3 Mart 2013 Pazar

KUR’AN'I ANLAMAK

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

Kur’an-ı kerimi tam olarak yalnız Resulullah sas anlamıştır. Çünkü muhatabı Odur. Kur’an Ona gelmiştir. Ondan başkası tam anlayamaz. Onun için Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]

Açıklamak, âyet-i kerimeleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Bırakın bizleri, ümmetin âlimleri de, âyetleri anlayabilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy olunanları tebliğ et der, açıklamasını emretmezdi.


Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı âyetleri anlayamayıp, Peygamber efendimize sas sorarlardı. Resulullah sas, Kur’an-ı kerimin tefsirini Eshabına bildirmiştir. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir, yoruma değil, nakle dayanır.

M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Bir gün Peygamber efendimiz sas, Hazret-i Ebu Bekir’e ra ince marifetleri, onun seviyesine göre anlatıyordu. Yanlarına Hazret-i Ömer ra gelince, konuşma üslubunu onun da anlayacağı şekilde değiştirdi. Hazret-i Osman ra gelince, yine konuşma tarzını değiştirdi. Hazret-i Ali ra de gelince konuşmasını, hepsinin anlayacağı tarzda değiştirdi. Resulullahın sas her defasında konuşma üslubunu değiştirmesi, oradaki zatların istidatlarının farklı oluşlarından meydana gelmiştir. (1/59)

Hadis-i şeriflerde, (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer olurdu), (Osman’ın şefaati ile Cehennemlik 70 bin kişi sorgusuz Cennete girecek) ve (Ben ilmin şehriyim Ali de kapısıdır)buyuruldu. Her üçü de bu derece yüksek olduğu ve Arabiyi çok iyi bildiği halde, Hazret-i Ebu Bekir’e ra anlatılan tefsiri bile anlayamadılar. Çünkü Peygamber efendimiz sas herkese derecesine göre anlatıyordu.

İki hadis-i şerif meali:
(İnsanlara akıllarına, anlayışlarına göre söyleyin, inkârcı olmasınlar, Allah’ı ve Resulünü yalanlamasınlar.) [Buhari]

(Aklın alamayacağı şeyi söylemek, fitneye sebep olabilir.) [İbni Asakir]

Şahsi görüşe göre tefsir yapmanın büyük zararını iyi bilen Hazret-i Ebu Bekir ra, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyurmuştur. (Şir’a)

Kur’an-ı kerimi, Arapça bilen de tam anlayamaz. Dil bilmek ayrı, ilim bilmek ayrıdır. Türkçe bilen, tıp, hukuk, fen bilgisini anlayabilir mi? Hadis-i şerifte, (Kur’an, Allah’ın metin ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz) buyuruldu. Kur’an-ı kerim çok veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunduğu, bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kağıt ve mürekkep bulunamayacağı şöyle bildirilmektedir:
(De ki, Rabbimin [hikmetli] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 109]

Mevduat-ül-ulum’da deniyor ki:
(Kur’an ilmi, içinde şaşılacak, akıllara durgunluk verecek, sayısız acayip haller bulunan engin bir denizdir. Ondaki her ilmi öğrenmek, sırrına erişmek imkansızdır.)

İnsanların yazdığı anayasayı bile anlamak için hukukçulara gidiliyor. Bir kanundan bile herkes aynı şeyi anlamazken, Allah’ın kelamını nasıl anlayabilir?

Nitekim, âyetlerden anladığına uyup, (Hayır ve şer Allah’tan olduğuna göre, bize günah işleten de Allah’tır. Biz günahlardan mesul değiliz) diyenler çıkmıştır.

İşte bu tehlikeyi önlemek için Peygamber efendimiz sas, gerekli açıklamayı yapmıştır. Âlimler de bunları açıklamış, artık bahane kalmamıştır. Kur’an-ı kerimi anlamak için açıklamaya ihtiyaç olduğunu bizzat Hak teâlâ bildiriyor:

(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.) [Muhammed 33]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.) [Ahzab 66]

Diyanetin hazırladığı (Kur’an-ı kerim ve Türkçe Anlamı) isimli tercümenin önsüzünde deniyor ki:
(Kur’an-ı kerim, Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur’an-ı kerimde muhtelif manalara gelen lafızlar vardır. Böyle bir lafzı tercüme etmek, çeşitli manalarını bire indirmek olur ki, verilen tek mananın murad-ı ilahi olduğu bilinemez.)

 Eğer murad-ı ilahi tek olarak anlaşılsaydı, birbirinden farklı mezhepler meydana gelmezdi. Farz Allah’ın emridir. Her çağa göre yazılacak tefsirde abdestin farzları kaç olarak bildirilecektir? Bir hak mezhebe göre açıklansa yenilik olmaz. Farklı açıklansa dini değiştirmek olur. Böyle, içinde şahsi düşünce bulunan tefsirler okunmaz.

Kur’an-ı kerim hiçbir dile, hatta Arapça’ya bile tercüme edilemez. Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur’an-ı kerimin manası tercümeden anlaşılmaz. Bir âyetin manasını anlamak demek, Allahü teâlânın, bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin, bilgi derecesine göre anlamış olduğunu öğrenir.

Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, daha önceki müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hazret-i Ebu Bekri Sıddık ra, (Kur’an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?)buyurmuştur. (Şir’a)

Mezhep imamlarımız, (Âlimlerden sorup öğrenin) mealindeki âyet-i kerime mucibince, Kur’an-ı kerimin manasını, Tâbiinden ve Eshab-ı kiramdan öğrenerek, kitaplarına yazmışlardır. Diğer âlimlerimiz de, bunların kitaplarından, tefsirden, hadisten anladıklarını, bizim gibilere açık, kolay öğretmek için, binlerce Fıkıh ve İlmihal kitabı hazırlamışlardır. (Birgivi)

İmam-ı Şarani hazretleri de buyuruyor ki:
Hadis-i şerifler, Kur’an-ı kerimi açıklar. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıkladı. Diğer âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladı. Namazların kaç rekat olduğunu rüku ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekat nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Peygamber efendimizin açıklaması olmadan Kur’an-ı kerimden anlamak mümkün değildir.

İmran bin Husayn hazretleri, (Bize yalnız Kur’andan söyle!) diyene, (Ey ahmak, Kur’an-ı kerimden her şeyi anlamak mümkün mü? Mesela namazların kaç rekat olduğunu bulabilir miyiz?) buyurdu. Hazret-i Ömer’e ra de, (Farzlar seferde kaç rekat kılınır? Kur’anda bulamadık) dediler. Cevaben, (Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’an-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resulullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekatlık farzları, iki rekat olarak kılardı. Biz de öyle yaparız) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)

Kur’an-ı kerimde, Resulullaha ve âlimlere uymamız emrediliyor. (Al-i İmran 31, Haşr 7, Nahl 43)

Peygamber efendimiz de, (Âlimlere tâbi olun) buyuruyor. (Deylemi)

O halde, Allahü teâlânın emrine uyarak, âlimlere tâbi olmamız, uymamız şarttır. Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Çünkü dinin temeli fıkıhtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.) [İbni Abdilberr]

(Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.)[Beyheki]

(Allah, iyilik vermek istediği kimseyi fıkıh âlimi yapar.) [Buhari]

(İbadet için fıkıh kâfidir.) [Beyheki]


Özetle şunu söyleyebiliriz: Ashab ana dilleri arapça olduğu halde ayetleri anlamayıp Resullulah’a sav sorarlardı. O’da tefsirini Eshabına bildirmiştir.Eshab bir sonraki nesile (Tabiin),onlarda kendilerinden sonra gelen nesle (Tebe-i Tabiin) bildirmişlerdir.
Eshabın ve sonraki iki neslin naklettiğinden başka türlü söyleyenler dalalete, küfre düşerler. Tefsir yoruma değil nakle dayanır.

"İnsanların en hayırlısı benim asrımdaki ashabımdır. Sonra onlara yakın olan (Tabiîn)lerdir. Sonra da onlara yakın olan (Tebe-i Tabiîn)lerdir" (Buhari, Fedailü Ashabi'n Nebiyy, 1; Müslim, Fedailü'l-Ashap, 210-214; Ebû Dâvud, Sünne, 9; Tirmizî, Fiten, 45). 

"Benim ashabımın, sonra onların ardından gelen (Tabiî)lerin, sonra da bunların ardından gelen (Tebe-i Tabiî)lerin değerini takdir etmek bakımından benim hakkımı gözetiniz" (İbn Mâce, Ahkâm, 27).

"Size ashabımın, sonra onların peşinden gelenlerin, sonra da bunların peşinden gelenlerin (hakkını gözetmenizi) tavsiye ederim" (Tirmizî, Fiten, 7).

**İmam Sehavî'nin beyanına göre tebe-i tabiîn nesli Hicri 220 yılında sona ermiştir. (Subhi es-Salih, Ulûmü'l-Hadis ve Mustalahuh, s. 358).

Bu üç nesilden sonra insanlar kendi akıllarını kullanarak “Bu zamanda” veya “benim düşünceme göre”diyerek ayetlerden hüküm çıkarma yetkisine sahip değildir.. Ancak Peygamberimizin sav hadis-i şerifleri ayetleri tefsir edebilir.. 

Hz.Ali ra, “din nakle dayanır.Akılla,kıyasla olsaydı mestin üstünü değil altını mesh ederdim.”demiştir. İslamiyette aklın ermediği şey çoktur ama selim akla uymayan bir şey yoktur. Ahiret bilgileri, Allah’ın cc beğenip beğenmediği şeyler ve O’na ibadet şekilleri aklın çerçevesi içinde olsaydı ve akılla doğru olarak bilinebilseydi peygamberler gönderilmesine lüzum kalmazdı. Kur’an yeterlidir sünnete gerek yok diyenlere Peygamberimizden sav ve Allah-ü Teala’dan cevap:

Ashabtan bir kadın Resullulah’a bunlar (bu söylediklerin) Kur’an’ da var mı? diye sorar:

O’da ,”var tabi. Şu ayette “Resullulah size neyi emrederse onu yerine getiriniz,neyi yasaklarsa ondan kaçınınız.(Haşr 59-7)

Peygamberimiz sav sünnetine uyulmasını emrettiği gibi kendi ashabına da uyulmasını emretmiştir. Ashaba uyulduğu takdirde, insanları doğru yola götüren yıldızlara benzetmiştir. ”İçinizde benden sonra yaşayanlar birçok ayrılıklara şahit olacaktır. Size sünnetimi, hidayete erdirilmiş, doğru yolu bulmuş halifelerin sünnetini(yolunu)tavsiye ederim. Ona sımsıkı sarılın, sonradan çıkacak şeylerden sakının.”

Kur’an’da sahabilerle ilgili “ilk iman eden mühacirlerle ,ensar ve onlara iyilikte tabi olanlardan Allah cc razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular.Allah onlar için cennet hazırlamıştır. (Tevbe 9-100)buyurulmuştur.

 Günümüzde eski alimlerin hata ettiği söylenerek yanlış kıyaslar,yorumlar meydana çıkmıştır.

İbni Abbas Hz “İlk kıyas yapan İblistir. Kendi görüşüyle dinde kıyas yapan şeytanın dostu olur.” buyurmuştur.

İblis,ateşin topraktan daha hayırlı olduğunu sanmış ,yanlış kıyas yapmıştır.Halbuki Allah cc toprağı ateşten üstün yaratmıştır.

Kendi görüşünüze göre dinde kıyas yapmayın. Çünkü din kıyas kabul etmez.(Deylemi)

Dini akılla ölçmek kadar zararlı bir şey yoktur.Böylece helale haram, harama helal denmiş olur.(Taberani)

İmam Rabbani Hz. “Dinin hükümlerini kendi aklıyla anlamak ve aklı ona rehber etmek isteyen peygamberliğe inanmamış olur.”buyurmuştur.

Günümüzde çıkıp bu ayeti ben bu şekilde yorumluyorum veya hadisleri kabul etmiyorum diyen kişilere : “Kendini Peygamberimizden sav, sahabelerden,müctehidlerden daha akıllı ,bilgili ve üstünmü sanıyorsun ? diye soruyoruz.Biz Müslümanlar da dinimizi doğru öğrenme gayreti içinde olmayınca, araştırmayınca bu batıl kişilerin söylediklerine itibar edebiliyoruz. Bu itikadı bozuk kişilere karşı bizlerde dinimizi Kur’an’dan , Sünnetlerden, 4 büyük mezhep imamlarımızdan öğrenip dine ekleme , çıkarma yapan kişilere karşı dikkatli olmalıyız. Bununla ilgili Hz.Muhammed’in sav muazzam bir duası var:

“Ümmetim icmasında (din bilginlerinin konuyla ilgili fikir birliği)çoğunluğun dediği geçerlidir. Hiçbir yanlış konuda icma edemesinler.” Rabbimiz de Onun duasını kabul etmiş.

"Allah ummet-i Muhammed'i sapıklıkta birleştirmez. Allah'ın desteği birlik beraberlik içinde olanlaradır. Cemaatten ayrılan ateşe ayrılmış olur." (Tirmizî, Kit. Fiten, bab. 7, Hn. 2167).

Örtünme yoktur, Cuma namazı , teravih namazı yoktur, kadere inanmak imanın şartlarından değildir, namaz üç vakittir , hayızlı kadın Kur’an okuyabilir, oruç tutabilir, Yahudiler ve Hıristiyanlar da cennete girecektir diyenlere; Bin küsur yıldır Peygamberimizin, ehl-i beytin, sahabelerin yaşayışları, ülemaların bize nakliyle gelen dinimizi tahrif etmeye çalışanlara karşı uyanık olmalıyız.

(Ahir zamanda, âlim ve ilim azalır, cahillik artar. Cahil ve sapık din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, doğru yoldan saptırırlar.) [Buhari]


Mektubat-ı Rabbani’den faydalanılmıştır. 


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: