16 Mart 2024 Cumartesi

***ORUCU BOZAN VE BOZMAYAN ŞEYLER

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

- Kasden yeyip içmek ve oruca aykırı olan işleri yapmak orucu bozar. Bu işlerin bir kısmı yalnız kazayı ve bir kısmı da hem kaza, hem de keffareti gerektirir. Bunlar açıklanacaktır.

- Unutarak bir şey yemek ve içmek veya cinsel ilişkide bulunmak orucu bozmaz. Bu hususta farz, vacib ve nafile oruçlar arasında bir fark yoktur. Çünkü unutma ve yanılma ile yapılan işler bağışlanmıştır.
(Malikîlere göre, bunların her biri ile farz olan oruç bozulur, kazası gerekir. Çünkü orucun rüknü olan imsak kaybolmuştur.)

- Yanılarak yemek yiyen bir oruçluya raslanınca, bakılır: Eğer oruç tutmaya güçlü görülüyorsa, ona oruçlu olduğunu hatırlatmamak, tercih edilen görüşe göre, harama yakın mekruhtur. Fakat çok yaşlı ve zayıf kimse olunca, diğer ibadetleri sağlam yapabilmesi için, ona hatırlatılmaz. Uykuya dalmış bir kimseyi, vakti geçmeden namaz kılmak için uyandırmak da bir görevdir. Uyuyan özürlü sayılır; fakat uyandırmayan özürlü sayılmayacağı için günah işlemiş olur.

- Uyku halinde bir şey yeyip içmek orucu bozar. Bu yanılma işi gibi sayılmaz.

- Oruçlu olduğu halde yemek yiyen kimseye: "Sen oruçlusun" denildiği halde, hiç aldırış etmeyerek yemesine devam etse, sahih olan görüşe göre, orucu bozulur ve ona kaza gerekir.

- Hata yolu ile yeyip içmek de orucu bozar. Bunun için, oruçlu olduğunu bildiği halde bir kimse, kasıd olmaksızın hata ile bir şey yeyip içse, abdest alırken boğazından aşağı su kaçsa veya ağzına yağmur ve kar daneleri düşüp midesine doğru gitse orucu bozulur ve üzerine kaza gerekir. Fakat oruçlu olduğu hatırında yoksa, bunlardan dolayı orucu bozulmaz.

- Ağza su verip çalkaladıktan sonra ağızda kalan yaşlığın tükrükle beraber yutulması orucu bozmaz.
Yine insanın baş kısmından burnuna inen akıntıyı kasden içeri çekip yutması da orucu bozmaz.

- Dişlerin arasından çıkan kan boğaza gidecek olsa, bakılır: Eğer az olur da içeriye geçmezse, orucu bozmaz. Çünkü adet gereği bundan korunmak mümkün değildir. Çok olmakla beraber çoğunluğu tükürük teşkil ediyorsa, hüküm yine böyledir. Fakat çoğunluğu kan olur ve tadı duyurulur bir halde veya kanla tükürük eşit bulunursa, yutulunca oruç bozulur. Çıkarılan diş için de bu haller geçerlidir.

- Ağızdan dışarı çeneye doğru iplik halinde sarkan ve ağızdan kopup ayrılmayan ağız salyasını içeriye çekip yutmak da orucu bozmaz. Çünkü bu halde henüz ağızdan çıkmamış sayılır.
Bunun gibi, herhangi bir sebeble ağızdan çıkıp yine ağıza girerek boğaza giden bir su ile de oruç bozulmaz.

- Kişinin konuşmakdan veya başka bir sebebden dolayı tükrükle ıslanmış dudaklarını emmesi, orucunu bozmaz. Çünkü bunda bir zaruret vardır.

- Göz yaşı veya yüz teri ağıza girecek olsa, bakılır: Eğer bir ve iki damla gibi az bir şey ise, orucu bozmaz. Çünkü bundan kaçınmak mümkün değildir. Fakat tuzluluğu bütün ağız içinde duyulacak derecede fazla olup da oruç hatırda iken yutulacak olsa, orucu bozar.

- Yenilmesi kasdedilmeyen ve kendisinden kaçınılması mümkün olmayan bir şeyin içeriye gitmesi orucu bozmaz. Onun için, ilaç olarak ağrıyan dişe konulan karanfilin tadı tükrükle boğaza kaçarsa, havada dağılan bir duman ve toz-topraktan, öğütülen veya tokmakla döğülen şeylerden kalkan toz, orucu bozmaz. Uçan bir sineğin boğaza kaçması da böyledir. Fakat dişe ilaç olarak konulan bir nesnenin mesela karanfilin yutulması orucu bozar.
Yine, oruçlu bulunduğunu hatırladığı halde, kokladığı bir "Buhurun = Kokunun" dumanı içine gitse veya bir sineği tutup yutsa, orucu bozulur. Böyle bozulan bir orucu kaza etmek gerekir.

- Renk veren bir iplik parçasını defalarca ağıza alıp çıkarmak orucu bozmaz. Fakat oruçlu olduğunu hatırlayan kimse, ağzına aldığı herhangi bir renkteki ipliğin tükrüğünü yutacak olsa, orucu bozulur.

- Dişlerin arasında kalmış olan bir yemek kırıntısı yutulsa, bakılır: Eğer az bir şey ise, orucu bozmaz: fakat çok olursa bozar. Nohut tanesinden küçük olan şey azdır, nohut danesi kadar olan şey de çoktur. Bu bir ölçüdür.

- Dişlerin arasında kalan susam veya buğday danesi gibi pek az bir şeyi yutmak orucu bozmaz. Fakat böyle bir şey dışardan alınıp yutulsa, orucu bozar. Bu halde, tercih edilen görüşe göre, keffaret de gerekir. Ancak böyle pek az bir şey ağıza alınıp çiğnense oruca zarar vermez. Çünkü bu ağız içinde dağılır bir zerre haline gelir. Ancak bunun tadı boğaza giderse oruç bozulur.
Nohut büyüklüğünden az olup dişler arasında kalan bir şey, ağızdan çıkarılıp sonra yenirse orucu bozar. Ancak sahih olan görüşe göre keffaret gerekmez. Çünkü böyle bir şeyi yemek, olağan dışı bir iştir.

- Bir kusuntu, kendiliğinden gelince bakılır: Eğer ağız dolusu olmayıp içeriye dönerse, ittifakla orucu bozmaz. Fakat içeriye döndürülürse, İmam Muhammed'e göre orucu bozar. Çünkü imsak kaybolmuştur, İmam Ebû Yusuf a göre bozmaz; çünkü bu az olduğu için abdesti bozmadığı gibi, orucu da bozmaz.
Fakat bu kusuntu ağız dolusu olup kendi başına içeriye dönecek olsa, İmam Ebû Yusuf'a göre orucu bozar. Çünkü bu, taharete engeldir, İmam Muhammed'e göre bozmaz; çünkü imsak kasden terkedilmiş değildir. Ancak böyle bir kusuntu kısmen veya tamamen sahibi tarafından geriye çevrilirse, ittifakla orucu bozar.

- Bir kusuntu, sahibi tarafından kasden getirilince bakılır: Eğer ağız dolusu ise, ittifakla orucu bozar. Çünkü bu hal, hem taharete, hem de imsake engeldir. Bu halde, içeriye az çok bir şey dönüp gider. Bunun için orucun kazası gerekir. Fakat ağız dolusundan az olup da kendi başına geri dönerse, İmam Muhammed'e göre, orucu bozar. Çünkü bu imsake engeldir, İmam Ebû Yusuf'a göre bozmaz; çünkü az olduğundan taharete engel değildir.
Bu kusuntu, içeriye çevrildiği takdirde, hem İmam Muhammed, hem de İmam Ebû Yusuf'dan bir rivayete göre, orucu bozar, İmam Ebû Yusuf dan diğer bir rivayete göre ise, bozmaz.

- Yalnız yapışmak, öpmek ve oynamakla oruç bozulmayacağı gibi, yalnız bakmak ve düşünmek sonucu olarak inzal olmakla da bozulmaz. Bunun için bir kimsenin zevcesini öpüp okşaması ile onun orucu bozulmaz.
Yine, zevcesinin veya başkasının yüzüne veya herhangi bir uzvuna tekrar suretinde olsa dahi, bakması ile ve bakışından veya bunları düşünüşünden dolayı şehvetle akıntı olması ile de orucu bozulmaz.

- İki yoldan başka herhangi bir uzva yapılacak temas sonunda inzal olmazsa, oruç bozulmaz. Fakat inzal olunca oruç bozulur ve yalnız kaza gerekir. El ile meni getirmek veya hayvan ve ölüye temasla olan inzal da böyledir.

- Zevcesinin sıcaklığını duymayacak şekilde elbisesi üstünden tutmakla inzal olsa orucu bozulmaz, sıcaklığını duymuşsa bozulur.
Yine, bir kadın kocasını, inzal oluncaya kadar tutsa, kocasının orucu bozulmaz. Fakat bu tutması, kocasının teklifi üzerine ise, bu durumda orucunun bozulup bozulmamasında ihtilaf vardır.

- Bir erkek zevcesini veya bir kadın kocasını öpüp de erkekden meni, kadından bir yaşlık belirse, bunların orucu bozulmuş olur, bundan dolayı da kaza gerekir. Kadın bu öpme sonunda bir yaşlık değil de, bir lezzet duyacak olsa, İmam Ebû Yusufa göre orucu bozulur, İmam Muhammed'e göre bozulmaz. Okşamak, el tutuşmak, boyuna sarılmak da, öpme gibidir.

- Oruçlu olan kimse, büyük abdest temizliği yaparken, içeriye su geçmemesi için nefes alıp vermemelidir. Bu temizlik üzerinde aşırı gidilir de, su hukne yerine kadar ulaşırsa, orucu bozar. Hukne (lâvman için kullanılan) bir ilaçtır. Bunu kullanmaya "İhtikan" denir. Hukne için kullanılan özel alete de "Mıhkane = Şırınga" denir. Bu şırınganın ucu, aşağıdan (makaddan) nereye kadar yetişirse, oraya varacak kadar yapılacak bir istinca orucu bozar. Böyle bir istinca da pek az yapılabilir. Zaten bunun yapılması sağlığa zararlıdır.

- İhtikan (şırınga yapmak), buruna ilaç akıtmak, kulağa yağ damlatmak orucu bozar ve kazayı gerektirir. Fakat kulağa giren su, orucu bozmadığı gibi, kulağa dökülen su da, tercih edilen görüşe göre orucu bozmaz. Bunun gibi, üzerinde kulak kiri bulunan bir karıştırıcının kulağa birkaç defa sokulup çıkarılması ile de oruç bozulmaz. (İmam Şafiîye göre bozar.)

- Erkeğin tenasül aletine damlatılan su veya yağ, mesaneye kadar gitse bile, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre orucu bozmaz. Fakat mesaneye kadar gitmeyip de tenasül organı içinde kalırsa, ittifakla bozmaz.

- Su veya yağ ile ıslanmış bir parmağın ön veya arka tarafa sokulması, oruç hatırlanması halinde olursa orucu bozar. Unutma halinde ise, bozmaz. Kuru bir parmağın sokulması, her iki halde de orucu bozmaz.

- İnsanın derisinden içeriye sızan şeyler orucu bozmaz. Bunun için vücuda sürülen bir yağ veya yıkanılıp içeriye soğukluğu geçen bir su, orucu bozmaz.
Yine, göze dökülen bir ilaç orucu bozmaz, boğazda duyulsa bile... Göze sürülen bir sürme de böyledir, izi ve rengi tükürükte görülse de... Çünkü bunların öyle içeriye geçmesi derideki emişlerledir.

- Oruçlunun kendi işi olarak ağzından başka, vücudunun herhangi bir kısmından içine tamamen sokulup kaybolan veya başkası tarafından sokulup vücuda yarar sağlayan herhangi bir şey orucu bozar. Bu hususta içeriye giden şeye bakılır, gittiği yola bakılmaz. Bundan dolayı bir kimsenin başkası tarafından herhangi bir uzvuna saplanıp vücutta kaybolan odun ve demir benzeri bir şey orucu bozar. Fakat böyle bir şeyin bir ucu dışarda kalmış olursa, orucu bozmaz. Bir parçası içeriye sokulmuş olan bir süngü veya bir odun parçası gibi...

Yine, iç boşluğa veya dimağa kadar uzayan derin bir yaraya konulan yaş bir ilaç, içeriye veya dimağa kadar geçince orucu bozar, kazayı gerektirir.
Bu mesele, İmam Serahsinin "Mebsut" adlı kitabındaki açıklamasına bakılırsa, İmamı Azam'a göredir. Bu esas üzerine denilir ki, Ramazanda gündüz vakti vücuda yapılan iğne de orucu bozar ve kazayı gerektirir. Çünkü bu, hem oruçlunun rızası ie yapılmakta, hem de vücudun yararına yapılmış bulunmakladır. İğne aracılığı ile vücudda bir yol açılıyor ve böylece ilaç tam vücudun içine akıtılmış oluyor. Artık bu şekilde ilacın içeriye girmesi, suyun deriden emilerek içeriye geçmesi gibi değildir. Bundan dolayı açık bir ihtiyaç veya zaruret bulunmayınca, iğneler iftardan sonra yapılmalıdır. İhtiyata uygun olan budur.

Hatta bir görüşe göre, başkası tarafından sokulup vücudun içinde kaybolan demir parçası gibi bir şey, vücudun yararına olmadığı halde, yine orucu bozar.
İki imama gelince, bunlara göre bir şey, tabiî yoldan içeriye gitmedikçe oruç bozulmaz. Çünkü oruç; "Yaratılışta bir yol ve kanal olan bir uzuvdan (organdan) bir şeyi içeriye sokmaktan kendini tutmaktır." Biz böyle bir imsak ile emrolunmuşuz. Bu hususta geçici olan yol ve kanallara itibar edilmez.

Bunun için dışardan bir yaraya konulan ilaç, boşluğa kadar gitse de, orucu bozmaz. Vücudun derisini yırtarak içeriye gidip kaybolan bir demir, bir kurşun parçası hakkında da hüküm böyledir. Buna göre iğne ile de orucun bozulmaması gerekir. Evvelce, fetvahane tarafından da bu yolda fetva verilmişti. Fakat daima ihtiyat yolunun gözetilmesi iyidir.

- Baştaki veya karındaki bir yaraya konulup yaranın ıslaklığı ile dimağa veya boşluğa gitmeyen bir ilaçtan ittifakla oruç bozulmaz. Fakat böyle bir yaraya konulup dimağa veya ileriye gidip gilmediğinden şübhe edilen sıvı bir ilaç, İmamı Azam'a göre orucu bozar. Çünkü böyle bir ilaç adet bakımından içeriye geçer, iki imama göre, bununla oruç bozulmuş olmaz. Çünkü böyle şübhe ile oruç bozulamayacağı gibi, tabiî olmayan bir yoldan içeri giren bir ilaç ile de oruç bozulmaz.


Ö.N.Bilmen(Tam ilmihal kitabı)


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

***ORUÇ İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

"Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!" desin (ve ona bulaşmasın)."(Müslim, Sıyam 164, (1161))

"Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar."(Tirmizi, Cihad 3, (1624))

"Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez." (Tirmizi"nin rivayetinde şu ziyade var: "Oraya kim girerse ebediyyen susamaz."(Tirmizi, Savm 5)

"Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz."(Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746))

"Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir."
(Müslim, Sıyam 171, (1155); Tirmizi, Savm 26, (721))

"Zahmetsiz ganimet kışta tutulan oruçtur."(Tirmizi, Savm 74, (797))

"Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez."(Buhari, Savm 29; Tirmizi, Savm 27, (723))

"Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar."(Tirmizi, Cihâd 3, (1624))

"Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefaret olur!"(Müslim, Fiten 17, (144), Tirmizi, Fiten 71, (2259))

"Ramazan'da orucunu tutup da Şevval'den de altı gün tutan kimse bütün sene oruç tutmuş gibidir."(R. Salihin, 1259)

"Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucu arasında hudut, sahur yemeğidir."(Müslim, 6, 60)

"İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed"in O"nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe"ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak"(Tirmizi, İman 3, (2612))

Resulullah (sav) vefat edinceye kadar Ramazanın son on gününde i"tikafa girer ve derdi ki: "Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın". Resulullah (sav)'dan sonra, zevceleri de i'tikafa girdiler.(Müslim, İ"tikaf 5, (1172))

Resulullah (sav)"a Kadir gecesi (Ramazan'ın neresinde?) diye sorulmuştu. O, "Ramazanın tamamında!" diye cevap verdi.(Ebu Davud, Salat, 824, (1387))

Bir kadın Resulullah (sav)"a gelerek: "Ben haccetmek için hazırlık yapmıştım. Bana (bir mani) arz oldu ne yapayım?" "Ramazan"da umre yap, zira o ayda umre tıpkı hacc gibidir" buyurdu.(Ebu Davud, Hacc 79, Tirmizi, Hacc 95)

"Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse, geçmiş günahları affedilir."
(Müslim, Müsafirin 174, (769); Ebu Davud, Salat 318, (1371); Tirmizi, Savm 83)

"Resulullah (sav) buyurdular ki: "Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur."(Müslim, Sıyam 2, (1079))

"Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur."(Tirmizi, Savm 53, (759); Ebu Davud, Savm 58, (2432))

"Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazana hep kefarettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler."
(Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizi, Salat 160, (214))

"Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana salat okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!"(Tirmizi, Daavat 110, (3539))

"İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed"in O"nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe"ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak."(Buhari, İman 1; Müslim, İman 22 )


forum lord

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"



Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

***KUSMAK ORUCU BOZAR MI?

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim



Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

“Kim kendiliğinden kusacak olursa, üzerine kaza gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa orucunu kaza etsin.”
(Ebu Dâvud, Savm: 32; Tirmizî, Savm: 25; İbni Mâce, Savm: 16)

Ağız dolusu kusmak, biri kendiliğinden gelen, diğeri de isteyerek olmak üzere iki şekilde meydana gelmektedir. Bir hastalıktan dolayı ağız dolusu olarak kendiliğinden gelen kusuntu kendi kendine içeri giderse ittifakla oruç bozulmaz. Fakat, kişinin kendi isteğiyle içeri çekilirse İmam Muhammed’e göre oruç bozulur, İmam Ebû Yusuf’a göre bozulmaz.

Kişinin kendi zorlamasıyla gelen ağız dolusu kusuntu orucu bozar. Çünkü, bu durumda iken az çok tekrar mideye bir şeyler gider. Bu şekilde bozulan bir orucun sadece kazası gerekir. Fakat, ağız dolusundan az olup tekrar kendiliğinden içeri giderse İmam Muhammed’e göre orucu bozar, İmam Ebû Yusuf’a göre bozmaz. İnsanın kendi isteğiyle içeri giderse her iki imama göre oruç bozulur.

Kendi zorlamasıyla gelen kusuntu veya kendiliğinden geldiği halde kusuntunun bir kısmı insanın kendi isteğiyle içeri girerse ve insan bu hareketiyle orucunun bozulduğunu bilir ve bir şeyler yiyip içerse bundan sadece kaza gerekir.

Esas itibariyle bir hata eseri olarak oruç bozulunca hiçbir şey yiyip içmeden iftara kadar beklemek vaciptir. Bir hata sonucu bozulan oruçtan sonra kusmada olduğu gibi yeyip içmek sâdece kazâyı icap ettirir, keffâreti gerektirmez.

İstemeyerek kusmak ağız dolusu bile olsa orucu bozmaz.

Sorularla İslamiyet

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"



Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

***ORUÇ İLE İLGİLİ AYETLER

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ الرَّحِيم
1)
Ey iman edenler! oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Bakara( 2) 183

2) Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Bakara( 2) 184

3) Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Bakara( 2) 185

4) Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar. Bakara( 2) 187

5) Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.Bakara( 2) 196

6) Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Nisa( 4) 92

7) Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz! Maide( 5) 89

8) Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır. Maide( 5) 95

9) (Bu alış verişi yapanlar), tevbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele! Tevbe( 9) 112

10) "Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım." Meryem( 19) 26

11) Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. Ahzab( 33) 35

12) (Buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır. Mücadele( 58) 4

13) Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadef eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir. Tahrim( 66) 5

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

***Oruçla İlgili Âyetler ve Hükümler | Şerafeddin Kalay (6. Ders)

***SÜNNETE UYGUN İBADET-11- Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Bu bölümdeki iki hadisten gündüzü oruçla geçirilen ramazan ayının gecesini de namaz kılarak geçirmenin geçmiş günahlarımızın bağışlanmasına vesile olacağını öğreneceğiz. [1]

1190. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır."[2]

1191. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kesin emir vermeksizin ramazan gecelerinde ibadet etmeyi tavsiye eder ve şöyle buyururdu:

"Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır."[3]

* Nafile namazlar cinsinden olan bu Ramazan namazı yani Teravih, Peygamberimizin 
sallallahu aleyhi ve sellem hayatı boyunca kıldığı gece namazlarının Ramazan ayındaki aldığı isimdir. Teravih mevzuunda Türkçede derli toplu malumatı Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Cild: 4, sh. 70-96 arasında bulmaktayız. Tüm hadislerle açıklanan bu meselenin özetini vermek gerekirse şöylece alıntı yaparak aktarabiliriz.

Rasûlullah 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ne Ramazanda ne de başka aylarda kıldığı gece namazı onbir rekatı geçmemiştir. (592 no'lu Aişe (radıyallahu anha)hadisi)

Sabah namazının iki rekat sünnetiyle vitir namazı da bu sayıya dahildir. (586 no'lu hadis.)


Buhari Aişe`den 
(radıyallahu anha)şöyle rivayet ediyor: 

"Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Ramazan-ı şerif`in içinde ve dışında (nafile olarak) onbir rek`attan fazla kılmazdı. Dört rek`at namaz kılardı. Ne kadar uzun ve güzel olduğunu sorma. Bir daha dört rek`at kılardı. Ne kadar güzel ve uzun olduğunu sorma. Sonra üç rek`at kılardı."

Zeyd ibni Sabit (radıyallahu anh)'den rivayete göre Rasûlullah 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mescidde hasırdan edindiği hücresinden çıkarak bir kez gece hem farz namaz olan yatsıyı hem de teravihi cemaatle kılmıştı. Cemaatin teravih namazına hücum ettiğini görünce, yatsıyı kıldırıp odasına çekilerek teravihi kendi başına kılmıştır.


Buhari'nin Aişe'den (radıyallahu anha)rivayetine göre Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in teravih namazını böyle cemaatle kılması iki ve üçü geçmez. Cemaatın aşırı arzu ve taleplerine binaen "Üzerinize farz kılınacağından ve sizin de muktedir olamayacağınızdan korktum" buyurmuşlardır.

Peygamberimizin vefatından sonra halifelerden Ebubekir (radıyallahu anh)döneminin tamamında ve Hz. Ömer (radıyallahu anh)döneminde herkes kendi başına kılıyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) dağınık vaziyette teravih namazını kılan insanları bir imam arkasında toplasam iyi olacak dedi ve Übey ibni Ka'b'ı teravih imamı tayin ederek cemaatı onun arkasında topladı ve bir seferinde de "Bu şekilde teravih kılma ne güzel adet oldu" buyurdular.

İbn-i Ebi Şeybe'nin, Taberani'nin, Beyhaki'nin İbn Abbas'tan yaptıkları zayıf bir rivayette 20 rekat kılındığı da haber verilmektedir.

Asrı saadet ve sonraki dönemlerde 8 ile 36 rekata varan teravih kılındığı da bize gelen haberler arasındadır. Ebu Davut'ta rivayet edilen “Ashabım! Benim sünnetime ve benden sonra da Hulefa-i Raşidin'in sünnetine uyunuz” emrine göre bizler 8 rekatı kılmak suretiyle Peygamberimizin sünnetine +12 rekatla 20 rekat kılarak Halifelerden Hz. Ömer'in (radıyallahu anh) sünnetine uymuş oluyoruz. İsteyen 8 rekat kılabilir, isteyen 20 rekata tamamlayabilir. İsteyen 36 rekat da kılabilir. Nafile namazdır, her müslüman içinde bulunduğu durum ve şartlara göre hangisini isterse kılabilir. Hiçbir kimse de değişik rekatlarda kıldığından dolayı da kınanmaz, kınanamaz. Din ve ibadet konusu kınama konusu yapılamaz. [4]

sadakat.net/riyazus-salihin 213) Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 347.
[2] Buhârî, Îmân 37 ; Müslim, Müsâfirîn 173, 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 3, Savm 39, 40, Îmân 31, 32; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 3, 39, 40.
[3] Müslim, Müsâfirîn 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 82.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 348.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

***BİR FETVA:Ramazan’da özel durumdan dolayı yarım kalan mukabele hakkında…

SORU:
Ramazanda takip ettiğimiz mukabelelere özel durumdan dolayı ara verdiğimizde daha sonra onu bizim tamamlamamız gerekiyor mu? Ya da uzaktan gözle takip edebilir miyiz?

CEVAP:
Bayanların özel günlerinde Kur’an okumaları caiz değildir ama dinlemelerinde hiç bir sakınca yoktur, dinleyebilirsiniz. Dinleyemediğinizi tamamlasanız da olur, öyle bıraksanız da olur.


***Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den İFTAR DUALARI


149 – İFTAR SIRASINDA EDİLECEK DUA

509 – İbn Ömer radıyallahu anhuma diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem iftar ettiği zaman şöyle derdi:

Zehebezzameu vebtelletil uruku, ve sebetel ecrü inşaallahü teala

"Susuzluk gitti, damarlar ıslandı ve inşaallah ecrimiz gerçekleşti."

Ebu Davud, Savm, 2357.

510 – Muaz bin Zühre radıyallahu anh diyor ki: Bana ulaştığına göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem iftar ettiği zaman şöyle dermiş:




Allahümme leke sümtü ve ala rızkıke eftartu

"Allah’ım, senin rızan için oruç tuttum ve senin verdiğin rızıkla iftar ettim."

Ebu Davud, Savm, 2358.

511 – Yine Muaz bin Zühre radıyallahu anhden: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem iftar ettiği zaman şöyle derdi:



Elhamdü lillahillezi eaneni fesumtu, ve rezekani feeftartü
"O Allah’ a şükürler olsun ki, bana yardım etti oruç tuttum ve bana rızık verdi iftar ettim."

ibn Sünni, 480

512 – İbn Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem iftar ettiği zaman şöyle derdi:



Allahümme leke sumna, ve ala rızkıke eftarna, fetekabbel minna, inneke entes semiül alim

"Allah’ım, senin rızan için oruç tuttuk ve senin verdiğin rızıkla iftar ettik. Bizden kabul buyur; çünkü sen işiten ve bilensin."

ibn Sünni, 481.

513 – Abdullah bin Amr bin As radıyallahu anhuma diyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden:

Oruçlunun iftar zamanı edeceği dua reddolunmaz dediğini işitim.

İbn Ebu Müleyke de: Ravi Abdullah bin Amr’dan, iftar ettiği zaman:



Allahümme inni es’elüke birahmetikelleti vesiat külle şey’in en tağfireli

"Allah'ım, her şeyi kaplayan rahmetinden beni bağışlamanı isterim", dediğini işittim, demiştir.

ibn Mace, Siyam, 1753.

Kaynak: İmam Nevevi – El Ezkar – Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Dilinden Dualar ve Zikirler

***ZEKAT VERMENİN HİKMETLERİ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim 


Eğer bu seneki zekatlarınızı vermediyseniz Ramazan ayı bunun için en uygun ay. İbadetlerimizi arttırdığımız ,mağfiret dileyip affedileceğimizin müjdesini aldığımız bu ayda bir de zekat farzımızı yerine getirmek mükemmel olacaktır herhalde. Bugün zekat vermenin hikmetlerinden bahsedelim inşallah.

Alimler bunun için pek çok hikmetler belirtmişlerdir. Bu hikmetlerden bazıları şunlardır:

1. Kulun, müslümanlığının tamamlanıp kemâle ermesidir.Çünkü zekât, İslâm'ın rükünlerinden (esaslarından) birisidir.Bir insan zekâtını verdiğinde, müslümanlığı tamamlanır ve o kimse kemâle erer.Bu ise şüphesiz her müslüman için büyük bir hedeftir. Bu sebeple îmân eden her müslüman, dîninin kemâle ermesi için çalışır.

2. Zekât, zekâtını verenin îmânının doğruluğuna delâlet eder.Zirâ mal, nefse sevimlidir. Sevimli olan da ancak kendisi gibi veya daha fazla sevimli olanın isteğini yerine getirmek için harcanır. Hatta sevimli olanın isteği daha fazla yerine getirilir.
Bunun içindir ki zekât, sadaka olarak adlandırılmıştır.Çünkü sadaka, sahibinin, Allah -azze ve celle-'nin rızâsını istediğinde onun doğruluğuna delâlet eder.

3. Zekât, zekâtını verenin ahlâkını temizler. Zekât, sahibini cimriler zümresinden alır ve onu cömertler zümresine girdirir.Çünkü zekâtını veren müslüman kendisini buna alıştırırsa, bu ister ilim yaymak olsun, ister malı harcamak olsun, isterse makam ve mevki vermek olsun, bu harcadığı şey onun ahlâkı ve tabiatı olur.Öyle ki av avlamaya alışmış avcının, bir gün avından geri kaldığında sıkıntı duyduğu gibi, bu kimse de alışmış olduğu şeyi bir gün harcamasa ona üzülüp kederlenir. Aynı şekilde kendisini cömertliğe alıştırmış olan kimse, bir gün malını veya makamını veyahut da menfaatini Allah Teâlâ için harcamazsa, içinde bir sıkıntı duyar.

4. Zekât, gönlü ferahlatır.İnsan bir şeyi -özellikle de malını- harcadığı zaman, kendisinde bir gönül rahatlığı bulur. Fakat insanın harcadığı şeyin cömertce ve içinden gelerek olması gerekir.Yoksa harcaması ile kalbinin o mala bağlı kalması değildir.

5. Zekât, insanı kâmil mü'min sınıfına katar.

6. Zekât, cennete girmenin sebeplerinden birisidir. Çünkü cennet, Rasûlulllah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in buyurduğu gibi:
"Şüphesiz ki cennette, (cennetlikler için hazırlanmış) içerisinden dışarısı, dışarısından da içerisi gözüken (şeffaf) odalar vardır. Bedevî birisi ayağa kalktı ve onlar kimler içindir ey Allah'ın elçisi! dedi. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: Onlar, yumuşak ve kibar konuşan, (fakirlere, yoksullara ve muhtaç kimselere) yemek yediren, (farz oruçtan sonra) çokça (nâfile) oruç tutmaya devam eden ve insanlar(ın çoğu) uyurlarken Allah için gece kalkıp namaz kılan kimseler içindir."

7. Zekât, İslâm toplumunu bir âile gibi yapar. Dolayısıyla gücü yeten kimse, gücü yetmeyene, zengin kimse ise elinde olmayana verir. Böylelikle insan, Allah Teâlâ'nın kendisine lütufta bulunduğu gibi, kendisinin de iyilikte bulunması gerektiğine inandığı kardeşleri olduğunu hisseder.

8. Zekât, fakirlerin patlama, ayaklanma ve indifa ateşini söndürür.Çünkü fakir, bineği olmadığı için ancak yaya olarak yürümesine ve yerde veya buna benzer bir şeyin üzerinde yatmasına rağmen mesela bu adamın dilediği bineğe binmesine, dilediği saraylarda ikâmet etmesine ve nefsinin çektiği yemekleri yediğine öfkelenip sinirlenebilir.Şüphesiz fakir, kendi içinde o kimseye karşı bir şey hissedebilir.

9. Zekât; hırsızlık, soygun, gasp ve buna benzer malî suçların yayılmasını önler. Çünkü fakirlere, kendi ihtiyaçlarını gideren bazı şeyler gelir ve mallarından verdikleri için de zenginleri affetmiş olurlar.Böylelikle onlar, zenginlerin kendilerine iyilikte bulunduklarını görür ve onlara saldırmazlar.

10. Zekât, kıyâmet gününün sıcağından bir kurtuluştur.

11. Zekât, insanın, Allah Teâlâ'nın helâl ve haram sınırları ile koyduğu hükümlerini bilmeye sevkeder.Çünkü insan, dîninin hükümlerini, mallarının nisabını, verilmesi gereken yerleri ve ihtiyaç duyulan diğer yerleri öğrendikten sonra zekâtını verir.

12. Zekât, malı temizler.Yani malın, hem maddî, hem de mânevî yönden gelişip artmasını sağlar.Dolayısıyla bir insan malından sadaka verdiği zaman, bu durum onun malını âfet ve belâlardan korur.Belki de verdiği bu sadaka sebebiyle Allah Teâlâ onun rızkını arttırır.

13. Gizli olarak verilen zekât ve sadaka Allah Teâlâ'nın gazabını önler.

Nitekim Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Gizli verilen sadaka, (kendisine isyan edene karşı) Rabbın gazabını söndürür."

15. Zekât, insandan, kötü bir şekilde ölmesini savar (defeder).

16. Zekât, gökten inen belâ ve musibetlerle mücâdele eder onların yeryüzüne inmesine engel olur.

17. Zekât, günahlara keffâret olur.

Nitekim Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da (cehenneme götüren) günahı söndürür (onun eserini ortadan kaldırır)." 

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Riyâzü's Sâlihîn'in "RAMAZANDA CÖMERTLİK" Bâbı-8-

RAMAZANDA CÖMERTLİK 

RAMAZANDA CÖMERT DAVRANMAK, İYİLİK YAPMAK, ÇOK HAYIR İŞLEMEK VE ÖZELLİKLE SON ON GÜNÜNDE BUNLARI DAHA DA ARTTIRMAK 

Hadisler

 1225. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi: 

Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu anlar da ramazanda Cebrâil'in, kendisi ile buluştuğu zamanlardı. Cebrâil aleyhisselâm, ramazanın her gecesinde Hz. Peygamber ile buluşur, (karşılıklı) Kur'an okurlardı. Bundan dolayıResûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cebrâil ile buluştuğunda, esmek için engel tanımayan bereketli rüzgârdan daha cömert davranırdı." 

Buhârî, Bedü'l-vahy 5, 6, Savm 7, Menâkıb 23, Bed'ul-halk 6, Fezâilü'l-Kur'ân 7, Edeb 39; Müslim, Fezâil 48, 50. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 15; Nesâî, Sıyâm 2; İbni Mâce, Cihâd 9 

Aşağıdaki hadis ile birlikte açıklanacaktır. 

 1226. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ibadete soyunarak eşleriyle ilişkiyi keserdi. 

Buhârî, Leyletül-kadr 5; Müslim, İ'tikaf 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmu'l-leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57 

Açıklamalar 

Mevsiminde veya zamanında yapılan iş, iyilik ve ibadetin değeri iki sebepten dolayı büyüktür. Birincisi, yapılanın iyilik ve ibadet olması; ikincisi, "tam zamanında" yapılmış olmasıdır. 

Öte yandan Hz. Peygamber'in her konuda olduğu gibi bu iki hususu değerlendirmede de bütün insanlardan önde bulunduğu muhakkaktır. İbni Abbas radıyallahu anhümâ, bu rivayetinde Efendimiz'in cömertliğiyle ilgili bir gözlemini bize nakletmekte, onun, halkın en cömerdi olduğu gerçeğini belirttikten sonra, bu cömertliğin zirveye ulaştığı zamanı ve sebebini haber vermektedir. Bu da, ramazan ayında, Cebrâil aleyhisselâm'ın her gece gelip kendisiyle Kur'an mukabele etmesidir. İbn Abbâs, Efendimiz’in cömertliğindeki bu artışı, engel tanımayan ve hızla esen rüzgâra benzetiyor. Bu benzetme, cömertlikte rüzgârdan daha süratli olduğu, rüzgârın rahmet bulutlarını toplayıp ihtiyaç sahiplerine ulaştırması, hızla esen rüzgârın durgunca esen rüzgârdan daha fazla yol alarak daha çok yerlere ulaşması gibi özelliklerden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple de yerinde ve güzel bir benzetmedir. 

Bilinen bir gerçektir ki Resûl-i Ekrem Efendimiz ramazan gelince kelimenin tam anlamıyla "kulluğa soyunur", zikri, Kur'an okumayı, hayır hasenat yapmayı artırırdı. Ramazanın son on gününde de i'tikâf yapardı. Onun bu âdeti muhtelif sahâbîler tarafından nakledilmiştir. Nitekim 1196 numara ile de geçmiş olan ikinci hadîs-i şerîf, Hz. Âişe vâlidemizin konuya ait müşâhedesini yansıtmaktadır: Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ihya eder, ev halkını uyandırır, ibadete soyunur ve eşleriyle ilişkiyi keserdi. 

Kısaca bir daha belirtecek olursak Resûl-i Ekrem Efendimiz'in ramazan ayında artan cömertliğinin iki ana sebebi olduğu anlaşılmaktadır. Birisi, Cebrâil aleyhisselâm ile karşılaşmak. İkincisi Cebrâil aleyhisselâm ile Kur'an mukâbele etmek, yani karşılıklı Kur'an okumak... Ayrıca ramazanın son on gününde ibadeti arttırması da "bin aydan daha hayırlı" Kadir gecesinin bu on gün içindeki tek gecelerde bulunmasından ve o gecenin ihyâsına ümmetin dikkatini çekmek istemesinden dolayıdır. 

Bu iki hadiste dikkatlerimize sunulan Efendimiz'in fiilî sünneti, ramazanda nasıl hareket etmemiz gerektiği konusuna tam bir açıklık getirmektedir. 

Hadislerden Öğrendiklerimiz 

1. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en cömerdi idi. 

2. Efendimiz'in cömertliği ramazan ayında bir kat daha artardı. 

3. Ramazanda sâlih kişileri ziyaret etmek ve Kur'an okumak çok sevaptır. 

4. Kur'an'ı ramazanda her zamankinden daha fazla okumak müstehaptır. 

5. Ramazanın son on gününde her türlü iyilik ve ibadeti arttırıp geceleri ihyâ etmeye çalışmak, Hz. Peygamber'in izini takip etmek anlamına gelir.

15 Mart 2024 Cuma

***Riyâzü's Sâlihîn'in "RAMAZAN ORUCU" Bâbı-7-


1224. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Ramazan hilâlini görünce oruç tutunuz. Şevval hilâlini görünce de oruca son veriniz. Ramazanın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa, şâbanı otuza tamamlayınız." 

Buhârî, Savm 11; Müslim, Sıyâm 4, 7, 8, 17-20. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 5; Nesâî, Sıyâm 8; İbni Mâce, Sıyâm 7 

Bu, Buhârî'nin rivayetidir. Müslim'in rivayetinde şöyle buyurulmaktadır: "Eğer şevval ayının başlangıcı bulutlu olursa, orucu otuza tamamlayınız." 

(Bu rivayet için de ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sıyâm 7; Nesâî, Sıyâm 10; İbni Mâce, Sıyâm 7) 

Açıklamalar 

Yukarıdaki hadislerde ramazanla beraber gelen ve diğer gün ve aylardan farklı olan imkân, bereket, rahmet ve mağfiretten bahsedilmişti. Ramazan ayına ait olan bu ayrıcalıkları yaşayabilmek için, bu ayın girdiğinin nasıl anlaşılacağı herhalde bütün mü'min gönül ve kafaları haklı olarak meşgul edecektir. Çünkü bu büyük fırsatın kaçırılmaması gerekir.

 İşte bu hadiste Efendimiz, ümmetin bu merakını gideriyor ve ramazan ayının başlangıcının ve bitiminin nasıl belirlenebileceğini açıklıyor. Özellikle o günkü şartlarda herkes tarafından bilinen bir hadiseye işaret ediyor. Aylar, hilalin görünmesi (rü'yet-i hilâl) ile tesbit ediliyor. Ramazan için de aynı ölçü kullanılacaktır. Ramazan ayının girdiğini belirleyen hilalin gözle görülmesi ve bunun şahitler ile delillendirilmesi halinde oruca başlanacaktır. Ancak hilâlin görülmesine engel olabilecek bir ihtimal akla gelmektedir. Şayet hava bulutlu olur da hilâli gözetlemek ve görmek mümkün olmazsa, ne yapılacaktır? Bunun da çaresi, ramazandan önceki ay olan şâbanı, otuza tamamlamaktır. Kamerî takvime göre bir ay, otuz günden fazla olamaz. Önceki ayı, olması muhtemel en uzun süresine tamamladıktan sonra, acaba ramazan hilâli çıktı mı, çıkmadı mı şüphesi ortadan kalkacak, tereddüte mahal kalmayacaktır. Aynı şey ramazanın bitimi için de geçerlidir. Bu defa ramazandan sonraki ay olan şevvâlin hilâlini görmek mümkün olamazsa, orada da yapılacak işlem ramazanı otuza tamamlamaktır.

 Her iki rivayet, ümmete ramazanın başlangıcı ve bitimi gibi iki önemli noktada çok tabii olarak tam bir kesinlik ve itminan sağlamaktadır. Müslümanları şüphe içinde ibadet yapmış olmak gibi bir mânevî sıkıntıdan kurtarmaktadır. 

Rü'yet-i hilâlin esas alınmasına rağmen, onun mümkün olmadığı hallerde, önceki ayın otuza tamamlanması, hesabın devreye girmesi demektir. Bu da ramazan ayının başlangıç ve sonunun tesbitinde rü’yet öncelikli bir hesaplama yönteminin meşrûiyetini ortaya koymaktadır. 

Dînî günlerin başlangıçlarının tesbiti konusunda son yıllarda İslâm ülkeleri arasında yaşanan farklılıklar ve "birlikte hareket etmeye" yönelik teşebbüsler henüz ümmetin tamamını kapsayacak bir noktaya getirilebilmiş değildir. Hesap mı, rü'yet mi gibi bir ikileme girme yerine bu iki ölçünün birlikte kullanılması yoluna gidilse, her halde hadisimizin gösterdiği yol takip edilmiş olacaktır. İbadetlerde ümmetin birlikte hareket etmesinin azameti, her türlü siyasal kaygıların üzerindedir. İslâm ülkeleri bu noktayı dikkate aldıkları takdirde uygulama farklılıkları ortadan kalkacaktır. 

Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Sünnet, ümmetin meselelerini en tabii ve kolay yoldan çözümleme ölçüsüdür. 

2. İbadetler şek ve şüphe üzerine bina edilemez. Kesinlik ve itminan aranır. 

3. Kesinlik gözlemle sağlanamazsa, hesaplamalarla bunun temini yoluna gitmek mümkündür. 

4. Önemli olan ramazan gibi müstesna bir mevsimin başladığını ve bittiğini tesbit etmek ve onu öngörülen istikamette değerlendirmektir.

14 Mart 2024 Perşembe

***Oruç ve İftar | Şerafeddin Kalay (9. Ders)

Fitre, Yemin Kefareti ve Oruç Fidyesinin Askıda Ekmek Uygulaması Yoluyla Verilmesinin Dinî Hükmü

Din İşleri Yüksek Kurulu Kararları
Karar Yılı: 2021 - Karar No: 30
Konusu: Fitre, Yemin Kefareti ve Oruç Fidyesinin Askıda Ekmek Uygulaması Yoluyla Verilmesinin Dinî Hükmü hk.
   

Din İşleri Yüksek Kurulu 16.06.2021 tarihinde Kurul Başkanı Prof. Dr. Abdurrrahman HAÇKALI başkanlığında toplandı. İbadetler Komisyonu tarafından hazırlanan “Fitre, yemin kefâreti ve oruç fidyesinin askıda ekmek uygulaması yoluyla verilmesi caiz midir?” başlıklı fetva metni müzakere edildi. Yapılan müzakereler neticesinde aşağıdaki metnin Kurul Kararı olarak kabulüne karar verildi:
Fitre, yemin kefâreti ve oruç fidyesi gibi dinî yükümlülüklerin fakirlere ulaştırılması için günümüzde çeşitli yöntemler gündeme gelmektedir. Bu bağlamda gündeme gelen yöntemlerden biri de askıda ekmek uygulamasıdır.
Fitre, yemin kefâreti ve oruç fidyesinin, fakirin bir günlük gıda ihtiyacını karşılayacak miktarda ve vasıfta olması gerekir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 321, 322). Yemin kefâreti ve oruç fidyesinin miktarı da bir fitre miktarıdır. Askıda ekmek uygulamasında ise bir kişiye asgarî fitre miktarı çoğunlukla verilememektedir. Ayrıca bu usulle zekât, fitre ve fidyenin, verilmesi gereken yerlere ulaşıp ulaşmadığının tespit edilmesi de oldukça zordur. Görüldüğü gibi bu uygulamada bir fitre miktarının verilmesi ve verilen ekmeğin fitre verilebilecek yere ulaştığı garanti edilemediğinden fitre, yemin kefâreti ve oruç fidyesi, askıda ekmek uygulaması yöntemiyle ödenmiş sayılmaz.
Bu tür uygulamaların genel hayır ve hasenât kabilinden sayılıp diğer gönüllü bağışlar yoluyla yaşatılması tavsiye edilir.
GEREKÇE:
Askıda ekmek uygulaması, maddi imkânları yetersiz olan kişilerin ekmek ihtiyacını karşılamak amacıyla Osmanlıdan günümüze miras kalan bir uygulamadır. Bu usulde; hayırsever vatandaşlar fırına giderek ihtiyaç sahiplerinin faydalanması için gönüllerinden geçen ekmek sayısının parasını ödeyip ekmekleri fırına bırakmakta, fırın sahibi de ücretini aldığı ekmekleri askıya asarak ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktadır. Böylece ihtiyaç sahibi vatandaşlar fırına geldiklerinde ücret ödemeden ekmek alabilmekte ve mahcubiyet duymadan ihtiyacını giderebilmektedirler.
Günümüzde bazı Müslümanlar, fitre, yemin kefâreti ve oruç fidyesi gibi dinî yükümlülüklerini askıda ekmek yöntemiyle yerine getirmek istemektedirler. Ancak bilinmelidir ki;
Fitrede kişinin bir günlük gıda ihtiyacını karşılayacak miktar ölçü alınmaktadır. Bir kişiye verilen miktar, bir fitreden az olmamalıdır.
Yemin kefâretinin eda edilme şekli ise; on fakire birer fitre miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer fitre miktarı para vermek veya on yoksulu sabah akşam doyurmak ya da giydirmektir. Buna gücü yetmeyenlerin ise ara vermeden üç gün oruç tutmaları gerekir (Mâide 5/89).
Oruç fidyesi ise oruç ibadetinin eda edilememesi sebebiyle ödenen maddi bedeli ifade eder. Bir fidye
-tercih edilen görüşe göre- “sadaka-i fıtır” ile aynı miktardır (Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi‘, II, 97).
Askıda ekmek uygulamasıyla fitre, oruç fidyesi, yemin kefâreti gibi mali ibadetlerin ödenmesinde birtakım mahzurlar söz konusudur. Zira bu muameleye mekân temin eden esnaf, askıdan ekmek alanların gerçek ihtiyaç sahibi oldukları hakkında bir bilgiye sahip olmadığı gibi bu konuda sorumluluğu da yoktur. Uygulama, tamamen iyi niyet üzerine inşa edilmiş bir sosyal yardımlaşma yöntemi olsa da bu usulle zekât, fitre ve fidyenin, yerine ulaşıp ulaşmadığının tespit edilmesi oldukça zordur.
Askıda ekmek uygulamasında bir kişiye en az bir fitre miktarının verilmesi -çoğu zaman- mümkün olmaz ya da ihtiyaç sahibi tarafından tercih edilmez. Hâlbuki fitre, yemin kefâreti ve oruç fidyesi verilirken, bir kişiye düşecek miktar, en az bir fitre kadar olmalıdır.
Bütün bu gerekçelerden hareketle fitre, yemin kefâreti ve oruç fidyesi, askıda ekmek uygulaması yöntemiyle ödenmiş sayılmaz. Bu tür uygulamaların genel hayır ve hasenât kabilinden sayılıp diğer gönüllü bağışlar yoluyla yaşatılması tavsiye edilir.

https://kurul.diyanet.gov.tr/Karar-Mutalaa-Cevap/39742/fitre--yemin-kefareti-ve-oruc-fidyesinin-askida-ekmek-uygulamasi-yoluyla-verilmesinin-dini-hukmu-hk-

***Riyâzü's Sâlihîn'in "RAMAZAN ORUCU" Bâbı-6-


1223. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 


"Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır." 

Buhârî, Savm 5, Bed'ul-halk 11; Müslim, Sıyâm 1, 2, 4, 5 

Açıklamalar 

Ramazan ayının mânevî hayatımıza kazandırdığı ve dolayısıyla günlük yaşantımıza getirdiği rahmet ve güzelliği üç cümlecikle ortaya koyan hadisimiz, bizi ramazan ve oruç iklimine hem hazırlamakta hem de ısındırmakta ve böylece umutlanmamıza vesile olmaktadır. 

Hadisin ilk cümlesinde açıldığı bildirilen cennet kapıları, başka bazı rivayetlerde, rahmet kapıları ve gök kapıları olarak geçmektedir. Aslında bu üç tanımlama, aynı şeyin farklı anlatımından ibarettir. Zira netice itibariyle gök kapıları rahmet kapıları, rahmet kapıları da cennet kapıları anlamındadır. 

Cennet kapılarının açılması, ilâhî rahmetin her zamankinden daha büyük çapta hayatı kaplaması demektir. Bunun tabii sonucu cehennem kapılarının kapanmasıdır. Cehennem kapılarının kapanması ise, cehennem davetçisi şeytanların faaliyet alanlarının daraltılması, etkilerinin kısıtlanması demektir. Bütün bunlar da ramazan ayında topluca ve toplumca daha derinden ve yaygın olarak yaşanmaya başlanan temiz dînî hayatın bir bakıma sebebi, bir bakıma da sonucudur. 

Neticede hadisimiz, ramazan ikliminin, mü'minlerin maddî ve mânevî hayatına kazandırdığı değişimi, rahmet, bereket ve mutluluk havasını anlatmaktadır. Yoğun olarak kulluk yapılan bir mevsimin fazileti, şeytanların olumsuz etkilerinden büyük ölçüde sıyrılma, günahlardan sakınma ve rahmete ulaşma imkânlarında kendisini göstermektedir. O halde bu müsait ortamdan mümkün olduğunca yararlanmaya çalışmak herhalde yapılabilecek en akıllıca iştir. Ramazan ayı geldiğinde toplumda gördüğümüz güzellik, bereket ve mânevî havanın nereden kaynaklandığını hadisimizde bulmaktayız. Bu sebeple hadiste belirtilen hususlar iman hayatımız ve iki dünya mutluluğumuz bakımından son derece önem taşımaktadır. Ramazanı hayatımızda daha büyük ölçüde etkili kılacak davranışlarda bulunmak bize düşen görev olmaktadır. 

Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Ramazan, af, rahmet ve sevabın arttığı, şeytanların etki ve saptırmalarının azaldığı ve dolayısıyla cehennem kapılarının kapandığı bir ay ve müstesna bir zamandır. 

2. Kulluk yoğun zaman ve mekânların, rahmet ve bereketi topluca gösterilecek gayretlerle daha da arttırılabilir.
http://dosya.co/wsdzwf0clsn8/riyazus-salihin-8-cilt.pdf.html

Riyâzü's Sâlihîn'in "RAMAZAN ORUCU" Bâbı-5-


1222. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallalllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 


"Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." 

Buhârî, Îmân 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203, Müsâfirîn 175. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1, Savm 57; Tirmizî, Savm 1, Cennet 4; Nesâî, Sıyâm 39; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 33 

Açıklamalar 

Amel ve ibadetlerin makbul olabilmesi için iki önemli şart vardır. Bunlardan birincisi Allah'a iman; ikincisi, ihlâs ve samimiyet. Yani bir işi Allah rızâsını gözeterek, karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek yapmak, riyâ ve gösterişe kaçmamak. Bu iki husus hadisimizde iman ve ihtisab kelimeleriyle ifade buyurulmuştur. 

“İnsan, inanmadan nasıl ibadet eder?” diye bir soru akla gelebilir. Doğrudur. Ne var ki, gerçekten inanmadığı halde inanmış görünüp şu veya bu gerekçeyle birtakım güzel işler ve ibadetler yapanların varlığı da bir gerçektir. Öte yandan insan, bir şeyin hak ve doğru olduğuna inanır ve yapar. Fakat ihlâs ve samimiyetle değil, riyâ, gösteriş, korku, itibar vs. gibi birtakım geçici gerekçelerle yapar. Bu tür davranışlar her ne kadar ibadet ve iyilik gibi görünse de, onları işleyeni maksadına ulaştırıcı nitelik ve kıvama sahip değildir. Daha açık bir ifadeyle bu davranışlar makbul değildir. İşte hadisimiz işin çok önemli olan bu yönüne dikkat çekmekte, ramazan orucunu, onun farziyyetine, faziletine, faydasına yürekten inanarak ve karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek yani tam bir ihlâs ve samimiyetle tutan kimselerin, geçmiş günahlarından arındırılacaklarını müjdelemektedir. Âlimler "geçmiş günahları" ifadesini küçük günahlar diye yorumlamışlardır. Müellifimiz Nevevî'nin belirttiğine göre bazı fakihler, küçük günah bulunmadığı takdirde ramazan orucunun büyük günahları hafifletebileceğini söylemişlerdir. 

"Kim ramazan orucunu tutarsa... "ifadesinden açıkça anlaşılacağı gibi, ramazanın tamamını tutarsa demektir. Hadisimizdeki müjde, acaba "oruç" denebilecek en az miktarı, söz gelimi, bir günü oruçlu geçiren kimse için de söz konusu mudur? Değildir. Ancak hadisimizdeki iki şarta uyarak başladığı ramazan orucuna, hastalık vs. gibi meşrû bir sebeple devam edemeyenler, başlangıçtaki niyet ve davranışları sebebiyle bu müjdeli hükme dahildirler. Ayrıca bu ve benzeri bağışlanma müjdeleri sadece günahkârlar için geçerli de sanılmamalıdır. Bağışlanacak günahı olmayan kimseler için de derecelerinin yükselmesine sebeptir. Nitekim peygamberler bu durumdadır. 

Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Ramazan orucunu inanarak ve karşılığını Allah'tan umarak tutmak, geçmiş günahlardan arınma sebebidir. 

2. Allah'a iman etmek ve mükâfatını O'ndan beklemek (ihtisab) her ibadetin sıhhat ve makbuliyet şartıdır.
http://dosya.co/wsdzwf0clsn8/riyazus-salihin-8-cilt.pdf.html

13 Mart 2024 Çarşamba

Riyâzü's Sâlihîn'in "RAMAZAN ORUCU" Bâbı-4-


1221. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar." 

Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167-168. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 3; Nesâî, Sıyâm 44,45; İbni Mâce, Sıyâm 34, Fiten 13 

Açıklamalar 

Hadîs-i şerîf, metindeki fî sebîlillâh kaydından dolayı, "düşmanla savaşırken oruç tutan kimseler" olarak yorumlandığı gibi, savaş hali olsun olmasın Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseler hakkında da geçerli sayılmıştır. Nitekim bu ayırımı hadisi rivayet eden hadisçilerde de görüyoruz. Buhârî ve Tirmizî, onu cihad ve fezâilü'l-cihâd bölümlerinde naklederken, Müslim, Nesâî ve İbni Mâce oruç bahsinde zikretmişlerdir. 

Savaş esnasında oruç tutmak mücâhide hem cihad hem de oruç sevabını kazandırır. Ancak bu, oruç tutmanın mücahidi olumsuz yönde etkilememesi halinde geçerlidir. Oruçtan etkilenecek mücahidin oruç tutmaması evlâ ve efdaldir. Çünkü cihad başlı başına büyük güçlükleri olan ve başarılması gereken üstün bir görevdir. 

Allah yolunda yani Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimsenin yetmiş yıl cehennem azabından uzak tutulması, o kişinin cehennemde yakılmaması anlamındadır. Bazı rivayetlerde bu mesâfe yüz veya beş yüz yıl şeklinde geçmektedir. Yetmiş yıllık mesâfe bunların asgarisi olarak düşünülecek olursa, oruç tutanın durumuna göre bu mesâfenin yüz ya da beş yüz yıllık bir uzaklığı da kapsayabileceği anlaşılmış olur. Oruç tutan kişinin cehennemden uzak tutulacağı süre ve mesâfe ile ilgili olarak on beş kadar sahâbînin rivayeti bulunmaktadır. 

Hadiste yıl karşılığı olarak güz mevsimi anlamındaki "harîf" kelimesi kullanılmıştır. Fakat Araplar bu kelimeyi genellikle bir mevsim için değil bütün bir yıl için kullanırlar. 

Hadis 1342 numara ile "Cihâd" konusunda tekrar gelecektir. 

Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Allah yolunda O'nun rızâsı için oruç tutmak pek faziletli bir ibadettir. 

2. Oruç, cehennem azâbından kurtuluşa vesiledir. 

3. Kendi rızâsı için ibadet eden kullarına Allah Teâlâ'nın ikramı büyük olacaktır.

http://dosya.co/wsdzwf0clsn8/riyazus-salihin-8-cilt.pdf.html

***Riyâzü's Sâlihîn'in "RAMAZAN ORUCU" Bâbı-3-


1219. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 


"Allah yolunda çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından, ‘Ey Allah'ın (sevgili) kulu! Burada hayır ve bereket vardır’, diye çağırılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücahidler cihad kapısından, oruçlular reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından (cennete girmeye) davet edilirler." 

Ebû Bekir radıyallahu anh: 

- Anam babam sana kurban olsun ey Allah'ın Resulü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyacı yoktur ama, bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır? dedi. 

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: 

- "Evet, vardır. Senin de o bahtiyârlardan olacağını ümit ederim" buyurdu. 

Buhârî, Savm 4, Cihâd 37, Bed'u'l-halk 9, Fezâilü ashâbi'n-Nebî 5; Müslim, Zekât 85, 86. Ayrıca bk.Tirmizî, Menâkıb 16; Nesâî, Zekât 1, Cihâd 20, Sıyâm 43 

Aşağıdaki hadis ile birlikte açıklanacaktır.

1220.Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez." 

Buhârî,Savm 4; Müslim,Sıyâm 166. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 43;İbni Mâce, Sıyâm 1 

Açıklamalar 

Birinci hadisteki çift sadaka, bazı rivayetlerde iki koyun, iki sığır, iki dirhem diye aynı maldan, aynı cinsten iki sadaka şeklinde açıklanmıştır. Bu ifadeden, sadaka vermeye mümkün olduğunca devam eden kimselerin kastedilmiş olma ihtimali bulunmaktadır, hatta bu ihtimal daha da kuvvetli gözükmektedir.

 Sadaka vermeyi ve iyilik yapmayı bir çeşit alışkanlık haline getirmiş olan kimseler muhtelif cennet kapılarının her birinden ayrı ayrı davet edileceklerdir. Yani namaz, cihad ve sadaka gibi ibadet ve iyilikleri sürekli yapanlar bu ibadetlere ayrılmış kapılardan çağrılacaklardır. Oruçluların, diğer bir ifadeyle oruç tutmaya özel önem verenlerin, çok oruç tutanların reyyân isimli kapıdan çağırılması ise, onlara özel bir ikrâmdır. Zira reyyân, "atşân"ın tam karşıtı bir anlam ifade etmektedir. Atşân, "susuzluktan yanmış"; reyyân, "suya kanmış" demektir. Yalnızca dünyada oruç tutarken susuzluk çekenlerin bu kapıdan girecek olmaları ve o kapıdan onlardan başka hiç kimsenin giremeyecek olması ikinci hadiste bildirilen gıpta edilmeye lâyık bir üstünlüktür. Hatta o kapıdan girenlerin asla susuzluk yüzü görmeyeceği, "Kim bu kapıdan girerse, sonsuza dek susuzluk hissi duymaz" diye açıkça müjdelenmiştir (bk. İbni Mâce, Sıyâm 2; Nesâî, Sıyâm 43). Hiç şüphesiz bu ayrıcalık oruç ibadetinin, diğer ibadetler arasındaki yerini ve kıymetini göstermektedir. 

Birinci hadiste, iyilik ve hayır çeşitlerinin hemen hemen hepsinde özel bir gayreti bulunan Hz. Ebû Bekir'in, cennete girme sonucunu değiştirmemesine rağmen, bütün cennet kapılarından birden çağrılacak kimselerin de bulunup bulunmadığını sorması, gerçekten yerinde bir sorudur. Resûl-i Ekrem Efendimiz'in soruya olumlu cevap vermesi ve özellikle Hz. Ebû Bekir'in o bahtiyârlardan olduğunu bildirmesi hem bir müjde hem de ümmete yönelik büyük bir teşviktir. 

Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Aynı cinsten çift sadaka veren sürekli hayır yapan kimseler, cennetin muhtelif kapılarından cennete girmeye davet edileceklerdir. 

2. Cennetin reyyân kapısından sadece oruçlular gireceklerdir. 

3. Hz. Ebû Bekir, bütün cennet kapılarından birden davet edilecek bahtiyârlardandır.


http://dosya.co/wsdzwf0clsn8/riyazus-salihin-8-cilt.pdf.html