennemliklerin zilletini, cennetliklerden yiyecek ve içecek isteyeceklerini, ancak bu isteklerine olumlu karşılık verilmeyeceğini haber vermek­tedir.

Ayet-i kerimenin anlamı şudur: Cehennemlikler cennet ehlinden, yarar­landıkları pek çok içecek ve yiyecek nimetlerinden kendilerine de akıtmalarını isteyeceklerdir. Yüce Allah'ın, "akıtın" buyruğunun anlamı, üzerimize su veya yiyeceklerden çok çok dökün, demektir. Yüce Allah'ın, ''Veya Allah'ın size verdi­ği rızıktan" buyruğunun anlamı da yahut sudan başka şeyler akıtın demektir. Bu ise su dışında kalan yiyecek ve içecekleri kapsar. Kendilerine katiyen olum­lu karşılık verilmeyeceğini bilmekle birlikte, bu şekilde onlardan imdat isteme­leri işlerindeki şaşkınlıklarından, suya olan aşırı ihtiyaçlarından dolayıdır. Ni­tekim suda boğulmak durumunda olan, oldukça zaruret içerisinde bulunan kimselerin ve başkalarının yaptığı da böyledir. Yüce Allah'ın, "Akıtın" buyru­ğunda cennetin cehennemden yukarıda olduğuna da delil vardır.

İbni Abbas (r. anhumâ) der ki: A'raftakiler cennete gidince bu sefer cehen­nemlikler de umutsuzluktan sonra kurtulabileceklerine umut bağlar ve, "Rabbimiz" derler. "Bizim de cennetlikler arasında yakın akrabalarımız var. O bakım­dan onları görelim, onlarla konuşalım diye bize izin ver." Yüce Allah cennete emreder, o da bir parça kenara çekilir. Sonra cehennemlikler cennetteki yakın­larına ve içinde bulundukları nimetlere bakar, onları tanırlar. Cennetlikler de cehennemlik olan akrabalarına bakar ve fakat onları tanımazlar. Yüzleri karar­mış, başka bir hilkate bürünmüş olurlar. Bunun üzerine cehennemlikler cennet­liklere isimleriyle seslenerek, "Sudan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize akıtın" derler. Özel olarak suyu istemelerinin sebebi ise içlerindeki aşırı yanma ve ateş dolayısıyla olacaktır; çünkü cehennemin sıcağı pek fazladır.

Bu sözler böyle bir şeyin gerçekleşmesinin mümkün olmayacağını bilmek­le birlikte yine de onların su isteyeceklerini ifade eder. Başkaları da der ki: On­lar umutsuzlukla birlikte böyle bir istekte bulunacaklardır; çünkü cezalarının devamlı olduğunu bilmektedirler.

Saîd b. Cübeyr de bu ayet-i kerime hakkında şöyle demektedir: Kişi baba­sına veya kardeşine seslenerek, "Yandım, üstüme biraz su akıt" der. Onlara, "Hadi bunlara cevap verin" denilince; "Doğrusu Allah onları kâfirlere yasak etti " diye cevap verirler.

Yüce Allah'ın, "Doğrusu Allah onları kâfirlere yasak etti derler" buyruğu­nun anlamı şudur: Cennetlikler şüphesiz Allah kâfirlere cennetin içecek ve yiyeceklerini yasaklamıştır.

Daha sonra Yüce Allah, kâfirleri dünyada iken güvendikleri şeyler ile ni­telendirmektedir. Onlar dini oyuncak ve eğlence edinmişlerdi. Diğer taraftan dünyaya, dünyanın süsüne püsüne aldanarak ahiret için amel etme emri hatır­larına gelmedi. İşte bu hususta Yüce Allah, "Onlar ki alay ve eğlenceyi din edindiler..." diye buyurmaktadır.

Yani bu kâfirler dinleriyle oynadılar. Onlar dinlerine karşı ciddi değillerdi. Yahut oyun ve eğlenceyi kendilerine din edindiler ve ruhları arındırmayan ve hiç bir fayda vermeyen amelleri itiyat edindiler. Onların alışkanlık haline ge­tirdikleri işler ise, kişiyi ciddiyetten alıkoyan, oyalayıcı işler yahut da kendisin­den fayda gözetilmeyen oyunlardan ibaretti. Onların amelleri tıpkı çocukların oyunu gibiydi.

Dünya hayatının süsüne püsüne, helâl ve haram türünden lezzetlerine al­dandılar. Razî der ki: "Dünya hayatı da kendilerini aldattı" buyruğu bir me­cazdır. Çünkü dünya hayatı aslında aldatmaz; bundan dolayı da bu dünya ha­yatı esnasında aldanış ortaya çıktı. Çünkü insan, ömrünün uzamasını, güzel yaşamayı, çok mal sahibi olmayı, güçlü bir makam ve mevkide bulunmayı umut ve arzu eder. İşte bu gibi şeylere olan aşırı rağbeti dolayısıyla dünyayı isteme arzusuna gömülerek dinin gereklerini yerine getirmekten alıkonulmuş olur. [24]

Bu şekilde oyun, eğlence ve aldanışın cezası ise Yüce Allah'ın şu buyru­ğunda ifade ettiği gibi olacaktır: "İşte onlar... nasıl unutmuş idilerse... Bu gün onları öylece unuturuz." Yani onlara iyilik yapmayı unutan kimsenin davranışı gibi davranır. Çünkü hiç bir şey Yüce Allah'ın bilgisinin dışında kalmaz ve O hiç bir şeyi unutmaz. Nitekim şöyle buyurmaktadır: "O'nun ilmi bir Kitaptadır. Rabbim ne şaşırır, ne unutur.' (Tâ-Hâ, 20/52). Ancak Yüce Allah burada unut­ma tabirini mukabele (yapılan davranışa benzeriyle karşılık vermek) kabilin­den kullanmıştır. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi: "Onlar Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu" (Tevbe, 9/67); "Böylece ayetlerimiz sana gel­miş, sen de onları unutmuştun ve bu gün sen de öyle unutulursun." (Tâ-Hâ, 20/126).

O halde Yüce Allah'ın, "Bu gün onları öylece unuturuz" buyruğunun anla­mı; onlara unutulan şeye karşı davranıldığı gibi davranırız, onlar hayırla anılmazlar, aksine cehennemde terk edilirler, demektir. Yüce Allah'ın, "İşte onlar bu günlerine kavuşmayı nasıl unutmuş idiyseler..." buyruğunun da anlamı şu­dur: Ona kavuşmaya karşı unutanların davranışı ile davrandıkları bu günü hatırlayıp ona ehemmiyet vermedikleri ve Allah'ın ayetlerini unutup peygam­berlerin getirdiklerini reddettikleri gibi, onlara da öyle davranılır.

Velhasıl, Yüce Allah onlar dünya hayatında iken kıyamet gününde Allah'a kavuşmak için çalışmayı terk ettikleri, Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr ettik­leri gibi, onlar da cehennem azabında terk olunurlar.

Allah'ın onların unutmalarının cezasını "unutma" diye adlandırması, müşâkele (yapılan davranışa karşılık olarak, o davranışın benzer ismiyle anılma­sı) kabilindendir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bir kötülüğün ce­zası onun misli olan kötülüktür." (Şûra 42/40). Bu unutmadan maksat ise, yüce Allah'ın onların dualarını kabul etmeyeceği ve onlara merhamette bulunmaya­cağıdır. [25]


[25] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 4/511-513

Hiç yorum yok: