Hoş Ve Temiz Şeylerin Mübahlığı
87- Ey iman edenler! Allah'ın size helâl ettiği o temiz ve güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.
88- Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yiyin ve iman ettiğiniz Allah'tan korkun.
Nüzul Sebebi
İbni Cerîr et-Taberî, İbni Ebî Hatim ve İbni Merdûveyh, İbni Abbas'tan şöyle dediğini rivayet ederler: Bu ayet-i kerime birisi Osman b. Maz'un olan Ashab-ı kiramdan birkaç kişi hakkında nazil olmuştur. Bunlar, "Erkeklik organlarımızı keselim, dünyalık zevklerimizi ve arzularımızı terk edelim, rahiplerin yaptığı gibi biz de yeryüzüne seyahat maksadıyla dağılalım" demişlerdi. Bu sözleri Peygamber (s.a.)'e ulaşınca onları yanına çağırdı ve söylediklerini onlara hatırlatınca onlar "evet söyledik" dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Fakat ben oruç da tutarım, açarım da. (Geceleyin) hem namaz kılarım, hem uyurum. Hanımlarımla beraber olurum. Benim sünnetimi takip eden bendendir, benim sünnetimi takip etmeyen de benden değildir."
es-Süddî'nin rivayetinde ise bunların on kişi oldukları, Osman b. Maz'un ile Ali b. Ebî Talib'in bunlar arasında bulunduğu belirtilmektedir.
İbni Cerîr, İbnül-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh b. Hayyân b. Ensârî, İkrime'den şunu rivayet ederler: Osman b. Maz'ûn, Ali b. Ebî Tâlib, İbni Mes'ud, el-Mik-dâd b. el-Esved, Ebu Huzeyfe'nin mevlâsı Salim ve Kudâme dünyadan el etek çekerek evlerinde oturdular, kadınlardan uzak durdular ve kalın yün elbiseler giymeye başladılar. Güzel yiyecekleri, elbiseleri kendilerine yasakladılar. Yiyip giydikleri tek şey, İsrailoğulları'ndan (zâhidâne) seyahate çıkanların yedikleri ve giydikleri idi. Hatta hayalarını burmayı bile düşündüler, geceleyin namaz kılıp gündüzün oruç tutmayı kararlaştırdılar. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Allah'ın size helâl ettiği o temiz ve güzel şeyleri haram kılmayın..." ayet-i kerimesi nazil oldu.
Bu ayet-i kerime nazil olunca Resulullah (s.a.) onlara haber gönderip şöyle buyurdu: "Şüphesiz nefislerinizin bir hakkı vardır, gözlerinizin bir hakkı vardır, aile halkınızın bir hakkı vardır. O bakımdan namaz kılınız ama uyuyunuz da. Hem oruç tutunuz hem yemek yiyiniz. Bizim sünnetimizi terk eden bizden değildir." Hep birlikte şöyle dediler: Allahım, biz bunun doğruluğuna inandık, rasulüne indirdiklerine de tabi olduk.
İbni Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre adamın birisi şöyle der: "Ben yatakta yatmayı kendime haram kıldım." Bunun üzerine İbni Mes'ud ona bu ayet-i kerimeyi okuyarak şöyle demiştir: "Yatağın üzerinde uyu ve ettiğin yeminin kefaretini yerine getir."
Sonuç olarak bu ayet-i kerimenin, devamlı oruç tutanlara, geceyi namaz kılmakla geçirmeyi, kadınlara, güzel ve temiz şeylere yaklaşmamayı, et yememeyi, yataklarda uyumamayı kararlaştıran bir grup sahabi hakkında nazil olduğunu rivayetler ittifakla belirtmektedir. [4]
Açıklaması
Ey iman edenler! Kendinize hoş ve temiz şeyleri haram kılıp bunlardan imtina etmeyiniz. Hoş ve temiz şeyler taşıdıkları faydalar dolayısıyla kişilerin nefislerinin lezzet duyduğu şeylerdir. Yüce Allah'a yaklaşmak niyetiyle faydalanmayı terk etmek suretiyle bunları kendinize haram kılmayınız. Allah'ın sizin için çizmiş olduğu helâl sınırlarını aşarak da haram kılmış olduğu sınırlara girmeyin. Veya hoş ve temiz şeyleri kullanmakta aşırıya kaçmayın ve bunları haram kılmak suretiyle haddi de aşmayın. Buna göre haddi aşmak iki hususu kapsamaktadır:
Birinci şekil, söz konusu şeyde israfa kaçmak suretiyle haddi aşmaktır. Bunu Yüce Allah şu buyruğunda belirtmektedir: "Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz, çünkü O israf edenleri sevmez." (A'râf, 7/31)
Diğer şekil ise, hoş ve temiz şeylerden başka temiz olmayan, murdar olan şeyleri kullanarak haddi aşmak.
Sözü geçen hususların yasaklanma sebebi ise şudur: Yüce Allah haddi aşanlara buğzeder, şeriatının sınırlarını çiğneyen ve helâl kıldığı şeyi haram kılanları da cezalandırır. Helâli haram kılmak, ister yemin suretiyle ister adak, isterse de başka yollarla dahi olsa-olabilmektedir.
Bu durum, İslâm'ın orta yolu benimseyen itidali tavsiye etme ilkesi ile tam bir uyum içindedir. İsraf da yoktur, kısmak da yoktur. Meşru hayatın maddî zevklerinden ve lezzetlerinden çekinmek de söz konusu değildir. Bunun gibi, istekleri baskı altına almak, nefse işkence etmek, bedeni zayıf düşürüp mahrum bırakmak gibi sonuçlara götüren rahiplik ve zahitlik de yoktur. Aynı şekilde alışılmış ve ortalama miktarın üstünde arzulanan ve zevk alınan şeylerden aç gözlülükle faydalanmak da söz konusu değildir.
Yüce Allah insana, hayattaki hoş şeylerden yararlanmamayı yasakladıktan sonra Allah'ın helâl kılıp temiz olan şeylerden yemeyi mubah kılmak anlamında olumlu bir emir vermektedir. Bu emirle Yüce Allah helâl kıldığı rızıklardan yenmesini istemektedir. Ancak ister leş, akmış kan ve domuz eti gibi bizatihi haram olan yollardan olsun; isterse de faiz, kumar, hırsızlık, rüşvet ve buna benzer muamelelerle mallarını batıl yollardan sağlamak suretiyle olsun haram yollardan uzak durmayı şart koşmuştur.
İşte bu, "rızk"ın kapsamına helâl ve haram şeylerin girdiğini göstermektedir. Haramın varlığı imtihan içindir. Bundan amaç, nefsi Allah'ın helâl kıldığı şeyleri yapmaya, haram kıldığı şeylerden de alıkoymaya mecbur etmek için bu konuda gösterilecek mücadelenin boyutlarının ortaya çıkarılmasıdır.
Daha sonra Yüce Allah yalnızca ibadet hakkında değil, aynı şekilde alışılmış günlük geçim hayatında da geçerli olacak bir kıstas koymaktadır ki, bu da Allah'a karşı takvalı olup Allah'ın sınırlarına sıkı sıkıya yapışma emridir. Yani bir çeşit "yemek, içmek, giyinmek, kadın ve benzeri hususlarda hayatınızı ilgilendiren bütün konularda kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkunuz, helâl ve haram kılmak hususunda meşruiyyet sınırlarını aşmayınız" şeklinde emretmektedir.
Burada, takva emri Allah'ın buyruklarına gereken riayeti göstermek ve bunu sürekli kılmaya teşvik için zikredilmiştir. Hoş ve temiz şeylerin haram kılınmasını yasaklayıp helâl ve temiz rızıktan yemek emrinin akabinde zikredilmesi de temiz nzıklardan yararlanmakla takva arasında bir aykırılık ve bir farklılık olmadığını göstermek içindir. Bu ayet-i kerimenin bir benzeri de Yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz hoş ve temiz şeylerden yiyiniz ve Allah'a şükrediniz, eğer O'na ibadet edenler iseniz." (Bakara, 2/172); "De ki Allah'ın kulları için çıkartmış olduğu ziyneti ve hoş ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?" (A'râf, 7/32). Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiği Hz. Peygamberin şu buyruğu da bu ayet-i kerimenin muhtevasını ifade eder: "Şüphesiz Allah müminlere, peygamberlere verdiği emrin aynısını emretmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey peygamberler! Hoş ve temiz şeylerden yiyiniz ve salih amel işleyiniz." (Mü'minun, 23/51). Yine Yüce Allah şöyle buyurmuktadır: "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz hoş ve temiz şeylerden yiyiniz." (Bakara, 2/172)
[4] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 4/16-17.
Diğer şekil ise, hoş ve temiz şeylerden başka temiz olmayan, murdar olan şeyleri kullanarak haddi aşmak.
Sözü geçen hususların yasaklanma sebebi ise şudur: Yüce Allah haddi aşanlara buğzeder, şeriatının sınırlarını çiğneyen ve helâl kıldığı şeyi haram kılanları da cezalandırır. Helâli haram kılmak, ister yemin suretiyle ister adak, isterse de başka yollarla dahi olsa-olabilmektedir.
Bu durum, İslâm'ın orta yolu benimseyen itidali tavsiye etme ilkesi ile tam bir uyum içindedir. İsraf da yoktur, kısmak da yoktur. Meşru hayatın maddî zevklerinden ve lezzetlerinden çekinmek de söz konusu değildir. Bunun gibi, istekleri baskı altına almak, nefse işkence etmek, bedeni zayıf düşürüp mahrum bırakmak gibi sonuçlara götüren rahiplik ve zahitlik de yoktur. Aynı şekilde alışılmış ve ortalama miktarın üstünde arzulanan ve zevk alınan şeylerden aç gözlülükle faydalanmak da söz konusu değildir.
Yüce Allah insana, hayattaki hoş şeylerden yararlanmamayı yasakladıktan sonra Allah'ın helâl kılıp temiz olan şeylerden yemeyi mubah kılmak anlamında olumlu bir emir vermektedir. Bu emirle Yüce Allah helâl kıldığı rızıklardan yenmesini istemektedir. Ancak ister leş, akmış kan ve domuz eti gibi bizatihi haram olan yollardan olsun; isterse de faiz, kumar, hırsızlık, rüşvet ve buna benzer muamelelerle mallarını batıl yollardan sağlamak suretiyle olsun haram yollardan uzak durmayı şart koşmuştur.
İşte bu, "rızk"ın kapsamına helâl ve haram şeylerin girdiğini göstermektedir. Haramın varlığı imtihan içindir. Bundan amaç, nefsi Allah'ın helâl kıldığı şeyleri yapmaya, haram kıldığı şeylerden de alıkoymaya mecbur etmek için bu konuda gösterilecek mücadelenin boyutlarının ortaya çıkarılmasıdır.
Daha sonra Yüce Allah yalnızca ibadet hakkında değil, aynı şekilde alışılmış günlük geçim hayatında da geçerli olacak bir kıstas koymaktadır ki, bu da Allah'a karşı takvalı olup Allah'ın sınırlarına sıkı sıkıya yapışma emridir. Yani bir çeşit "yemek, içmek, giyinmek, kadın ve benzeri hususlarda hayatınızı ilgilendiren bütün konularda kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkunuz, helâl ve haram kılmak hususunda meşruiyyet sınırlarını aşmayınız" şeklinde emretmektedir.
Burada, takva emri Allah'ın buyruklarına gereken riayeti göstermek ve bunu sürekli kılmaya teşvik için zikredilmiştir. Hoş ve temiz şeylerin haram kılınmasını yasaklayıp helâl ve temiz rızıktan yemek emrinin akabinde zikredilmesi de temiz nzıklardan yararlanmakla takva arasında bir aykırılık ve bir farklılık olmadığını göstermek içindir. Bu ayet-i kerimenin bir benzeri de Yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz hoş ve temiz şeylerden yiyiniz ve Allah'a şükrediniz, eğer O'na ibadet edenler iseniz." (Bakara, 2/172); "De ki Allah'ın kulları için çıkartmış olduğu ziyneti ve hoş ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?" (A'râf, 7/32). Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiği Hz. Peygamberin şu buyruğu da bu ayet-i kerimenin muhtevasını ifade eder: "Şüphesiz Allah müminlere, peygamberlere verdiği emrin aynısını emretmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey peygamberler! Hoş ve temiz şeylerden yiyiniz ve salih amel işleyiniz." (Mü'minun, 23/51). Yine Yüce Allah şöyle buyurmuktadır: "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz hoş ve temiz şeylerden yiyiniz." (Bakara, 2/172)
[4] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 4/16-17.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder