- İslam hukukuna göre, kalkışma ve isyanın cezası nedir?
- İsyancıya verilecek ceza ile ilgili hadis var mıdır?
- Ele geçirilenler öldürülebilir mi?
- Kaçanların yakalanması gerekir mi?
Meşru devlet başkanına silâhla karşı koymaya, isyan etmeye, fıkıh dilinde "bağy" denir.
Sözlükte “haktan ayrılmak, zulmetmek, haddi aşmak” anlamına gelen bağy, fıkıh terimi olarak ifade ettiği siyasî anlamın yanı sıra “Allah’a karşı gelme, dinin çizdiği sınırları aşma” manasında dinî-ahlâkî bir terim olarak da kullanılmaktadır.
Kelime Kur'an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde hem sözlük hem de terim manalarında geçmektedir. (Meselâ bk. Kasas, 28/76; Şûrâ, 42/27; En‘âm, 6/164; Hucurât, 49/9; hadislerdeki kullanışları için bk. Buhârî, Cihâd, 108, Ahkâm, 4; Müslim, Fiten, 70-73)
"Bağy" suçu sabit olan isyancılarla savaşmak ve bu sırada onları öldürmek helâl kabul edilmiştir.
İslâm devletinin isyancılara karşı, işin başında kesin tavır koyması bazı hadislerde öngörülmüştür. Allah Resulünün şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“İşiniz toplu ve düzenli iken size biri gelir de topluluğunuzu dağıtmak isterse, onu hemen öldürün.”(Müslim, İmare, 59)
Müslim aynı hadisi şu ifadelerle rivayet etmiştir:
“Nice fitne ve fesatlar olacaktır. Bu ümmet toplu iken bir kimse onun hâlini perişan etmek ve onları dağıtmak isterse, kim olursa olsun onu, hemen kılıçla öldürün.”(Müslim, İmare, 60)
Bu hadisler, bir ülkede Müslümanların bir kimseyi emirü'l-mü'minîn seçerek etrafında toplamalarına rağmen, bazılarının isyan edip bu seçilen zatın aleyhine baş kaldırmaları halinde, bunların ölüm cezasını hak ettiklerini gösterir.
Yalnız, onların Müslüman olduğu ve suçlarının siyasî bir suç teşkil ettiği gözden uzak tutulmamalıdır. Bunun sonucu olarak sadece zaruret halinde ve isyanı bastıracak ölçüde bir şiddete izin verilmiştir.
Ele geçenlerin yaralıları öldürülmez, malları ganimet olarak dağıtılmaz ve telef edilmez, aile fertleri esir alınmaz.
İmam Şâfi ve Ahmed b. Hanbel’e göre kaçan asiler takip edilmez; nitekim Hz. Ali Cemel Olayında kaçanları takip etmemiştir.
Ancak Ebu Hanîfe ise, bu kaçış diğer isyancılara katılmayı sonuçlandıracak ve yeni bir isyana yol açacaksa, onların takip edilip yakalanması görüşünü benimsemiştir.
İsyanın bastırılmasından sonra, harp hukuku hükümleri uyarınca asilerin isyan sırasındaki öldürme ve yaralama gibi suçları ayrıca cezalandırılmaz; yine bu esnada yaptıkları zararlar tazmin ettirilmez. Sadece isyanlarıyla ilgili olarak ta‘zir cezasına çarptırılırlar.
İmam Azam Ebu Hanife’ye göre ise, ta‘zir olarak ölüm cezası da verilebilir.
Hukukçuların bir kısmı isyan başlamadan asilerle savaşılamayacağı kanaatindedir. Onlar bu görüşlerini Hâricîlere hitaben,
“Siz başlamadıkça biz sizinle savaşa girmeyiz.” (Mâverdî, el-Ahkâmü’s-sultâniyye, s. 73) diyen Hz. Ali’nin uygulamasına dayandırmaktadırlar.
Çoğunluğu teşkil eden hukukçulara göre ise, asiler hazırlık yapmakta ve isyan edeceklerine muhakkak nazarıyla bakılmakta ise savaşa başlamak için fiilen isyan etmeleri beklenmez, çünkü bu durum fitnenin büyümesine sebep olur. Ancak barış yoluyla kendilerine engel olunabileceği umuluyorsa, bu yol tercih edilmelidir.
Devlete isyan ve bu isyanın bastırılması İslâm hukukunda bir iç mesele olarak kabul edilmektedir. Bu bakımdan yabancı bir devletin asilere yardım etmesi düşmanca davranışa teşebbüs kabul edilir.Kaynaklar:
- Lisânü’l-aArab, “bgy” md.
- Kāmus Tercümesi, “bgy” md.
- Müsned, V, 66.
- Buhârî, “Ahkâm”, 4, “Cihâd”, 108.
- Müslim, “İmâre”, 3940, “Fiten”, 70-73.
- Mâverdî, el-Ahkâmü’s-sultâniyye, s. 73-77.
- İbn Kudâme, el-Mugnî, Kahire 1367, X, 48 vd.
- İbn Receb, Câmiu’l-ulûm, Kahire 1393/1973, s. 243 vd.
- İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, Kahire 1356, IV, 498.
- Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, Kahire 1386/1967, VIII, 382 vd.
- İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, Kahire 1307, III, 428 vd.
- Elmalılı, Hak Dini, II, 1375-1378; VI, 4462 vd.
- Abdülkadir Ûdeh, et-Teşrîu’l-cinâǿî, Kahire 1959, I, 102, 661 vd.
- Muhammed Ebû Zehre, el-Cerîme, Kahire 1976, s. 160-168.
- Hâlid Reşîd el-Cümeylî, Ahkâmü’l-bugāt ve’l-muhâribîn fi’ş-şerîati’l-İslâmiyye ve’l-kānûn, Bağdad 1979.
- Muhammed Selîm el-Avvâ, Fî Usûli’n-nizâmi’l-cinaǿiyyi’l-İslâmî, Kahire 1983, s. 130-133.
- Ahmet Özel, İslam Hukukunda Ülke Kavramı, İstanbul 1988, s. 135-139.
- Abdürrezzâk es-Senhûrî, Fıkhu’l-hilâfe ve tetavvüruhâ, Kahire 1989, s. 219.
- Joel L. Kraemer, “Apostates, Rebels and Brigands”, IOS, X (1980), s. 48-59.
- TDV İslam Ansiklopedisi, Ali Şafak, Bağy md.
Sorularla İslamiyet
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder