Bismillahirrahmanirrahim
Toprak
Kur’an-ı Kerim’de büyük bir ölçüde, yeryüzünün her baharda havalandırılmasından bahsedilerek, insanların nazar-ı dikkati toprağa çekilmektedir. Dünya, kainatın kalbi olduğu gibi, toprak da dünyanın kalbi mesabesindedir. Diğer taraftan, tevazu, alçak gönüllülük ve mahviyet gibi insanı Allah’ın rızasına götüren yolların en yakınını da yine toprak temsil etmektedir.
Bu vesileyle söylenen “toprak gibi mütevazı” sözü de manidardır. Toprak unsuru, manen Cenab-ı Hakka, en ulvi semavattan daha yakındır. Çünkü, kainatta Cenab-ı Hakkın rububiyetinin tecellisine, kudretinin faaliyetine, Hayy ve Kayyûm isimlerinin tezahürlerine azami derecede mazhardır. Hem, yeryüzünün halifesi olan insanın halifelik vazifesini yerine getirmesine en müsait ve münasip yerdir. Rahmet Arşı su üzerinde olduğu gibi, hayat ve ihya arşı da toprak üzerindedir.
Toprak, suya, havaya, ateşe ve ışığa nisbeten kesafetli ve donuktur. Fakat Cenab-ı Hakkın masnuatının bütün nevilerine sebeb ve menşe olduğu için hava, su, güneş gibi bütün unsurların üstüne çıkmıştır. Peygamber efendimizin (a.s.m.):
-“Kulun rabbine en yakın olduğu hal, alnını toprağa koyup secde ettiği andaki vaziyetidir.” mealindeki Hadis-i şerifleri bu sırlara işaret etmektedir.
Cenab-ı Hakkın, halife-i Arz olan insanı bu derece cemiyetli ve mükemmel olan toprak unsurundan yaratmasına karşı, İblis’in, ateşten yaratılışıyla gururlanmasının ne kadar yanlış ve manasız bir iddia olduğu apaçık meydandadır.
İblis’in Rahmetten Kovulması:
İblis’in bu gururlu ve enaniyetli hali, Cenab-ı Hakk’ın izzet ve kibriyasına dokunmuştu. Bu sebeble Iblis’e: “İn oradan, senin melekler içinde kibirlenip büyüklenmen olamaz, rahmetimden çık git. Sen bundan sonra küçülenlerdensin” diyerek huzurundan kovdu. Burada şöyle bir ibret verici ders vardır: Kibir ve gurur küçüklük alâmetidir. Büyük olan, büyüklük davasında bulunmaz. Büyüklük taslayan behamehal küçülür, alçalır ve zelil olur. Herkesin istiskalini celbeder. Bu, esaslı bir kaidedir.
Allah Tealâ, kibirlenip büyüklenen İblis’i, bulunduğu makamdan derhal azletti. Kibrine mukabil, zillet ve hakaret belâsına mahkûm etti.
Bütün meziyet ve güzellikler Allah’tandır. Mahlûkatın bizatihi bir meziyeti yoktur. Hakikat böyle olduğu halde İblis, aslının ateş olduğuna güvenip hayır ve üstünlük sanki ateşinmiş ve dolayısıyla kendisinin mahiyetinde varmış gibi, bunu, elinden alınmaz bir haslet zannetmiş ve bulunduğu makamı kendisinin kazandığını zannederek oradan hiç düşmeyeceğini sanmıştı. İşte İblis, bu yanlış zan ve itikadı sebebiyledir ki Halikının emrine karşı gelip tenkide kalkışmıştır. Allah Tealâ O’nu huzurundan kovmakla aynı zamanda bütün meziyet ve iyiliklerin sahibi kendisi olduğunu, istediğini yükseltip istediğini azaltabileceğini ve istediği an istediği gibi tasarruf edebileceğini İblis’e bildirmiş oluyordu. Bu İblis’in haddini bilmemesinin cezasıydı.
Mühlet Talebi
İblis, Allah Tealâ’nın bu gazaplı hitabından sonra varlıkların şundan veya bundan yaratılmalarının hiç bir üstünlüğe sebeb olamıyacağını iyice anladı. Yaptığı bu hata yüzünden kendisinin yok edilmesinden korkup ye’se düştü. Zillet ve hakaret içinde bile olsa hayatı, yok olmaya tercih etti. Ve Cenab-ı Haktan şöyle bir talepte bulundu:
-“Beni, insanların tekrar diriltilecekleri “BA’S” gününe kadar bırak, o zamana kadar bana mühlet ver.”
Bundan anlaşılıyor ki, İblis, Allah Tealâyı inkâr etmediği gibi, Haşir ve Ba’si, yani öldükten sonra tekrar dirilmeyi de İnkâr etmemiştir. O Adem’in nesli olacağını ve dünyada bir müddet yaşayacaklarını, sonra ölüp tekrar dirileceklerini biliyordu. Şu halde İblis’in küfür ve inkarı, Allah’ı ve ahireti kabul etmeme suretiyle değil; Cenab-ı Hakkın emir ve teklifini red ve secde etmenin kendisine vacip olduğunu inkâr suretiyle olmuş oluyordu.
Burada Iblis’in dessaslığını ve şeytanetini gösteren dikkat çekici diğer bir husus daha vardır. O da şudur:
İblis, “Ba’s” gününe kadar mühlet istemekle, birinci Sura üfürülüş devresini atlatıp ilelebet ölümden kurtulmayı düşünüyor. Zillet ve hakaret içinde de olsa zevalsiz bir bekaya erişmeyi arzuluyordu. Fakat bu arzusunu açıkça söylemekten çekinmiş, kurnazca ulaşmayı düşünmüştür. Çünkü o da biliyordu ki “Ba’s Günü”, dirilme günüdür. Ondan sonra ise, bir daha ölüm yoktur. Kendisi de o güne kadar hayatta kalmayı talep etmekle, aklı sıra kıyamet gününü atlatıp Ölüm acısından kurtulmayı tasarlıyordu. Fakat kalplerin en İnce sırlarına nüfuz eden Cenab-ı Hakkın nazarından elbette hiç bir şey gizlenemez. O, nazar-ı izzetinden kovduğu iblis’in Ba’s gününe kadar hayatta kalma talebinin altındaki maksadını biliyordu. Bu sebeble O’na:
-“Şüphelenme, senin ecelin kıyamet gününe kadar tehir edildi” diyerek, Ba’s gününe kadar değil, ancak Kıyamet Gününe kadar kalmasına izin verdi.
Hz. Âdem’e secde emri, iblis’i meleklerden ayıran bir imtihan olduğu gibi iblis’e verilen bu mühlet de Adem ve nesli için başka bir imtihan vesilesi olacaktır. İblis, bu müddet boyunca insanlara musallat olacak ve onlardan bir kısmını doğru yoldan çıkaracaktır.
İblis’in İnsanoğluna Musallat Olması
İblis, dünyada kalmasına müsaade edildiğini gördükten sonra, bu uzun ömrü tevbe ve şükür içinde geçireceği ve düştüğü bu zelil akıbetten kurtulmağa çalışacağı yerde, aksine, inadında israr ederek Allah’a şöylece mukabelede bulundu:
-“Öyle ise beni azıtıp dalâlete düşmeme müsaade ettiğinden dolayı, ben de Âdem oğlunu azıtmak için, Senin doğru yolun üzerinde oturacağım. Sana götüren iman ve istikamet yolunu kesip pusuda duracağım. Sonra önlerinden-arkalarından, sağlarından-sollarından, her cihetlerinden saldırıp onları doğru yoldan çevireceğim. Onları dalâlete sevketmek için elimden geleni yapacağım. Sen o zaman insanların çoğunu Sana itaatli ve şükredici olarak bulamayacaksın. Ben ancak onlardan pek azını aldatamam, onlar da Senin en halis kullarındır.”
İblis bu sözleriyle Âdem ve nesline olan düşmanlık ve kinini açıkça ilân ediyordu. Hz. Adem’in as mazhar olduğu ilâhi nimetler onun hasedini galeyana getirmiş, kin ve düşmanlığına sebeb olmuştu. Daha dün yaratılan bu mahlûkun kendisinden üstün oluşunu bir türlü hazmedememişti. Bu sebebledir ki Cenab-ı Haktan kıyamet gününe kadar hayatta kalma iznini alır almaz, Allah’ın bu kadar nimetler verdiği ve arzın halifesi yaptığı bu insanları doğru yoldan saptırmak ve Allah’a itaat ve kulluktan vazgeçirip kendine bağlamak için bütün gücüyle çalışacağını ilân etti.
İblis insanlara kolayca nüfuz edip, çoğunu aldatmaya ve yoldan saptırmaya muvaffak olacağında oldukça ümitli idi. Bunu, Âdem’in fıtratındaki şehvet ve gazap gibi duyguların varlığından anlamıştı. Bu duygular kendisinde sınırsız olarak bulunan elbette kolayca iğfal edilebilirdi.
Bununla beraber az da olsa bir kısım halis kulların, kendi vesveselerinden uzak kalacağını, o gibi kullar üzerinde hiç bir hâkimiyet kuramayacağını da biliyordu.
Devam edecek...
“peygamberler tarihi” ansiklopedisi
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder