18 Aralık 2014 Perşembe

410.HZ.ADEM (Aleyhisselam) -7-

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Hz. Âdem İle Havva Yeryüzünde
Hz. Âdem babamız ile Havva validemiz yeryüzünün iki ayrı yerine indirildiler. Âdem (A.S.) Hindistanın güneyinde bir ada olan Seylan adasına, Havva validemiz de Cidde’ye indirildi. Uzun zaman birbirlerinden ayrı yaşadılar. Cennetten inerken Hz. Âdem’e günahlarını tamamen affettirme yolu gösterilmiş ve yeryüzünde ne şekilde tevbe edecekleri bildirilmişti. Onlar da yeryüzünde bu şekilde günahlarından tevbe ettiler. Nihayet Cenab-ı Hak bu samimi ve halis tevbelerini kabul ederek onları Mekke civarında Arafat mevkiinde buluşturdu. Beraberce bu mevkide yaşamaya başladılar.

Cenab-ı Hak Hz Âdem’e maişetlerini tedarik edebilmeleri için çiftçilik gibi geçim yollarını öğretti. Böylece Cenab-ı Hakkın Cennette iken onlara bildirdiği,
“İblis sakın ikinizi, aldatıp Cennetten çıkartmasın. Ey Âdem sonra zahmet çekersiniz.” mealindeki ikazı gerçekleşmiş oluyordu. Bu âyette Cennetten çıkarılma hâdisesi Hz. Âdem ile Havva’nın ikisine birden şamil kılındığı halde, yeryüzünde meydana gelecek zahmet ve külfet, yalnız Hz. Âdem’e yüklenmektedir. Bundan, kadınların nafakası ve maişeti erkeklerin üzerinde olduğu, dolayısıyle zahmet ve meşakkatler de erkeklere ait olacağı anlaşılmaktadır. Zaten zor işlerde çalışmağa ve ağır yüklerin altına girmeye kadınların ince ve nazik yaratılışları müsait değildir.


 İnsan Neslinin Çoğalması
Hz. Âdem’le Havva validemizin yeryüzünde buluşmalarından sonra insan nesli süratle çoğalmaya başladı. Taberî tarihinde bildirildiğine göre, Havva validemiz her doğum yaptığında, biri erkek biri de kız olmak üzere ikiz doğuruyordu. İnsan neslinin çoğalma zaruretinden dolayı, ilk zamanlarda kardeşler arasında evlenme yasak edilmemişti. Bununla beraber aynı anda doğan kız ve erkek, birbirleriyle evlenemezler; bir önce veya sonra doğanlarla evlenebilirlerdi. Zamanla çoğalma muayyen bir seviyeye gelince bu zaruret ortadan kalktı. Ve ilk olarak Hz. Nuh’un şeriatiyle kardeşler arası evlenmek yasaklandı. Hz. Nuh’dan sonra bütün dinlerde bu yasak kesin olarak devam etmiştir. Hz. Âdem’in vefatı esnasında insanların sayısının kırkbine yükseldiği rivayet edilir.


 İlk İnsan ve İlk Peygamber
Cenab-ı Hak Hz. Âdem’i kendisinden çoğalacak insanlara, hem baba hem de Peygamber yapmıştı. Böylece o, hem ilk insan ve hem de ilk peygamber olma şerefine mazhar olmuştu.

Hazreti-i Âdem, vefatına kadar nübüvvet vazifesini ifa etti. Cenab-ı Hak ayrıca kendisine, emir ve yasaklarını gösteren on sahifelik bir de talimat (Suhuf) indirmişti. Hz. Âdem bu talimatı vazifesinin en büyüğü kabul edip oğullarına harfiyyen öğretiyordu. İblis’in insanlara olan düşmanlığını ve ondan sakınma yollarını, kendisinin ona bir kere aldandığını ve bu aldanma yüzünden de Cennetten geçici olarak mahrum kaldığını anlatıyordu. Ayrıca bu dünyanın muvakkat bir kazanç yeri olup asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu söylüyor, insanların burada işlediklerinin karşılığını orada muhakkak göreceklerini, onun için Şeytana aldanmamalarını devamlı telkin ediyordu. Bu mealde çok hakikatleri bıkmadan usanmadan izah ediyor, tekrar tekrar anlatıyordu. Nihayet Hz. Âdem bin sene kadar bir ömür sürdükten sonra vazifesini hakkıyle yerine getirmiş olarak bu fani hayata veda etti.


Habil ve Kabil

Havva validemiz her seferinde, biri kız diğeri erkek olmak üzere ikiz doğum yaptığına yukarıda işaret etmiştik. İşte Hazreti Âdem’in iki oğlu Habil ve Kabil de, peşpeşe olarak birer kız kardeşle birlikte doğmuşlardı.

Cenab-ı Hak, Hz. Adem’e, ikiz olarak beraber doğan kızla erkeğin evlenmesini yasaklamış, ancak ayrı doğumlarda doğan kızlarla erkeklerin birbirleriyle evlenmelerini emretmişti. Bu hale göre Habil ile Kabil, biri, diğerinin ikizi ile evlenebilecekti. Yani Habil Kabil ile, Kabil de Habil ile dünyaya gelen kızı alacaktı. Fakat Kabil’in ikizi olan Aklima ismindeki kız, Habilinkinden daha güzeldi. Bunun için Kabil, bu evlenmeye razı olmayıp, Habil’in alacağı kızı almak istedi. Âdem (A.S.) bunun meşru ve helâl olmayacağını ne kadar izah etti ise de Kabil’e dinlettiremedi.

Bunun üzerine Hz. Âdem, ikisinin de birer kurban kesmelerini, Allah Tealâ kimin kurbanını kabul ederse onun Aklima’yı alacağını söyledi. Habil çoban olduğundan, koyunlarından birini Cenab-ı Hakka kurban etti. Kabil de rençber olduğu için, o da en iyisinden bir deste buğday getirdi. İkisi de kurbanlarını Cenab-ı Hakk’a takdim ettiler.

O zamanlar, ilâhi adet üzere, Cenab-ı Hak kabul ettiği kurbana bir ateş gönderir ve onu yaktırırdı. Kabul olunmayan kurban ise, olduğu gibi kalır, halk içinde o kurban sahibinin yüzü kara olurdu. Bu âdet i ilâhî Beni İsrail zamanına kadar devam etmiştir. Sonra Cenab-ı Hak bu âdeti kaldırarak kıyamete kadar kimin kurbanının makbul olup, kimin olmadığını kimsenin bilmemesini murat etmiştir.

Neticede Habil’in kurbanı kabul edildi. Bunun üzerine Kabil’in hased duyguları daha da kabardı. O kadar ki Habil’i öldürmeye karar verdi. Habil, Kabil’in bu meşum niyetini anlayınca, ona;

-“Cenab-ı Hakkın hükmüne boyun eğmesini, Allah’tan korkmasını, eğer kendini öldürmeye teşebbüs ederse ona mukabelede bulunmayacağını, fakat böyle bir fiilin cezasının ancak Cehennem olacağını” söyledi. Ne var ki Kabil’in bu söz ve nasihatları dinleyecek hali yoktu. Gözlerini kin ve hased bürümüştü. Nihayet masum kardeşini, hiç çekinmeden, suçsuz yere öldürdü. Böylece Kabil, yeryüzünün ilk zalim ve katili, Habil de ilk mazlum ve şehidi oldu. Yeryüzünde ilk fitne de böylece kadın yüzünden patlak vermiş oluyordu.

Peygamber efendimiz (A.S.M.) bir hadis-i şeriflerinde;

Hiç bir Âdemoğlu, zulüm ile öldürülmez ki onun kanı (nın günahımdan Âdem atanın birinci oğlu (Kabil hesabına) bir paye ayrılmasın. Çünkü bu cinayeti adet edenlerin önderi odur” buyurarak, Kabil’in yaptığı bu zulmün büyüklüğünü ifade etmişlerdir.

Bundan sonra Kabil, kardeşinin cesedi başında telâş ve şaşkınlığa kapıldı. Bu sırada iki karga gelip onun gözü önünde, biri diğerini öldürdü ve gagası ile kazdığı çukura gömdü. Kabil bunun üzerine çok hayıflandı ve “Karga kadar da mı olamadım?” deyip hemen bir çukur kazarak kardeşini oraya gömdü.

Bu feci hadise cereyan ettiği sırada, Hz. Âdem, bütün oğullarını Kabil’e emanet etmiş ve başka bir yere gitmişti. Dönüşünde hadiseyi duyunca çok üzüldü ve Kabil’e lanetle beddua etti. Bunun üzerine Kabil de kızkardeşini alarak babasının yanından uzaklaştı. Yemen taraflarına giderek ölünceye kadar oralarda kaldı. Daha önce “Yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek olanları mı yaratacaksın” diye hayretle sual soran meleklerin bu sözlerinin ilk tahakkuku, bu şekilde gerçekleşiyordu. Diğer taraftan insanları devamlı iğfal edeceğini söyleyen şeytanın yeryüzünde ilk muvaffakiyeti de, bu cinayet hâdisesi olmuş oluyordu. Cennet ve Cehennem lüzumsuz yaratılmamıştı. İnsanların bir kısmının amelleri Cehennemi, diğer bir kısmmınki de Cenneti netice verecekti. Evet bu, insanlar için imtihan yeri olarak yaratılan dünya hayatının tabii bir gerçeği idi.


Hazret-i Âdem’in vefatı
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem, bin yıl gibi uzun bir ömürden sonra, bu fani dünyayı terk eden ilk peygamber oldu. Ölüm insanlık için büyük manalar taşıyordu. Bu âlemin fâni oluşu, öyle bir gerçekti ki ondan hiç bir insan kurtulamayacaktı. Ve bu kanun-u ilâhi, kıyamete kadar devam edecekti. Oğulları Hz. Âdem’i Ebû Kubeys dağına defn ettiler. İki sene sonra da Havva validemiz vefat etti. Onu da onun yanına gömdüler.

Rivayete göre vefat emri geldiği zaman Hz. Adem, Cenab-ı Hakka: “Ya Rab! düşmanım İblis kıyamete kadar hayatta kalacağı için beni bu halde görürse sevinecek ve benimle alay edecek” demesi üzerine Cenab-ı Hak da, lisan-ı hikmetle O’na “Ey Âdem! Sen tekrar Cennete gireceksin. O ise bu dünyada kalıp neticede kıyamete kadar gelip geçen insanlar adedince ölüm acısını tadarak zillet içinde ölecektir. Onun ecelinin tehir edilmesi bunun içindir.” buyurur.

Bunun üzerine Hz. Âdem Rabbinden İblis’e ölümün nasıl tattırılacağını öğrenmek ister. Cenab-ı Hak da ona bildirmeye başlar. Fakat Hz. Âdem fazla dayanamayarak: «Ya Rab! Kâfi» diyerek huzur içinde vefat eder.


“peygamberler tarihi” ansiklopedisi



"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: