12 Şubat 2019 Salı

EN'AM SÛRESİ 59.-62.ayetlerin tefsiri


Yüce Allah'ın İlminin Kemali Ve Tartışılmaz Hakimiyeti
59- Gaybın anahtarları O'nun yanında­dır. Kendinden başkası onları bilmez. Karada ve denizde ne varsa O bilir. Düşen her bir yaprağı dahi mutlaka O bilir. Yeryüzünün karanlıklarında tek bir tane yaş ve kuru müstesna olma­mak üzere, hepsi apaçık bir kitaptadır.

60- Geceleyin sizi vefat ettiren (uyutan ) O'dur. Gündüzün ne kazandığınızı bi­len, sonra muayyen bir ecel tamamla­nıncaya kadar onda yine sizi dirilten­dir. Sonra dönüşünüz yalnız O'nadır. Sonra O işlediklerinizi size haber vere­cektir.

61- O kullarının üzerine kahir olandır. Üzerinize koruyucular gönderir. Niha­yet birinize ölüm gelse elçilerimiz onun ruhunu alırlar. Onlar eksik bir şey yapmazlar.

62- Sonra gerçek mevlâları olan Allah'a döndürülürler. Bilin ki hüküm, ancak O'nundur ve O en süratli hesap gören­dir.


Açıklaması

Gaybın hazineleri de anahtarları da Allah'ın yanındadır. Onlarda tasar­rufta bulunan O'dur. Gizliyi de açığı da O bilir. O'ndan başka hiç bir kimse gaybı bilmez. O hikmetine uygun olarak uygun gördüğü zamanda bunlardan dile­diğini uygulamaya koyar.

Yüce Allah'ın kendisine tahsis ettiği gaybî hususlar beş tanedir. Buharî, İbni Ömer'den, o Resulullah (s.a.)'tan şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Gaybın anahtarları beş tanedir. Allah'tan başka onları kimse bilmez: "Muhak­kak kıyamet saatinin bilgisi Allah'ın yanındadır. Yağmuru O indirir, rahimler­de olanı O bilir. Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilemez ve hiç bir kimse hangi yerde öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden ha­berdar olandır." (Lokman, 31/24).

Rivayette kaydedildiğine göre bu ayet-i kerime nazil olunca, onunla birlik­te on iki bin melek nazil olmuştur.

Müslim'in Sahih'inde Hz. Aişe'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Resulullah (s.a.)'ın yarın neler olacağını haber verdiğini kim iddia ederse şüp­hesiz Allah'a karşı çok büyük bir iftirada bulunmuş olur. Yüce Allah ise şöyle buyurmaktadır: "De ki: Göklerde ve yerde olanlar arasında gaybı hiç kimse bil­mez, ancak Allah bilir." (Neml, 27/65).

Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu anlamı ifade etmektedir: "O gaybı bilendir. Gaybına hiç bir kimseyi muttali kılmaz, meğer ki beğenip seçtiği bir peygamber ola."(Cin, 72/26-27)

Şanı yüce Allah kişinin içinden geçirdiklerini, gizli ve sır olan her şeyi de bilir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz senin Rabbin kalplerinin giz­lediklerini ve açığa vurduklarını da bilir. Gökte olsun yerde olsun, gizli ne varsa mutlaka apaçık bir kitaptadır." (Neml, 27/74-75); "O gözlerin hain bakışını da kalplerin gizlediklerini de bilir." (Mü'min, 40/19).

"Kendinden başkası bunları bilmez" cümlesi bir önceki cümleyi tekit et­mektedir.

Daha sonra Yüce Allah özetle ifade ettiği hususu genişçe açıklamakta ve bilgisinin kuşattığı bir takım alanları şöylece saymaktadır: "Karada ve denizde ne varsa O bilir." Yani gayba ait şeyleri bildiği gibi, tarafınızdan görülen eşyayı da bilir. Karada, denizde ne varsa onu bilir. O'nun bilgisi karada ve denizde olanıyla bütün varlıkları kuşatıcıdır. O'na bunların hiç birisi gizli değildir. Gök­te olsun yerde olsun zerre ağırlığı kadar bir şey O'na gizli kalmaz. Hangi me­kân ve zamanda olursa olsun, karada olsun denizde olsun, ağaç yaprakların­dan bir tanesinin dahi düşmesi O'nun bilgisiyledir. O cansızlar da dahil olmak üzere -canlılarınki de öncelikle- bütün varlıkların hareketlerini bilir. Bilhassa canlılar arasında mükellef bulunan cinlerin ve insanların da hareketlerini bi­lir. Kişileri ilgilendiren her türlü hali de bilendir O.

Yerin karanlıklarında ister çiftçi gibi insanın fiiliyle olsun, ister karınca gibi hayvanın fiiliyle olsun isterse de yerin yarıklarına düşen bitki gibi insanın fiili olmadan yerin karanlıklarına düşen her bir taneyi bilir. Dalından düşen meyveyi, yaş olsun kuru olsun, canlı olsun cansız olsun bilir. İşte bu şekilde bü­tün varlıklara dair bilgi, asla silinmesi söz konusu olmayan ve muhafaza altın­da bulunan açık seçik bir kitap olan Levh-i Mahfuz'da tespit edilmiştir. Orada her şeyi Yüce Allah tescil edip kaydetmiştir. Her şeyin sayısını, zamanını, var oluşunu ve yok oluşunu kaydetmiştir.

Kitabın apaçık olması Allah'ın bütün mahlûkatı yaratmadan önce onda bulunan şeylerin doğruluğunu açıkça ortaya koymasındandır. Bu ez-Zeccâc'ın görüşüdür. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "İster yeryüzünde ister nefislerinizde vuku bulan her bir musibet mutlaka onu yaratmamızdan evvel bir kitaptadır." (Hadid, 57/27). Râzî ise Kitâb-ı Mübîn'den (apaçık kitaptan) kastın Yüce Allah'ın bilgisinden başka bir şey olmadığı görüşünü doğru bulup tercih etmiştir.[32]

Özetle, Yüce Allah gizliyi de açığı da, görüleni de görülmeyeni de, yaşı da kuruyu da, gizliyi de ondan gizli olanı da, kâinattaki her bir şeyi, geneli, özeli bütünüyle eksiksiz olarak bilir.

Daha sonra Yüce Allah kudretinin bir takım tecellilerini, kâinattaki ve in­sanın yaşarken, ölürken, öldükten sonra diriliş, ahiretteki hesaba çekilme gibi geçtiği bir takım merhalelerdeki ilâhî tasarruflarını söz konusu ederek şöyle buyurmaktadır: "Geceleyin sizi vefat ettiren O'dur..." Yani geceleyin uyurken, kullarının canını, uykuda iken alan (uyutan) odur. İşte bu, küçük ölümdür. Ni­tekim Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Allah ölümleri vaktin­de ruhları alır. Ölmeyeninkini (ruhunu) de uykusunda alır. Üzerine ölüm hük­münü verdiğini tutar, diğerini ise belli bir vakte kadar salıverir. Muhakkak bunda iyice düşünen bir topluluk için ayetler vardır." (Zümer, 39/42). Böylelikle bu iki ayet-i kerimede Yüce Allah önce küçük sonra da büyük iki ölümün hük­münü söz konusu etmektedir.

O gündüzün neler kazandığınızı bilir. Bu cümle Yüce Allah'ın bütün mahlûkatının gece ve gündüz yaptıklarını ilmiyle kuşattığını gösteren bir ara cümlesidir. Hareket halinde iken, hareketsiz iken her hallerini bilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "İçinizden kim sözünü gizler veya açıklar, gece giz­lenir gündüz yoluna giderse (O'nun için) birdir." (Ra'd, 13/10)

Uyku şeklindeki vefatınızı ve gündüzün yaptıklarınızı da bilmesinden baş­ka, gündüzün sizi uykunuzdan uyandırır. Yani gündüzün sizi serbest bırakır. İbni Kesir"in tercih edip daha üstün kabul ettiği görüş budur. Aynı zamanda bu Katâde, Mücahid ve es-Süddf nin de görüşüdür.

Gece ve gündüzün bu şekilde hareket etmesi, Yüce Allah'ın sizden her bi­riniz için ilimde belirlemiş olduğu belli sürenin tamamlanması ve yerini bul­ması içindir. Çünkü bütün eceller, ömürler önceden takdir edilmiş, sınırlanmış ve yazılmıştır. Bundan sonra kıyamet gününde ecellerin tamamlanmasından sonra Allah'ın huzuruna döneceksiniz. Sonra da O, dünyada yapmış olduğunuz amellerinizi size bildirecek ve amellerinizin karşılığını hayırsa hayır, şer ise şer olarak verecektir.

Allah kulları üzerinde kahir olandır. Yani her şeyi kendi güç ve egemenliği altında tutan O'dur. Her şey O'nun celâline, azamet ve kibriyasına zilletle bo­yun eğmiştir. O, öldükten sonra diriltmeye kadir olandır. Çünkü uyuyarak ve­fat edeni (küçük ölümle öleni) harekete getirip diriltmeye kadir olan, ölümle vefat edeni de diriltmeye kadirdir. O kulları üzerinde tasarrufta bulunandır. Var etmek, yok etmek, hayat vermek ve öldürmek suretiyle onlara dilediğini yapandır.

Gece ve gündüz insan bedenini koruyacak amellerini tespit edecek ve bu hususlarda görevlerinde hiç bir eksik bırakmayacak şekilde koruyucu melekler gönderen gerçek koruyucu (el-Hâfız) O'dur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyur­maktadır: "Şüphesiz üzerinizde koruyucular vardır. Kirâmen katibin (şerefli yazıcılar)'dir bunlar. Yaptıklarınızı bilirler." (İnfitâr, 82/10-12); "Sağında ve solun­da oturan, yaptıklarını tespit eden iki (melek) vardır. O (insan) bir söz söyleme­ye dursun mutlaka onun yanında görüp gözetlemeye hazır bir (melek) vardır." (Kaf, 50/17-18). Yüce Allah'ın şu buyruğu da ayet-i kerimenin anlamını ifade etmektedir: "Önünden de arkasından da kendisini Allah'ın emriyle gözetleyen izleyicileri vardır." (Ra'd, 13/11).

Buharî ve Müslim, Ebu Hureyre'den Hz. Peygambere merfu olmak üzere şunu rivayet etmektedirler: "Gecenin ve gündüzün melekleri sizin aranızda ar­dı arkasına gelirler. Bunlar sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelir­ler. Sonra sizinle birlikte geceyi geçirmiş olanlar semaya çıkar. Rabbi onları en iyi bilen olduğu halde onlara sorar: "Kullarımı ne halde bırakıp geldiniz?" On­lar da, "Namaz kılarken bırakıp geldik, yanlarına gittiğimizde de namaz kılıyorlardı" derler.

Hafaza meleklerinin Yüce Allah'ın her şeyi bilmesine rağmen insanın amellerini yazmalarındaki hikmet, insana karşı delil ortaya koymak için mad­dî bir delilin getirilmesi, ortaya konulması içindir. Çünkü kişi amellerinin ya­zılmakta olduğunu bilirse, kendisi için yasaklanan şeylerden uzak durur, itaat olan işlere yönelir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ve kitap konul­muş olacaktır. Günahkârları onun içindekilerden dolayı korkuya kapılmış göre­ceksin: "Eyvah bize, bu kitaba ne olmuş! Küçük büyük hiç bir şey bırakmayıp sayıp dökmüş" derler. Onlar işlediklerini de hazır bulmuş olacaklardır. Rabbin hiç bir kimseye zulmetmez." (Kehf, 18/49).

O amellerinizi tespit etmek için üzerinize koruyucu melekler gönderir. Ni­hayet her insanın eceli gelince bu iş için tarafımızdan görevlendirilen melek elçilerimiz ruhunu alırlar. Bu elçiler ölüm meleğinin yardımcılarıdırlar. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği ruhu­nuzu alacaktır, sonra da Rabbinize döndürüleceksiniz." (Secde, 32/11). İbni Abbas ve başkaları der ki: Ölüm meleğinin diğer meleklerden yardımcıları vardır. Bunlar ruhu cesetten çıkartırlar. Ölüm meleği nihayet ruh boğaza gelip daya­nınca onu kabzeder.

Bu melekler ölenin ruhunu muhafaza etmekte herhangi bir kusur işlemez­ler. Aksine onlar bu ruhu gereği gibi korur ve Yüce Allah'ın dilediği yere bırakırlar. Eğer bu kişi iyi kimselerden ise İlliyyîne, kötü ve günahkârlardan ise Siccîne bırakırlar. Bundan Allah'a sığınırız.

Daha sonra elçi meleklerin canlarını aldığı bu kimseler mevlâlarına yani işlerini çekip çeviren mutlak malikleri olan Allah'a döndürülür; hak olan mev­lâlarına yani haktan başka hiç bir hüküm vermeyen, gerçek adaletli olan mevlâlarına. Şunu bilin ki, o günde hüküm yalnız O'nundur, O'ndan başkasının hükmü yoktur. Kimse O'nun hükmünü geri çeviremeyecektir, O'nun hükmüne karşı çıkamayacaktır. O en çabuk hesap görendir. Herkesi en kısa bir süre zar­fında hesaba çeker. Birisinin hesabını görmesi ötekinin hesabını görmesine en­gel değildir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: 

"Şüphesiz Allah herkesi bir koyunun sütünün sağılması kadar bir zamanda hesaba çekecektir."

Bu ayetin bir benzeri de Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Şüphesiz Rabbin aralarında hükmü gereğince hükmeder. O Azîz'dir, her şeyi bilendir." (Neml, 27/78); "Ve Allah hükmeder, kimse O'nun hükmünü reddedemez. O hesabı çabu­cak görendir." (Ra'd, 13/41); "Hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeylere dair kullarının arasında sen hüküm vereceksin." (Zümer, 39/46). [33]


[32] Râzî, XIII/11.


[33] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 4/220-223.

Hiç yorum yok: