Kur'an-ı Kerim insanları hem dünyada, hem de ahirette mutlu edecek bir hayata hazırlamayı hedefler. Bu sırada da bu hedefin gerçekleşmesine engel olmaya çalışan en büyük düşmanımızı da tanıtır. Tanıtırken, bir çok ayette Şeytan'ın insanların apaçık düşmanı olduğu onların da Onu düşman bilip Ona uymamalan ve Allah'a sığınmaları gerektiği vurgulanır.
Kur'an, Şeytan'ın insanların düşmanı olduğunu belirtmekle yetinmez onun hangi zararlı davranışları telkin ettiğini de dile getirir. Böylece insanlar, hangi telkinlerin Şeytan'a ait olduğunu öğrenir ve onun tuzaklarına düşmekten kolayca kurtulabilirler. Bu vesvese ve telkinler nelerdir bir kısmını sıralayalım:
1- Allah'ı unutturmak.
2- Yapılacak iyi işleri ya da söylenecek güzel sözleri unutturmak.
3- İnsanlara, Allah hakkında bilmedikleri şeyleri söylemeyi emretmek.
4- Kötülüğü ve hayasızlığı emretmek.
5- İnsanların kalplerine, mallarını Allah yolunda harcadıkları takdirde fakir
düşecekleri korkusunu salmak.
6- Malların israf yoluyla saçılıp savrulmasını telkin etmek.
7- İçki içmek, kumar oynamak, putlara tapmak veya onlar adına kurban
kesmek, fal okları ve benzeri şeylerle falcılık yapmak gibi işleri emretmek.
8- İnsanların arasına düşmanlık ve kin bırakarak onların arasını bozmak;
birbirleriyle kavga etmeye, hatta bu hususta aşırı gidip cinayet işlemeye
teşvik etmek.
9- İnsanları, Allah' ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak.
10-İnsanların yaptıkları kötü işleri ve çirkin davranışları, onlara güzel gösterip
süslemek.
ll- Kafirleri Müslümanlara karşı kışkırtıp onlarla mücadeleye sevk etmek.
12- Müslümanları düşmanlarıyla korkutmak.
13- Allah'ın yaratışını veya yarattığını değiştirmeyi emretmek.
Şeytan'ın diğer bazı istekleriyle beraber, insanlara Allah'ın yaratışını değiştirmeyi emredeceğini bildiren Nisa suresinin 119. ayetinin meali şöyledir:
'Mutlaka onları saptıracağım, onları bir takım temennilerle oyalayacağım. Onlara hayvanların kulaklarını yarmalarını emredeceğim. Yine onlara Allah 'ın yaratışını değiştirmeyi emredeceğim. "
"Hayvanların kulaklarını yarma" işi, cahiliye toplumunda yerleşmiş ve gelenek halini almış bir tür şirk örneği idi. Şöyle ki, onlar bir dişi deve beş defa doğurur ve beşinci yavrusu da erkek olursa onun kulağını yararlar, "bahira" adını verdikleri bu deveden faydalanmayı yasaklarlardı. Böylece helal olan bir şeyi haram sayar, üstelik kendilerinin uydurdukları bu batıl hükmü "Allah emretti" diyerek Allah' a isnat ederlerdi. Ya da putlara tapmak maksadıyla kesecekleri kurbanlık hayvanları diğerlerinden ayırmak için onların kulaklarını keserlerdi. Bu bir inkar ve şirk iken, onu ibadet zannederlerdi.
Şeytan'ın ayette bildirilen son emrini dile getiren "Allah'ın yaratışını değiştirecekler" ifadesi hakkında ise müfessirler bir çok tefsir ve yorum ileri sürmüşlerdir. Bunları kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür:
1- İnsanları veya hayvanları iğdiş etmek ( erkeklik bezlerini burarak ya da çıkararak dölleyemeyecek duruma getirmek.)
2- Cilde dövme yapmak, süs için dişleri seyrekleştirmek gibi insan bedeninde sağlık nedenlerine bağlı olmayan operasyonlar.
3- Cinslerden (erkek-kadın) birinin diğerine benzemeye çalışması.
4- Cinsel arzuların kadın yerine erkekle tatmin edilmesi.
5- Organları ve kabiliyetleri yaratılış gayesinin dışında kullanmak.
6- Helali haram, haramı helal saymak
7- Gözleri çıkarmak, kulakları kesmek gibi fiillerle canlıların bedenine zarar
vermek
8- Güneş, Ay, taş ve ateş gibi Allah'ın insanların faydası için yarattığı varlıkları yaratılış gayesine aykırı olarak ilahlık mertebesine çıkarmak.
9- Fıtrat dini olan Allah'ın dinini, yani İslamiyet'i değiştirmek.
10- Mevdudi ise İnsanın bir şeyi veya yaratığı, yaratıldığı amacın dışında kullanması. Yani, insanın eşyaların tabiatına aykırı yaptığı bütün değişiklik ve fiiller, Şeytan'a uymasının birer sonucudur." diye açıklamış.
Dolayısıyla burada Şeytan' ın değiştirmeyi emrettiği şeyin Allah'ın yarattığı her şeyi kapsaması mümkündür. Bu yaratılan şeyler varlık olabileceği gibi, kainatın nizamı için Allah cc tarafindan konulmuş kanunlar da olabilir. Dünyanın ya da kainatın mevcut dengesini bozmak gibi.
Hikmet AKDEMiR*