11 Şubat 2015 Çarşamba

440.HADİS USULÜ-1-

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Hadislerle ilgili bilmemiz gereken çok konu varken maalesef bizler bu konular üzerinde hiç durmuyoruz; öğrenmeyi erteliyoruz. Benim çok hassas olduğum ve herşeyi ince detayına kadar öğrenmek istediğim bir konudur "Hadisler". Rabbim öğrenmeyi,idrak etmeyi ve amel etmeyi nasip etsin . Amin.

HADİS RİVAYETİ
İlim olarak hadis “dirayet” ve “rivayet” olarak iki kısıma ayrılmaktadır.


 Dirayeten ilm-i hadis, kabul, red ve bunlarla ilgili hususlarda sened ve metnin halleri kendisiyle bilinen bir ilimdir. Bu ilim dalında hadislerin metinleriyle alakalı problemler derinlemesine araştırılır. Metin ve senedlerin sıhhat ve zaaf durumları tespit edilir. Bu yolla hadislerin doğru olanlarıyla zayıf ve mevzû olanları ayırt edilmiş olur.

Rivayeten ilm-i hadis,
 hadisin tarifinde de verildigi gibi Hz. Peygamberin 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) söz, fiil, takrir ve sıfatlarının kendisiyle bilindigi bir ilim dalıdır. Bu ilim dalı hadislerin nesilden nesile intikali, bu nakli gerçekleştiren çeşitli yollar, metin ve senedlerdeki lafızların doğru olarak zabtı gibi konularla ilgilenir.

“Rivayet”, kelime olarak bir sözü, bir şiiri veya bir haberi almak ve nakletmek mânasına gelmektedir.


 Hadîs ilminde ise, bir hadisi, bir sünneti ve benzeri haberleri nakletmek, onları haber verenlere isnat etmek demektir. Bu tanımı bir parça daha açarak diğer bir deyişle şöyle ifade etmek mümkündür: “Belirli vasıfları taşıyan râvinin, haberin naklinde aranan kurallara bağlı kalarak hadis tahammül yollarından biri vasıtasıyla aldığı hadisleri, yine aynı şartlarla başkalarına nakletmektir."

**Rivayet yazılı kaynaklardan olabildigi gibi, sadece şifâhî (ağızdan ağıza) nakil tarzında da olabilir.”

İster yazılı isterse şifahî olsun hadisler hep rivayet yolu ile aktarılmış ve gelecek nesillere rivayet sayesinde ulaştırılmıştır.


 Önce sahâbîler, Hz. Peygamberden (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)duyduklarını, gördüklerini ve öğrendiklerini ona isnat ederek tâbiîlere nakletmişlerdir. Tâbiîler de sahâbeden rivayet ettikleri hadisleri onlara isnat ederek kendilerinden sonrakilere aktarmışlardır. Böylece hadisi, kendisine haber verene isnat ederek nakletmek işi yıllarca ve nesiller boyu devam etmiştir. Ayrıca zamanla tasnif edilen hadis kitapları bile nesilden nesile belli usûllerle rivayet edilerek intikal ettirilmiştir. 
İlk devirde hadis rivayetinin çoğalması, tabiatıyla hadislerin de artmasında önemli bir etken olmuştur.

Hadis ilmi bakımından rivayette üç unsur bulunmaktadır: 


Biri rivayete esas olan hadis, diğeri bu hadisi nakleden kimse yani râvidir; üçüncüsü de râviden bu hadisi alan kişi de tâliptir. Bir râvi kendi hocası yanında talebe durumunda iken, hadisleri nakletme sırasında râvi konumunda bulunmuş olmaktadır. Hadîsleri nakledene genelde Şeyh bazen da mervî anh denir. Hadîsi bir şeyhten, rivayet eden kimseye ise râvi adı verilir. Nakledilen haberlerin ve hadislerin sıhhati açısından ravinin kişiliği son derece önemlidir.

1. Râvi
Dinin ikinci kaynağı olan sünneti nesillere aktaran ravilerin kendilerinde aranan vasıflar açısından yaptıklar işin mahiyet ve ciddiyetine ne ölçüde layık olduklarını tesbit için inceden inceye tetkik ve değerlendirmesi, bilim dalımızda “Cerh ve ta’dil” terimleriyle ifade edilmektedir.


“Cerh” sözlükte elle, aletle veya dille yaralamak demektir. Istılahta ise, adalet veya zabt sıfatını iptal ve ihlal edici bir kusur sebebiyle raviyi tenkid ile rivayetlerinin iyice tetkikini istemek demektir.

“Ta’dil” ise, tezkiye etmek demektir. Ravinin adil ve zabit olduğuna hükmederek rivayetlerinin sıhhatini ortaya koymaktadır.

Ravilerin hayatını konu edinen ve onların cerh ve ta’dil yönünden durumlarını bildiren pek çok kitap mevcuttur. Bunlara genel olarak “Rical kitapları” denilmektedir.


*** Bugün elimizde bulunan rical kitaplarında kendi zamanlarında belli itibar görerek rivayetleri hadis kitaplarına geçmis takriben 20 bin ravinin cerh ve ta’dil açısından durumu açıklanmış bulunmaktadır.

Ravileri cerh ve ta’dile tabi tutan alimler de kendi aralarinda üç guruba ayrılırlar:

Müteseddid olanlar; bir ravinin küçük bir takım kusurunu yakaladı mı onu cerh edenlerdir. Bunları ta’dil ve tevsik ettiği ravinin sika (güvenilir) oldugunda asla şüphe edilmez. Zayıftır dediklerinde ise teenni ile hareket edilerek diğer alimlerin görüşlerine de bakmak gerekir.

Mütesahil olanlar; müteseddid olanların aksine raviyi cerh konusunda aşırı davranmayıp gevşeklik gösteren demektir. Bunlar arasında; Tirmizi, Hakim en-Neysaburi sayılabilir.

Mu’tedil (Mütevessit) olanlar; ravileri ne fazla derecede cerh eden ne de aşırı ta’dil edenler, bu konuda orta yolu takib edenler, Darekutni ve Ibn. Adiy bunlar arasında zikredilebilir.


a. Ravide aranan şartlar

1) Adalet
Adalet kelimesi, sözlükte doğruluk ve dürüstlük anlamına gelirken, usulcülerin terminolojisinde rivayet ve şehadet ehliyetini ifade etmektedir. Adalet sıfatı hadis ve fıkıh alimleri tarafindan değisik ifadelerle tanımlanmıştır.


 Örneğin Ibnü’l-Mübarek namazı cemaatle kılan, içki içmeyen, dininde sakatlık olmayan, yalan konuşmayan ve akli dengesi yerinde olan kimsenin adil olduğunu, ibrahim en-Nehai ise kendisinden şüphe edilmeyen kişinin adil olduğunu ifade etmislerdir. Adalet, ravinin dini ve ahlaki yönünü temsil eden bir kavram olarak dini ve toplumsal hayatta makbul bir yol izlemektir şeklinde özetlenebilir. 

Adalet kavramına has bazı belirleyici unsurlar tesbit edilmiştir. Bunlar ravinin müslüman olması, buluğa ermiş olması, akıllı olması, fasık olmaması ve mürüvvete sahip olmasıdır. Kuşkusuz kafirlerin ve fasıkların haberleri reddedilmiştir. Zaten Islam’a karşı düsmanca tavırlar beslemesi mümkün olan gayr-i müslimlerin hadislerin naklinde rol oynamaları akla da uygun degildir. Aynı şekilde ravinin buluğa ermiş olması ve akıllı olması da öngörülmüş özellikle ravinin sorumluluk taşıyabilecek bir yaşta olmasına dikkat edilmiştir. Fasıkların haberleri makbul sayılmamış, onların haberlerinin muhakkak araştırılması gerektiği ifade edilmiş ve ravinin genel ahlaka ve dinin hoşgördüğü geleneklere uyma ve saygı gösterme uygunluğuna erişmis olması belirtilmiştir.

Ravinin adaletinin ise genellikle hadis bilginleri tarafından iki yolla tesbit edilebileceği belirtilmistir. Bunlar şöhret ve tezkiyedir. Yani ravinin adil bir kimse olduğunun bilinmesi ve adil bir şahsın, adil olduğu bilinmeyen bir kimsenin adil olduğunu beyan etmesidir. Bu kişiye de muaddil veya müzekki adı verilir.

Hadis bilginleri arasında tartışılan diğer bir konu ise adalet sıfatının raviden raviye degişken oluşu, başka bir ifadeyle adaletin artıp eksilmesi konusudur. Bazı bilginlerce reddedilen bu tartışma, bazılarınca da ravilerin adaletlerine göre sınıflandırılmasına kadar ilerlemiştir. Adaletin unsurları dikkate alındığında da, raviler arasında farklılık olması son derece tabiidir. Her ravinin islamiyet hassasiyeti, aklı, davranışları ve ahlakı birbirinden farklı olduğuna göre, bu unsurlardan meydana gelen adalet sıfatının da farklı olması normaldir. Ayrıca hadis münekkidlerinin, rivayeti makbul kabul edilen ravileri bazı derecelere ayırmalarında bunun sonucudur.

2) Zabt
Zabt kelimesi, sözlükte yakalamak, sağlam ve güzel yapmak, iyice ezberlemek anlamına gelir. Istilahta ise, ravinin işittiği bir hadisi, aradan uzun süre geçse de, dilediği anda hatırlayıp rivayet edecek derecede ezberleyerek her türlü tebdil ve tagyirden koruma yeteneğine sahip olmasıdır


Ravinin zabit olması ise rivayette az hata yapması; zabit olmaması ise, kabiliyetsizliğinden veya ictihad yetersizliğinden dolayı çok hata yapması ve yanılması şeklinde de tarif edilmektedir.

Muhaddisler tarafindan zabt ikiye ayrılmıştır. Zabtu’s-sadr ravinin dinlediği hadisi diledigi anda hatırlayacak kadar iyi ezberlemesi, zabtu’l-kitab ise ravinin, hadisleri kaydettiği kitabını tahammül anından edaya kadar, her türlü tebdil ve tagyirden korumasıdır.

Adalet sıfatının olduğu gibi zabtında bazı unsurları söz konusudur. Temel olarak ravinin dinde ve sözde güvenilir olması gerektigi kabul edilmektedir. Bunun dışında ravinin dalgın ve dikkatsiz olmaması yani teyakkuz sıfatına sahip olması, çok miktarda şaz ve münker hadis rivayet etmemesi (ravinin rivayetinde çokça hataya düsmesi onun hıfzının yeterli olmadığını gösterir), kitaptan rivayet eden ravinin kitabının çeşitli şekillerde değişikliğe uğratılmasına karşı ilgisiz kalmaması veya sahih olmayan bir kitaptan rivayette bulunmaması ve hadisi manen rivayet eden ravinin aynı şekilde manen rivayet şartlarına sahip olması gereklidir.

Zabtın tesbit edilmesi konusunda ise, hadis bilginleri iki yol takip etmişlerdir:


 Bunlardan biri mukayese etmektir. Bir hadisin, muhtelif rivayetlerinin biraraya getirilip birbiriyle mukayese edilmesi, hem hadisin sahihliğinin derecesinin tesbitinde hem de ravinin zabt seviyesinin tesbitinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu metod Hz. Peygamber ve sahabe döneminde kullanılmaya baslanılmıstır. Kuşkusuz mukayese metodunun bazı şekilleri söz konusudur. Bunlara göre ashabın rivayetleri birbiriyle mukayese edilebilir, bir muhaddisin rivayetleri değişik zamanlarda mukayese edilebilir, bir şeyhin birkaç talebesinin rivayetleri mukayese edilebilir, ders esnasında hoca ile akranlarının rivayetleri mukayese edilebilir, kitap hafıza ya da kitap ile ve hadis Kuran’la mukayese edilebilir. Bütün bu yöntemler farklı hadisler için farklı şekillerde kullanılabilirler.

Zabtın tesbitindeki diğer yöntem ise imtihandır. Hadis tarihi boyunca pekçok örneklerini gördüğümüz imtihanlar farklı şekillerde yapılabilirler. Örnegin Hisam b. Abdilmelik Zührî’nin rivayetiyle yazdırdığı dörtyüz hadisi kaybettiği gerekçesiyle tekrar yazdırmış, ikisini karşılaştırdığında hiçbir fark bulunmadığını görmüş ve böylece de Zühri’yi sınamıştır.

Zabt hususundakı zabtın önemi, tesbiti gibi konular dışında zabtı tesbit edilen ravilerin derecelendirilmesi, zabtı bozan haller ve zabtın değişkenliği gibi bazı hususiyetlerde söz konusudur.

Yukarıda bahsedilen metodlara göre zabtları tesbit edilen raviler bazı muhaddisler tarafından gruplandırılmıştır. Mesela Ibn Mehdi, hıfz ve itkan sahibi olanlar, bazen yanılmakla birlikte, hadisleri genellikle sahih olanlar, hadis rivayetinde genellikle yanılanlar şeklinde bu ravileri üçe ayırmış. Ibn Receb ise yalancılıkla itham edilenler, dalgınlık ve kötü hafıza nedeniyle genellikle münker hadis rivayet edenler, sıdk ve hıfz sahibi olup nadiren hatalı ve yanlış hadis rivayet edenler ve sıdk ve hadis sahibi olan ve çokça yanılmakla birlikte, yine de hadislerinde yanılgı hakim olmayanlar seklinde dörde ayırmıştır.

Adalet konusunda bahsettiğimiz değişkenliği zabt sıfatında da görmek mümkündür. Bu değişkenlik raviler arasında olabileceği gibi, bir ravinin hayatının farklı devrelerinde de bunama ve yaşlılık gibi nedenlere bağlı olarak ta meydana gelebilir. Tabiki unutulmamalıdır ki, ravinin zabtının değişmesiyle beraber, rivayet ettiği hadisin sıhhat derecesi de değişmektedir.

b. Ravinin Kusurları (Metain-i asere)
Islam dininin ikinci kaynağı olan hadisler, haber niteliği taşıyan rivayetlerden oluşmaktadırlar. Yalan veya gerçek olma ihtimali taşıyan haberlerin doğruluk derecesi ise, öncelikle muhbirin, haberinde güvenilir olup olmadığının tesbiti ile açıklığa kavuşur. Hadis bilginleri bir ravinin rivayetinin doğruluğunun kabul edilebilmesi için adalet ve zabt özelliklerine sahip olması gerektiği hususunda hemfikirdirler.

Cerh ve Ta’dil bakımından raviler “metain-i asere” denilen on noktadan tenkid edilerek ayrı ayrı lafızlarla değerlendirilirler. Bu on tenkid noktasının beş tanesi ravinin adalet vasfına, beş tanesi de zabt vasfına yöneliktir.Bilindiği kadarıyla ilk defa ravinin kusurlarını Ibn Hacer sınıflandırmıştır.Bir sonraki yazıda bu durum incelenecektir.


Devam edecek....

 www.mustafakaratas.com

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: