31 Mayıs 2016 Salı

Müslüman, Müslümanların Dilinden Ve Elinden Selamette Olduğu Kişidir

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.


"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
   
2. BÖLÜM ÎMÂN 

4. Müslüman, Müslümanların Dilinden Ve Elinden Selamette Olduğu Kişidir

10- Abdullah b. Amr'dan
(radıyallahu anh)rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Müslüman, müslümanların dilinden ve elinden selamette olduğu kişidir. Muhacir ise Allah'ın yasakladığı şeyi terk eden kişidir.
[Hadisin geçtiği diğer bir yer:6484]

Açıklama
Hattabî bu hadiste şunun kasdedildiğini söylemiştir: Müslümanların en üs­tünü, Allah'ın haklarını yerine getirmesinin yanında Müslümanların haklarını da yerine getiren kişidir.

Bu hadisteki "Müslümanlar" ifadesi yaygın durumu ifade etmek için söy­lenmiştir. Çünkü bir müslümanın, Müslüman kardeşine eziyet etmemesi daha öncelikli bir durumdur. Ayrıca kâfirler, içlerinde dokunulmazlığı hak edenler bu­lunsa bile, potansiyel olarak kendileri ile savaşılması muhtemel kişilerdir. Hadiste dil zikredilmiştir, çünkü dil insanın içindekileri ifade etmesine yarayan organdır. El de insanın fiillerinin çoğunluğunu gerçekleştirdiği organdır. Hadis, ele göre dil açısından daha geneldir. Çünkü dil ile geçmiş insanlar, şu an yaşayanlar ve ile­ride gelecek olanlar hakkında konuşmak mümkündür, el ise böyle değildir. Evet el, yazı yazmak suretiyle bu açıdan dile ortak olabilir. Elin de bu konudaki etkisi gerçekten pek büyüktür.

Had ve tazir cezasını hak eden müslümana bu cezaları elle uygulamak ha­disten istisna edilir.

Hadiste "söz" değil de "dil" denilmesinde bir nükte vardır. Çünkü dalga geçmek için karşıdakine dilini çıkaran da bu hadisin kapsamına girer. Organlar içinden sadece elin zikredilmesinde de bir nükte vardır. Çünkü bunun kapsa­mına başkasının hakkına el koymak şeklinde, manevî el koyma durumu da gi­rer.

Hicret
Hicret, zahirî ve bâtını olmak üzere iki türlüdür. Bâtınî hicret, nefsin ve şey­tanın teşvik ettiği kötülükleri terk etmektir. Zahirî hicret ise dinini fitnelerden korumaktır. Bu hadisle sanki muhacirlere hitap edilerek, dinin emir ve yasakla­rına uymadıkça yalnızca ülkelerini terk etmeye güvenmemeleri söylenmektedir.

Bu hadisin Mekke'nin fethinden sonra hicretin sona ermesiyle, buna ulaşa­mayanların gönlünü hoş tutmak için söylenmiş olması da mümkündür. Gerçek hicret Allah'ın yasak ettiğini terk edenler için de söz konusudur. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu sözleri pek çok hikmet ve hüküm içermektedir.

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

27 Mayıs 2016 Cuma

663.Müslüman mıyız Ehlisünnet mi?-Faruk Beşer


Müslüman Allah'a inanıp teslim olan, yani sadece iman etmekle kalmayıp O'nun emir ve yasaklarına uyan, en azından uymayı kabul eden kimsedir. Ne kadar uyuyorsa o kadar Müslümandır. Hz. İbrahim ve oğlu İsmail'in kurban etme ve edilme konusundaki teslimiyetlerini Kur'an-ı Kerim “her ikisi de Müslüman oldu…” diye anlatır. Yani onlar zaten mümin idiler, ama imanlarını tam bir teslimiyete çevirdiler, demektir. Bu açıdan baktığımızda İslam, imandan sonraki aşamadır. Yani kişi önce mümin sonra Müslüman olur...

...Ehlisünnet ise Müslümanı tanımlamak için Kur'an-ı Kerim'de ya da sünnette geçen bir kavram değildir. Resulüllah'ın ashabına öğretip yaşadığı İslam'a uymayan inanç ve davranış gösterenlere karşı böyle olan Müslümanların bir konum belirlemesidir. Yani bu kavramı bize Resulüllah öğretmedi, 'biz Ali'nin şiasıyız/taraftarıyız' diyenlere karşı tepki gösteren Müslümanlar kendi konumlarını belirleme ifadesi olarak 'siz öyleyseniz biz de Ehlisünnet ve'l-cemaatiz' dediler. Yani siz Şia iseniz biz de Resulüllah'ın yaşayarak öğrettiği ve onun sahabesi ve onları izleyenler tarafından ittifakla/cemaat olarak yaşanan İslam üzereyiz, Ali de (Allah ondan razı olsun) öyleydi, dediler. Şia gibi yanlış yapanlar sürekli var olunca sıratımüstakim üzere olan Müslümanlar da kendilerini onlara karşı Ehlisünnet olarak tanımladılar...


... İslam küfrün ve inkârın alternatifidir, Ehlisünnet ise diğer sapık mezheplerin. Müslümanın ötekisi kâfirdir, farklı İslam mezhepleri değil... 

..'Salih amel', her müminin bulunduğu hal ve şartta Allah'ın rızasına en uygun ve en öncelikli iştir. Demek ki, hedefi Allah'a davet etmek olan ve yapması gerekenleri yapan bir mümin, kendisini 'ben Müslümanım' diye tanımlar. Bunu bizzat Allah söylüyor...

..Allah'ın Hz. Âdem'den son peygambere kadar gönderdiği din İslam'dır ve buna inanan da Müslümandır. Allah'ın seçip razı olduğu isimlendirme budur. O'nun isimlendirmesini öncelememek olabilir mi?
Devam edelim, Resulüllah (sa) de buyuruyor ki: “Her kim bizim namazımızı kılar, kıblemize döner, boğazladığımızı helal sayarsa işte o Müslümandır, Allah'ın ve Resulünün zimmetindedir/garantisindedir. O halde Allah'ın zimmetini bozmayın” (Buhari). Tekfirin ölçüsü de budur.

Kısaca sizin kuşatıcı bir medeniyet projeniz varsa ve her şeyden önce ümmetin vahdetini ve tevhidi hedefliyorsanız kimliğinizi, bölen bir kavramla değil, birleştiren bir kavramla ifade etmelisiniz...


Yazının tamamı için:

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Duanız İmânınızdır

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
   
2. BÖLÜM ÎMÂN 

2. Duanız İmânınızdır

8- İbn Ömer
(radıyallahu anh)şöyle demiştir: Allah Resulü(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurdu:

"İslâm beş şey üzerine bina edilmiştir:

1. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmek,

2. Namaz kılmak,

3. Zekât vermek,

4. Hacca gitmek,

5. Ramazan orucunu tutmak.
[Hadisin geçtiği diğer bir yer:4515]

Açıklama
"Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin" âyetinin tefsiri hakkında görüşler:

İbn Cerîr (et-Taberî) konunun başlığında yer alan 
"Duanız imanınızdır" sö­zünün, İbn Abbas'ın sözü olduğunu belirtmiştir. İbn Abbas "De ki: Duanız ol­masa Rabbim size ne diye değer versin [el-Furkan,76] âyetini "eğer imanınız olmasa" şek­linde tefsir etmiştir. Allah kâfirlere, onlara değer vermediğini haber vermiştir. Şayet müminlerin imanı olmasaydı Allah onlara da değer vermezdi. Buhârî'nin bu âyeti amelin imandan olduğuna delil getirme sebebi şudur: Dua ameldir. Yüce Allah buna iman adını verdiğine göre amele iman diyebiliriz. Bu, İbn Abbas'ın tefsirine göre böyledir.

Diğer bir görüşe göre âyetin anlamı "Peygamberlerin insanları imana daveti olmasa Rabbim size ne diye değer versin" şeklindedir. Yani "Sizin Allah katında bir mazeretiniz yoktur; Peygamber sizi imana çağırdığında iman eden eder, inkâr eden inkâr eder. Siz ise yalanladınız. Yakında azap yakanıza yapışacak" demek­tir.

Diğer bir görüşe göre bu âyetteki dua sözcüğü itaat anlamındadır. Numan b. Beşîr'in "Dua ibadetin ta kendisidir" hadisi bu görüşü desteklemektedir. Bu hadisi sünen kitaplarının yazarları [Ebû Davud,Nesâi,Tirmizi,İbn Mâce] iyi bir senetle ifâde edilmiştir.

"İslâm beş şey üzerine kurulmuştur" ifadesinde geçen "beş şey" direkler an­lamına gelmektedir. Müslim'in bir rivayetinde "İslâm beş rükün üzerine ku­rulmuştur" şeklinde rivayet etmiştir.

Bazı Uyarılar:
Hadiste cihad zikredilmemiştir. Çünkü cihad, farz-ı kifaye olup ancak belirli durumlarda farz-ı ayn haline dönüşür. İbn Battal bu hadisin İslâm'ın ilk yıllarına, cihadın farz kılınmasından öncesine ait olduğunu söylemiştir. Bu, tartışılması gereken yanlış bir görüştür. Çünkü cihad Bedir savaşından önce farz kılınmıştır. Bedir savaşı ise hicretin ikinci yılının Ramazan ayında olmuştur. Aynı yıl daha sonra oruç ve zekât, doğru olan görüşe göre bunlardan sonra da hac farz kılın­mıştır.[O halde bu hadisin vûrud tarihi cihadın farz kılınmasından çok sonradır.(A.Ağırakça)]


Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

24 Mayıs 2016 Salı

661.Önce bir usulümüz olsun ki…-Faruk Beşer


Dinde olanı doğru anlama konusunda genel bir usulden bahsetmiş Faruk Beşer Hoca. Benim notlarıma girdi sizinle de paylaşmak istedim.

Söz konusu olan İslam ise onu anlamanın yolları bellidir. Çünkü o tamamıyla Allah'ın vahyi olan Kur'an-ı Kerim'den ve onun uygulamalı açıklaması olan sünnetten/hadislerden ibarettir. Bu her iki kaynaktaki metinlere biz nas diyoruz. O halde İslam'ın sabitesi/değişmezi naslarda söylenenlerden ibarettir. Ne var ki, nasların söyledikleri her zaman tartışılmayacak derecede açık olmayabilir. Bu sebeple İslam âlimleri nasları doğru anlamak için özel bir ilim/metot geliştirmişler, adına da usulü fıkıh demişler. Anlamanın esasları demek. Buna göre herkes bu ilmi öğrenip din adına doğru bilgiye ulaşabilme hakkına sahiptir ama bu olmadan naslardan aklına gelen bilgiyi çıkarıp bu İslam'dır diyemez. Öyle olsaydı karşımıza herkes için farklı ve göreceli bir din çıkardı.

Nasları doğru anlama konusunda usulü fıkhın söylediğinin özeti şudur:
*Nas bir konunun hükmünü ya doğrudan ve açık olarak söyler:ibare.

*Ya bir şeyi anlatırken diğerine de bir ucundan değinip onu da anlatmış olur:işaret.

Ya söylediği, zorunlu olarak başka bir şeyin olmasını da gerekli kılar:iktiza.

Ya bir şey söylerken o anlamda ondan daha açık olan zaten kendiliğinden anlaşılmış olur:delalet.

Ya da bir konuda hüküm verirken onun zıt anlamının öyle olmadığı anlaşılır:manay-ı muhalif.

Ancak naslar bu yollarla anlaşılanların dışında başka hiçbir mana içermez demek de doğru değildir. Ama bunu din söylüyor diyebileceğimiz bir mana naslardan sadece bu yollarla anlaşılandır. Çünkü diğer anlamaların objektif bir ölçüsü yoktur, böyle olmayınca da onun için, din bunu da söylüyor diyemeyiz. Naslardan bunlar dışındaki anlamalarda isabet edilmiş olur ya da olmaz ama edilmemiş olma ihtimali daha fazla olacağı için onlar zandan ve tahminden ibaret kalır ve hesaba katılmaz. Çünkü Kur'an-ı Kerim ifadesiyle “zan hakikat adına bir şey ifade etmez”. Bu sebeple sezgi ile naslardan yapılan batıni çıkarsamalarla, çağrıştırmalarla/tedailerle, baîd/uçuk tevillerle hakikate ulaşılamaz. Böyle anlamalar sözü edilen bu yollarla anlaşılanlara aykırı olmazlarsa en iyimser bakışla, belki de öyledir, muhtemeldir, olabilir denir ve geçilir. Kimseyi bağlamaz...


...Usulü fıkhın belirlediği anlama yollarına baştan itibaren tam anlamıyla bağlı kalanlar sadece fıkıhçılardır. Onun için İslam'ın tartışılmayan ana yorumu fıkıhtır. Fıkhın dışındaki ilimler kendilerini böyle bir sınırlamayla bağlı hissetmemişler ve akıllarına geleni söyleyebilmişlerdir. Kelam, nasları savunmada çok büyük bir hizmet verirken zaman zaman felsefeye kaymış ve felsefi yorumları da dinden sayabilmiştir. Tasavvuf ise züht, takva ve ibadet alanını bıraktığı anda zeki insanlar elinde kendine has bir varlık felsefesi geliştirmiş ve Muhittin ibn Arabî'de olduğu gibi miraca kadar çıkmıştır. Mesela vahdet-i vücud anlayışı onun gibi kıvrak bir zekânın, engin bir tasavvur gücünün eseri olduğu için, şahsen bendeniz onu uzun zaman İslam'ın ta kendisi sanmış, böyle büyük bir zat söylemişse doğrudur, vardır bir hikmeti diye düşünmüşümdür. Oysa bu, varlığın çok ileri boyutta sûfice bir felsefesinden ibarettir ama yanlış olduğunu yine İslam âlimleri ortaya koymuşlardır. Yani bir yorum felsefe alanına geçtikten sonra onun hakikati bulması değil, sadece araması önemlidir. Bizim yanılgımız tasavvuf erbabının söylediği her şeyi İslam ya da tasavvuf sanmamızdadır.

...Nasları doğru anlamanın kurallarına uymayan dini açıklamalar din değildir, tasavvuftan da gelseler felsefe olmayı öte geçemezler...

Yazının tamamı için:

22 Mayıs 2016 Pazar

660.RABBİMİZİN cc 33.NASİHATI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:
"Amelleri ile gösteriş peşinde olan kimse, dağın zirvesine sırtında su taşıyan kimseye benzer. Ona yaptığı işten, ancak zorluk ve yorgunluk kalır. Kendisinin hiçbir ameli kabul edilmez."

Bu kimse, her ne zaman su ile buluşsa, su onu yumuşatmaz (Gösterişçi de böyledir; birçok hayırlı amelle iç içe olur, fakat kalbi yumuşayıp ihlâs sahibi olmaz).


Ey âdemoğlu! Ben ancak benim rızâm için yapılan bir ameli kabul ederim. Ne mutlu ihlâs sahiplerine!


Ey âdemoğlu! Fakirliğin sana doğru geldiğini gördüğünde, ona, 'Ey salihlerin süsü ve şiarı, merhaba!' de (onu gönül hoşluğu ile karşıla). Zenginliğin sana doğru geldiğini gördüğünde de, 'Bu (işlediğim bir hatadan dolayı) bana peşin olarak verilmiş (âhirete bırakılmış) bir cezadır' de (hemen sevinmeyip dikkatli ol).

Bir misafirin, (kimsenin ilgilenmediği için) bir yerde mahsur kaldığını görürsen (bunun vebalinden kork ve), 'Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım!' deyip onunla ilgilen.


Ey âdemoğlu! Mal benimdir, sen benim kulumsun ve misafir de benim elçimdir. Nimetimi senden çekip almamdan korkmaz mısın? Rızık benim rızkımdır, sana düşen ise şükürdür. Bu şükrün faydası da sana dönecektir. Sana verdiğim nimetlerden dolayı bana hamdetmek istemez misin?


Ey âdemoğlu! Yerine getirmen gereken üç emir vardır:

 Malının zekâtını vermen, akrabanı gözetip onun hukukunu koruman, ailene ve misafire karşı gerekeni yapman. Sana vacip kıldığım bu emirleri yerine getirmezsen, seni âlemlere ibret olacak şekilde cezalandırırım.

Ey âdemoğlu! Ailenin hakkını gözetir gibi komşunun haklarına saygı göstermezsen, sana bakmam, amelini kabul etmem ve duana da icabet etmem.


Ey âdemoğlu! Tıpkı senin gibi yaratılmış birine dayanıp bel bağlama; seni ona havale ederim (senden özel desteğimi çekerim). Yarattıklarıma kibirle muamele etme; çünkü senin aslın, erkeğin beli ile kadının göğüs kemiği arasından

çıkan ve sidik kanalından dışarı atılan bir menidir.


Sana haram kıldığım şeye bakma; zira böcekler ilk önce gözlerinden yemeye başlayacaktır. Şunu bil ki, her bakış ve sevgiden dolayı hesaba çekileceksin.


Öyleyse yarın benim huzurumda hangi makamda olacağını düşün; çünkü ben bir an olsun senin gizli hallerinden gafil değilim. Hiç şüphesiz ben, kalplerin içinde saklı olan düşünceleri bilirim."

Rabbimizin 104 Kitaptaki Öğütleri (Meva'ız-i Kudsiyye)

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

16 Mayıs 2016 Pazartesi

658.Nureddin Yıldız Anadolu Ajansı'na konuştu

Birileri İslam'a saldırıyor. Yapılan haksızlığa sessiz kalmamalıyız!

Nureddin Yıldız Anadolu Ajansı'na konuştu.

"Çocuk evliliğini protesto eden bir konuşma yaptım"

- Sosyal Doku Vakfı Onursal Başkanı Nureddin Yıldız:

- "Cinayet haberlerini sunan bir spiker, katil olarak suçlanabilir mi? Ben tarih boyunca gelen bir duruma ilişkin tespitte bulundum. Kimse, dinimizi bu işe alet etmemeli demiş, çocuk evliliğini protesto eden bir konuşma yapmışım. Bu çağda beş yaşındaki bir çocuk üzerinden menfaat uman bir babanın, camilere gelmemesi gerektiğini söylemişim"

- "Sözlerim cımbızlandı. Bunların cımbızladığı konuşmam, cımbızlanmamış şekilde internettedir. İnsanlar cımbızlanmış bir cümleden hayatın bütününü anlamak istiyorlarsa benim yapabileceğim bir şey yok"

- "Kız çocuğumu bir defa yasaların uygun gördüğü yaşta evlendiririm. Ama ben kızım 40 sene daha evlenmezse, evlen demem. İnsan olarak kendisi evlensin. Reşit olmadıkça kimse evlenemez. Ne erkek, ne kız çocuğuma şu gün evleneceksiniz demem"...

..Yıldız, tepkilere konu olan konuşmasına ilişkin de şunları anlattı:

"32 dakikalık bir konuşma yapmışım. Bu konuşmanın özeti ve bütününde demişim ki insanlık tarihi boyunca küçük çocukların evlendirilmesi diye bir sorun var. Bu sorun Osmanlı İmparatorluğu döneminde de devam etmiştir. Küçük yaşta evlendirilme vakası vardır. Anadolu'muzda beşik kertmesi denilen bir olay vardı. Bu küçük çocukların reşit olmadan, beş yaşından bile evlendirilmeleri anlamına geliyor. Bunun dini ve insani bir boyutu vardır. Bu yok saymakla ortadan kaldıramayız ama bir insan ve Müslüman olarak iki şeyi asla kabul edemeyiz. Birincisi bir babanın madde, bir menfaat düşünerek çocuğunu küçük yaşta evlendirmesi insani bulamayız. Onun camimize girmesini bile kabul edemeyiz. İkinci olarak küçük yaşta bir çocukla evlenmeye iştah gösteren ise insanlığını tartışırız, tımarhaneye konulmalıdır."

Yıldız, 3 yıl önce yaptığı konuşmayı ölünceye kadar savunacağını ifade etti. Konuşmasında insanlığı ve çocukları savunduğunu dile getiren Yıldız, şöyle devam etti:

"Cinayet haberlerini sunan bir spiker, katil olarak suçlanabilir mi? Ben tarih boyunca gelen bir duruma ilişkin tespitte bulundum. Kimse, dinimizi bu işe alet etmemeli demiş, çocuk evliliğini protesto eden bir konuşma yapmışım. Bu çağda beş yaşındaki bir çocuk üzerinden menfaat uman bir babanın, camilere gelmemesi gerektiğini söylemişim ben. Küçük çocuklarla evlenme çılgınlığını savunan birisi değilim, bunu haber veren birisiyim. Tarihte bunu yapanlar olmuştur. Şimdi bunu yapanların insan olmadığını savunmuşum. Bunların cımbızladığı konuşmam, cımbızlanmamış şekilde internettedir. Nitekim iki sene evvel, bu propaganda başlamadan önce benim Twitter'daki izleyicim 100 bin civarındaydı. İki ayda 200 bine çıktı. Binlerce helallik ve özür mesajı aldım. Çünkü binlerce insan, küfretmek, tepki göstermek için beni takibe almış. Sonra konuşmayı dinledikten sonra çocukları savunduğumu görünce beni arayarak helallik dilediler."...


Yazının tamamı için:

657.O HOCA- Ahmet Taşgetiren ve Sosyaldoku vakfının açıklaması


Bir süredir Nureddin Yıldız Hocaefendi'ye ve dolayısıyle İslam'a zarar vermeye çalışılmaktadır. Konuşmasının tamamı dinlenmeden içinden cımbızla çekilip kamuoyuna sunulan bölüm onun savunduğu bir mesele değil ; aksine "
Çocuk Evliliğinin" suistimal edildiğini anlatan bir konuşmadır. Aşağıda öncelikle  Ahmet Taşgetiren Hoca'nın kaleme aldığı yazısını ve Vakfın açıklamasını okumanızı tavsiye ederim.

O Hoca

O Hoca ile Erkam Radyo’da bir program yapıyoruz. Programın başlığı “İslam’dan Hayata Ölçüler.” Bir gün Ankara’dan bir telefon aldım. Arayan bir İlahiyat Profesörü idi. O haftaki programda bir vesile ile Mısır’lı alim Muhammed Gazali’den söz edilmişti. İlahiyat profesörü beyefendi O Hoca’nın Muhammed Gazali’yi eleştirdiğini, çok çok yanlış yaptığını vs söylüyor, “O Muhammed Gazali’yi yargılayacak adam mı?” diyordu.

Programı birlikte icra etmiştik ve öyle Muhammed Gazali’nin yargılandığı gibi bir durum olmamıştı. “Hocam, dedim, programı ne kadar dinlediniz?” “Üç dakika kadar” dedi.

“Hocam, dedim, o programın tamamı 55 dakika. Üç dakika dinlediğiniz programdan hüküm çıkarmak doğru mu? Programı birlikte yapıyoruz ve ben Hoca’nın Muhammed Gazali’yi yargıladığına ilişkin bir şeye şahit olmadım. Programın arşivi var, oradan yeniden dinlerseniz, haksız bir hükümde bulunmamış olursunuz.”

Kimdi “O Hoca” dersiniz?

Evet, bildiniz Nureddin Yıldız Hoca.

Bir süredir önce medya lincine maruz kalan, ardından da kimi örgütlü grupların provokasyonları ile sosyal linçle konuşma hakkı elinden alınmak istenen kişi.

Ne demiş, “6 yaşındaki kız çocuğu ile evlenilebilir” demiş. Demiş mi dememiş mi, “Üç dakika” sonrasına bakmayanlar dünyası bu dünya....

... Öyle üç dakikalık izlenimler ya da medyanın algı operasyonları ile kanaat oluşturmaya kalkmamalı.

Ne diyor Kur’an- Kerim’de Rabbimiz:

“Ey iman edenler. Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra pişman olursunuz.” (Hucurat, 6)


Çocuk Evliliği Suistimaldir

Bazı çevreler ve yayın organlarınca “Çocuk Evliliği Suistimaldir” dersimizden bir bölümün kesilerek, art niyetli bir şekilde çarpıtılması ve tam tersi bir başlık ve içerikle sunulması üzerine konu hakkında daha önce defaatle açıklama yapmıştık. Dersin orjinalini tekrar tekrar yayınlayarak iftiraları ortaya koymamıza rağmen bazı kesimler ve yayın organlarının ismimizin geçtiği her haberde iftira ve çarpıtmalarına hukuksuz ve insafsız bir şekilde devam ettiği görülmektedir. Bu kesimlerle bir yandan hukuk mücadelemiz devam ederken öbür yandan emellerinin boşa çıkacağını ve ilahi adalette bu iftira ve itibarsızlaştırma çabalarının hesabını vereceklerini bir kez daha hatırlatıyor ve ilan ediyoruz.

Konu ile ilgili açıklamamızı linkte tekrar yayınlıyoruz.

15 Mayıs 2016 Pazar

656.İstihare yapmak mı yatmak mı?-Hayreddin Karaman

İtikad ve ibadet konularında dinimizde olmayan, hakkında vahyin açıklaması bulunmayan ilaveler bid'attır, hurafedir. İman, ibadet, helal, haram konuları dışında insanların ihtiyaç duydukları, İslam'ı ve Müslümanları korumak için gerekli olan her çeşit icad, keşif, alet, araç mubahtır, hatta ihtiyaç durumuna göre farz-ı kifaye olur.

İbadet alanında bid'at iki şekilde oluyor: Ya aslı mevcut bir ibadete ilave yapılıyor veya aslı da uyduruluyor.

Kandil gecelerinde şu kadar rek'at namaz kılmak ve bu namazlarda şunları okumak şeklindeki bid'atlar ikincisinin örnekleridir. Bu gecelerde mümin, dilediği kadar namaz kılar, Kur'an okur, dua ve zikreder… ama şu kadar ve şu şekilde bir namaz yoktur.

İbadet ve duaya ilave şeklindeki bid'atlara bir örnek de istihare ile ilgilidir.

Lügat manası “hayırlı olmasını dilemek” olan istihare namaz ve dua olarak sünnette vardır. Ama namazın ve istiharenin mesela yedi kere yapılması, namazda belli surelerin okunması diye bir sünnet yoktur. Bu konuda rivayet edilen sözler hadis değildir, rivayetler zayıf veya uydurmadır.

Namaz ve duadan sonra kararı etkileyecek bir rüya görmek üzere yatmak veya uygun bir kimseye bu işi havale etmek ise tamamen uydurmadır, sünnette yeri yoktur.

Peki Müslüman bir işe karar vermek istediğinde yanılmamak, işin hayırla sonuçlanmasını dilemek için ne yapmalıdır?

Yapacağı şey istişare ve sünnete uygun istiharedir...


...İşte sünnette var olan bu istişare ve istihareyi yaptıktan sonra işe teşebbüs eder, istihare ve istişare öncesinde verdiği kararlar ve tercihinde ısrar etmez, olanı da hayırlı sayar; çünkü Rabbine böyle sığınan bir kulu O, hüsrana uğratmaz.

İstihareyi böyle yapalım, uykuya ve rüyaya bel bağlamayalım; çünkü her rüya doğruyu, hayırlıyı, hakkı göstermez.



Yazının tamamı için:

12 Mayıs 2016 Perşembe

655.KALBE NAZAR

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

ALLAH-U TEALA'NIN GÖZÜ KALBİMİZDE

«İçinizdekileri gizleseniz de belli etseniz de Allah onu bilir ve bütün göklerde ve yerde ne varsa bilir. » -Âl-i İmrân Sûresi, 29-


Enes İbni Mâlik anlatıyor:
Ebû Hureyre radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre Resûlullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:-

"Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar." -Müslim.Birr,10/6542-

Gizlilik veya açıklık insanlar için söz konusudur. Allah Teâlâ, “Rab” olduğu için “Ekber” olduğu için insanların gözlerden uzakta gizlice yaptığı şeyleri bildiği gibi, kalplerinden geçen duygu ve düşünceleri de bilir. Bu nedenle mü’min; Rabbi’nin dinini kendine hayat haline getirirken; davranışlarını hatta gönlünden geçen duygularını bile kontrol etmelidir. 

Çünkü;

Mü'minlerin emîri Ebu Hafs Ömer ibni Hattab radıyallahu anh, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken dinledim, dedi:

"Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah'a ve Resulu'ne varmak, onlara hicret etmekse eline geçecek sevap da Allah'a ve Resulu'ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir."-Buharî, Bed'ü'1-vahy l, İman 41; Müslim, İmaret 155.

* Allah sadece içini doldurmadan ağızdan çıkan sözlere değil yüreklerde tutuşan sevda ve samimiyete bakar.

*Niyet; bir işi yaparken Allah'ın rızasını kazanmayı ve emrini yerine getirmiş olmayı zihinde kararlaştırma isteğidir. 

*Niyet, Allah Teâlâ’nın rahmetinin tecellilerindendir ve insanın sonsuz hayatının akıbetini belirler niteliktedir.

*Niyetin en büyük düşmanı riyadır. Allah için yapılan bir işte kulların ne diyeceğinin itibara alınmasıdır riya. Niyete riya bulaştığında, bulaştığı kadar ibadeti eritir.

*Mü’min imtihan yolculuğunda önüne çıkacak hedeflerini küçülten, moral kıran her ne engel varsa niyetiyle bunların üstesinden gelmelidir. Zira verilen kararlar, zihinlerde planlanan hedefler ve bunlar için tutuşan bir kalp Allah katındaki değeri belirler. Başarı Allah Teâlâ’nın elindedir. Müslüman’ın görevi bu hedef ve kararları için heyecanı diri tutarak ve ümitsizliğe düşmeden gayret etmektir.


Ebü’l-Abbâs Abdullah İbni Abbâs İbni Abdülmuttalib radıyallahu anhumadan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’dan rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurdu:

 Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı:
 Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa Cenâb-ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
 Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hatta kat kat fazlasıyla yazar.
 Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse Cenâb-ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
 Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar.”-Buhari, Rikak, 31/6491;Müslim,338

Hadisten Süzülenler:
-İyilikle kötülüğün ikisi de kalple alakalı ameller olduğu hâlde kötülük katlanmayıp sadece iyiliğin katlanması, Allah Teâlâ’nın kullarına olan büyük lütuf ve ihsanıdır.

- Mü’mine düşen bunca müjdeden sonra gayret etmektir.

 “Gerçek Bir Niyet”
1.  Niyet Müslümanla ilgilidir.Kâfirin ne niyeti ne de ameli muteberdir.
2.  Mümeyyiz olmalıdır. Küçük çocuk olmamalıdır.
3.  Niyet ettiği şeyle ilgili bilgisi olmalıdır.
4.  Niyetin sahibi, niyet ettiği şeyin tersini yapmamalıdır.Camiye gitmeye niyet edip çarşıya çıkmak gibi bir terslik yapmamalıdır.
5.  Niyet yapabileceği şeyde olmalıdır.

Bu ölçüleri taşıyan bir niyetle yapılan amel, Sünnete uygun bir amel ise veya mubahlardan bir mubah ise sahibi için ecir kaynağı olur.

"Amel olmadan sözün yararı yoktur.
Niyet olmadan da sözün ve amelin yararı yoktur.
Sözün, amelin ve niyetin de sünnete uygun olmadıkça yararı yoktur."
-Nureddin Yıldız-


NASIL NİYET EDELİM?

* Mü’minin sıralaması şu şekilde olur; niyet, amel için şartları oluşturma ve amel.

*Sürekli her bir eylem için "Besmele" ile Allah’la bağlantı halinde olunmalıdır. Sürekli Cenab-ı Hakkı zikretmek, hatırda tutmak ve yaptığı her işi onun için yapmayı şuur haline getirmeye gayret gösterdikçe her dakika, her nefes, her adım, her yudum, her bakış, her tutuş ibadet haline gelmiş olur. 

*Niyet edilerek yapılan işler kolaylaşır. Çünkü Allah için yapılan işin yardımcısı Allah olur. 

*Sünnet olan, kalben niyet etmektir. İnsanın kalbinden geçeni melekler bile duymaz. Sadece Allah Teâlâ ve amele niyetlenen bilir. Dil de kalbin tercümanıdır.

*Mübahları ibadete çevirmek niyet ile mümkündür.İşte o zaman her anınız ve ameliniz ibadet hükmünde olur.

Amel ve Niyet / Beden ve Ruh

İslam âlimlerinden İbni Hazm, amelleri bedene, niyeti de ruha benzetmektedir.Nasıl insanın ruhu bedenden çıkınca ceset ayakta duramayan ve ürküten bir yığın haline geliyorsa, niyetten yoksun ameller de bir yığın şeklinde kalmaktadır.
Gerçekte de bir işi yapmakla mükellef olan bedenlerimiz değil,nefislerimizdir. Beden sadece uygulama aracıdır.

İkinci bir şahsa yapılan bir ödemenin zekât mı olduğu, yoksa hediyeden rüşvete kadar bir çok çeşit arasındaki ayırımı “niyet” sağlamaktadır.

Bir niyetle cennetlik veya cehennemlik olmak mümkündür.

 Mü’min olduğunu ispat için kelime-i şehadet söyleyen cennete, iç âlemini gizlemek için söyleyen de münafıklık ettiği için cehenneme girer. Söylenen aynı sözdür. Ancak söylemedeki niyet farkı birini cennete, diğerini cehenneme götürmüştür.

 İŞTE NİYET
Geri kalışına üzülme! Mazeretin samimi mi, ona bak!

Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Tebük Gazvesi’nden döndüğümüz sırada şöyle buyurdu:

-“Medine’de bizden geride kalan öyle kimseler vardır ki, bir dağ yoluna, bir vadiye girdiğimizde onlar da bizimle yürüyormuş gibi sevap kazanırlar. Çünkü onları birtakım mâzeretleri alıkoymuştur.”-Buhârî, Cihad,35/2839-
  
Dünya hayatında, ebedî saadete bakan bütün kapıları açan niyet olduğu gibi, ebedî hüsrânı hazırlayan da odur.

Hesap günü Cenâb-ı Hak, kulun amelinden önce içindeki niyetine bakacaktır

İki ana ilke işleri Allah’ın rızasına uygun amel haline getirir:
1.  O işin Allah’ın dininine uygun olup olmadığı,
2.  O işi yapanın niyeti ve niyette ihlası.

Nureddin Yıldız Hocaefendi'nin "Mü'min Kimliğimiz" kitabındaki “Niyette Çok İş Var” konusu kaynak olarak kullanılmıştır.

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR 

11 Mayıs 2016 Çarşamba

654.TÖVBE KAPISI

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

RABBİNİN KAPISI AÇIK… HAYDİ GİR!

Allah-u Teâlâ buyuruyor: 


"De ki: "Ey nefislerine uyup da sınırlarımı aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin, Allah bütün günahlarınızı bağışlar, şüphe yok ki O, çok bağışlayan ve çok acıyandır.” - Zümer Suresi, 53. ayet

*İnsanı hataya müsait bir şekilde yaratan Allah, bizden hatasız olmamızı değil hata ettiğimizde tövbe etmemizi istemektedir.

*Kuluz, hata etmemeye çalışırız ama edebiliriz, asıl yanlış; hataların ve günahların olması değil bundan mü’min kalbin sızı duymaması ve hiçbir şey olmamış gibi ertesi güne çıkmaktır.

*Günahları huy edinmemek için daima tövbe edilmelidir. Tövbe, günaha en yakın zamanda yapılmalıdır. Asıl olan; günah işlememek, işlendiğinde de tövbeyi geciktirmemektir.


*Kul, Rabbi'ne karşı hatasını itiraf eder; hatasını yok saydırmak için bahaneler üretmez. Hatasını kabul etmeyen affa layık değildir.

*İtirafımız bizi Rabbimiz’e yakınlaştırır. Kul, itiraf ettiği için kurtulur. Kişi, hatasını inkâr edip nefsini savunursa kendini Rabbi’nin katından uzaklaştırır. 


*Allah Teâlâ öyle çok tövbe kabul eder ki günah ne kadar büyük olursa olsun nasuh bir tevbeyle hatadan geri dönüldükten sonra Allah katında affedilmeyecek hiçbir günah yoktur. En büyük günah şirktir. Tövbe ve iman ile Allah onu da affeder. Tövbe edeni hiç günah yapmamış gibi kabul eder.


Allahu Teâlâ buyuruyor:

 “Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.” -Tahrim Suresi 8.ayet-

Bu ayet ile Rabbimiz, yapılan tövbelerin kabul edileceğini beyan eder. Ayette geçen nasuh tövbe ise şöyledir:

1. Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak,


2. Bu suçu işlediği için üzülmek, Rabbimiz'e karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak,


3.Allah Teâlâ’dan mağfiret dilemek, bir daha öyle bir günah işlememek,


4. Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek.



"NEBEVİ UYGULAMA"


Eğarru'l-Müzeni radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselamın şöyle dediğini nakletmiştir:


 "Ey insanlar! Rabbiniz'e tövbe edin. Allah'a yemin olsun ki ben Rabbim'e günde yüz kere tövbe ederim."-Müslim, Zikir, 42 (2702)-

İbni Ömer radıyallahu anhuma anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder."-Tirmizî, Da'avât, 98, (3531); İbni Mâce, Zühd, 30 (4253).-

Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:


 "Aziz ve Celil olan Allah, gündüz günah işleyenlerin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar.
Gece günah işleyenlerin tövbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir."
-Müslim, Tevbe 32, (2760).-


Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanoğlunun her biri hata eder. Ancak hata edenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir."-Tirmizî, Kıyâmet, 50 (2501); İbni Mâce, Zühd, 30 (4251).-

Haydi ne duruyorsun! Rabbin seni bekliyor, günahlarını mağfiret etmek istiyor. O'nun kapısından başka gidecek yerin olmadığını bildin ya! Artık durma! Gir içeri!


Seyyidü’l istiğfar duası,
bir Müslüman’ın Allah Teâlâ’dan günahlarının affını dilemek için yapabileceği en büyük duadır.

Şeddâd İbni Evs radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İstiğfarın en üstünü kulun şöyle demesidir:

اَللّٰهُمَّ أَنْتَ رَبِّي ، لاَ إِلٰهَ إِلاَّ أَنْتَ
خَلَقْتَنِي وَ أَنَا عَبْدُكَ ، وَ أَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَ وَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ، أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ، وَ أَبُوءُ لَكَ بِذَنْبِي ، فَاغْفِرْ لِي ، فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ.


“Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Beni sen yarattın. Ben senin kulunum; gücüm yettiğince ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde durmaktayım. Yaptığım kötülüklerin ve işlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lütfettiğin, üzerimdeki nimetlerini yüce huzurunda minnetle anıp itiraf ederim. Aynı şekilde günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla çünkü senden başka hiçbir kimse günahları affedip bağışlayamaz.” 

Resûl-u Ekrem sözüne şöyle devam etti: “Her kim bu seyyidü’l istiğfarı sevabına ve faziletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse cennetlik olur. Yine her kimsevabına ve faziletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse cennetlik olur.”-Buhârî, Daavât, 2, 15; Ebu Davud, Edep, 101; Tirmizî, Daavât, 15; Nesâî, İstiâze, 57; İbni Mâce, Dua, 14 -

Nureddin Yıldız Hocaefendi'nin "Kapı Açıktır" adlı sohbeti kaynak alınmıştır.


Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR 

6 Mayıs 2016 Cuma

Din Kolaylıktır

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.
    
"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
   
2. BÖLÜM ÎMÂN 

29. Din Kolaylıktır

Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in "Allah'ın en sevdiği din müsamahakâr ve fıtrata uygun olan Hanifliktir" sözü.

39- Ebu Hureyre 
(radıyallahu anh)'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

"Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, (elinizden gelenin) en iyisini yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.[Hadisin geçtiği yerler:5673,6463,7235]

Açıklama


Dinin Kolaylık Olması
Hz. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in "Din kolaylıktır" sözü İslâm dininde ko­laylık bulunduğunu ifade etmektedir. Yahut da İslâm dini diğer dinlere münase­betle mübalağa amacıyla "kolaylık" diye nitelendirilmiştir. Çünkü Yüce Allah, önceki ümmetlerde bulunan bir takım ağır hükümleri bu ümmetten kaldırmıştır. Bunun en büyük örneği şudur: Önceki ümmetlerin tevbesi kendilerini öldürmek şeklinde idi. Bu ümmetin tevbesi ise günahı bırakmak, gelecekte işlememeye azmetmek ve işlenen günahtan pişmanlık duymak suretiyle olur.

"Allah'ın en sevdiği din, kolaylık ve müsamahadır" sözündeki din kelimesi "dinin hasletleri" anlamında kullanılmıştır. Çünkü dinin özelliklerinin tümü sevilir. Ancak bunlardan kolay olanlar Allah tarafından daha çok sevilir. Ahmed b. Hanbel'in sahih bir senetle adını vermediği bir bedeviden rivayet ettiği şu hadis de bunu göstermektedir: "Dininizin en hayırlısı en kolay olanıdır". Diğer bir ihtimale göre buradaki din kelimesi cinstir. Bu durumda hadisin anlamı şu şe­kilde olur: "Allah'ın en çok sevdiği din Hanifliktir". Buradaki dinlerden kasıt, değiştirilme ve neshedilmeden önceki eski şeriatlardır. Haniflikten kasıt ise Hz. İbrahim'in dinidir. "Hanif" kelimesi sözlükte Hz. ibrahim'in dininden olanlara verilmektedir. Hz. İbrahim batıldan hakka meylettiği için kendisine hanif denil­miştir. Çünkü hanif sözcüğünün asıl anlamı "meyletmektir". Müsamaha da ko­laylık demektir. Yani bu din kolaylık üzerine bina edilmiştir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi).[el-Hac,78]

Dini Aşmak
"Dini aşmak isteyen kimse ona yenik düşer": Bu şu anlama gelir: Bir kimse dinî amellerde derinleştiği halde yumuşaklığı terk ederse aciz duruma gelir, amel etmekten geri kalır ve yenik düşer.

İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: Bu hadis peygamberlik mucizelerinden biri­dir. Biz ve bizden öncekiler dinde aşırıya gidenlerin yarı yolda kaldığını gördük. Bu hadiste kasdedilen, ibadette en olgun dereceleri talep etmeyi engellemek değildir. Çünkü bu övülen şeylerdendir. Burada kişiyi bıkkınlığa götürecek şe­kilde aşırılığa kaçmak yasaklanmıştır. Yahut da daha faziletli ameli terk etmeyi gerektirecek şekilde nafile ibadetle meşgul olmak yasaklanmıştır. Diğer bir ihti­male göre farzı vaktinin dışına çıkarmak yasaklanmıştır. Şöyle ki; gecenin tü­münü namaz kılarak geçiren kişi uykusuna yenik düşerek gecenin sonunda uyuyarak sabah namazında cemaate yetişemez, yahut namazın kılınabileceği nor­mal vakit geçinceye kadar uyur, ya da güneş doğuncaya kadar uyuyarak farz vakti kaçırır. Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği Mihcen b. Erda' hadisi şöyledir: "Siz bu işe mübalağa ile ulaşamazsınız. Dininizin en hayırlısı kolaylık­tır".

Bu hadisten dindeki ruhsatların esas alınmasına işaret vardır. Ruhsatın bu­lunduğu yerde azimete göre amel etmek aşırılıktır. Örneğin suyu kullanamayan kişinin teyemmümü terk etmesi ve kendisi için zararlı olduğu halde suyu kullan­ması böyledir.

"Orta yolu tutunuz": İfrat ve tefrite sapmaksızın doğruyu esas alınız.

"(Elinizden gelenin) en iyisini yapmaya çalışınız": En mükemmelini yapamı­yorsanız bari ona yakın olanını yapmaya çalışınız.

"O zaman size müjdeler olsun" : Az da olsa sürekli amel etmeniz sebebiyle sevinin. Bu söz ile mükemmel ameli yapamayan kişilerin müjdelenmesi amaç­lanmıştır. En mükemmeli yapamamak kişinin kendi fiilinden kaynaklanmıyorsa kişinin sevabının azalmasını gerektirmez. Müjdelenen şey, muhatabın gözünde büyüsün ve yücelsin diye belirtilmemiştir.

"Günün başlangıcından...faydalanınız": İbadeti dinç olunan zamanlarda ya­parak devamlı olmasına çalışınız. Hadiste geçen "ğudve" kelimesinin asıl anlamı gündüzün ilk başlarında yürümektir. Cevheri şöyle demiştir: Bu, sabah namazı ile güneşin doğuşu arasındaki vakittir. Hadiste geçen "ravha" kelimesinin asıl anlamı güneşin batıya meyletmesinden sonra yürümektir. Hadiste geçen "dülce" kelimesi ise gecenin sonunda yürümektir. Diğer bir görüşe göre de gece boyu yürümektir. Bu sebeple "bir kısmında" ifadesi ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca gece ameli, gündüz amelinden daha zordur. Bu vakitler yolculuk yapan kişinin en dinç olduğu zamanlardır. Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sanki bu hadiste bir hedefe doğru yürüyen kişiye hitap ederek kişinin dinç olduğu vakitleri ona bildirmektedir. Çünkü yolculuk yapan kişi hem gece hem de gündüz yolculuğuna devam ederse aciz düşer, yarı yolda kalır. Yukarıda belirtilen kişinin dinç olduğu vakitlerde yolculuk yaparsa zorluk söz konusu olmadan yolculuğuna devam edebilir. Bu, şu açıdan güzel bir benzetmedir: Dünya gerçekte âhirete doğru giden bir mekandır. Bu sayılan vakitler ise ibadet için bedene en rahat vakitler­dir. Buhârî'nin bu hadisi daha önceki hadislerin ardından getirmesinde açık bir uyum vardır. Çünkü önceki hadisler Ramazan gecelerini ibadetle, gündüzleri oruçla geçirmeye, cihad etmeye teşvik etmektedir. Buhârî daha sonra bu hadisi zikrederek, bu amelleri işleyecek kişi için en iyisinin aciz kalacak ve amel ede­meyecek şekilde kendisini yormaması olduğunu, aksine ameline devam etmesi ve bunu bırakmaması için yumuşak bir şekilde ve tedrice riayet ederek hareket etmesi gerektiğini belirtmek istemiştir.

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

1 Mayıs 2016 Pazar

Bu, Yaptıklarınıza Karşılık Olarak Mirasçı Kılındığınız Cennettir Âyeti Sebe­biyle Îman Ameldir" Görüşünde Olanlar

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
   
2. BÖLÜM ÎMÂN

18.Bu, Yaptıklarınıza Karşılık Olarak Mirasçı Kılındığınız Cennettir [Zuhruf Suresi,72] Âyeti Sebe­biyle Îman Ameldir" Görüşünde Olanlar

Bazı ilim ehli 
"Rabbine andolsun ki onların hepsini yapmakta olduklarından sorguya çekeceğiz [Hicr,92] âyetinde kasdedilenin "lâ ilahe illallah" olduğunu söylemiş­lerdir.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: 
"Amel edenler bunun misli için amel etsin­ler.[Sâffât,61]

26- Ebû Hureyre 
(radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ne "En faziletli amel nedir?" diye soruldu.

Hz. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Allah'a ve Resulüne imandır" bu­yurdu. "Sonra hangisidir?" diye soruldu. "Allah yolunda cihaddır" buyurdu. "Sonra hangisidir?" diye soruldu. "Mebrûr hacdır" buyurdu. [Hadisin geçtiği bir diğer yer:1519]

Açıklama
Konu başlığında yer alan ilk âyetteki "yaptıklarınıza karşılık olarak" ifadesi "iman etmenize karşılık olarak" anlamına gelmektedir.

İkinci âyette geçen "yapmakta olduklarınızdan" ifadesi, Buhârî'nin nakline göre dile özgü amellerdir.

Üçüncü âyette geçen "amel edenler bunun misli için amel etsinler" ifadesi genel kapsamlıdır.

Hadise gelince; en faziletli amelin ne olduğu sorusuna "Allah'a iman" şek­linde cevap verilmesi (kalple) inanmak ve (dille) söylemenin de ameller kapsa­mına dahil olduğunu göstermektedir. Şu söylenebilir: "Sonra" ifadesi, bu ifade­nin öncesi ve sonrasındaki kelimelerin birbirinden farklı olduğunu ve önce zik­redilenin sonra zikredilenden rütbece önde olduğunu gösterir. Buna şu şekilde cevap verilir: Burada imandan kasdedilen tasdik etmektir ki bu, imanın hakikat anlamıdır. Daha önce geçtiği gibi iman, bedenî ameller için de kullanılabilir. Çünkü bedenî ameller imanın tamamlayıcılarındandır.

Şu sorulabilir: Bu âyetle, "Hiçbiriniz cennete ameli ile giremez" hadi­sini nasıl birleştirebiliriz?

Bunun cevabı şudur: Hadiste olmayacağı belirtilen şey, kabul edilmemiş mücerret amelle cennete girmektir. Ayette yer alan ise, kabul edilen amelle cen­nete girmektir. Kabul ise yalnızca Allah'ın rahmeti ile olur. Şu halde cennete girmek yalnızca Allah'ın rahmeti ile olmaktadır.

"Andolsun onlara soracağız" âyeti hakkında Nevevî şöyle demiştir; Bütün amellerinden yani yükümlülükle ilgili olan bütün amellerinden sorguya çekece­ğiz. Burada geçen sorguyu yalnızca tevhid ile sınırlamak, delilsiz iddiada bulun­maktır. Ben (İbn Hacer) derim ki: Âyette "Onların yaptıklarına üzülme. Mümin­lere merhamet kanadını indir" ifadesinden "Onların hepsini" bölümüne kadar kâfirlerden bahsedildiği için bu âyette sorguyu tevhid ile sınırlayanlar açısından delil bulunmaktadır. Bu âyetin kapsamına Müslüman da kâfir de girmektedir. Çünkü kâfirlerin, tevhid dışındaki amellerin aksine, Allah'ın birliğini kabul et­mekle yükümlü kılındıkları konusunda görüş ayrılığı yoktur. Diğer ameller hakkında ise görüş ayrılığı söz konusudur. Kâfirlerin diğer amellerle yükümlü oldu­ğunu kabul edenler, onların bütün amellerden sorgulanacağını söylemektedir. Onların diğer amellerle yükümlü olmadığı görüşünü kabul edenler ise, onların yalnızca Allah'ın birliğini kabul etmekten sorgulanacağını söylemektedirler. Al­lah'ın birliği konusunda sorguya çekilecekleri konusunda ise görüş birliği vardır.

"Bunun misli için..." ifadesinden "büyük kurtuluş" kasdedilmektedir.

"Amel edenler...amel etsinler" ifadesinde "dünya için amel edenler asıl bu­nun için amel etsinler" denilmektedir.

"Mebrûr hac" kabul edilen hacdır. Diğer bir görüşe göre içine günah karış­mayan hacdır. Başka bir görüşe göre; içinde riya (gösteriş) bulunmayan hacdır.

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

Nevevî şöyle demiştir: Bu hadiste cihad imandan sonra zikredilmiştir. Ebû Zer hadisinde ise hac zikredilmemiş, köle azadından bahsedilmiştir. İbn Mesud hadisinde önce namaz, sonra ana-babaya iyilik, sonra da cihad zikredilmiştir. Daha önce geçen hadiste, kişinin elinden ve dilinden selamette olması zikredilmiştir. Alimler de şöyle demiştir: Bu konuda cevapların farklı olması, durumların ve muhatapların ihtiyaçlarının farklı olmasındandır. Ayrıca Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) soru soranın ve dinleyenlerin bildikleri değil, bilmediklerini zikretmiştir. Şu da söylenebilir: Burada "en hayırlı amel" sözü ile "en hayırlı amellerden biri" anlamı kasdedilmektedir. Nitekim "falanca, insanların en akıllısıdır" sözü ile "insanların en akıllılarındandır" anlamı kasdedilir. "Sizin en hayırlı­nız, ailesine karşı en hayırlı olandır" hadisi de böyledir. Malumdur ki kişi sadece ailesine karşı hayırlı olmakla insanların en hayırlısı olmaz.

Şu sorulabilir: Cihad, İslâmın rükünleri (beş şartı) arasında yer almadığı halde, niçin İslâm'ın şartlarından olan hacdan önce zikredilmiştir?

Bunun cevabı şudur: Çoğunlukla haccın yararı hac yapanla sınırlı olduğu halde, cihadın yararı başkaları hakkında da geçerli olabilir. Bu hadis, cihadın farz-ı ayn olduğu dönemde söylenmişde olabilir. Çünkü cihadın farz-ı ayn ol­ması tekrar tekrar gerçekleşen bir durumdur. Bu sebeple hacdan daha önemli olduğu için önce söylenmiştir.


Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.