18 Mart 2019 Pazartesi
A'RAF SÛRESİ 26.-27. ayetlerin tefsiri
Ademoğullarının Dünyadaki İhtiyaçlarının Karşılanması Ve Şeytanın Fitnesine Karşı Uyarılıp Sakındırılması
26- Ey Ademoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek bir giyimli ve bir de sizi süsleyecek elbise indirdik. Takva örtüsüne gelince, işte daha hayırlı olan odur. Bunlar Allah'ın ayetlerindendir. Belki öğüt alırlar.
27- Ey Ademoğulları, şeytan ana ve babanızı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için üzerlerinden elbiselerini nasıl soyarak cennetten çıkardıysa, sakın sizi de bir fitneye düşürmesin. Gerçekten o da askerleri de sizin kendilerini göremediğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytanları iman etmeyenlerin velileri yaptık.
Açıklaması
Yüce Allah kullarına kendilerine ihsan etmiş olduğu elbise ve süs lütfunu hatırlatmaktadır. Elbise avret yerlerini örten şeyler, süs (er-rîş) ise kendisiyle süslenilen şeylerdir. Birincisi zaruri ihtiyaçlardan, ikincisi ise tamamlayıcı ve güzelleştirici unsurlardandır.
Ey Ademoğulları, sizin ve daha önceden atanız Adem'in üzerindeki nimetimi, benim sizin için hazırlamış olduğum avret yerlerinizi örtmeniz, süslenmeniz ve güzellikten yararlanmanız, sıcak ve soğuktan sakınmanız için hazırlamış olduğum elbise ve süs gibi dünyevî ihtiyaçlarınız ile dinî ihtiyaçlarınızı karşıladığımı hatırlayınız. Bunların gökten indirilmiş olmasının anlamı, bunların hammaddesi olan pamuk, yün, tüy, ipek, kuş tüyü vb. ihtiyaç maddelerinin Allah tarafından yaratılmış olması, diğer taraftan bunların sanatı ve dikiminin de Allah'ın ilhamı ile gerçekleştirilmiş olmasından dolayıdır. Bu şekilde elbise ve süs nimetinin hatırlatılarak minnet edilmesi mübahlığa delildir ve bu da insanın süslenmeyi, insanlar önünde görünmeyi sevmesi şeklindeki fıtratına uygundur.
Yeni elbise giyilmesi esnasında hamd ve şükürde bulunmak sünnettir. Çünkü Ahmed, Tirmizî ve İbni Mace Ömer b. el-Hattâb'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: "Resulullah (s.a.) buyurdu ki: "Bana kendisiyle avretimi örteceğim, hayatımda kendisiyle süsleneceğim elbise giydiren Allah'a hamdolsun." Daha sonra Hz. Peygamber (s.a) eski elbisesini alıp onu sadaka olarak verdi. O hayatta iken de ölümünden sonra da Allah'ın himayesinde, Allah'ın teminatında, Allah'ın koruması altındaydı." Yine İmam Ahmed Hz. Ali'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.)'ı elbisesini giyerken şöyle buyururken dinledim: "İnsanlar arasında kendisi ile süsleneceğim ve kendisiyle avretimi örteceğim süsü bana rızık olarak veren Allah'a hamdederim."
Daha sonra Yüce Allah, manevî olan takva elbisesinin maddî elbiseden daha üstün olduğunu belirterek şöyle buyurmaktadır: "Takva örtüsüne gelince; işte daha hayırlı olan odur." Bu da İbni Abbas'ın dediği gibi, iman ve salih ameldir. Bunun güzel görünüş olduğu da söylenmiştir. Şüphesiz ki böylesi yerine getirildiği takdirde, sahibi için elbette hayırlıdır. Takva elbisesi, insanı Allah'a süs ve elbise türünden Allah'ın yarattıklarından daha çok yakınlaştırıcıdır.
"Bunlar Allah'ın ayetlerindendir." Yani sözü geçen bu hususlar Allah'ın kudretine, lütfuna, kullarına olan merhametine delâlet eden ilâhî belgeler arasındadır. "Belki öğüt alırlar." Yani belki bu nimetler onları Allah'ın üzerlerindeki lütfunu hatırlayıp şükretmeye, bu husustaki büyük nimeti bilip tanımaya, şeytanın fitnesinden uzak durmaya, avret yerlerini açmaktan uzak durmaya ehil hale getirebilir.
Daha sonra Yüce Allah Ademoğullarını İblis ve onun ortaklarından sakındırmakta, onlara insanlığın atası Hz. Adem'e eskiden beri devam edegelen düşmanlığını açıklamaktadır. Bu düşmanlığı dolayısıyla İblis Adem'i nimetler yurdu olan cennetten yorgunluk ve sıkıntı yurdu olan dünyaya çıkartmak için çalışıp gayret etmiş, edep yerlerinin açılmasına sebep olmuştur. Halbuki önceden edep yeri kendisine görünmüyordu. Bu tutum hiç şüphesiz kesin ve uzlaşmaz bir düşmanlıktan kaynaklanmaktadır. Bu da Yüce Allah'ın şu buyruklarını hatırlatmaktadır: "Kendileri sizlerin düşmanı iken nasıl olur da onu ve onun soyundan gelenleri beni bırakıp veliler edinirsiniz? Bu zalimler için ne kötü bir değiş-tokuştur!" (Kehf, 18/50).
Yüce Allah hatırlatma ve öğüt verme konumunda Arapça'nın üslûbuna uygun olduğu şekilde Ademoğullarına bir daha seslenerek şöyle buyurmaktadır: "Şeytan... sakın sizi de bir fitneye düşürmesin." Yani kendinizden gafil olmayınız. Şeytan sizi dinden alıkoymasın. Annenizi, babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de fitneye düşürmesin. O bakımdan şeytanın vesvesesine kulak vermeyin, takva ile kendinizi korumayı ihmal etmeyin. Her zaman Allah'ı anın, çünkü şeytanın fitnesi tıpkı anne babanızı fitneye düşürdüğü, onlara vesvese verdiği, Rablerine isyanı güzel göstererek Allah'ın kendilerine yasak kıldığı meyveden yemeleri üzerine nimetler yurdu olan cennetten onları çıkarttığı, yeryüzüne indirilmesine sebep teşkil ettiği gibi, sizin de cennete girmenize engel olabilir.
Şeytan Hz. Adem ile Havva'nın cennetten çıkmalarına sebep oldu. Aynı şekilde kendilerine edeb yerlerini, avret yerlerini göstermek için cennet yapraklarından edindikleri elbiselerini de üzerlerinden çıkartmalarına sebep teşkil etti. Buradaki "kendilerine göstermek için" anlamındaki ifadenin başında gelen lam harfi nihayette varılan noktayı belirtmek içindir. Yani sonunda bu böyle oldu.
İblis'ten sakınınız. Çünkü o ve onun cinlerden olan askerleri, siz kendilerini görmediğiniz halde onlar sizi görürler. Görülmeyen düşmandan gelecek zarar ise görülen ve açık düşmandan gelecek zarardan daha tehlikelidir.
Şeytandan korunmak ise, ondan Allah'a sığınmakla, ruhu Allah'a iman ile ve Allah'ın gözetimi altında olduğunu hatırda tutmakla güçlendirerek mümkündür. Nefse karşı direnmek ve vesveselere kulak vermesini önlemekle, ayrıca vesvese geldi mi onu içinden kovmaya ve nefiste bıraktığı etkileri tasfiye etmeye çalışmakla mümkündür. Bu ise şeriatın kaidelerine, âdâb ve ahlâkına bağlı kalmak yoluyla gerçekleştirilir.
Daha sonra şeytanı, yine sakındırmayı pekiştirir ifadelerle bir daha söz konusu etmektedir. Yüce Allah şeytanları, ruhlarını arındıncı, amellerini İslah edici gerçek iman ile Allah'a iman etmeyen kâfirlerin yardımcısı ve destekçileri kıldığını beyan etti. Buna sebep ise onların şeytanın vesvesesini kabule hazır olmalarıdır. Tıpkı zayıf bedenlerin çabucak hastalanmaya hazır olmaları gibi. [11]
[11] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 4/462-464.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder