İnsanları Cenabı Hakk’ın yoluna çağırırken nasıl bir yol izleyelim:
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır(Nahl 125)
Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. İsrâ Suresi 31. Ayet
Allah kullarını esenlik yurduna (cennete) çağırır. Bizi de bu çağrıyla mükellef kılar. Hocalar çağırıyor diye mesuliyet bizden düşmez. Hikmetle çağırın der. karşı tarafı hikmetle çağırırken onu ikna edecek, onu kendi iç dünyasında vuracak, güçlü şekilde tesiri altına alacak, zapt edecek adeta ona başka çıkar yol bırakmayacak öyle söyle sözler söylemeli ki, bunun planlamasını yaparak, hazırlığını yaparak, rastgele değil. Allah’ın konusunu açtığımızda dikkatli ve özenli bir şekilde onu kazanmayı hedef edinerek, sonuç odaklı maksat onu kazanmak şeklinde olacak. Söyleyelim de nasıl söylersek söyleyelim, umurumuzda olmayarak değil, hikmet ile.
Allahu Teala’nın başta insanları kendisine nasıl çağırdığına dikkat kesilirsek temel kodları orada görürüz.
Allah Teala mekke döneminde kullarını çağırırken önce onlara kendisini tanıttı, yaratma gücünü hatırlattı, kulların her birini nasıl ayrı ayrı yarattığını onlara bildirdi.Varlık olarak içinde bulundukları hayatı, hayatın etrafındaki nimetleri tek tek saydı.
Evvela kendi tekliğine, birliğine, gücüne, kudretine ve her an kendilerine sağlamakta olduğu nimetlerine değindi.
Demekki biz de Cenabı Hakk’ın yoluna insanları çağırırken önce;
-Allah’a şirk koşmamalarını,
-yaratan yegane kudret olduğunu başka bir kudretin başka bir şey yarattığına dair hiçbir delil olmadığını,
varlık aleminin tek bir yaratıcısı olduğuna dair bu delile sarılmamız, tutunmamız gerektiğini,
-başıboş davranamayacağımızı, Allah’ın bize sağladığı bu nimetlerin elbette bir hesabı olacağını anlatarak.
Bu istikamette başladığımızda hikmet ile başlamış oluruz. Bu şekilde bir anlatım onu tanımasına, saygı duymasına sebebiyet verecek bir sürece çekecek.
O'nu tanırsa, saygı duyarsa ve hayatın sahibi olduğunu fark ederse, sevgi ve saygı duyduğu vakit O'nun emirlerine karşı, hayatı O'nun istediği şekilde yaşamaya karşı ilgili olmaya başlayacaktır. Tam da bizim onu çekmeye çalıştığımız bir nokta.
Ama bu Allah’ı tanıyıp, O'nun gücüne, kudretine, büyüklüğüne ve özellikle kendisi üzerindeki nimetine tanık olursa, Cenabı Hakk’ın kendisi hakkında ne denli iyi olduğunu fark ederse; bu kez sevmeye ve saymaya başlar. O zaman O'nun dur dediği yerde durmaya ilerle dediği yerde yürümeye, emir ve yasakları konusunda dikkatli olmaya başlar.
Siz daha eylem noktasındaki hususları (ibadetleri) anlatmamışken bir bakarsınız kendisi adım atmış olabilir.
Cenabı hakkı tanımak, O'nu farketmek, üzerindeki nimetleri görmek, sevgi ve saygıya sevk edecektir. Artık Peygamber sallallahu Aleyhi ve sellem'e tabi olacak iç dinamizme kavuşmuş demektir.
Her yaşanılan Allah tarafından yaşatıldığı, sürecin Allah Teala tarafından kontrol altında olduğu bilgisi; istikamet üzere olduğu, her neye sahipse Allah’tan olduğunu bilmesi.
Kaybettiklerinin Allah’ın bilerek ve özellikle yaşattığı bir süreç olduğunu bilmesi, kulda huzuru, tatmini, sürecin kontrol altında olduğu gerçeğini ve Allah ile birlikte yolu yürüdüğü bilincini ona sağlayacaktır. Böyle bir kul malını da, evladına da kaybetse ayakta duracak gücü kendinde bulur.
Buraya gelişimiz gitmek üzere bir geliştir. Verilen ve alınanlar Allah’ın sınamak için verdiği ve aldığıdır.
İllaki sınanacağımız ve bu önceden yazılmış olduğunu bildiğimiz olayları, sırası gelince önümüze çıkacağını bilerek tevekkül ederiz.
Süreç bu şekilde ilerleyecek. Hayat dediğimiz şey bu. Kul bunu bilirse, kaybettiklerimize üzülmeyiz çünkü bunlar kaybedilmeye mahkum olduğumuz şeyler idi. Verdiklerine de sevinmeyiz; verdikleri de sınama aracı olarak önceden belirlediği şeylerdi. Kendiniz kazanıyormuş gibi bunu kendinize bağlayıp bundan övünç duymanız gerekmez. Bunlar Allah’ın verdiği ve aldığı şeylerdir.
Yaşam veren, kadın mı erkek mi olacağını, hangi baba anneden doğacağına karar veren Allah, hangi aşamalarda imtihandan geçireceğini de belirlemiştir.
Soru: "Hangi evrelerden geçeceğim Allah tarafından önceden belirlenmiş bir süreç ise şu halde benim çabalamama hiç gerek yok. Nasılsa yazılan başa gelecek yorulmaya gerek yok." denilirse:
Cenabı hak: "Allah’ın fazlının peşinden koşun" diye emreder. Allah’ın sağladığı rızkı elde etmek için emrettiği üzere davranırız; yoksa yaptığımız için bu sonuçlara kavuşmayız. Bunun kanıtı: Bizimle aynı işi yapan binlerce insan aynı sonucu elde edememektedir.
Eğer çok çalışmakla, çok çabalamakla başarı, zenginlik gelseydi bunu yapan herkes muvaffak olurdu. Herkes çabalar fakat ancak Allah’ın belirlediği kişiler o sonuçları elde eder ve dilediği kadar elde eder. Peki neden çabalarız o zaman? Biz Allah’ın emrini yerine getirmiş oluruz ve sevap umarız.
Bu iki süreç birbirinden bağımsız işler. Kul akşama kadar gayret eder, bütün çabasını koyar; fakat hiçbir şey elde edemeyen kul Cenabı Hakk’ın emrini yerine getirdiği bilinciyle günü kapatır.
Kazanımı: O'nun emrini yerine getirmiştir boşa geçirdiği bir gün değildir. Mümin kul böyledir.
Diğeri için ise bir yıkımdır. (seküler bakış açısıyla bakan)
Rezzak olan Rabbim bir çocuk yaratacağı zaman onu rızkı ile yaratır. Allah’ı tanımayan kişi var olan geliri üzerinde hesap yapmaya başlar. Geliri yetmeyecek diye düşünür; bu sefer doğmasını önlemeye kalkar. Bu da hikmetli bir süreçtir. Onu yaşatacak olan Allah senin rızkını arttıracaktır.
Rabbimiz ana rahminden çocuğa rızık verir. Rahmin duvarına yapışıp oradan gıda sağlar. Tıpkı senin de dünyadan sağladığın gibi. Biz de yeryüzünün duvarına, kabuğuna bağlanır aynı şekilde gıda sağlarız.
Yeni gelen çocuğu bizim besteyeceğimiz düşüncesiyle öldürmeye kalkmayınız.
Halis Aydemir