İslam cemaat dinidir. İslam, Cuma namazından, cephelerde saf tutup cihat etmeye varıncaya kadar cemaat olmayı yani farklı mizaç ve ihtiyaç sahiplerinin biraraya gelerek oluşturacakları birlikteliklerle dini yaşamayı emretmiştir.
Ayakta kalabilecek dinin ancak cemaat olarak yaşanan bir din olacağı söylenebilir.
Müslümanların birarada bulunmalarıyla meydana gelen cemaatte herkesin kişisel sorunları olacaktır. Cemaat, o sorunlara rağmen iyi bir kulluk mücadelesinin verildiği zemindir. Cemaat, beşeri yapımıza yenilmeden beraberce İslam'ı yaşama gayretinin adıdır.
Cemaat, bir araya gelme, parçalanmama, tefrikaya düşmeme demektir. Dinin vurgu yaptığı ve olmasını istediği oluşlardan biridir cemaat.
Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hadislerinde 'cemaat' kelimesi çokça geçiyor:
“Bu ümmet asla bir yanlış üzerinde ittifak etmez, Allah'ın eli cemaatle beraberdir. Siz hep en büyük karartıya/sevad-ı azama tabi olun. Çünkü tek kalan tek başına cehenneme gider” (Tirmizî, Hâkim).
Bir fazla olan, az olandan hep daha hayırlıdır:
“Tek başına bir yolcu bir şeytandır, iki yolcu iki şeytandır. Üç olurlarsa cemaat olurlar” (Ebu Davud).
“Cemaate uyun, çünkü kurt sürüden ayrılan koyunu kapar” (Ebu Davud, Nesaî, Hakim).
Cemaatle olma, kararlarını cemaatle verme öyle büyük bir iksirdir ki, mümin olmayanlar bile bunun bereketini yaşarlar.
Sünnette Cemaat kelimesi genellikle iki anlamda kullanılır:
Ayakta kalabilecek dinin ancak cemaat olarak yaşanan bir din olacağı söylenebilir.
Müslümanların birarada bulunmalarıyla meydana gelen cemaatte herkesin kişisel sorunları olacaktır. Cemaat, o sorunlara rağmen iyi bir kulluk mücadelesinin verildiği zemindir. Cemaat, beşeri yapımıza yenilmeden beraberce İslam'ı yaşama gayretinin adıdır.
Cemaat, bir araya gelme, parçalanmama, tefrikaya düşmeme demektir. Dinin vurgu yaptığı ve olmasını istediği oluşlardan biridir cemaat.
Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hadislerinde 'cemaat' kelimesi çokça geçiyor:
“Bu ümmet asla bir yanlış üzerinde ittifak etmez, Allah'ın eli cemaatle beraberdir. Siz hep en büyük karartıya/sevad-ı azama tabi olun. Çünkü tek kalan tek başına cehenneme gider” (Tirmizî, Hâkim).
Bir fazla olan, az olandan hep daha hayırlıdır:
“Tek başına bir yolcu bir şeytandır, iki yolcu iki şeytandır. Üç olurlarsa cemaat olurlar” (Ebu Davud).
“Cemaate uyun, çünkü kurt sürüden ayrılan koyunu kapar” (Ebu Davud, Nesaî, Hakim).
Cemaatle olma, kararlarını cemaatle verme öyle büyük bir iksirdir ki, mümin olmayanlar bile bunun bereketini yaşarlar.
Sünnette Cemaat kelimesi genellikle iki anlamda kullanılır:
1.İtikadi anlamda, Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ve onun ashabı gibi inananlar,
2.Bu inanç üzerine kurulu olup İslam ümmetini temsil eden siyasî otorite.
Birincisi Ehli-sünnet vel-cemaat, ikincisi de onun siyasi temsilidir.
Ehli-sünnet 'Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ve onun yetiştirdiği ashab' gibi inananlardır. O halde dinde, yani aklın alanı olmayan sabite hükümlerde, akide ve ibadetlerde Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benimseyip öğretmediği hiçbir şey dinden ve Ehli-sünnet'ten olamaz. Bu alandaki değiştirmeler, ekleme ya da çıkarmalar bidattir ve her bidat dalalettir, her dalalet de cehenneme götürür.
O halde Rasulüllah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) istediği 'cemaatle birlikte olma' öncelikle Ehli-sünnet inancını benimsemeyi ve bu inancın kendi otoritesini kurması yolunda çalışmayı gerektirir.
Şu gerçeği iyi anlamamız gerekiyor: “Bu ümmetin başı ne ile salah bulduysa sonu da ancak onunla salah bulacaktır”.
İslam'da cemaatler yoktur, tek bir cemaat vardır, o da başlı/imamı olan İslam ümmetinin dini ve siyasi temsilcisi cemaat-ı kübradır. O cemaat İslam ümmetini bölmez, bütünleştirir. bölenler cemaat olamazlar, 'fırka' olurlar. Efendimiz'in ifadeleriyle, İslam ümmeti de yetmiş üç, yani pek çok fırkaya ayrılacak, ama hepsi cehenneme gidecek sadece 'Cemaat' ile beraber olanlar kurtulacak. Diğer ifadelerinde, “benim ve ashabım gibi yaşayanlar” kurtulacak. Demek ki 'Cemaat' onlar gibi yaşamaya çalışanlardır, diğerleri ise fırkadır.
Şu an "cemaat" olarak adlandırılan oluşumlar; çeşitli alanlarda hizmet veren dernekler, vakıflar, sivil toplum örgütleri, tarikat tekkeleri kısaca mekteplerdir.
Ancak bu oluşumlar da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tanımladığı 'Cemaat' olamayacaklarına göre ya birer mektep olup dine hizmet edecekler, ya da fırka olup gidecekleri yeri kendileri belirlemiş olacaklar. Eğer bizden başka doğru yoktur diyenler varsa onlar da fırka olmayı peşinen kabullenmişler demektir. Bu oluşumlar arasında iletişim olursa görülecek ki, aslında ortak yönleri ve ortak hedefleri sanıldığından da fazladır. Yüce Mevlamız'ın dediği gibi; “şüphesiz kalbi olan ve şahit olarak dinleyen için dersler vardır” (Kâf 34/50). Yani her şey yerinde görülecek ve öyle düşünülecektir.
Bu mektepler arası iletişim olmaz ve her biri kendini yegâne hakikat ve cemaat-ı kübra görürse, işte bu başımıza gelenler tekrar gelir. ümmetin yeniden oluşmasını istemeyen, dış güçler fırkaları kullanarak emellerine ulaşırlar.
Cemaatin kullanılması ise mümkün değildir. Çünkü cemaat sevad-ı azamdır, cumhurdur. Resulüllah (sa) buyururlar ki, “Benim ümmetim asla bir hatada ittifak etmez. O halde ihtilafa düşerseniz sevad-ı azama sarılın”.
2.Bu inanç üzerine kurulu olup İslam ümmetini temsil eden siyasî otorite.
Birincisi Ehli-sünnet vel-cemaat, ikincisi de onun siyasi temsilidir.
Ehli-sünnet 'Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ve onun yetiştirdiği ashab' gibi inananlardır. O halde dinde, yani aklın alanı olmayan sabite hükümlerde, akide ve ibadetlerde Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benimseyip öğretmediği hiçbir şey dinden ve Ehli-sünnet'ten olamaz. Bu alandaki değiştirmeler, ekleme ya da çıkarmalar bidattir ve her bidat dalalettir, her dalalet de cehenneme götürür.
O halde Rasulüllah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) istediği 'cemaatle birlikte olma' öncelikle Ehli-sünnet inancını benimsemeyi ve bu inancın kendi otoritesini kurması yolunda çalışmayı gerektirir.
Şu gerçeği iyi anlamamız gerekiyor: “Bu ümmetin başı ne ile salah bulduysa sonu da ancak onunla salah bulacaktır”.
İslam'da cemaatler yoktur, tek bir cemaat vardır, o da başlı/imamı olan İslam ümmetinin dini ve siyasi temsilcisi cemaat-ı kübradır. O cemaat İslam ümmetini bölmez, bütünleştirir. bölenler cemaat olamazlar, 'fırka' olurlar. Efendimiz'in ifadeleriyle, İslam ümmeti de yetmiş üç, yani pek çok fırkaya ayrılacak, ama hepsi cehenneme gidecek sadece 'Cemaat' ile beraber olanlar kurtulacak. Diğer ifadelerinde, “benim ve ashabım gibi yaşayanlar” kurtulacak. Demek ki 'Cemaat' onlar gibi yaşamaya çalışanlardır, diğerleri ise fırkadır.
Şu an "cemaat" olarak adlandırılan oluşumlar; çeşitli alanlarda hizmet veren dernekler, vakıflar, sivil toplum örgütleri, tarikat tekkeleri kısaca mekteplerdir.
Ancak bu oluşumlar da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tanımladığı 'Cemaat' olamayacaklarına göre ya birer mektep olup dine hizmet edecekler, ya da fırka olup gidecekleri yeri kendileri belirlemiş olacaklar. Eğer bizden başka doğru yoktur diyenler varsa onlar da fırka olmayı peşinen kabullenmişler demektir. Bu oluşumlar arasında iletişim olursa görülecek ki, aslında ortak yönleri ve ortak hedefleri sanıldığından da fazladır. Yüce Mevlamız'ın dediği gibi; “şüphesiz kalbi olan ve şahit olarak dinleyen için dersler vardır” (Kâf 34/50). Yani her şey yerinde görülecek ve öyle düşünülecektir.
Bu mektepler arası iletişim olmaz ve her biri kendini yegâne hakikat ve cemaat-ı kübra görürse, işte bu başımıza gelenler tekrar gelir. ümmetin yeniden oluşmasını istemeyen, dış güçler fırkaları kullanarak emellerine ulaşırlar.
Cemaatin kullanılması ise mümkün değildir. Çünkü cemaat sevad-ı azamdır, cumhurdur. Resulüllah (sa) buyururlar ki, “Benim ümmetim asla bir hatada ittifak etmez. O halde ihtilafa düşerseniz sevad-ı azama sarılın”.
Sevad-ı azam cemaattir, o oluşmamışsa ulemadır, tek bir âlim de değildir. Kullanılanlar cemaat olamazlar. Onlar olsa olsa fırka olur ümmeti bölerler.
Böyle büyük bir konuda nefislerimize mağlup olmamalıyız. Efendimiz meseleyi özetlemiş: “Üç şey vardır ki, insanların helak olmasının sebebidirler: Boyun eğilen bir ihtiras/cimrilik, peşine düşülen nefsi arzular ve kişinin sadece kendi görüşünü beğenip onunla kalması”.
Faruk Beşer'in bir yazısından faydalanılmıştır.
Böyle büyük bir konuda nefislerimize mağlup olmamalıyız. Efendimiz meseleyi özetlemiş: “Üç şey vardır ki, insanların helak olmasının sebebidirler: Boyun eğilen bir ihtiras/cimrilik, peşine düşülen nefsi arzular ve kişinin sadece kendi görüşünü beğenip onunla kalması”.
Faruk Beşer'in bir yazısından faydalanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder