14 Aralık 2014 Pazar

408.HZ.ADEM (Aleyhisselam)-5-

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


 İblisin Rahmetten Mahrum Oluşu
İblis bu çirkin niyetini açığa vurunca, Cenab-ı Hak tarafından ebediyyen lanetlenerek Cennet ve huzur-u Kibriyadan kovuldu.

Cenab-ı Hak ona ayrıca şunları da söyledi: “Ey İblis, sen bütün güç ve kuvvetinle Âdem ve zürriyetine musallat ol, bütün şeytani vesvese ve desiselerini kullan. Kasem ederim ki, insanlardan kimler benim yolumu bırakır da sana uyarsa, cehennemi sizlerle dolduracağım. Fakat senin aldatamıyacağın o halis kullarım var ya, onları rızamı kazanma yolunda ibadetten asla ayıramaz, onlar üzerinde hiç bir hakimiyet kuramazsınız."

Cenab-ı Hak ile İblis arasında geçen bu muhavereden anlaşılıyor ki, istikbalde insanlar içinde öyle kullar gelecektir ki, iblis ve avanesi onları hak ve doğru yolundan saptıramayacak ve onlar üzerinde hiç bir hakimiyet kuramayacaktır. Bilâkis iblis’in o kullara musallat oluşu, onların hayır ve hakka olan kabiliyetlerini inkişaf ettirecek ve manen yükselmelerine vesile olacaktır. Aynen “Atmacanın serçeye musallat olmasının, serçenin kabiliyetlerinin gelişmesine sebeb olması gibi”.

Birkaç gramlık elmasın, tonlarca kömürden daha kıymetli olması gibi, sayıca az, fakat kıymet yönünden çok üstün olan bu kullar, insanlığın, şerefini kurtarıp yeryüzüne halife olmaya layık olduklarını isbat edecekler ve Cenab-ı Hakkın insanı yaratmasındaki hikmet ve gayeyi tahakkuk ettireceklerdir. İşte bu hikmetledir ki, Cenab-ı Hak insanı yaratmış ve onun yapacağı şer ve isyanlara, vücuda gelecek bu çok hayırlı neticelerden dolayı müsaade etmiştir. Yine aynı hikmetledir ki 
şeytan ile insan arasında böyle bir mübareze ve mücadelenin başlamasını irade etmiştir.


 Hz. Havva’nın Yaratılışı
Cenab-ı Hak Âdem’in hem yalnızlıktan kurtulması, hem de insan neslinin yeryüzünde çoğalabilmesi için ona hayat arkadaşı ve eş olarak Hz. Havva'yı yarattı.

Meşhur olan rivayete göre, Hz. Havva validemiz Hz. Âdem’in as sol kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Müfessirlerin çoğu:
“O şahıstan eşini (Havva’yı) vücuda getirdi” mealindeki âyeti, bu şekilde tefsir etmişlerdir. Bu tefsiri te’yid eden şöyle bir hadis vardır:

-“Kadınlar hakkında hayırlı olup, nezaketle muamele etmenize dair vasiyetime itaat ediniz. Çünkü onlar eğe kemiğinden yaratılmışlardır. Eğe kemiğinin en eğri tarafı, üst kısmı (ortası) dır. Eğer sen onu doğrultmaya uğraşırsan kırarsın, kendi haline bırakırsan daima eğri kalır. O halde kadınlar hakkında hayırla muamele hususundaki nasihatıma itaat ediniz.”

Buhârî, Enbiyâ, 1.
Ebu’s-Suud tefsirinde açıklandığına göre İbn-i Mes’ud ve İbn-i Abbas gibi büyük sahabeler, Hz. Havva’nın Hz. Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığını açıkça ifade etmişlerdir. Bununla beraber, bu görüşe muhalif kalan alimler de vardır. Fahreddin-i Razinin açıkladığına göre Ebu Müslim el’ Isfehâni Nisa sûresinin birinci ayetini, “O, kadını, kocası cinsinden, yani insan olarak yarattı” şeklinde te’vil etmiş bu te’viline de başka ayetlerden deliller getirmiştir.

Yukarda zikrettiğimiz hadise gelince, bazı alimlere göre, burada kadının maddi yönden eğe kemiğinden yaratıldığına dair açıkça bir ifade yoktur. Bu hadis, kadının yaratılıştan asabi ve geçimsiz olduğunu ve erkeğe gereği gibi itaat etmiyeceğini ifade eder. Bundan dolayı kadına nezaketle muamele etmek ve onu olduğu gibi kabul ederek incitmemek gerektir.

Buhâri’nin başka bir rivayetinde de, bu husus açıkça görülmektedir. Resûl-i Ekrem (A.S.M.) buyurmuştur ki:

-“Kadın eğe kemiği gibidir. Eğer onu doğrultmaya kalkışsan kırarsın. Mesut bir hayat yaşamak istersen, o eğriliği ile beraber faydalanırsın.”

Hz. Havva’nın, ister Hz. Âdem’in yaratıldığı çamurdan, ister onun eğe kemiğinden yaratıldığını kabul edelim; bu yaratılışın ne şekilde olduğuna dair, sağlam bir bilgimiz yoktur. Bu konuda ne Kur’an-ı Kerimde ve ne de hadislerde, kitab-ı mukaddeste olduğu gibi beşeri hesaplar ve ifadeler mevcut değildir.

Cennete Giriş
Rivayete göre Hz. Âdem’le Hz. Havva, altın bir taht üzerinde oturmuş, baştan aşağıya nurdan elbiseler içinde bulundukları halde Cennet’e girdiler. Cenab-ı Hak onları Cennete yerleştirirken:

-“Ey Âdem! Sen ve zevcen. Cennete yerleşin. O Cennetin nimetlerinden birlikte bolca istifade edin” diye hitabetti. Ayrıca Cennette açlık ve susuzluk elemini duymayacaklarını, çıplak olmayacaklarını, hülâsa hiçbir mahrumiyet ve zahmet çekmeyeceklerini de bildirdi.

Resûlullah (A.S.M.) in haber verdiğine göre, Hz. Adem Cennete girdiğinde Cenab-ı Hak O’na, Cennetteki bir kısım meleklerin yanına gitmesini, onlara selâm verip, verecekleri cevabı iyi dinlemesini, binaenaleyh bunun hem O’na hem de zûrriyetine selamlaşma numunesi olacağını bildirmişti.

Bunun üzerine Hz. Âdem. bu emre uyarak o meleklere selâm verdi. Melekler de cevaben “Esselâmü aleyke ve rahmetullahi” diyerek karşılık verdiler. İşte müslümanların selamlaşmalarının büyük bir ehemmiyeti haiz olması ve islâmın şiarı haline gelmesi bu sırdandır. Bundan sonra Adem ile Havva Cennette mes’ud bir hayat yaşamaya başladılar.


Yasak Ağaç
Hz Âdem’le Hz. Havva’ya Cennette Cenab-ı Hak tarafından geniş bir hürriyet verilmiş ve her türlü Cennet nimetlerinden istifade etmelerine müsaade edilmişti. Bu geniş hürriyetin sadece bir istisnası vardı: Adem’le Havva Cennette bulunan bir ağaca asla yaklaşmayacaklar ve onun meyvesinden de yemeyeceklerdi. Bu yasağı Cenab-ı Hakkın onlara yüklediği ilk mükellefiyetti. Bunun dışında her türlü hareketlerini serbest bırakmıştı. Şayet Adem’le Havva Cenab-ı Hakkın bu yasağına riayet etmezlerse, zalimlerden olacak ve Cennet’ten mahrum kalacaklardı.

İşte bu teklif, insan için imtihan ve tecrübenin ilki idi. Zira Cenab-ı Hak, Hazret-i Âdem’le Havva’yı daha Cennete ilk olarak yerleştirirken, en büyük düşmanlarının şeytan olduğunu, şeytanın onları aldatıp kendisine isyan ettirmeye ve dolayısıyle Cennetten çıkarmaya çalışacağını Cennetten mahrum kalıp büyük zahmetlere maruz kalmamak için ona aldanmamaları gerektiğini de ihtar etmişti.

İşte Hazret-i Âdem’le Havva validemiz, Cenab-ı Hakkın bildirdiği bir ağaca yaklaşmamakla mükellef bulunuyorlardı. Şeytan ise elbette bütün gayretini sarfedip onları yasak ağaca yaklaştırmakla, Allah’a isyan ettirmeye çalışacaktı.

İblis’in Plânı
Esasen Cenab-ı Hak, Hz. Âdem’le eşini muvakkaten Cennete koymuştu. Hazret-i Âdem’in Cennete yerleşmesi ebedi değildi. Cennete ilk girerken Cenab-ı Hakkın onlara yaptığı hitaptan, bu hususu anlamak mümkündü, Hz. Âdem de bu durumun farkına varmıştı.

Allah’ın lanetine uğrayan İblis, Hz. Âdem’in Cennet’e yerleştirildiği ilk günden beri, onu iğfal etmek için fırsat arıyor, hangi desise ile aldatabileceğini plânlıyordu. Hz. Âdem’in as Cennette ebedi kalmıyacağını o da anlamıştı. Hele Cennette bir ağacın Hz. Âdem’le Havva’ya yasak edildiğini öğrenince, hemen menhus planını hazırlamaya koyuldu. Onlarda, evvela, Cennet gibi nimetler manzumesi olan bir yerde ebedi kalma iştiyakını uyandırmaya çalışacak ve bunun da ancak o yasak ağaçtan yemek suretiyle gerçekleşebileceği fikrini telkin edecekti.


İblis’in Aldatması
Hazret-i Âdem’le Havva validemiz, Cennette gezip dolaşırken, bazen Cennet’in kapısına kadar yaklaşırlardı. Şeytan her ne kadar Cennetten çıkarılmışsa da tamamen yeryüzüne sürülmemiş olduğundan, onları Cennetin dışından gözetliyor ve Cennetin etrafında dolaşıp duruyordu.

Yine bir seferinde Hazret-i Âdem’le Hz. Havva kapının yakınından geçerlerken İblis dışardan onların dikkatini kendine çekti ve onlarla konuşmaya başladı. Onları yasak ağaçtan yedirmek için var gücüyle aldatmaya çalıştı.

Hatta Cennette ebedi kalmak ve hiç ölmemek gibi cazip bir fikri vesvesesine basamak yaparak şöyle dedi:

-“Ey Âdem! Kendisinden yediğiniz takdirde devamlı surette Cennet’te kalacağınız ebedilik ağacını ve ebedi bir mülk ve nimeti nasıl kazanabileceğinizi size göstereyim mi? Rabbiniz bu ağacı niçin yasak etti biliyormusunuz? Kendisinden yediğiniz takdirde melek olacağınız veya Cennette devamlı kalacağınız için… Bundan yeyin ve böylece de Cennette ebedi kalın”.

Hazret-i Âdem’le Havva, şeytanın bu sözlerine önce hiç iltifat etmediler. Zira Cenab-ı Hak kendilerine O’nu apaçık bir düşman olarak tanıtmıştı. Hem bu ağaçtan yedikleri takdirde, Cennetten mahrum kalacaklarını da haber vermişti. Fakat İblis onları kandırmak için elinden geleni yapıyor, bu uğurda bütün gücünü sarfediyordu. Hatta kendisinin Âdem’le Havva için hayırdan başka bir şey murat etmediğine dair ısrarla yeminler bile ediyordu.

İblis’in bu husustaki söz ve ısrarları onlar üzerinde birden tesirini göstermediyse de, pek hilekârca olduğundan, kalplerinde az da olsa, bir meyil uyandırmıştı. Zira insanın fıtratında, iyiye ve güzele kavuşma meyli ve ebedi yaşama arzusu vardır. Ruhun derinliklerinde ebedi yaşamak iştiyakı yatmakta, vicdan ise “ebed, ebed” diye seslenmektedir.

İşte bu meyil, Âdem’le Havva’yı gaflete düşürdü. Gitgide Cenab-ı Hakkın ikaz ve ihtarlarını, İblis’in kendilerinin ezeli ve ebedi düşmanı olup asla onların hayrını istemiyeceğini hatırlamaz oldular. Ve nihayet yasak ağaçtan yediler, iblis de böylece maksadında muvaffak oldu.

Hazret-i Âdem ile Havva, yasak ağaçtan yedikleri an, edep yerleri açılıverdi, O zaman suç işlediklerini anladılar ve hemen Cennet yaprakları ile örtünmeye çalıştılar. Fakat artık iş işten geçmiş, ikisi de şeytana aldanmış ve Allahın yasak ettiği bir işi yapmış oluyorlardı, Cenab-ı Hak onlara hitaben:

-“Ben ikinize de bu ağacı yasaklamamış mıydım? Şeytan size apaçık bir düşmandır dememiş miydim?” diye nida etti. Bunun üzerine Hz. Âdem’le Havva suçlarını kabul ve itiraf ederek yaptıkları işten pişman olduklarını Cenab-ı Hakka bildirdiler. “Ey Rabbimiz, Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana uğrarız” dediler. Onların bu tevbeleri, daha sonra yeryüzüne indikleri zaman kabul edilmiştir.

İblis’in Hz. Âdem ile Havva’ya bu ağaçtan yedirmekten maksadı, onları Cennetten tamamen mahrum edecek bir itaatsizliğe sürüklemekti. Böylece onların da kendi gibi rahmetten kovulacağını, ebedi bir hüsrana uğrayacağını zannediyordu.

Fakat Hz. Âdem ile Havva’nın işledikleri hatadan tevbe ile kurtulacaklarını hiç ummamıştı. Zaten mel’ûnun her Mü’mini itaatsizliğe teşvik etmekteki asıl maksadı, onları da kendisi gibi yapmak, itaatsizlikte devamlarını sağlamaktır. O kulların tevbe edeceği, onun hatırına hiç gelmez. Zaten tevbe edeceğini bilseydi, insanlarla hiç uğraşmazdı. Daha doğrusu onun ümidi, günahlara kapılarak mü’minin kalbindeki iman zevkinin yok olması, günahlarda israr ede ede tamamen imanını kaybetmesidir. Fakat tam halis bir tevbe ile günah imha edilince, Şeytan hırs ve mağlubiyetinden dolayı kahrolur. Nitekim bu hadisede de aynen böyle olmuş, iblis maksadının aksi ile karşılaşmıştır.


Devam edecek...

“peygamberler tarihi” ansiklopedisi


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: