“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak, emsalsiz, gizli güzelliklerinin tecellilerini, irade sahibi ve kendisine aşkla dolu bir aynada görmek ve başkalarının nazarıyla da güzelliklerine bakmak istediği için Hz. Muhammed’i (sav) ve insanoğlunu yaratmıştır.
Sevginin kaynağı mükemmeliktir. İnsan yaradılışı itibarıyla mükemmele karşı sevgi duyar. Gerçek aşk fıtrata yerleştirilmiş sevme duygusunun ruhun emriyle harekete geçerek mahbuda yönelmesidir ki , en üstün seviyesi ”ilahi aşk” ve ondan hemen bir mertebe aşağısı da “peygamber aşkı”dır. Allah-ü Teala’yı sevmemiz O’nun peygamberine olan sevgimizle tezahür eder. Zira Hz.Peygamber’i sevmek O’nda tecelli eden ilahi isim ve sıfatları sevmektir. Cenab-ı Hakk’ın varlık aleminde yarattığı en mükemmel sanatı olan Resüller Serveri Hz. Muhammed(sav)’e duyulan sevgi, O’nun Yaratacısına olan sevginin tezahürüdür. Bu sebeple Allah aşkı ile Peygamber aşkı hiçbir zaman birbirinden ayrı düşünülmemiştir. Peygamberimizi sav sevmek O’nu tanımamızı, tanımak da sevgimizi güçlendirecektir.
Peygamberimiz sav insanların durumunu düzeltmek için canıyla , malıyla çalışan,iyilik ve yardımı en güzel olanıydı.
Kalkarken de otururken de hep Allah’ı cc zikrederdi.
Bir cemaatin yanına geldiğinde başa geçmez meclisin sonuna oturur, ashabına da bunu emrederdi.
Kendisiyle beraber oturan herkese değer verirdi. Herkes kendini en itibarlı kişi zannederdi. Onlar dönüp gidinceye kadar dinler,sabrederdi. Biri bir istekte bulunursa onu hemen yerine getirir; imkanı olmadığında bunu tatlı dille anlatırdı.
O’nun sav meclisinde kimse ayıplanmaz ve kimsenin ayıp ve kusuru dışarı vurulup yayılmazdı.
Daima güler yüzlü,yumuşak huylu, şefkat ve merhameti bol bir insandı. Sert ve kaba sözlü değildi. Hoşuna gitmeyen şeyleri görmezlikten gelirdi. Hiç kimsenin ümidini kırmaz, hoşlanmadığı bir söz veya davranışı sukütla karşılardı.
Kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:
1.insanlarla münakaşa ve mücadele etmekten,
2.boş sözlerden,
3.yararsız ve boş şeylerle , kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.
Başkaları adına da üç şeyden uzak dururdu:
1.insanları tenkit etmekten,
2.insanların ayıp ve kusurlarını ,gizli hallerini araştırmaktan,
3.insanlara hakaret etmekten.
İlk konuşanla son konuşanı aynı dikkatle dinler asla bıkkınlık göstermezdi. Onların güldüklerine güler, onların hayret ettiklerine de hayret ederdi.
Kendini olduğu gibi göstermeyen övgüleri kabul etmezdi.
Hakkın sınırını aşmadıkça kimsenin sözünü kesmezdi.Sınır aşıldığında ya müdahale eder ya da kalkıp giderdi.
Söz ve davranışlarında hiçbir zaman haddi aşmamış , çirkin bir söz söylememiş, çirkin bir davranışta bulunmamıştır.
Kendisine yapılan zulümlerden intikam almazdı.Allah’ın cc haramları çiğnendiğinde ise şiddetle öfkelenirdi.
Luzumsuz konuşmazdı. Müslümanları birbirine ısındıracak ve birbirlerinden nefret ettirmeyecek şekilde konuşurdu.
Kendisinden birşey istendiğinde asla “hayır” demezdi.
Yüksek sesle konuşmaz, arkadaşlarının yanında ayaklarını uzatmazdı, ağızlarının içi görülecek şekilde kahkaha ile gülmezdi.
Haya duygusunu davranışların kontrol mekanizması olarak görürdü, hiç karamsarlığa düşmezdi.
Nimet az bile olsa, ona büyük değer verir, asla nankörlük etmez, onu hiçbir zaman kötülemezdi.
Yiyecek ve içecekleri ne över ne de kötülerdi.
Dünya için ve dünyada kendisini ilgilendiren işler için asla öfkelenmezdi. Fakat hakka tecavüz söz konusu olduğunda hakkı sahibine iade etmedikçe ve haksızı gereğince cezalandırmadıkça öfkesi dinmezdi.
Öfkelendiğinde hemen vazgeçer ve bunun için büyük gayret sarfederdi.
Kendisine yapılan kötülüklere göz yumar, bağışlardı.
Birşey hakkında iki şıktan birini tercih durumunda kaldığında kolay olanı seçerdi. (günah olmamak şartıyla)
O’nun ümmetinden olabilmek için , O’nun hal ve davranışlarını yani ahlakını kendimize rehber etmeliyiz. Sünnet , herbirimize insan-ı kamil olmada en güvenilir rehber ve en sağlam yoldur. Ahlakımızın güzelleşmesinde, nefis terbiyesinde ve Rabbimizle münasebetlerimizin ayarlanmasında sünnet en doğru rehberdir.
Ashab-ı kiram O’nu her yönüyle taklit ediyor, herşeylerini O’nun yaptıklarına benzetmeye çalışıyorlardı. Allah Resulü’ne sav benzemek onlar için en büyük onur ve erdemdi. Ümmeti olarak bizler de O’nun ahlakıyla ahlaklanıp , sünnetine titizlikle riayet edenlerden olalım. Amin sonsuz kere amin.
“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak, emsalsiz, gizli güzelliklerinin tecellilerini, irade sahibi ve kendisine aşkla dolu bir aynada görmek ve başkalarının nazarıyla da güzelliklerine bakmak istediği için Hz. Muhammed’i (sav) ve insanoğlunu yaratmıştır.
Sevginin kaynağı mükemmeliktir. İnsan yaradılışı itibarıyla mükemmele karşı sevgi duyar. Gerçek aşk fıtrata yerleştirilmiş sevme duygusunun ruhun emriyle harekete geçerek mahbuda yönelmesidir ki , en üstün seviyesi ”ilahi aşk” ve ondan hemen bir mertebe aşağısı da “peygamber aşkı”dır. Allah-ü Teala’yı sevmemiz O’nun peygamberine olan sevgimizle tezahür eder. Zira Hz.Peygamber’i sevmek O’nda tecelli eden ilahi isim ve sıfatları sevmektir. Cenab-ı Hakk’ın varlık aleminde yarattığı en mükemmel sanatı olan Resüller Serveri Hz. Muhammed(sav)’e duyulan sevgi, O’nun Yaratacısına olan sevginin tezahürüdür. Bu sebeple Allah aşkı ile Peygamber aşkı hiçbir zaman birbirinden ayrı düşünülmemiştir. Peygamberimizi sav sevmek O’nu tanımamızı, tanımak da sevgimizi güçlendirecektir.
Peygamberimiz sav insanların durumunu düzeltmek için canıyla , malıyla çalışan,iyilik ve yardımı en güzel olanıydı.
Kalkarken de otururken de hep Allah’ı cc zikrederdi.
Bir cemaatin yanına geldiğinde başa geçmez meclisin sonuna oturur, ashabına da bunu emrederdi.
Kendisiyle beraber oturan herkese değer verirdi. Herkes kendini en itibarlı kişi zannederdi. Onlar dönüp gidinceye kadar dinler,sabrederdi. Biri bir istekte bulunursa onu hemen yerine getirir; imkanı olmadığında bunu tatlı dille anlatırdı.
O’nun sav meclisinde kimse ayıplanmaz ve kimsenin ayıp ve kusuru dışarı vurulup yayılmazdı.
Daima güler yüzlü,yumuşak huylu, şefkat ve merhameti bol bir insandı. Sert ve kaba sözlü değildi. Hoşuna gitmeyen şeyleri görmezlikten gelirdi. Hiç kimsenin ümidini kırmaz, hoşlanmadığı bir söz veya davranışı sukütla karşılardı.
Kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:
1.insanlarla münakaşa ve mücadele etmekten,
2.boş sözlerden,
3.yararsız ve boş şeylerle , kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.
Başkaları adına da üç şeyden uzak dururdu:
1.insanları tenkit etmekten,
2.insanların ayıp ve kusurlarını ,gizli hallerini araştırmaktan,
3.insanlara hakaret etmekten.
İlk konuşanla son konuşanı aynı dikkatle dinler asla bıkkınlık göstermezdi. Onların güldüklerine güler, onların hayret ettiklerine de hayret ederdi.
Kendini olduğu gibi göstermeyen övgüleri kabul etmezdi.
Hakkın sınırını aşmadıkça kimsenin sözünü kesmezdi.Sınır aşıldığında ya müdahale eder ya da kalkıp giderdi.
Söz ve davranışlarında hiçbir zaman haddi aşmamış , çirkin bir söz söylememiş, çirkin bir davranışta bulunmamıştır.
Kendisine yapılan zulümlerden intikam almazdı.Allah’ın cc haramları çiğnendiğinde ise şiddetle öfkelenirdi.
Luzumsuz konuşmazdı. Müslümanları birbirine ısındıracak ve birbirlerinden nefret ettirmeyecek şekilde konuşurdu.
Kendisinden birşey istendiğinde asla “hayır” demezdi.
Yüksek sesle konuşmaz, arkadaşlarının yanında ayaklarını uzatmazdı, ağızlarının içi görülecek şekilde kahkaha ile gülmezdi.
Haya duygusunu davranışların kontrol mekanizması olarak görürdü, hiç karamsarlığa düşmezdi.
Nimet az bile olsa, ona büyük değer verir, asla nankörlük etmez, onu hiçbir zaman kötülemezdi.
Yiyecek ve içecekleri ne över ne de kötülerdi.
Dünya için ve dünyada kendisini ilgilendiren işler için asla öfkelenmezdi. Fakat hakka tecavüz söz konusu olduğunda hakkı sahibine iade etmedikçe ve haksızı gereğince cezalandırmadıkça öfkesi dinmezdi.
Öfkelendiğinde hemen vazgeçer ve bunun için büyük gayret sarfederdi.
Kendisine yapılan kötülüklere göz yumar, bağışlardı.
Birşey hakkında iki şıktan birini tercih durumunda kaldığında kolay olanı seçerdi. (günah olmamak şartıyla)
O’nun ümmetinden olabilmek için , O’nun hal ve davranışlarını yani ahlakını kendimize rehber etmeliyiz. Sünnet , herbirimize insan-ı kamil olmada en güvenilir rehber ve en sağlam yoldur. Ahlakımızın güzelleşmesinde, nefis terbiyesinde ve Rabbimizle münasebetlerimizin ayarlanmasında sünnet en doğru rehberdir.
Ashab-ı kiram O’nu her yönüyle taklit ediyor, herşeylerini O’nun yaptıklarına benzetmeye çalışıyorlardı. Allah Resulü’ne sav benzemek onlar için en büyük onur ve erdemdi. Ümmeti olarak bizler de O’nun ahlakıyla ahlaklanıp , sünnetine titizlikle riayet edenlerden olalım. Amin sonsuz kere amin.
“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
2 yorum:
Rabbim cümlemize peygamberimize layık bir ümmet olmayı nasip etsin,onun ahlakıyla ahlaklanmayı,sünnetine uygun yaşamayı,son nefeste hakkıyla çene kapayanlardan olmayı nasip etsin...Allah sizdende razı olsun tüm değerli paylaşımlarınız için...
Son günlerine girdiğimiz şu mübarek Ramazan ayında bu yazıyı böyle anlaşılır,güzel kaleme alan kardeşimizden Allah razı olsun diyorum.
Şeyda Akoğlu
Yorum Gönder