“Dua müminin silahıdır, ibadetin temel direğidir, göklerin ve yerin nurudur”.
Duanın silah olması iki anlama gelebilir. Birincisi, dua sayesinde mümin şeytan ve nefis düşmanlarına karşı Allah'tan destek alır ve Allah'ın desteğini alınca artık mağlup olmaz. İkincisi, dua ile kul Allah'ı hatırlar, O'na bağlanır, sırtını adeta Allah'a dayadığı için kendini güçlü hisseder. Tıpkı korkulan bir mekânda insanın silahından güç aldığı gibi.
Dua ibadetin özüdür demiştik. Çünkü dua olmadıktan sonra ibadetler günlük birer görev gibi görülür ve kulun Allah'la iletişimini sağlamayabilir. Böyle olunca kulda, sen benim ibadet etmemi istedin, ben de yaptım, benim işim tamam gibi bir minnetsizlik duygusu oluşabilir. Allah'a yakarmadıkça kul O'nun yüceliğini, her şeyin maliki olduğunu, O istemedikçe hiçbir şeye sahip olamayacağını kavrayamaz. İşte bu sebeple dua aynı zamanda tefekkürdür.
Böyle olduğu için Allah; “De ki, sizin duanız olmasa rabbim size hiçbir değer vermez” buyurmuştur. Yani önemli olan, kulun ibadetlerine güvenmemesi, Allah'tan her vesile ile istemesidir.
Kur'an-ı Kerim'de yüzlerce dua ayeti vardır. Demek ki, Allah bizim dua etmemize bu kadar önem veriyor. Dua etmemizin istenmesi aynı zamanda cebri bir kader anlayışının yanlış olduğunu da gösterir. Eğer her şey yazıldığı için öyle olmak zorunda olsaydı o zaman dua etmenin bir anlamı kalmazdı. Çünkü ne yazılmışsa o olmak zorundaydı. Bununla birlikte dua kaderin mahv ve ispat dairesine de işaret eder. Yani kulun külli iradesine bağlı olarak potansiyel ve muhtemel geniş bir hareket alanı vardır. Kul cüzi iradesini bir noktaya yöneltip dua ederse o muhtemel sonuçlardan birini seçip istemiş olur ve istediği sabitlenir, diğer ihtimaller ise silinir, mahvedilir.
İnsanın ilmi arttıkça duası artmıyorsa, kibri ve gururu artar. Bunun için “ancak âlimler Allah'tan hakkıyla korkar” buyurulmuştur. İnsanı en çok kibre sevk eden varlık ilimdir....
Yazının tamamı için:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder