Bismillahirrahmanirrahim
Geminin İnşa Edilmesi
Hazret-i Nuh (Aleyhisselam), Cenab-ı Hakkın emri özerine en büyük mucizesi olmak üzere tarihte ilk gemiyi inşa etmeye başladı. Bütün peygamberlere vahiy getirip onlara her zaman yardım eden Cebrail Âleyhisselâm, Hazret-i Nuh’a (Aleyhisselam), 950 senelik daveti esnasında yardımcı olduğu gibi geminin inşasında da Allahın emri üzerine yine yardım ediyordu. O, geminin nasıl yapılacağını tarif ediyor, Hazret-i Nuh (Aleyhisselam) da ona göre gemiyi inşa ediyordu. Sıkıntılı ve elemli günlerde, Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselam) etrafından ayrılmayıp, canları pahasına sabır ve sebat gösteren ihlaslı müminler; geminin inşasında da aynı beraberliği devam ettiriyorlardı. Bu arada kendilerine tebliğ yapılmaktan vaz geçildiği için tecavüzlerini kısmen durduran müşrikler, geminin yapıldığı yere uğradıkları zaman, Hazret-i Nuh ve müminlerle alay ederlerdi. Hazret-i Nuh’a;
-“Ey Nuh, Peygamberlikten vaz geçerek dülger mi oldun?” diyerek sataşırlardı. Müminler de onlara, “Siz yerden ve gökten fışkırarak her yeri istila edecek olan sulara boğulurken, biz şu yapmakta olduğumuz gemi ile, sizi boğan sular üzerinde emniyetle yüzeceğiz. Siz zulmünüz ve küfrünüz sebebiyle, odunu insanlar ve taşlar olan Cehennemde yanarken, bizler Rabbimizin rızasını kazanarak, ebedi Cennetlerde nice nimetlere nail olacağız. Bu suretle, dünyada siz boğulurken, biz kurtulduğumuz gibi; Ahirette de, siz Cehennemde azab çekerken, bizler Cennetlerde Rabbimizin lütfuyla yine mesut olacağız. O zaman biz de sizlerle alay edip sizlerden intikamımızı alacağız” diye mukabelede bulunuyorlardı.
Böylece günler geçti ve nihayet bir gün geminin inşası tamamlandı. Bazı rivayetlere göre bu iş iki veya dört sene devam etmiştir. Sert Abanoz ağaçlarının tahta şeklinde yanyana kuvvetli bağlarla bağlanıp çakılmasıyla- meydana gelen geminin, üç katlı olduğu da rivayetler arasındadır. Hazret-i Nuh’tan, gemisinden ve Tufan’dan tafsilatlı haber veren Hud Sûresinin 40. âyetinde, bu geminin ocağı ve buhar kazanı olduğuna dair de işaret vardır. Ebû Hayyan ve Elmalı tefsirlerinde, bu âyette zikredilen gemi, buharlı gemi olarak tefsir edilmiştir.
-“Ey Nuh, Peygamberlikten vaz geçerek dülger mi oldun?” diyerek sataşırlardı. Müminler de onlara, “Siz yerden ve gökten fışkırarak her yeri istila edecek olan sulara boğulurken, biz şu yapmakta olduğumuz gemi ile, sizi boğan sular üzerinde emniyetle yüzeceğiz. Siz zulmünüz ve küfrünüz sebebiyle, odunu insanlar ve taşlar olan Cehennemde yanarken, bizler Rabbimizin rızasını kazanarak, ebedi Cennetlerde nice nimetlere nail olacağız. Bu suretle, dünyada siz boğulurken, biz kurtulduğumuz gibi; Ahirette de, siz Cehennemde azab çekerken, bizler Cennetlerde Rabbimizin lütfuyla yine mesut olacağız. O zaman biz de sizlerle alay edip sizlerden intikamımızı alacağız” diye mukabelede bulunuyorlardı.
Böylece günler geçti ve nihayet bir gün geminin inşası tamamlandı. Bazı rivayetlere göre bu iş iki veya dört sene devam etmiştir. Sert Abanoz ağaçlarının tahta şeklinde yanyana kuvvetli bağlarla bağlanıp çakılmasıyla- meydana gelen geminin, üç katlı olduğu da rivayetler arasındadır. Hazret-i Nuh’tan, gemisinden ve Tufan’dan tafsilatlı haber veren Hud Sûresinin 40. âyetinde, bu geminin ocağı ve buhar kazanı olduğuna dair de işaret vardır. Ebû Hayyan ve Elmalı tefsirlerinde, bu âyette zikredilen gemi, buharlı gemi olarak tefsir edilmiştir.
Gemiye Biniş
Cenab-ı Hak daha evvel Hazret-i Nuh Peygamber’e, geminin tamamlanıp harekete hazır hâle geldiği ânın, aynı zamanda tufanın başlangıcı olduğunu vahyetmişti. Ve gemiye, iman etmiş kimselerle, onların ehlini ve bütün hayvanlardan birer çift almasını emretmişti. Gemi bitmek üzere iken her türlü hazırlık tamamlanmış, insanlardan ve hayvanlardan gemiye binecek olanlar geminin etrafına toplanmışlardı. Nihayet ilâhi emir gelip gemi harekete geçirileceği zaman, önce her türden bir çift hayvan gemiye yüklendi. Sonra da müminler, “Bismillah” diyerek emniyet içinde gemiye bindiler.
O gün Recep Ayının onuncu günü idi. Gemiye binen müminler, seksen kişi kadardı. Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselam) 950 senelik uzun bir hizmetinin neticesinde, kendisine mü’minlerden ölenler hariç ancak bu kadar kimse inanmıştı. Hazret-i Nuh, vazifesinin sadece tebliğ, neticesinin ise Allah’a ait olduğunu bildiği için, “Niçin bu kadar az ümmetim var” diye ye’se düşmüyor ve üzülmüyordu. İnsanlara hidayet vermek, Allah’ın vazifesi idi. Kendisi ise ancak bir tebliğ edici idi. Binaenaleyh, “niye bu kadar az sayıda insanı irşat ettin” diye bir hesaba çekilmiyecek; hiç kimse kendisine iman etmese bile, peygamberlik vazifesinin büyük ücret ve mükâfatını alacaktı.
Hazret-i Nuh’un Kâfire Karısı
Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselam) , Vâile ismindeki karısı, Hz. Nuh’a iman etmemiş olduğu için, gemiye binmedi. Vâile, Hazret-i Nuh’a inanıp O’na dava arkadaşı ve can yoldaşı olacağı yerde, bu liyakati gösteremeyip küfürde israr etmişti. Bununla da kalmayıp, Hazret-i Nuh’un gizli sırlarını kavmin müşrik reislerine ulaştırmakla, O’na ihanet edip arkadan vurmaya da çalışmış idi. Hazret-i Nuh’un yüzüne karşı “Mecnun” diyecek kadar küstahlıkta da ileri gitmişti.
Hazret-i Nuh’un Oğluna son defa hitabı
Herkes gemiye binmiş, tufan başlamıştı. Bu esnada Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselam) oğullarından biri olan Kenan, bir köşede tek başına duruyordu. Anası gibi o da Hz. Nuh’a iman etmemişti. Şimdiye kadar Ken’an’a sözünü dinletemeyen Hazret-i Nuh; hem babalık, hem de Nübüvvet şefkati ve merhametinin galeyanı sebebiyle, belki son anda imana gelir düşüncesiyle O’na şöyle hitap etti:
-“Ey oğulcağızım, gel, bizimle gemiye bin! İmana gel. Kâfirlerle beraber olma. İşte görüyorsun sular yükselmiye başladı.”
Ken’an ise eski inadında İsrar ediyordu. Babasının kendisine şefkatle uzanan ellerini iterek:
-“Hayır, binmem! Senin gemine bineceğime bir dağa iltica ederim. O dağ beni boğulmaktan kurtarır.” diye cevap verdi.
Hazret-i Nuh O’nu yine ikna etmeye çalıştı.
-“Oğlum bu gün iman ve itaatlariyle Allah’ın rahmet ve merhametine mazhar olanlardan başkası için, kurtuluş yoktur. İnat etmenin manası yok. Bak işte sular etrafımızı sardı bile.”
Hz. Nuh (Aleyhisselam) sözlerini bitirmeye kalmadan, kendisi ile oğlu Ken’an arasına büyükçe bir dalga girmiş ve Ken’anı sürükleyip götürmüştü.
İman ve Hidayet Yolu
Hazret-i Nuh Peygamber’in gerek hanımının ve gerekse oğlunun, O’nun bütün gayretlerine rağmen kâfir olarak ölmelerinde, çok ibretler vardır. İnsanlar bizzat kendi iradelerini kullanarak imana talip olmadıkça, Allah kimsenin kalbine imanı zorla koymaz. İmanı elde etmiş kimselerin kalbinden de, hiçbir sebeb yokken, imanı zorla çekip almaz. Kul kendi fiil ve hareketleriyle mü’min olma liyakati kaybederse, Allah da onun kalbindeki iman nurunu söndürür. O kulu küfür karanlıklarına terkeder.
Evet, insanın içinde yaşadığı muhitin ve çevrenin, insan üzerindeki tesiri inkâr edilemez. Ekseriyetle iyi muhitte olanlar iyi, kötü muhitte yaşayanlar da kötü olduğu bir gerçektir. Fakat bu, iyi veya kötü oluş sebeblerinden sadece bir tanesidir. Nitekim bazan aksi de olabilmektedir. İşte Hazret-i Nuh’un karısı ile oğlunun durumları. Bunlar, Peygamber ocağında yaşadıkları ve iyi bir muhitte bulundukları halde, irade ve ihtiyarlarını kötüye kullanarak iman etmemişlerdir. Demek ki, asıl mes’ele; kişinin hür irade ve ihtiyariyle, küfür ve iman yolundan birisini tercih etmesinde düğümlenmektedir, imânı elde etmek için, evvela insanda arzu, cehd, gayret ve takip lâzımdır. Allah’ın O’nu ihsan etmesi işte bu mukaddemeler üzerine tecelli edecektir. İnsan da böylece Mü’min bir kul olacaktır.
Sa’d Taftazani, “Kulun irade-i cüz’iyyesinin sarfından sonra, onun kalbine Cenab-ı Hak tarafından ilka edilen bir nurdur.” diye tarif ederek, bu gerçeği, en güzel şekilde ifade etmiştir.
Hazret-i Nuh’un En Büyük Engeli
Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselam) 950 sene gibi uzun zaman devam eden tebliğ vazifesinde karşılaştığı güçlüklerde ve çektiği eza ve cefalarda ve nihayet, “Ya Rab, Ben artık mağlup düştüm” demesinde; karısının ve oğlunun kâfir oluşunun ve kâfirler hesabına, aleyhinde çalışmasının da bir ölçüde tesiri olmuştur. Hazret-i Hatice Validemizin Resûl-i Ekrem’e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) daha ilk andan itibaren bütün ruhu canıyla yardımcı olup elinden gelen her türlü yardımı yapması gibi; karısı Vâile ve oğlu Ken’an da Hazret-i Nuh’a yardımcı ve destek olsaydılar, herhalde Hazret-i Nuh’un çektiği eza ve cefalar, bir derece daha hafifleyecekti.
Dahildeki huzursuzluk, insana hariçten gelen huzursuzluktan daha tesirli ve yıkıcıdır. Hariçteki huzursuzluklar, kapıyı örtünce dışarda kalır. Evinde huzur varsa, insanın bütün üzüntüsü, elemi, ızdırabı hafifler. Vazifeye devam için taze bir kuvvet ve zinde bir şevk alır. Ama dışardaki can sıkıntısı ve yorucu haller, evde de devam ederse şevk ve azim kırılır, muvaffakiyet azalır.
İşte Hazret-i Nuh, dışarda putperest ve zalim bir kavime, içerde de onlarla işbirliği yapan oğlu Kenan ve karısı Vâile’ye karşı çetin bir mücadele vermek zorunda kalmıştı.
Devam edecek...
“peygamberler tarihi” ansiklopedisi
Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselam) 950 sene gibi uzun zaman devam eden tebliğ vazifesinde karşılaştığı güçlüklerde ve çektiği eza ve cefalarda ve nihayet, “Ya Rab, Ben artık mağlup düştüm” demesinde; karısının ve oğlunun kâfir oluşunun ve kâfirler hesabına, aleyhinde çalışmasının da bir ölçüde tesiri olmuştur. Hazret-i Hatice Validemizin Resûl-i Ekrem’e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) daha ilk andan itibaren bütün ruhu canıyla yardımcı olup elinden gelen her türlü yardımı yapması gibi; karısı Vâile ve oğlu Ken’an da Hazret-i Nuh’a yardımcı ve destek olsaydılar, herhalde Hazret-i Nuh’un çektiği eza ve cefalar, bir derece daha hafifleyecekti.
Dahildeki huzursuzluk, insana hariçten gelen huzursuzluktan daha tesirli ve yıkıcıdır. Hariçteki huzursuzluklar, kapıyı örtünce dışarda kalır. Evinde huzur varsa, insanın bütün üzüntüsü, elemi, ızdırabı hafifler. Vazifeye devam için taze bir kuvvet ve zinde bir şevk alır. Ama dışardaki can sıkıntısı ve yorucu haller, evde de devam ederse şevk ve azim kırılır, muvaffakiyet azalır.
İşte Hazret-i Nuh, dışarda putperest ve zalim bir kavime, içerde de onlarla işbirliği yapan oğlu Kenan ve karısı Vâile’ye karşı çetin bir mücadele vermek zorunda kalmıştı.
Devam edecek...
“peygamberler tarihi” ansiklopedisi
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder