Rahim, çok merhamet edici, verdiği ni'metleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî ni'metler vermek suretiyle mükâfatlandıran.
Zehirli bir böceğin karnında şifalı ve tatlı bir balı bizim için yapmak ve o böceğin eliyle bize ikram etmek elbette, o böceğin işi olamaz. Elbette ki balı yapan böcek değil, Allah’ın rahmetidir.
Ağaçlara en güzel elbiseleri giydirip çiçek ve meyvelerle süslendirip onların elleri hükmünde olan kuru dallarıyla lezzetleri farklı, renkleri farklı, kokuları farklı, şekilleri farklı meyvelerle bizi beslemek, elbette rahmetin bir tecellisidir. Yoksa o kuru ağaçlar bizi tanımaz ve bize merhamet etmez.
Yine elsiz bir böceğin eliyle bize ipek gibi yumuşak bir elbiseyi bize giydirmek rahmetin neticesidir. Yoksa o elsiz böcek yemyeşil dut yaprağını yiyip bembeyaz bir ipeği bizim için çıkartamaz.
Ya inek, deve, koyun ve keçi gibi hayvanlara yemyeşil otu yedirip kan ve fışkıları arasından bembeyaz, besleyici bir sütü çıkarmak elbette, rahmetin işidir.
Ve Güneş’i Dünyamız’a soba ve lamba yapmak, Ay’ı kandil ve takvim yapıp yıldızlarla semayı süslendirmek elbette, rahmetin bir tecellisidir.
Ya rahmetin insandaki tecellisi:
Acaba gözümüz olmasaydı ne yapardık? Her yer kapkaranlık olurdu. Ya kulaklarımız olmasaydı? Her yer Sessiz! Ya dilimiz olmasa ve ona tat alma duygusu verilmeseydi? Konuşmanın ve lezzetin olmadığı bir âlem! Ya burnumuz olmasaydı? Kokunun olmadığı bir âlem!
Elbette, böyle bir âlemde yaşamak çok zor olurdu. elimiz, ayağımız olmasaydı, aklımız, şefkat duygumuz olmasaydı ne yapardık? Demek her bir azanın verilişinde rahmetin bir tecellisi görünüyor.
İnsanları böyle maddi ve manevi aza ve duygularla süsleyen Allah, hayvanlara da bu âlemden istifade edebilmeleri için lazım olan cihazları takmıştır. Kuşa kanat takıp uçmayı, balığa yüzgeç verip yüzmeyi öğretmiş ve her canlıya rahmetiyle muamele edip hayatının devamı için gerekli olan vücudu ve azaları vermiş. İşte Allah’ın rahmeti her şeyi böyle kuşatmıştır.
Cenab-ı Hak, rahmetinin eserleriyle kendisini bize Rahim ismiyle tanıttırmak istiyor.
O zaman tekrar edersek, Er-Rahmân ve Er-Rahîm isimleri iki türlü rahmet ifâde eder.
Er-Rahîm ism-i şerifinin ifâde ettiği rahmet ise, Rahmân'ın lûtfu olan rahmeti iyiye kullanarak çalışanlara bir mükâfat olmak üzere verilen rahmettir ki, bu da en az (bire on) dur. Çalışan, gayret eden kulun ihlâsındaki kuvvete göre Allah-u Teâlâ daha fazla, hattâ sınırsız ve hesapsız da mükâfatlandırabilir. İşte bu sebepten gayr-i meşru arzulara kapılmamaya gayret etmek, kötülükten korunmak, Allah yolunda fedakârlıkta bulunmak önemlidir. Şunu kati olarak bilmeliyiz ki, -dünya için olsun, âhiret için olsun- çalışanlarla çalışmayanlar eşit muamele görmeyeceklerdir.
Rahim İsm-i Şerifine Mazhar Olanlar:
Aramızdaki merhametli insanlar, Allah-u Teâlâ'nın rahmet sıfatına mazhar olmuşlardır (mazhar demek, bir şeyin göründüğü yer demektir). Allahu Teâlâ'nın merhameti, içimizdeki merhametli insanlardan sezilir. Eğer dünyâda merhametli insanlar olmasaydı ve merhamet denilen ma'nâdan ortada hiç bir belirti bulunmasaydı, Allah-u Teâlâ'nın rahmetini öğrenemez ve merhamet hakkında hiç bir fikir edinemezdik.
İnsanlardaki merhamet sıfatı, Allah'ın Rahmet sıfatına benzer mi? Hayır asla benzemez. Allah'ın hiç bir sıfatının benzeri yoktur. O bütün sıfatlarda tektir, eşsizdir, insanlardaki merhamet, Allah-u Teâlâ'nın merhametini bildiren bir iz, bir nişandır. Bir şeyin izi ve nişanı o şeyin ne benzeridir, ne de ondan bir parçadır. Sadece ona delâlet eden bir gölge veya bir akisdir. Asıl merhamet, Allah'ın merhametidir. Yâni merhamet kelimesinin hakîkî ma'nâsı, Allah-u Teâlâ ile kâim bulunan ma'nâdır. insanlara merhametli denmesi hakikat ma'nâsıyle değil, mecaz ma'nâsı iledir. O halde Allah-u Teâlâ'daki merhametle insanlardaki merhamet arasındaki münâsebet yalnız kelime benzerliğinden ibarettir.
Burada bu noktayı da izah edelim: İnsanların hayâtı, kudreti, bilgisi sınırlı olduğu gibi merhametleri de sınırlıdır.
Mutlak ve hakîkî merhamet edici ancak Allah-u Teala'dır. Daha doğrusu merhametli dediğimiz şahısların kendilerini yaradan O olduğu gibi, ellerindeki ni'metleri yaradan da O'dur. O ni'metlerden muhtaçlara vermek üzere kalplerinde arzu uyandıran da yine O'dur. Bütün bunları sahibine verdikten sonra ortada kalan şey, yalnız hayır sahiplerinin irâdesi, yâni hayrı yapmağa vicdanlarında karar vermiş bulunmalarıdır. Fakat bu da yine Allah'ın verdiği serbestliğin bir neticesidir. Şu kadar ki, onlar Allah'ın verdiği bu serbestliği kötüye kullanmayıp iyi niyete sarfetmişlerdir. Mükâfatı haketmeleri de işte bu yüzdendir.
Merhametli İnsanların Yapması Gereken Şeyler:
1- Bu hayırları yapma arzusunu verdiği için dâima Allâh-u Teâlâ'ya şükretmelidir.
2- Hayırlı işlerde kullanıldığından dolayı kesinlikle övünmemelidir. Çünkü o imkânı veren ve bu meziyeti yaratan Allah'tır.
3- Kendine bahşedilen bu meziyetten Allah'ın kullarını elinden geldiği kadar faydalandırmağa çalışmalı ve bu uğurda zorluk görse bile tahammül etmelidir ve bunu yaparken kalbindeki niyeti, yalnız Allah'ın rızâsı olmalıdır. O zaman bu uğurdaki çalışmaları bir ibâdet olur ve Allah'tan mükâfatını görür, kazancı yalnız dünyada eline geçenden ibaret kalmaz.
4- Yaptığı iyiliği, iyilik ettiği insanların başına kakmamalı; çünkü bu hal iyiliğin sevabını öldürür. Halbuki Allah-u Teâlâ eğer başkalarının yardımına muhtaç insanlar yaratmasaydı, servet sahipleri, ellerindeki servetleri ile Allah'a yarar bir iş yapmağa fırsat bulamazlardı. Şu halde aramızda aciz ve fakir kişilerin bulunması da bir nî'mettir. Onlar ücretsiz emanetçidir, kendilerine burada verilir, âhirette fazlasıyla alınır.
Îyilîk Görenlerin Yapması Gereken Şeyler:
1- Onlar tarafından faydalandıkça kendilerine teşekkür etmeli ve her zaman onları iyilikle anmalı. Çünkü Allah iyilik bilenleri sever, nankörlük edenleri sevmez.
2- Onlardan iyilik gördüm diye onları mabut derecesine çıkarıp da kendilerine tapmamalı, her iyiliğin, her yardımın Allah'tan geldiğini ve mahlûkatın birer vâsıta olduğunu bilerek, asıl iyiliği yaratanla ona vesile olanları ayırt etmeli ve her birine layık olduğu sevgi ve saygı göstermelidir.
Er-Rahmân ve Er-Rahîm İsm-i Şerifinin Zevkini Duyanlar:
Bu zevki duyan gönüllere üzüntü ve ümitsizlik giremez. Ne kadar darlık ve ıstırap içine düşerse düşsün, Allâh-u Teâlâ'nın mutlaka onu selâmete çıkaracağına emindir. Çünkü kul bilir ki, O merhametlilerin merhametlisidir.
Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu/ İ:Gazali Esmaü'l Hüsna