Bismillahirrahmanirrahim
Ücretim Allah’a Aittir
Hazret-i Nuh’a yapılan bu itirazın altında: “Siz fakirsiniz, bizse zenginiz; bu nübüvvet iddiasıyla bizim mallarımızı elimizden alacaksınız.” şeklinde bir endişe de yatmaktaydı. Hz. Nuh onların bu endişelerini izale için şöyle diyordu:
-“Sizler benim hakkımda kötü zanlarda bulunuyorsunuz. Ben sizden tebliğ vazifesi mukabilinde, maddi bir menfaat istemem. Çünkü benim ücretim Allah’a aittir, bunda hiç şüpheniz olmasın. Benim bunca gayretim, sizin dünya ve ahiret menfaatiniz içindir. Siz böyle kötü zanlara ve yersiz endişelere kapılarak, beni yalanlayıp ahiret saadetinden mahrum kalmayın”.
Hazret-i Nuh’un bu cevapları, bazı hakperest kimseler üzerinde, derhal tesirini gösteriyor, onların hakka teslim olmalarına sebeb oluyordu. Neticede, muannit müşrikler, bu gibi itirazların Hz. Nuh’a davasını anlatmak için fırsat verdiğini görerek, bu taktikten vazgeçtiler; yeni bir stratejiye baş vurdular. Güya imana girmelerine, Hz. Nuh’a hep fakirlerin tabi olmaları mani oluyormuş gibi:
-“Ya Nuh, sen başından o fakirler topluluğunu kov! Biz onlarla beraber bulunmayı, bir zül telakki ediyoruz. Onları kovarsan biz de imana geliriz” diye sinsi bir teklifte bulundular.
Aslında niyetleri, imana gelmek değildi. Bu, sadece Hazret-i Nuh’la müminlerin arasını açmak içindi. Fakat Hazret-i Nuh, onların bu sinsi tekliflerini şiddetle reddetti.
-“Ben onları asla kovamam. Onlar ahirete ve Allah’a inanan kimselerdir. Allah’a iman edenlerin şanı ise, çok yücedir. Rableri onlara ahirette nice nice nimetler hazırlamıştır, halbuki sizler, üstünlüğü, geçici ve fani mal ve mevkilerde arıyorsunuz. Ne iman edenlerin kadrini ve ne de onları ahirette bekleyen nimetleri bilmiyorsunuz. Allah’a ve ahirete inanmadığınız halde, böyle bir teklifte bulunmanızın manası nedir? Böylesine kıymetli ve aciz olan mü’minleri sizin hatırınız için yanımdan kovarsam, beni Allah’ın azabından kim kurtarır? Şunu iyi bilin ki, sizlerin hepinizi şu halinizle onların bir tekine bile tercih etmem”.
Bu sözler, Nuh kavminin ileri gelenlerini kızdırıp, köpürtmeye yetmişti. Hz. Nuh’u açıktan açığa tehdide başlamışlardı.
-“Ey Nuh, eğer sen bu davandan vazgeçmezsen, seni öldürmekte asla tereddüt etmeyiz.”
Fakat bütün bu tehditler de bir fayda vermiyor, Hz. Nuh’u davasından alıkoyamıyordu. Bazı yeni taktikler denemeleri gerekmekteydi. Nihayet bunu da bulmakta gecikmediler. Nuh kavminin ileri gelenleri, kalpleri tevhit inancına meyilli olan kimseler arasında dolaşmaya ve onlarda “kavmiyetçilik” ve “atalara bağlılık” gibi hisleri tahrik etmeğe başladılar. Onlara; Vedd, Süva, Yeğüs, Yeuk, Nesr adındaki putları asla terk etmemeyi, asıl mabutlarının bunlar olduğunu, atalarının inancı bunlara tapmak olup bunları terketmenin onlara hakaret olacağını anlatarak yoğun bir propagandaya giriştiler. Halkın Hazret-i Nuh’a olan teveccühünü ve sempatisini kırmağa çabaladılar.
Bu yol, başlangıçta bir parça tesirli oluyordu. Çünkü kendi kendilerine ve geçmişlerine kusur ve cehalet isnat etmek, her insanın kolayca hazmedeceği bir şey değildir. Fakat bu taktik de başlangıçta biraz tesirli olmakla beraber Hz. Nuh’un ateşin beyanları karşısında tesirini yitirmişti.
Zalimlerin Müminlere Cefaları
Müşrikler, nihayet son çare olarak, suçları sadece Hz.Nuh’a inanmak olan bu masum insanlara zulüm ve cefaya başladılar. Onları bu sayede hak yolundan döndüreceklerini zannediyorlardı. Hz. Nuh’a gönülden inanmış ve etrafında pervane gibi dönen müminler ise, maruz kaldıkları bu eza ve cefalardan kat’iyyen yılmadılar. Hz. Nuh’la beraber, putperest zalimlere karşı açıkça meydan okudular.
Kırk Sene Süren Kıtlık
Nuh kavminin, Hazret-i Nuh’a ve ashabına eziyet ve işkenceye başlamaları üzerine, Cenab-ı Hak kırk sene yağmurları kesti. Bu müddet zarfında onların malları ve hayvanları helak oldu. Bağları-bahçeleri kurudu, kadınları doğum yapmaz olup nesilleri kesildi. Bir zamanlar Hazret-i Nuh’la alay edip O’nu yalanlayanlar, şiddetli bir kıtlığa duçar oldular. Geçim sıkıntısından ne yapacaklarının şaşkınlığı içinde, ister istemez Hazret-i Nuh’a müracaat ederek, bu tahammül sınırını aşan sıkıntılardan nasıl kurtulabileceklerini sordular, Hz. Nuh da şöyle cevap verdi;
-“Ey kavmim, başınıza gelen bunca belalar, işleyegeldiğiniz günahlar ve kusurlar yüzündendir. Allah’a ibadeti bırakıp putlara taparak Kâinatı yaratan Cenab-ı Hakkı gazaplandırdınız. Bu sebebden yağmurlar kesildi. Sizin yüzünüzden masum hayvanlar da zarar gördü. Ama sizin rabbiniz günahları affedici, Rahim ve Kerim’dir. Rabbinizden kusur ve günahlarınızın bağışlanmasını isteyin ki, sizi affedip üzerinize rahmet yağmuru göndersin. Mallar ve evlatlar ihsan ederek imdat etsin. Sizin için Cennet gibi bağlar-bahçeler ve onların arasından şırıl şırıl akıp etrafına Allah’ın izniyle hayat bahşeden nehirler yaratsın”.
-“Ey kavmim, ne oldu size ki, Allah’ın büyüklüğünü bir türlü anlıyamıyorsunuz. Size dünyada ve ahirette sonsuz nimetler ihsan edecek Rabbinize ibadet etmeyip putlara tapıyorsunuz. Bu size hiç yakışır mı? Halbuki Allah’ın büyüklüğüne ve Hak Mabud olduğuna o kadar çok deliller vardır ki, saymakla bitmez. Siz kendi yaratılışınıza bakıyor musunuz? Sizi yoktan var eden, sıra ile toprak, sonra nebat, sonra gıda, sonra nutfe, sonra kan pıhtısı, sonra et parçası, sonra etle karışık kemik yığını ve sonra da ahsen-i takvim üzere insan suretinde yaratan Allah, sizi sayısız cihazlar ve duygularla teçhiz etmiştir. Sizi böylesine ulvi makama yükselten Allah daha yüksek makamlara çıkaramaz mı ki, O’na inanmıyor’ ve ibadet etmiyorsunuz.”
-“Eğer bu ince hakikatları anlamakta güçlük çekiyorsanız, başınızı kaldırıp Cenab-ı Hakkın gök yüzünü nasıl tabaka tabaka yarattığını, ayı ve güneşi size nasıl ısındırıcı ve ışık verici bir lamba ve soba yaptığını ve her zaman görüp durduğunuz binlerce yıldızları direksiz nasıl durdurduğunu düşünün. Bütün bunları yapan yer ve göklerin yaratıcısını, hâlâ tanımayacak mısınız?”
-“Ey kavmim, Gök yüzüne bakarak da Allah’ın bir ve ortaksız olduğunu anlıyamadınızsa, hiç olmazsa her zaman muhtaç olduğunuz ve bütün gün onun için çalıştığınız rızkınıza bakın. Eğer yeme-içmeyi terk etseniz hayatınız sona erer. Başlangıçta topraktan yaratıldığınız gibi, hayatınız yine topraktan biten gıdalarla devam ediyor.”
Hazret-i Nuh bütün fesahat ve belagati ile hakikati kabul ettirmek için delil üstüne delil getiriyor; kavminin, bu kıtlık münasebetiyle acz ve zaaflarını anlayıp kendine müracaat ettikleri bu anı, değerlendirmeye çalışıyordu. Onları hakka davet için bundan daha güzel fırsat olamazdı. Kavmine geniş geniş vaaz ve nasihatta bulunduktan sonra, nihayet sözlerini şu şekilde bitirdi:
-“Nihayet bir gün ölecek kabre gireceksiniz. Rabbiniz sizi bir müddet kabirde beklettikten sonra, oradan çıkaracak ve amellerinizin ceza veya mükâfatını verecek. Ey kavmim, artık insafa gelin, Allah’a iman edip, putlara tapmaktan vazgeçin, sizi bekleyen dehşetli bir belâdan Allah’a sığının.
Nuh Kavminin Son Cevabı
Fakat ne yazık ki, Nuh kavmi, öne sürülen bütün bu delillerden zerre kadar müteessir olmadılar. Bilakis Hazret-i Nuh’a çok kızdılar. “Senin bize imana davet etmekten ve azabla korkutmaktan başka bir şeyin yok mu? artık yeter” dercesine Hazret-i Nuh’a şiddetle çıkıştılar:
-“Ey Nuh gerçekten bizimle çok mücadele ettin, bunda da oldukça ileri gittin. Bu işe başladığın günden beri, bizi devamlı olarak azabla korkutup durdun. Artık sabrımız taştı. Eğer sözünde doğru isen, şu azabı getir de görelim. Artık ne olacaksa olsun”
Görüldüğü gibi, Allah’a inanmayan Nuh kavmi, Hz. Nuh’un sık sık haber vermiş olduğu, Allahtan gelecek ilâhi azaba da inanmıyordu. Hz. Nuh’da ise, zaten böyle bir felâketi gerçekleştirecek ne kuvveti, ne de imkânı görmüyorlardı. Şu halde azab haberi, onlara göre kuru bir tehditten başka bir şey değildi. Hz. Nuh, haber verdiği ilâhi azabın vukuuna, kendi şahsının bir tasarrufu imiş gibi bakıldığını görünce, bu yanlış kanaati düzeltmek için, şöyle dedi:
-“Ey kavmim, size azabı ben değil; yerin, göğün ve her şeyin Yaratıcısı olan Allah getirir. Ey insanlar, felaket gelip size çatınca, ne ile mukabele edeceksiniz. Felâketten kaçıp kurtulacak bir yeriniz mi var? Kaçacağınız her yer, Allah’ın mülküdür. Eğer Allah sizin zulüm ve taşkınlığınızdan dolayı, sizin helakinize hükmetmiş ise, artık benim yapabileceğim hiç bir şey yoktur. Siz iradenizi kullanıp gönül rızasıyla imana girmezseniz, sizi kimse imana getiremez ve başınıza gelecek olan bir azaba da mani olamaz.”
Hazret-i Nuh Peygamber in Duası
Hazret-i Nuh, peygamberlik vazifesine başladığı günden beri hep böyle güzel nasihatlarla yılmadan usanmadan kavmini hakka davet ediyordu. Onlar ise durmadan onu yalanlıyor, alay ediyor ve hattâ hakaret ediyorlardı. Zaman zaman şiddet de kullanıyorlardı. Bu durum 950 senedir devam edip geliyordu. Hazret-i Nuh, bu müddet içinde kavminin ıslahı için yapılabilecek her şeyi yapmıştı. Son olarak kavmi, kendisini zorla tebliğden men’edince ve ilahi azabın gelmesini açıkça istemeğe başlayınca, artık onların ıslahından, tamamıyla ümidini kesti. Cenab-ı Hakka şu şekilde dua etmeye başladı:
-“Ey Rabbim, artık bu zalim kavme karşı mağlup düştüm! Daha evvel vadetmiş olduğun yardımı yap. Bunlar bana kesin olarak isyan ettiler. Sana ibadet etmemekle kalmayıp putlara da taptılar. Ya Rab, artık sen o zalimlerin dalâlet ve helakinden başka bir şeylerini artırma. Yeryüzünde kâfirlerden tek kimseyi sağ bırakma. Şayet onları bırakırsan, o zalimler sana ihlasla ibadet eden kullarını da yoldan çıkarır, insanlar arasında fesat çıkarmak ve kötü nesil yetiştirmekten başka hiç bir şey yapmazlar.”
-“Ey Rabbim, Kavmim beni kafi olarak yalanladı. Artık onlarda hakkı kabul edecek bir kabiliyet kalmadı. Artık benimle onlar arasındaki hükmü sen ver de beni ve beraberimdeki müminleri kurtar. Ey Rabbim, Beni, anamı, babamı, iman etmiş olarak evime girip çıkanları, kıyamete kadar gelecek erkek ve kadın müminleri, sen mağfiret eyle! Zalimlerin de helakinden başka bir şeylerini artırma.”
Cenab-ı Hak Hazret-i Nuh’un bu duasına cevap olmak ve bundan sonra ne yapacağını bildirmek üzere ona şöyle vahyetti:
-“Ey Nuh, bundan sonra senin kavminden hiç kimse, artık asla sana iman etmiyecektir. Sen üzüntüyle kendini mahvetme. Yalnız bizim nezaretimiz altında, sana talim ve vahyettiğimiz şekilde bir gemi yap. Sonra yer ile gök birbirine karışıp zalimler helâk olurken şefkat ve merhametinden dolayı boğulan zalimler hakkında ve onlar lehinde bana sakın bir niyazda bulunma. Çünkü onlar bunu hak ettiler.”
Devam edecek...
“peygamberler tarihi” ansiklopedisi
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder