11 Ocak 2015 Pazar

420.BAŞIMIZA GELECEKLERİ DÜŞÜNMELİYİZ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Dünyâ hayâtı çok kısadır. Her günü geçip hayâl olmaktadır. Her insanın sonu ölümdür. Bundan sonrası da, yâ dâimî azâb veyâ ebedî ni’metlerdir. Bunların vakitleri de, herkese süratle yaklaşmaktadır.

Bu sebeple her insânın, kendine merhamet etmesi, aklından gaflet perdesini kaldırması, bâtılın bâtıl olduğunu görerek, ondan kurtulmaya çalışması ve Hakkın hak olduğunu da görerek, ona tâbi olması, sarılması lâzımdır. İnsânın kendisi için vereceği karâr, çok büyük, çok mühim ve vakit de, çok azdır. Dünyâya gelen her insân, muhakkak ölecektir. Bunun için insânın, öldüğü vakti düşünmesi, başına geleceklere hâzırlanması gerekir.

Şunu hiç kimse unutmamalıdır ki, Hakka tâbi olmadıkça, ebedî, sonsuz azâbtan kurtulmak mümkün değildir. İş işten geçtikten sonra pişmân olmanın faydası olmaz. Son nefeste hakkı tasdîk etmenin, îmân etmenin bir faydası olmadığı gibi, bu zamandaki îmân da, kabûl olmaz. Ancak Müslümân olanın, ölüm ânında, günâhlarına tövbe etmesi, kabûl olur.

Her insânın, başına gelecekleri düşünmesi, ömrü tükenmeden, aklını başına toplaması lâzımdır. Zira etrâfında gördüğü, konuştuğu, sevdiği, korktuğu kimselerin hepsi, birer birer ölmekte ve birer hayâl gibi, gelip gitmektedirler. Şems-i Tebrîzî hazretleri, bir gün dostlarına, sevenlerine şöyle nasîhatte bulunur:

“Âhireti terk edip, dünyâya tâlib olanlara, mal kazanıp zengin olmaktan başka çâre yoktur. Âhirete tâlib olanlara da, ibâdet yaparak,İslâma hizmet ederek gayretle çalışmaktan başka çâre yoktur. Allahü teâlânın tâliblerine, Ona kavuşmak arzusu içinde olanlara, mihnet, meşakkat, dert ve belâlara katlanmaktan başka çâre yoktur.

İlmi taleb edenlere, yâni âlim olmak isteyenlere, herkesin gözünde hakîr olmak ve yalnız, kimsesiz, garip kalmaktan başka çâre yoktur. Çünkü, kim ilim öğrenmek arzusunda olursa, onun üzüntüsü çok olur. Onu rencide ederler. Huzûra kavuşması için her türlü derde, belâya sabretmesi lâzımdır.
Her kim kendini üstün görürse, onun sonu zillete düşmektir. Hesapsız, sonunu düşünmeden malını sarf edenler, fakir olurlar. Her kim fakirliğe sabreder, kanâatkâr olursa, sonunda zenginliğe ulaşır.
Herkesin, kendisinde bulunan iki şeyden birisini öldürüp, diğerini diri tutmaya çalışması lâzımdır. Öldürmesi, kontrol altında tutması gereken, nefsidir. Çünkü nefsi kontrol etmedikçe, rahata ermek düşünülemez. Diri tutması lâzım gelen şey de, gönüldür. Çünkü gönlü ölü olanların mesût ve bahtiyâr olması düşünülemez.”


Ali bin Muhammed hazretleri, kendisinden nasihat isteyen bir gence hitaben buyurur ki:

“Ey oğul, körpe ve tâze olan şu gençliğinle gururlanma. Her şeye gücünün yetmesi, seni aldatmasın. Senden önce, gençlerin pekçoğu saçı sakalı ağarmadan bu dünyâyı terk etti. Genç ve tâze bir fidanken göçüp gittiler. Sen de, sonu harâb olacak olan bir evi yani dünyâyı tamir etmeye çalışma!”

Netice olarak her insânın, ebedî, sonsuz ateşte yanmanın, ne büyük bir azâb ve sonsuz ni’metler içinde yaşamanın da, ne büyük bir ni’met olduğunu iyi düşünmesi lâzımdır.

Bunlardan birini seçmek, şimdi insanın elindedir. Herkesin sonu, bu ikisinden biri olacaktır. Bundan kurtulmak imkânsızdır. Bunu düşünmemek ve tedbîr almamak ise, büyük câhillik ve cinnettir.

O.Ünlü

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: