13 Şubat 2015 Cuma

441.HADİS USULÜ-2-

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


ba. Adalet Sıfatıyla ilgili kusurlar

1) Yalancılık (Kizbu’r-râvi): Ravinin hadis rivayetinde yalancılığı. Yani Hz. Peygamberin söylemediğini söylemiş, yapmadığını yapmış gibi rivayet etmesi. Bu gibi ravilere “kezzab”, “vadda’”, “ekzebun-nâs”, “ruknu’l-kizb” gibi isimler verilir ve bunun gibi ravilere asla itibar edilmez ve rivayet ettiği hadislere uydurma (mevzû) denir.

Sözlükte kasıtlı veya kasıtsız, birşeyi olduğundan farklı haber vermek anlamına gelen yalancılık, hadis terminolojisinde bir söz, bir fiil, bir sıfat veya takririn uydurularak Resulullah’a isnad edilmesidir. Genelde ravide görülen yalancılığın iki çeşidinden bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi hadis rivayetinde yalan söylemektir ki, hadis uydurmak anlamına gelir ve en ağır cerh sebebi olarak kabul edilmiştir. Digeri ise, ravinin hadis rivayetinde değil de, günlük hayatta insanlar arasında yalan konusmasıdır ki, bu da rivayetlerinin kabul edilmesine engel teskil eder.

Hadis münekkidleri, kendilerine bahşedilen mükemmel bilgi, parlak zeka, fevkalade idrak, yalancılık belirtilerine karşı sağlam his ve kuvvetli meleke sayesinde hiçbir iftiracının haline ve yalanına kanmamışlar, doğruyu yalandan, dürüstü sahtekardan ayırmakta zorluk çekmemislerdir. Bunun için de muhaddisler ravi ve rivayetlerin tenkidinde genellikle tarih bilgisini kullanmıslardır.

2) Yalancılıkla itham (Ittihamu’r-râvi bi’l-kizb): Ravinin yalancılıkla ittiham edilmesi, hadis rivayetinde yalancılığı tesbit edilmemis olmasına rağmen, günlük hayatında yalan söylediği biliniyorsa, rivayette de yalan söyleyebilir diye düsünülür ve rivayetine itibar edilmez. Rivayetleri “metruk”, “matruh” adını alır. Kendisi “muttehemun bil-kizb”, “metruk”, “muttefekun ala terkihi” gibi terimlerle cerh edilir.

Ravinin yalancılıkla itham edilmesi, Resullullah’a yalan isnad ettigi bilinmemekle birlikte, genel olarak yalancılık töhmeti altında bulunmasıdır. Ravinin hadis rivayetinde kasıtlı olarak yalancılık yaptığına rastlanılmaması, fakat günlük hayatında yalancılığının tesbit edilmesi kavli fısktır ki, böylelerinin rivayetleri de reddedilir.

3) Fısk (Fısku’r-râvi): Ravinin günahkarlığı, Islamın emir veya yasaklarından herhangi birine uymayana fasık denir. Böyle bir ravinin rivayeti münker olarak degerlendirilir. Kendisi hakkında da “Leyyinu’l-hadis” denir.

Bilerek fıskını açığa vuran ravinin rivayetinin merdud olduğunda ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak te’vilden dolayı fıska düşüp fakat bunun farkında olmayanlar için iki durum söz konusudur. Bunlardan birincisi fıskı zanni olanlardır ki, bunlar nebiz içmek ve musiki dinlemek gibi fısk oldugu kesin olmayan davranışlarda bulunanlardır. Bazılarınca bunların rivayetleri makbuldür. Fıskı kati olanların ise durumları ikidir. Yalan konusmayı dini bir görev sayanların rivayetlerinin reddedilmesinde ihtilaf yokken, mezhepleri lehine yalancılığı caiz görmeyen, hatta haram olduguna inanıp yalancılıktan kaçanların rivayetleri Şafii, Gazzali ve bazı fıkıhçılarca makbuldür.

4) Bid’at (Bidatu’r-raâi): Ravinin ehl-i bidatten olması. Böylesi ravilerin kendi bidatlarının propagandasını yapmadıkları sürece rivayetlerinin kabul edileceği görüşü ağırlıktadır.

Dini terminolojide bid’at, Islam dininin ikmalinden sonra, Resullullah zamanında mevcut olmayan bir şey ortaya çıkarmaktır. Bidat kavramı, istilahi anlamda yaygın sekilde Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra ortaya çıkmıştır. Hadis bilginleri de, bidatin cerh sebebi sayılabilmesi için öncelikle küfrü gerektirip gerektirmedigini tesbit etmeye çalışmışlar ve bu amaçla da bidati küfrü gerektiren ve fıskı gerektiren şeklinde ikiye ayırmışlardır. Bidati küfrü gerektirenler ittifakla reddedilmisken, bidatleri sebebiyle fıska düsen raviler hakkında mutlaka reddedilirler, mezhebi lehine yalancılığı helal saymayan bidatçilerin rivayetleri kabul edilir, mezhebinin propagandasını yapmayan bidatçilerin rivayetleri kabul, propagandacı olanların rivayetleri ise reddedilir seklinde bazı fikirler ileri sürülmüştür. Bütün bu açıklamalar muhaddislerin, bidatçilerin hadislerini değerlendirirken öncelikle onların dini ve ilmi bakımdan güven verici olup olmadıklarına baktıklarını göstermektedirler. Böyle olan ravi, dini çerçeveyi aşmayan farklı fikirlere de sahip olsa, rivayete ehil görülmüş ve hadisi alınmıştır.

5) Cehalet (Cehaletu’r-râvi): Ravinin tanınmaması. Ravinin ya zatının ya da halinin bilinmemesi demektir. Böylelerine “mechul” rivayetlerine de “mübhem” adı verilir. Ravinin zatının veya halinin bilinmemesi anlamına gelen cehalet ya isim, künye, lakap, sanat, sıfat ve neseb gibi ravinin pekçok özelliklerinden birisiyle tanınmış olmasına rağmen herhangi bir maksatla meşhur olduğu isimden başka bir isimle anılması amacıyla adının belirtilmemesi ya da rivayetinin çok az olmasından doğar.


 Hadis bilginleri, cehaletin türüne göre ravileri genel olarak ikiye ayırmışlardır.
1) Mechulü’l-ayn olan raviler Mechulü’l-ayn tek varisi olan muhaddise denir ve hadis alimleri mechul tabiri ile genelde mechulü’l-ayn olan raviyi kastedmektedirler. Mechulü’l-ayn olan ravinin rivayeti konusunda, hadisçilerin çoğunluğunun desteklediğine göre rivayetinin makbul olmadığına, ravide müslümanlıktan başka şart arayanlara göre mutlak olarak makbu olduğuna dair, teferrüd edilen ravi, bir cerh ve ta’dil imamı tarafindan tezkiye edilmiş olması ve bir de ravisi bulunması halinde rivayetinin makbul, aksi takdirde teferrüd eden ravinin adil olsa da rivayetinin makbul olmayacağına dair bazı hükümler sözkonusudur.

2)Mechulü’l-hal Kendisinden iki veya daha fazla kimse, ismini anarak hadis rivayet etmişken, hakkında cerh ve ta’dille ilgili bir hüküm verilmedigi için adil olup olmadığı meçhul kalmış raviye mechulü’l-hal veya mestur adı verilir. Hali mechul olan raviler ikiye ayrılır. Adaleti zahiren ve batınen meçhul olanlar ki bunların rivayetleri cumhura göre merduddur. Zahiren adil, batınen mechulü’l-adale olanlar ise hadisçilere göre hakkında müzekkilerin tezkiyesine müracaat edilen kimsedir ve bu tür ravilerin rivayetleri Ibn Hibban gibi bazı alimlerce kabul edilmiştir.


Devam edecek....

 www.mustafakaratas.com

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: