21 Şubat 2015 Cumartesi

444.ÖMER bin Hattab MÜSLÜMANLIĞI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Nurettin Yıldız'ın dinlediğim bir sohbetinden çok etkilendim. Sohbetin videosunu dinlemenizi tavsiye ederim ama vaktiniz yok ise benim etkilendiğim bölümlerin özetini aşağıda bulabilirsiniz:

 Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bu dünyadan Rabb’ine giderken, ashabından 10 kişiyi Allah’ın onlara cennet sözü verdiği müjdesiyle müjdelendirerek ahirete gitti. 
 Dolayısıyla bu 10 insan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizden sonra yaptıkları, sözleri, tavırları, kimlikleri, bizim için örneklerdir.
 Eğer biz Peygamber aleyhisselamdan başka birisini tavırları, konuşmaları eylemlerinde örnek alacaksak, bu “cennetle müjdelenmiş 10 insandan” almalıyız.

 Bu 10 sahabiden bir tanesi de “Ömer bin Hattab” radıyallahu anhtır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ahirete intikal ederken Hz. Ömer’i  radıyallahu anh örnek göstermişti. Onu (radıyallahu anh) yerine geçebilecek, Ümmet’e örnek olabilecek insan olarak karşımıza çıkarmıştı. Elbette sadece Ömer radıyallahu anh değildi ama  bugün önümüzde örnek olarak durması açısından onu ele alıyoruz.

 Ömer bin Hattab radıyallahu anh bu Ümmet’in ilk Müslümanlarındandır. Allah Teâlâ’nın indirdiği Kur’an’ı Kerim’le, ayet ayet yan yana durmuş, Cebrail aleyhisselamın gelişini gidişini seyretmiş Müslümanlardandır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle defalarca baş başa kalmış insandır. Allah’ı ve rızasını dert edinmiş, bunun dışında hiçbir şeyi kendisine örnek almamış, hiçbir duygudan etkilenmemiş insandır. 

  Ömer bin Hattab gibi veya Ali bin Ebi Talib gibi, Ebu Bekir gibi, Enes ibni Malik radıyallahu anhum gibi büyük şahsiyetlerin bu Ümmet’in önünde duran büyüklerin hayatlarından öğrendiğimiz kesitler, olaylar karşısında gösterdikleri tepkiler, ayakta duruşları, duygusallıkları gibi örnekleri çok iyi değerlendirmeliyiz.

 Bu anlamdan yola çıkarak Ömer bin Hattab radıyallahu anhın ölüm döşeğinde iken karşımıza çıkan şahsiyetini defalarca düşüneceğimiz kadar ciddi bir örnek görüyorum. 

Her insan gibi Ömer bin Hattab  radıyallahu anh da ölümle karşılaştı. Ölümün insana unutturmadığı acı yoktur. Ölüm anında titremeyen yoktur.

 Ömer bin Hattab radıyallahu anh bir gün sabah namazı kıldırırken hançerlendi, üç gün kan kaybetti, üçüncü gün Rabb’ine şehit olarak kavuştu.
 Bu üç gün içerisinde Ömer bin Hattab’ın radıyallahu anh, yaşadığı bu üç gün Ümmeti Muhammed’in en değerli bilgi kaynaklarında, başta Sahihi Buhari olmak üzere kayıt altına alındı.

 “Ömer radıyallahu anh hançerlendi, kan kaybetti, mihrapta şehit oldu” dan ziyade, “Ömer  radıyallahu anh,  öleceğini anlayınca ne yaptı” sorusunun cevabından yola çıkmak istiyorum. İki şeyden dolayı:


 Bir insanın yanına gelen doktorlar “yapacak bir şey yok” dedikten sonra öleceğini anlayınca ne yapıyorsa, o insanın en ciddi tavrı odur, gerçek imanı odur. Bu hepimiz için bir gerçektir. Yani bir insan rahat zamanında gerekli-gereksiz her şeyi  konuşabilir; Ama can çekişmeye başlayan bir insan gereksiz şeyler konuşmaz. İkinci derecede gördüğü işleri gündeme getirmez. Can çekişmeye başlayınca “ çağırın eski asker arkadaşlarımı bir muhabbet edelim” demez herhalde.

İnsanlar neyi zirvede tutuyorlarsa hayatlarının en önemli noktası neyi görüyorlarsa son sahnelerinde onunla meşgul olurlar. Son dakikalarını onunla geçirirler.

 Ömer bin Hattab radıyallahu anh üç gün kadar öldü ölecek sahne yaşadı. Sürekli kan kaybetti. Bir sabah, namazı kıldırırken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mihrabında hançerlendi. Kaldırıldı evine götürüldü. Evinde üç gün kadar zaman yaşadı. Geleni oldu, gideni oldu. İstekleri oldu. Konuşmaları oldu. Bu sahneleri Sahihi Buhari’den toplayıp sizinle paylaşmak istiyorum : İki şey için paylaşmak istiyorum:

 Birincisi: Ömer bin Hattab’ın zirve hayalleri neydi son anında hepsi ortaya çıktı.

 İkincisi de: Biz nasıl bir Müslüman olmalıyız? Bunu Ömer’in radıyallahu anh üzerinden ölçmek istiyorum. Ömer’in radıyallahu anh 63 yıllık hayatında siyasetin başındayken dünyanın en büyük imparatorluklarından birini yere sermiş bir adam olarak, büyük imparatorlukların elçilerinin önünde diz çöktüğü, bütün insanların adil bir lider olarak bildiği bir Ömer olarak. Ama artık ayağa kalkamayacağı, başını bile kaldırıp yastığa koyamayacak durumdayken oğlundan, kızından istediği şeyler, Müslümanlarla konuştukları bize örnek olacak. Biz, kim gibi olmalıyız sorusunun cevabını Ömer’in radıyallahu anh son üç gününde görüyoruz. Bu sebeple Müslümanlığımız hadi Ömer’in diri günleri gibi olmadı diyelim, anam babam sana feda olsun ya Resûlullah diyen Ömer gibi olamadık diyelim, son duygularında birkaç saat sonra ölecek bir insan olarak Ömer bin Hattab’ın üzerinden alacağımız dersleri düşünelim istiyorum . Duygusal bir sahne şüphesiz. Ölmek üzere olan bir insanın konuşmaları ama biz kuru kuru ağlama yerine “vah Ömer ne büyükmüş, ah Ömer ne iyiymişsin sen” deme yerine “işte Müslümanlık” buymuş dememiz gerekiyor. Genelde insanlar bu tip sahneleri dinlerken “vay be ne insanlar geçmiş” diyerek şeytanın tuzağına düşerler. Vay be ne büyükmüş Ömer demek bir şeytan tuzağıdır. İşte Müslümanlık buymuş, demek ise ibret almaktır. Ders almaktır. Boş ağlamaları bitirmemiz lazım. Saatlerce ağlamak bir ibadet değildir. Bir dakika tefekkür edip gerçek Müslümanlığı yakalamak ise Kâbe’nin huzurunda yüz sene namaz kılmaktan değerlidir. 

 İşte Müslümanlık! Ömer’in Müslümanlığı! Son sahnesinde riya imkânı yok. Uzun uzun düşünme imkânı yok. Ölüyor çünkü. Midesinden kanlar boşanıyor. Doktor süt getirmiş içirmiş; bağırsaklarından, midesinden dışarı çıkmış. Anlaşılmış ki ölecek. Böyle bir zamanında konuşuyorsa, bu zamanında bir şeyler talep ediyorsa bu o kişinin altmış üç sene neyle yaşadığını gösteren bir duygudur. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin: “ bu Ömer hakkın lisanıyla konuşuyor” dediği zaman gerçekten bunu hak ederek Ömer’in radıyallahu anh, ona söylediğini anlamamızı gösteren bir fırsattır bu sahneler.

 Bu sebeple, Ömer’in Müslümanlığı, Ömer’in radıyallahu anh 63 senesinden değil, son 63 saatinden anlaşılsın istiyorum. Ölen birisi konuşuyorsa doğru konuşuyordur. İşte Ömer bin Hattab’ı radıyallahu anh bu açıdan bir kere daha düşünmemiz gerekiyor. Müslümanlığımızı, diriykenki Müslümanlığımızı, ölüm yatağındaki Ömer’in Müslümanlığıyla karşılaştıralım istiyorum. Ashabı kiram gibi değerli insanların şahitliği ile ortaya konmuş bir Müslümanlık var bir de bizim Müslümanlığımız var. Bu Müslümanlığımızla o Müslümanlığı kıyas edelim, erkek olarak, kadın olarak kıyas edelim, genç olarak, ihtiyar olarak kıyas edelim “neredeyiz”i bulalım. Çünkü bizim nerede olduğumuz ve bulunduğumuz yerin kalitesi belgeli değildir. Ama Ömer’in radıyallahu anh Müslümanlığı, Allah’ın ve Peygamberi’nin garantisindedir. bu nedenle Ömer’in radıyallahu anh bize kıyas edilmesi mümkün değildir. Biz kimiz ki? Ama bizim Ömer’e radıyallahu anh kıyas edilmemiz mümkündür, gerçektir, olması gerekendir.

Ömer bin Hattab’ın şahadetinden önceki son haccında, yanında bulunanların dinlediği bir duası var. Dua ederken demiş ki: “Allahım! Artık yaşlandım. Kendimi güçlü de hissetmiyorum. Bu insanların sayısı da arttı. Başımı bir belaya sokmadan, bir yanlış iş yapmadan beni Sana al ya Rabb’i!”  Böylece Ömer bin Hattab’ın radıyallahu anh haccında son duasının bu olduğunu yanındakiler tespit etmişler.

 Sonra da bir gün kızı Hafsa radıyallahu anhanın yanında -kızı biliyorsunuz Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hanımlarından biridir, annemiz durumundadır-  şu şekilde dua etmiş. “Allahım! Ben senden hem şehitlik istiyorum hem de bu şehitliği Resûlullah’ın yanında istiyorum” demiş.

 Şehitlik cihadda ortaya çıkan, kâfirle yüzleşince ortaya çıkan bir nasiptir. Kızı Hafsa da: “Baba hem şehitlik istiyorsun hem Medine’de istiyorsun. Medine’de savaş olmaz ki” demiş. “  Dönmüş demiş ki: “Kızım Allah yapar, merak etme!” 

Burada henüz hayattayken dersleri başlayan bir Ömer'le karşılaşıyoruz. Ders vermeye devam ediyor. İtimada bakın. İki olmaz bir arada olmaz şeyi istiyor, Resûlullah'ın Hanımı, Annemiz Hafsa: "baba böyle bir şey olmaz" diyor, Medine'de savaş olmuyor ki. Ama Ömer radıyallahu anh istekte bulunduğu Allah'ın her şeye muktedir olduğuna iman ediyor. 

 Amr ibni Meymun'un radıyallahu anh Buhari'de ve diğer hadis kitaplarında rivayet edilen uzunca bir olayı var. Bu olay Ömer bin Hattab radıyallahu anhın şehadetiyle ilgilidir. 

 Amr ibni Meymun diyor ki: "Ömer sabah namazına geldiğinde, önce safları düzeltir, sonra da safların düzeldiğini görünce namaza tekbir getirirdi. Yusuf Suresi, Hicr Suresi gibi sureleri okurdu ki insanlar birinci rekâta yetişsin. Yine bir gün sabah namazına geldi, safları düzeltti. Sonra da namaza durdu, tekbir getirdi. O tekbir getirince Ebu Lu'lue isimli bir köle, Mecusi, Ömer bin Hattab'ı arkasından hançerledi, Ömer bin Hattab: "bir köpek beni ısırdı" diye bağırdı.

 Amr ibni Meymun radıyallahu anh hemen arkasında namaz kıldığı için sahneyi iyi görmüş. O arada da katil yakalanmamak için etrafındakileri hançerleyerek kaçtı. Kaçarken de on iki kişiyi daha yaraladı, yedisi şehit oldu o esnada. Olayın yeri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin on sene namaz kıldırdığı mescidin mihrabı. Ömer de sabah namazı kıldıracaktı, tekbir getirdi. İstiftah yaparken bu olay meydana geldi. Bir Müslüman Ebu Lu’lue denen Mecusi’yi yakaladı ama o da kendini öldürdü, intihar etti. Böylece katil de ölmüş oldu. Ömer radıyallahu anh yere düştü, hemen bu sahneye dikkat edelim: Ömer yere düştü, insanlar ne oldu diye arka saftakiler Ömer’in üzerine geldiler. Ömer, Abdurrahman ibni Avf’ın elini tuttu, sen geç namazı kıldır, dedi. Abdurrahman ibni Avf çok kısa zammı sureler okuyarak namazı kıldırdı. Diyor ki Amr ibni Meymun: “Ne olduğunu arka saftakiler anlamadığı için ‘subhanallah, subhanallah’ diye bağırmaya başladılar.” Yani imamın sesini duymuyoruz imam yüksek sesle okusun, demek istiyorlar. Önde ne olduğundan haberleri yok. Burada kanın mı duracak aklın mı duracak, imam kim cemaat kim mi ölçeceksin Allah için hepimiz tefekkür edelim. Ümmet’in lideri hançerleniyor, birisini safa geçiriyor, o orada yaralar içerisinde kıvranıyor, arka saftakiler kıpırdamıyor. Ön saftakiler de kıpırdamıyor. Çünkü namazdalar! 

Namaz kılıyorlardı. Abdurrahman bin Avf namazı kıldırdı, namazdan sonra dünya yıkıldı, Ömer’in radıyallahu anh hançerlendiği  anlaşıldı. Ömer bin Hattab’ı hemen sal yapıp evine götürdüler. İbni Abbas radıyallahu anhuma anlatıyor -( ibni Abbas bundan sonrasına devam ediyor. Amr ibni Meymun’dan sadece o sahnesini alıntıladık. Ama bu olayı da Sahihi Buhari’den naklediyoruz,) özetleyerek: “Eve götürdüler, Ömer bin Hattab radıyallahu anhı yatırdılar. İbni Abbas’ı işaret etti, “gel” dedi. “Çabuk git, beni kim yaraladı bak.” Dedi. İbni Abbas: “gittim, dolaştım” diyor “Öldürenin Muğire ibni Şu’be’nin kölesi Ebu Lu’lue olduğunu anladım, geldim, dedim ki: ‘Ya emire’lmüminin! Seni öldüren Muğire’nin Mecusi kölesiymiş.
 Ellerini kaldırmış “Elhamdülillah, elhamdülillah, Rabb’im sana şükür olsun, beni bir mü’min öldürmedi. Kıyamet günü mü’minle yüzleşmeyeceğim.” Demiş. Bir kere daha aklımızı ve beynimizi durdurup  Ömer Müslümanlığını görebiliriz. Resûlullah’ın mihrabında hançerleniyor, Sevindiği şey ise “mü’minle karşılaşmayacağım kıyamet günü” diyor. “Benim yüzümden bir mü’min cehenneme girmeyecek.” Diyor.

 Mü’min kardeşliği! Aklımızın durması gerekiyor. Müslümanlığımızı bu şablonun üstüne oturtmamız gerekiyor -radıyallahu anh-. Sonra diyor ki: “İbni Abbas! Sen ve baban hep bana karşı çıktınız, diyor. Size dedim ki: Resûlullah’ın Medine’sine mü’min olmayanı sokmayalım. Bak siz beni gevşettiniz, mü’min olmayanları da Medine’ye soktunuz, Resûlullah’ın mihrabında cinayet işlediler.” diyor. 

Olay şu: Ömer bin Hattab "mü’min olmayan Resûlullah’ın şehrine girmesin" diye kararname çıkarmış. İbni Abbas da babası Abbas da radıyallahu anhum cemian, böyle yapmayalım, mü’min olmayan niye gelmesin ki, demiş. O da Peygamber’in amcası karşı çıkıyor diye “peki, gelebilirler” demiş. Ölürken de: “ben size demedim mi” deyince İbni Abbas demiş ki: “merak etme ya emire’l mü’minin, toplayıp hepsini öldürürüz şimdi” demiş. Ömer radıyallahu anh bir kere daha: “Resûlullah’ın şehrine girme şerefine erdikten, bizim camilerimize girdikten sonra mı insan öldüreceksin?” Demiş. “Hala hata yapıyorsunuz?”
 Eğitimi hala devam ediyor Ömer’in radıyallahu anh. 

 Bu arada bir genç geliyor Ömer’i radıyallahu anh ziyarete. İçeri giriyor ve diyor ki: “Ya Emire’l Mü’minin! Ne mutlu sana ilk Müslümanlardansın. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölürken seni seviyordu. Ebu Bekir seni severek gitti. Bütün mü’minler de seni seviyorlar. Ne mutlu ya Emire’l Mü’minin!” Deyip çıkıyor. Çıkarken gence bakıyor ve “Bu çocuğu bana çağırın.” diyor. 

Bir kere daha aklı durdurabiliriz. Akla gerek yok. Mantığa gerek yok. Ömer’e radıyallahu anh ihtiyaç var şu anda. Genç geri gelmiş. “Yavrum” demiş “eteklerin çok uzun, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ‘paçalarınız uzun olmasın’ buyurmuştu. Sen paçalarını kısa tut hem de daha temiz olursun, hadi yavrum şimdi git.” 

Ölüyor, bir delikanlının paçasının kiri onu meşgul ediyor. Akla gerek yok, Ömer’e radıyallahu anh gerek var şu anda. Şurada, burada helak olan binlerce, milyonlarca genci dert etmeyen bizler,Hz. Ömer’in radıyallahu anh girdiği cennete gireceğiz değil mi? İşte onun Kimliği yüzde yüz ortaya çıkıyor. Sonra oğlunu çağırmış: “oğlum anamız Aişe’ye git, ondan bir ricada bulun” demiş “ama içeri girerken Mü’minlerin Emiri Ömer gönderdi deme” demiş “Ömer bin Hattab gönderdi de” demiş, “sonra de ki anamıza: ‘Ömer’in bir hayali var, iki arkadaşının yanına gömülmek istiyor’ izin verir mi -çünkü Aişe anamızın evi, babası ve kocasının mezar olarak bulunduğu yer- izin verirse beni oraya gömün.” Demiş. Abdullah radıyallahu anh  Aişe annemizle ilgili sahneyi  anlatıyor: “Gittim baktım ki,  Aişe anamız hüngür hüngür ağlıyor.Ben de dedim ki: Mü’minlerin emiri senden  ricada bulunuyor.” demiş. O da buyurmuş ki: “Ben orayı kendime ayırmıştım ama Ömer benden daha hak sahibidir, olur gelsin.” demiş. Sonra ibni Abbas diyor ki: “Biz  Ömer’le teselli verici konuşmalar yaparken Biri dedi ki: ‘Abdullah geliyor, Abdullah geliyor’ Beni doğrultun, beni doğrultun’ demiş. Kaldırmışlar birisi dizine koymuş onu. Gelir gelmez ‘ne dedi’ demiş. ‘Babacığım, ne istediysen onu dedi’ demiş. ‘Ömer’in bir isteği kalmadı bu dünyada tamam’ demiş. Bundan sonra ne isterseniz yapın."   

Son sahneyi de Osman İbni Affan anlatıyor radıyallahu anh:  ‘Emirel Mü’minin Ömer bin Hattab radıyallahu anhı en son ben ziyaret ettim. Benim yanımda vefat etti’ diyor.

  “oğlu Abdullah oturmuş kanlar içindeki babasının başını dizine koymuştu artık can çekişiyor. 
“Demiş ki: ‘oğlum başımı toprağa koy’ 
 O da: ‘Baba toprakla benim dizim ne fark eder, sen rahat et’ demiş.
 Biraz sonra: ‘oğlum başımı toprağa koy dedim sana’ demiş. ‘Ne fark eder baba’ demiş. Zaten işte can çekişiyorsun demeye getirmiş. ‘be çocuk başımı toprağa koy dedim sana’ demiş.
 Üçüncü defa -Osman bin Affan’dan bu sahneyi dinliyoruz- üçüncü defa deyince başını yere koymuş. Sonra da dönmüş oğluna demiş ki: ‘oğlum sizin bildiğiniz gibi değil ‘vay bana Allah beni affetmezse ben ne yapacağım bari Allah başımı toprakta görsün, beni tevazuda görsün’ demiş.

 Bir hacca gidip geldiği için, Ramazan’da fitre verdiği için kendisini garanti gören mü’mine bak, Ömer bin Hattab’a bak. Vay benim halime diyen, ağlayan Ömer’e radıyallahu anh bak.
Ağlama hakkımız bile bulunduğunu zannetmiyorum. Bu gerçeklerin bizi ağlatması lazım. Ömer’in radıyallahu anh duygusallığı değil. Halimiz bizi ağlatmalı. Bu esnada Ömer bin Hattab ile uzun uzun görüşmeler de yapıyor ashabı kiram. Diyorlar ki: “Ya Emire’l Mü’minin! Ölüyorsun, senden sonra Müslümanların başına geçecek adamın da ismini versen çok iyi olur.” Yani birisini söyle senin yerine geçsin. Böylece Müslümanların lideri hazır olsun.

  Cevabına dikkat ediniz: “Yaşarken sizin sorumluluğunuzla yaşadım öldükten sonra da mı bu sorumluluğa devam edeceğim ben, benim sülalemden bir kurban size yeter” diyor.

 Akıllar bir kere daha dursun. Mantığı öldür. desteklediği, “bunu lider yapın” dediği insanın yüzünden mezarda rahat edip edemeyeceğini düşünüyor. Diyorlar ki: “oğlun Abdullah’ı çok beğeniyoruz onu başımıza bırakabilirsin” “bizim ailemizden bir kurban size yeter” diyor. Sonra da müthiş bir proje geliştiriyor. Diyor ki: “Aşere-i mübeşşereden -Yani hayatta iken cennetle müjdelenen on kişiden (o dördüncüsüydü)  altısı hayattaydılar.- bu altı kişiye bir komisyon kurdurun, onlar Ümmeti Muhammed’in liderini kendi aralarında seçsinler. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ederken onlardan razıydı. Demek ki onlardan birisidir Resûlullah’ın yerine vekil olacak” diyor sonra da ashabı kiramdan ensardan birisini çağırıyor. Dikkat edin! “Sen, bir elli kişilik silahlı grup kur” diyor. “Bunları ben vefat ettiğim dakikadan itibaren bir odaya kapatın. Üçüncü gün dolduğunda eğer Ümmet’in liderini seçmedilerse hepsini öldürebilirsin.’ 

Ömer Müslümanlığı; aşere-i mübeşşereden de olsan Ümmet’i başsız bıraktın mı Ömer’e göre ölümü hak ediyorsun demektir. Bunlar böyle bir Müslümanlık öğrendiler Resûlullah’tan sallallahu aleyhi ve sellem. 

 Ömer üçüncü gün vefat etti.

Çok önemli birkaç noktayı Ömer Müslümanlığı olarak bugün biz önümüze koyup şu maddeleri bir kenara yazıp Müslümanlığımızı yorumlarken, “Araplardan daha iyi Müslüman’ız biz demek ne demekmiş bunu da ölçmek için önümüze malzeme olarak koyabiliriz. 

 Var mı içimizde, yedi-sekiz hançer yiyeceksin, ciğerlerin dışarı çıkacak ama önce Müslümanların namazını kıldıracak adamını düşüneceksin. Önce namaz diyeceksin. Ömer Müslümanlığı budur işte. Yedi hançer de yesen kafan da kopsa namaz daha önemli. Abdurrahman ibni Avf’ı mihraba geçirdi. Namazı kıldırdı ve ondan sonra “eve götürün beni” dedi. 

 Önce namaz, sonra hayat! Önce namaz, sonra iş! Ömer Müslümanlığı budur.

 İkincisi: cümlesine dikkat ediniz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin cennetle müjdelediği adam, on yıl Ümmeti Muhammed’in başında başarılı bir siyasetçi, ümmeti yönetmiş. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin pek çok hayali onun elinde gerçekleşmiş. Ama derdine bakın: “beni öldüren mü’min olsa ne yapacaktım kıyamet günü” diyor. “Bir mü’min beni öldürdüğü için cehenneme girerse ne yaparım” diyen adam insanlığın aradığı adamdır bugün. Elhamdülillah, benim kanıma mü’min bulaşmadı. Elhamdülillah diyen bir  Ömer Müslümanlığını konuşuyoruz.

 Ömer’deki radıyallahu anh Müslümanlık idraki bizim bugün anlamakta zorlandığımız bir seviyedir. Ama zorlanmamız gereken bir şey daha var. Yirmi tane cennet yok, bir tane cennet var. Bu Ömer radıyallahu anh ile mi cenneti paylaşacağız biz!  Çok tefekkür etmemiz gerekiyor. 

Bu ölüm sahnesinde oğlunu çağırmış. Bir nokta daha, beyin durduracak bir şey daha var. "Oğlum çok çabuk git kime ne kadar borcum var bunları topla bana" demiş. On yıl Bizans İmparotorluğu'yla savaşmış, Pers İmparatorluğu'nu yerle bir etmiş bir devletin başındaki adam bu. On yıl. Her ay bir fetih gerçekleşmiş, Medine'ye altın ve mücevher yağmış. "Oğlum borçlarımı topla" demiş. Bir zaman sonra gelmiş Abdullah: "baba, seksen bin dinar kadar borcun var" demiş.  "Oğlum neyim varsa benden sonra hepsini topla, onları sat. Eğer yetmezse bu borca amcanlardan, bizim Benî Hattab ailesinden topla, o da yetmezse Kureyşliler'den topla, sakın Ümmeti Muhammed'e borç bırakma" demiş." Peki babacığım" demiş, rahatlamış Ömer.  Ömer borçlandıysa yetim çocuklar için borçlandı.

 Bu Müslümanlık, Ömer Müslümanlığı, kalite Ömer kalitesiydi.

 Ve Bir mantık daha Ömer'den bize vasiyet kalmalı. Resûlullah'ın mihrabında hançerlendin, şahadet arzun vardı, Medine'de Resûlullah'ın aleyhisselatu vesselamın kabrine beş metre bulunan yer. Resûlullah'ın yanı başında şehit oldun. Yanı başına defnedileceksin, garanti aldın. Ama bir delikanlı, bir mekruh işliyor sen onla uğraşıyorsun. Ömer Müslümanlığı! Dertli Müslüman, Ölürken de dertli. Bu genç günaha giriyor, yazık oluyor buna, sünnete aykırı davranıyor. Haram işliyor, zina işliyor değil paçaları uzun, kirleniyor paçaları, kirli paçalarıyla dolaşacak bu delikanlı. 

Ömer'in radıyallahu anh gözünde büyük, küçük iş yok. Her iş Ömer'in işi. 

Ölürken de Ümmeti Muhammed'in lideri; Emîru’l Mü'minin iken de. Ömer Müslümanlığı. Muhtaç olduğumuz ruhtur bu. İslam'ı, Kudüs meselesi ve küçük meseleler, büyük cihatlar, küçük cihatlar diye ayıran anlayış yerine Kudüs'ü de Ömer fethetmişti zaten. İran'ı İslamlaştıran da Ömer'di zaten. Bizans'a ordular salan da Ömer'di. "Bu çocuğun paçası kirleniyor, eyvah günaha girecek" diyen de o Ömer. 

Kudüs Fatihi Ömer, bir delikanlının paçasını dert ediyor kendine. Müslümanlık bu çünkü. Allah'ın emirlerinde, Peygamber’in bizdeki arzularında büyük, küçük yok ki. Her şey büyük. 

Allah emretmedi mi, Peygamber demedi mi "paçalarınız uzun olmasın."  Kudüs'ün fethi kadar ciddi bir şey Ömer için bu. Büyük, küçük olmaz. Ben ölüyorum. Ben ölürken Resûlullah'ın emirlerinden biri ölmüyor ya ben ölüyorum.

Anlayış bu; ölen benim. Resûlullah'ın dini yaşayacak.İslam Ömer'in İslam'ı, Ömer' in Müslümanlığı. Ve Hepimizin şu sahneyi Buhari'den bir kere daha dinlememiz lazım: "Allah beni mağfiret etmezse vay halime kıyamet günü." 

Tek umudu var, Allah'ın mağfireti.

İbni Abbas diyor ki: "Öyle deyince ben ona dedim ki, 'ya Emire’l Mü'minin, hatırlamıyor musun Uhud sahnelerini, şehadet manzaralarını, Resûlullah "Ömer" deyince sana nasıl tebessüm ediyordu, o ne günlerdi. İlk Müslümanlardansın, cihat ettin Resûlullah'la, Peygamber’in arkadaşısın, niye böyle endişeleniyorsun ki?" 

Yine aklımızı ve mantığımızı bir kenara koyabiliriz, Demiş ki: "O bahsettiğin şeyler var ya, ilk Müslümanlık, Resûlullah'ın arkadaşlığı, halifelik bunlar hep Allah'ın lütfuydu, borç bile bunlar bana" 

 "Allah lütfetti, ben bir şey yapmadım ki" demiş. "Şimdiki kıvranışıma gelince; benden sonra sen ve Ümmet’im ne olacak onu düşünüyorum" demiş. Ömer Müslümanlığı radıyallahu anh.

 Ve Ömer ciğerleri parçalanmış, yemez içmez artık sekerat haline gelmiş Ne dedi? "Ben Ümmet’ime hizmet ettim, bu hizmetimi Rabb'imin nimeti olarak biliyorum. Benden sonra planım budur. Bu planım ne kadar tutarsa o kadar."dedi. 

Ümmetini dert etti. Kendi hançerlendi, Ümmeti’nin derdiyle Rabb'ine gitti. 

Kendi öldü, davasını öldürmedi.

 Yaralandı, Şeriatı'nı yaralatmadı.

 Arkada bir cinayet davası bırakmaması onu mutluluğa boğdu. 

Ömer Müslümanlığı'nı konuşuyoruz. Ölürken borçları hesaplandı, borçlarını hesaplattı, kimin ne kadar ödeyeceğini, nereden karşılayacağını garanti etti. Rahat öldü.

 Ömer Müslümanlığı.

  Ben nefsim olarak kendime ve siz kardeşlerime bu muhasebeyi tavsiye ediyorum. Eğer Allah Ömer'i radıyallahu anh baz alıp cennetin kapılarını açacaksa biz neredeyiz? Bizi baz alıp  bizim gibi Müslümanlara cennetin kapılarını açacaksa Ömer radıyallahu anh nereye gidecek? 

 Merak ediyorum, endişeleniyorum.

 Mü'minlerin onurunu değersiz gören ama Müslüman olduğunu da iddia edenin, Ümmeti Muhammed'in serveti üzerinde menfaat kollayan ama hacca gittiği için de kendisini çok iyi Müslüman kabul edenin bütün bu hatalarımızın kıyaslandığında Ömer'le nereye konacağını merak ediyorum. Hangi Müslümanlığımızı örnek alalım? gıybet ederken gıybetin haram olduğunu hatırlayamayan, Müslüman’a iftira ederken, Müslüman’ı rencide ederken, yanlış bir şey yaptığını bile düşünemeyen ama Müslümanlığa gelince 'yok rakibi' diye kendi kendini ortaya süren Müslümanlığımız mı, Ömer Müslümanlığı mı? 

 Biz kendi kendimizin şahitleriz. Ömer'in şahidi ise Allah ve Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem. Ömer'i Allah sevdi, cennet vaat etti ona. Peygamberi sevdi, "Ömer'im" dedi. Biz kimi şahit getireceğiz iyi Müslümanlığımıza?  

 Halimize ağlayalım. Çünkü Ömer radıyallahu anh kazandı. Bu sözünü ettiğimiz olay gerçekleşeli tam bin dört yüz yirmi beş sene oldu. Bin dört yüz yirmi beş senedir dostu Resûlullah ve Ebubekir'le beraberler. Zaten aradığını buldu,. Biz ne aradığımızın farkında değiliz hâlâ. Ömer'e ağlamanın gereği yok; halimize, şu meleklerin güldüğü halimize ağlamak zorundayız. Zavallıyız. Hâlbuki Allah bizi aynı cennete davet ediyor, aynı kalitede Müslümanlığa davet ediyor. Kalite Ömer'dir, Allah Ömer'i ölçü almamızı istiyor. Kalite Ömer'dir, Müslümanlık Ömer'in Müslümanlığıdır.

Nureddin Yıldız Hocaefendi'nin 29.12.2013 tarihli (224.) Hayat Rehberi dersinin özetidir.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"



Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: