26 Kasım 2013 Salı

209.UZLETE ÇEKİLMENİN ZARARLARI:(Öğrenmek ve Öğretmek)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


Şimdide uzlete çekilmenin zararlarından bahsedelim:

Din ve dünyanın birtakım maksatları vardır ki, ancak başkasının yardımıyla insan onlardan istifade edebilir. Ancak insanlarla oturup kalkmak suretiyle onlar elde edilir. Bu bakımdan insanlara karışmakla istifade edilen herşey, uzlete çekilmekle elden kaçar. Onun elden kaçması uzlete çekilmenin âfetlerindendir. Öyle ise insanlara karışmanın faydaları ve insanı ona çağıran sebeplere bak, onların ne olduğunu anla. Onları öğretmek, öğrenmek, faydalanmak, faydalandırmak, edep vermek, edeplenmek, ünsiyet elde etmek, başkasına ünsiyet vermek, sevap elde etmek, hakları yerine getirmek suretiyle sevaba nail olmak, tevazuû öğrenmek, hâllerin müşahedesinden tecrübeler elde etmek ve bunlardan ibret almaktır. Bunlar insanlara karışmanın faydalarıdır ve yedi tanedir:

I. Öğrenmek ve Öğretmek

 Öğretmek ve öğrenmek dünyada ibadetlerin en büyükleridir.Öğretmek ve öğrenmek, ancak insanlarla oturup kalkmakla mümkün olabilir. Fakat ilimler çoktur. Bir kısmına insanoğlu hiç de muhtaç değildir. Bir kısmı da dünyada zaruridir. Bu bakımdan, boynuna farz olan ilimleri öğrenmeye muhtaç olan kişi, bunları öğrenmeden uzlete çekilirse asi olur. Eğer farz kısmını öğrenir, ilimlere dalmak içinden gelmez ise, ibadetle meşgul olmayı daha verimli görürse, o zaman uzlete çekilebilir. Eğer şer´î ve aklî ilimlerde ilerleme imkânı var ise, öğrenmezden önce uzlete çekilmek, böyle bir kişi için çok büyük bir kayıp olur. Bu sırra binaen Nehâî ve başka âlimler ´Önce fıkıh öğren sonra uzlete çekil´ demişlerdir.

Öğrenmeden önce uzlete çekilen bir kimse, birçok durumunda vaktini uyku veya bir hevesi düşünmekle ziyan etmiş olur! Gayesi vakitlerini virdlerle değerlendirmektir. Beden ve kalp ile yapmış olduğu amellerinde çalışmasını boşa çıkaran ve farkında olmaksızın amelini iptal eden gururun çeşitlerinden bir türlü kurtulamaz. Allah ve Allah´ın sıfatları hakkındaki inancı vehmettiği zanlardan kurtulamaz. Bu vehmin içerisinde kalbine gelen bozuk düşünce ve inançlardan bir türlü yakayı kurtaramaz. Bu bakımdan birçok durumlarda şeytana maskara olur. Oysa kendisini ibadet edenlerden görür. Bu bakımdan, ilim dinin esasıdır. Avam ve cahillerin uzlete çekilmelerinde hayır yoktur.

Avam ve cahillerden gayem halvette ibadet etmeyi bilmeyen ve halvette kendisine lazım olan herşeyi anlamayan kimselerdir. Bu bakımdan nefsin misali, hastanın misali gibidir. Hasta bir doktora muhtaçtır. Cahil hasta doktor olmadığı zaman doktorluğu öğrenmeden önce şüphesiz hastalığı artıkça artar. Bundan dolayı uzlete çekilmek, ancak âlim kişiye lâyıktır. Öğretmekte ise büyük sevap vardır. Yeter ki, öğreten ile öğrencinin niyetleri doğru olsun. Ne zaman ki, gayeleri post kapmak, arkadaş ve talebeleri çoğaltmak olursa bu hareket dinin helâkidir.

Bu zamanda âlimin yapması gereken şey, eğer dininin selâmetini istiyorsa, uzlete çekilmektir. Zira âlim kişi, sadece dini için fayda arayan öğrenci bulamaz. Ancak süslü konuşmayı, avamın kalbini çelmeyi veya akran ve emsalini susturmak ve zor meseleleri çözmek isteyen talebeleri görür. Bunlar böylece sultana yaklaşmak isterler. Öğrendiklerini münakaşa, böbürlenme ve mücadalede kullanmak ister! Bu zamanda tercih edilen mezhep ilmidir. Bu da çoğu kez ancak emsal ve akranını geçmek için işlenir.

Eğer sadece Allah rızasını isteyen bir talip görülürse, ilimle Allah´a yaklaşmak isteyen birine tesadüf edilirse, ondan uzak durup ona ilim öğretmemek, ilmi ondan gizlemek en büyük günahtır. Böyle bir talebe ise, koskoca bir memlekette ya bir veya iki tanedir.


Süfyan es-Sevrî´nin işaret ettiği ilim; hadîs, tefsir ve sîret ilmidir. Çünkü bu ilimlerde korkutma ve sakındırma vardır. Bu ilimler, Allah´tan korkmanın vesilesidir. Eğer bu ilimler, o esnada tesir etmezse dahi muhakkak gelecekte tesir eder. Kelâm, muamelat ve husumet fetvalarıyla ilgili bulunan, mezhebini ve hilafını açıklayan mücerred fıkıh ilmi ise, dünya için bu ilimlere rağbet eden bir kimse hiç de Allah´a dönüş yapmaz. Böyle bir kimse ömrünün sonuna kadar hırsında devam edip gider. Umulur ki, bu eserimize (İhyâ-i Ulûm´id-Din) koyduğumuz hakikatlerin öğrenilmesi, dünya için dahi öğrenilse caiz olsun. Çünkü umulur ki ilim isteyen bu hakikatler vasıtasıyla ömrünün sonunda kendini düzeltir. Çünkü bu kitap Allah´tan korkutucu, ahirete teşvik edici ve dünyadan sakındırıcı hakikatlerle doludur. Bu ise, hadîs ve Kur´an tefsirlerinde tesadüf edilen hakikatlerdir. Kelâm, hilaf ve hiçbir mezhepte bunlara tesadüf edilmez. Bu bakımdan, insanın kendini aldatması uygun değildir. Çünkü kusurunu bilen bir kul, mağrur bir cahilden veya aldanmış bir cahilden daha saadetlidir.

Öğretmeye rağbet gösteren her âlimin gayesinin dünya ehli yanında kabul olunmak ve post kapmak olmasından korkulur! Onun nasibi hali hazırda cahilleri zelil etmek ve onlara karşı çalım satmakla lezzetlenmektir. İlmin afeti kibir ve gururdur. 


 Öğrenip öğretmek suretiyle dünyalık peşinde olanlar için en doğru yol, eğer akıllı ise, şu zamanda o tedris ve tâlimi terketmektir.

Ebu Süleyman Hattabî şu sözünde ne kadar doğru söylemiştir:
Sen, sohbetini talep edip senden ilim öğrenmek isteyenleri bırak! Senin için onlardan ne mal, ne de güzellik gelir. Onlar zahirde arkadaş, bâtında ve gizlide düşmandırlar. Sana rastladıkları zaman, yağcılık yaparlar. Onlardan biri sana gelirse, seni kontrol eder. Senin yanından çıktığı zaman aleyhinde konuşur. Onlar münafıklık ve koğuculuk yaparlar. Hile ehlidirler. Onların yanına gelip toplanmalarına aldanma. Onların gayeleri, ilim değildir. Post kapmak ve mal toplamaktır. Seni, kötü ihtiyaçlarına ve çirkin çıkarlarına merdiven yaparlar, ihtiyaçlarına seni binek edinirler! Eğer onların gayelerinden biri hakkında az bir kusur gösterirsen, senin en kuvetli düşmanın kesilirler. Sonra sık sık sana gelip gider ve senin zayıf tarafını öğrenmek isterler ve bunu da senin üzerine bir minnet sayarlar. Namusunu, mertebeni ve dinini onlar için feda etmeyi senin boynunun borcu olarak görürler. Düşmanlarına düşman, yakınlarına yardımcı, hizmetçilerine hizmetçi ve dostlarına dost olmanı beklerler. Bir ahmak gibi ellerinde maşa olursun. Oysa sen de fakihsin. Reis olduktan sonra mevkiinden ayrılıp gelip onların arkalarına, zelil bir şekilde takılmanı isterler. Bunun için şöyle denildi: İnsanlardan uzaklaşmak tam bir mürüvvettir.



"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

25 Kasım 2013 Pazartesi

208.UZLETİN FAYDALARI-4-( Fitne ve hasımlıklardan uzak durmak-Toplumun şerrinden kurtulmak)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


III. Fayda: Fitne ve hasımlıklardan uzak durmak:
Fitne ve husumetten kurtulmak, din ve nefsi, fitneye dalmaktan korumak ve fitnenin tehlikelerine maruz kalmaktan kaçınmaktır. İnsan çok az zaman taassuplar, fitneler ve husumetlerden uzak kalır. Bu bakımdan insanlardan uzak olan bir kimse bütün bunlardan selâmet kalır.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) Abdullah b. Amr b. el-As´a fitneden bahsederek fitneyi vasıflandırdığında şöyle hitap etti:
- İnsanların sözlerinde durmadıklarını, emanetlerinde güvenirliliklerini kaybettiklerini gördüğünde, ve (parmaklarını birbirine geçirerek) şöyle olduklarını gördüğün zaman...
- Ya Rasülüllah! Böyle olduğunu gördüğüm zaman ben ne yapmalıyım?
- Evinden çıkma, diline hakim ol, bildiğini al,hoşlanmadığın,rahatsızlık duyduğun şeyi de bırak. Özellikle sana salihlerin yaptığını yapmanı tavsiye eder, sıradan kimselerin yaptıklarını bırakmanı isterim.(Ebu Davud)


İbn Mes´ud da şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a) fitne ve herc günlerinden bahsetti. Şöyle sordum:
- Herc ne demektir?
- Kişi yanına oturduğu arkadaşından emin olmadığı zaman demektir.
- Eğer o zamana yetişirsem bana ne yapmamı emredersin?
- Nefsini ve elini tut (onlara hâkim ol) ve evine gir!
- Eğer kişi gelip evimde beni taciz ederse ne yapmalıyım?
- Odana gir!
- Eğer odama girerse ne yapayım?
- Mescidine gir ve şöyle yap, (O esnada Hz. Peygamber mübarek bileğini tuttu) ve ölünceye kadar ´Rabbim Allah´tır´ de.(Ebu Davud)

Urve b. Zübeyr Akik adlı yerde köşkünü yaptıktan sonra oraya çekildi ve dışarı çıkmadı. Kendisine ´Sen saraya kapanıp Hz. Peygamberin mescidini niçin terkettin ´ diye sordukları zaman şu cevabı verdi: ´Sizin mescidleriniz levhiyatla, çarşılarınız fesad ile doludur. Fahişelik yollarınızda yükselmektedir. Şu köşkün içinde sizin içinde bulunduğunuz felaketten emin kalmış olurum´.

Durum bu iken, husumetler ve fitne merkezlerinden sakınmak, uzlete çekilmenin faydalarından birisi olur.

IV. Fayda:Toplumun şerrinden kurtulmak:
 Halk bazen aleyhinde konuşmak suretiyle sana eziyet verir. Bazen de sû-i zan ve itham etmek suretiyle... Diğer bir zaman yerine getirilmesi zor olan şeyle eziyet verirler. Bazen senden akıllarının ermediği amel ve sözleri görürler. Onu, fırsat kendilerine düştüğünde şer için kullanmak üzere ellerinde tutarlar. Sen onlardan uzak durdukça bütün bu durumlardan korunma külfetine girmezsin. Bu sebebe binaen hükemadan biri başkasına dedi ki: ´Sana onbin dirhemden daha hayırlı iki beyit öğreteceğim´. O da ´Onlar nedir ´ diye sorunca şöyle dedi: ´Gece konuştuğun zaman yavaş ol! Gündüz konuştuğun zaman, önce etrafını süz! Çünkü söz ağzından çıktıktan sonra bir daha geri dönmez. İster iyi, ister kötü olsun´.
Şüphe yoktur ki, insanlara karışan, çalışmalarında onlara ortak olan bir kimse, hakkında hased eden ve su-i zan yapan düşmandan kurtulamaz ve insanlara karışan bir kimse vehmeder ki, karşısındaki düşman daima düşmanlık için hazırlanmakta, kendisi için tuzak kurmakta, tehlike ve desise ile arkasında gezmektedir. Çünkü insanlar birşey hakkında muhteris oldukları zaman, her bağırmayı korkularından kendi aleyhlerinde sanırlar!

İnsanların hırsı dünya için kabardıkça kabarmış olduğundan onlar başkasının da dünyaya haris olduğunu sanırlar. Nitekim Mütenebbî şöyle demiştir: ´Kişinin yaptığı kötü olduğu zaman zanları da kötü olur. Âdet edinmiş olduğu vehmi derhal şüphenin kapkaranlık bir gecesine dalar ve devam eder´.

Denildi ki: ´Kötü insanlarla oturup-kalkmak, iyi insanlar hakkında su-i zan yapmayı doğurur´. İnsanın tanıdıklarından gördüğü kötülükler ve oturup kalktığı kimselerden çektiği ızdırap pek çoktur. Biz bunun izahını uzun uzadıya yapmayacağız. Zira bizim şimdiye kadar zikrettiklerimizde bunun tümüne birden işaret vardır. Uzlete çekilmekte ise, bütün bunlardan kurtuluş vardır.

Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: ´Uzlete çekilmekte, kötü arkadaştan kurtuluş vardır!´

Abdullah b. Zübeyr´e neden Medine´ye gelmediği sorulduğunda, ´Niye geleyim ki, orada ancak başkasının nimetine haset eden veya başkasının felaketiyle sevinen kimseler kalmıştır´ diye cevap vermiştir.

İbn Semmak diyor ki: Bir arkadaşımızdan şöyle mektup aldık: "Hamd ve salavattan sonra; halk daha önce tedavide kullanılan ilaç idi. Şimdi ise, devası bulunmayan bir dert olmuşlardır. Bu bakımdan arslandan kaçtığın gibi onlardan kaç! Bedevilerden biri ağacın altında oturuyor, onu besliyor, suluyor, etrafını süpürüyor ve diyordu ki: ´Bu ağaç benim dostumdur. Onda üç haslet vardır: a) Benden dinledi mi, gidip beni başkasına jurnal etmez, b) Eğer onun yüzüne tükürürsem benim bu eziyetime katlanır, c) Eğer ona kızıp döver, hakaret edersem o bana hiç hırslanmaz ve kızmaz. Bedevinin bu sözleri, beni arkadaşlar hakkında zahid kıldı. (Artık arkadaşlık yapılacak kimse bulamıyorum)".

Seleften biri, kitapları mütalaa etmeye ve mezarlar arasında oturmaya başlamıştı. Kendisine ´neden böyle yapıyorsun ´ denildiği zaman, şöyle dedi: Tek başıma oturmaktan daha selâmetli, kabirlerden daha ibretli ve kitaplardan daha faydalı bir dost bulamadım da ondan...´

Hasan Basrî şöyle anlatmaktadır: Hacca gitmek istedim. Sabit el-Bennanî benim hacca gideceğimi işitmiş, gelip bana dedi ki:
- İşittiğime göre, sen hacca gitmek istiyorsun Ben de sana arkadaş olmak istiyorum.
- Allah senden razı olsun! Bırak da biz Allah Teâlâ´nın üzerimize gerdiği örtü altında birbirimizle muaşeret edip geçinelim.Çünkü, eğer arkadaşlık yaparsak, birbirimizden nefret etmeyi gerektirecek hareketler görmekten korkuyorum!
Hasan Basrî´nin bu sözü uzlete çekilmenin diğer bir faydasına işarettir. O da örtünün, din, mürüvvet, ahlâk, fakirlik ve diğer kusurlar üzerine gerili kalmasıdır.

İnsan, din ve dünyasında, ahlâk ve işlerinde kusurlardan uzak değildir. En iyisi din ve dünyasında örtünmektir. Onlar açıkta olursa selâmette kalamaz. Ebu Derda şöyle demiştir: ´Halk, dikensiz yapraklar idi. Fakat bugün insanlar yapraksız diken oluverdiler´.

Süfyan b. Uyeyne diyor ki: Süfyân es-Sevrî hayatta iken ve uyanıkken, öldükten sonra da rüyamda bana şöyle dedi: ´Halkı az tanı! (veya halkı tanımayı azalt). Çünkü halktan kurtulmak zordur. Ben, hoşuma gitmeyen şeyleri tanıdıklarımdan gördüm´.

Seleften biri şöyle demiştir: ´Tanıdıkları azalt! Çünkü tanıdıkları azaltmak, hem senin dinin, hem de kalbin için daha selâmetlidir. Hakların boynundan düşmesi için daha hafiftir. Zira tanıdıklar çoğaldıkça hakları da o nisbette çoğalır ve o hakları yerine getirmek zorlaşır´.

Seleften biri şöyle demiştir: ´Tanıdıklarını tanımamazlıktan gel! Tanımadıklarınla tanışma!´

V. Fayda: Karşılıklı beklentilere son verilmesi:
Uzlet sayesinde halkın senden ümitleri ve senin de halktan beklediklerinin kesilmesidir. Halkın senden ümitlerinin kesilmesine gelince, burada birçok faydalar vardır. Çünkü halkın rızası öyle bir uzaklıktır ki, bir türlü kavuşulmaz. Bu bakımdan kişinin kendi nefsinin ıslahıyla meşgul olması daha iyidir. Oturup kalktığı insanlara karşı yerine getirilmesi gereken hakların en rahat ve en kolayı, cenazesinde hazır bulunmak, hasta iken ziyaret etmek, düğünler de ve evliliklerinde hazır bulunmaktır. Bütün bunlarda vaktin zayi edilmesi söz konusudur ve felaketlere maruz kalma vardır. Sonra bir kısmına gitmeye birtakım engeller çıkar. Onlar hakkında bir kısım özürler ileri sürmen gerekir. Oysa her özrü izhar etmek de mümkün değildir. Kişiye ´Filanın hakkını yerine getirdin bizim hakkımızda ise, kusurlu davrandın´ derler. Böyle yapmak düşmanlık sebebi olur. Buna binaen şöyle denilmiştir: ´Ziyaret zamanında hastayı ziyaret etmeyen, o hasta iyileşirse mahcup olmamak için onun ölümünü temenni eder!´

O kimse hiç kimseyi ziyaret etmezse, kendisine birşey demezler. Eğer bazılarını ziyaret ederse geri kalanlar kendisinden nefret ederler. Bütün insanlar için bütün hakları yerine getirmek için, gece gündüz sadece kendisini bu vazifeye adayan bir kimse bile buna güç yetiremez. Acaba din ve dünya hususunda kendisini meşgul eden mühim vazifesi olan bir kimse nasıl bunları yerine getirebilir

Amr b. el-As der ki: ´Dostların çokluğu, alacaklıların çokluğu demektir´.
İbn Rumî der ki: ´Senin düşmanın, dostundan istifade eder. Bu bakımdan çok arkadaş edinme. Çünkü hastalığın çoğunu görürsün ki, yiyecek ve içecekten gelir´.

İmam Şâfiî şöyle demiştir; ´Her düşmanlığın kökü, mutlaka kötü bir kimseye yapılan iyiliğe dayanır!´
Senin insanlardan ümidinin kesilmesine gelince, bu da büyük bir faydadır. Zira dünyanın malına ve süsüne bakan bir kimsenin hırsı kabarır, hırsının kuvvetiyle tamahı artar. Durumların çoğunda mahrumiyetten başka bir şey görmez. Bu bakımdan ümidi yok olur, büyük sıkıntı ve üzüntülere düşer. Fakat halktan uzaklaştığı takdirde bunları görmez. Görmediği takdirde nefsi çekmez ve tamahı kabarmaz.

İşte bu sırra binaen Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Onlardan bazı zümrelere kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme.(Tâhâ/131)


 Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Malca altınızda bulunana bakınız. Üstünüzde bulunana bakmayınız. Çünkü böyle yapmak Allah´ın size bahşettiği nimetleri takdir etmenize daha uygundur.(
Müslim)

Avn b. Abdullah der ki: ´Ben zenginlerle oturuyordum. Daima üzüntülüydüm. Elbisemden daha güzel elbiseler, bineğimden daha kuvvetli binekler görüyordum. Ne zaman ki, fakirlerle oturmaya başladım, rahata kavuştum!´
Rivayete göre, (İmam Şafiî´nin talebesi) Müzenî birgün Fustat camiinin kapısından çıktı. O anda Abdülhakem´in oğlu Muhammed cemaatiyle beraber geliyordu. Onun süslü hâli ve güzel durumu Müzenî´yi şaşırttı. Müzenî derhal ´Bir de hanginiz sabırlıdır bilelim diye bir kısmınızı diğer bir kısmınız üzerine bir imtihan vesilesi kıldık´ (Furkan/20) ayetini okudu; sonra şöyle bağırdı: ´Evet, ben sabreder ve razı olurum´.

Müzeni fakir ve yoksuldu. Bu bakımdan evinde oturup halka karışmayan bir kimse, böyle fitnelerle karşılaşmaz. Çünkü dünya ziynetini gören bir kimsenin ya dini ve yakîni kuvvetli olup sabreder. Bu takdirde sabrın acılığını tatmaya mecbur olur. Oysa sabır ´sebir´ denilen acı bitkiden daha acıdır veya böyle bir kimsenin isteği kabarır. Dünyayı elde etmek için hileli hareket etmeye mecbur olur. Bunu yaptığı takdirde de ebediyyen helâk olur. Dünyada helâk olması ise, çok zaman mahrumiyetle sonuçlanan tamahkârlıktır. Zira her isteyenin eline dünya geçmez. Ahiretteki helâk olması ise dünya malını Allah´ın zikrine ve Allah´a yaklaşmaya tercih etmesinden kaynaklanır.

Nitekim İbn Arabî şöyle der: ´Zilletin kapısı zenginlik tarafından olduğu zaman, ben fakirlik yönünden yücelere çıkarım´ İbn Arabî bu sözüyle tamahkarlığın halihazırda bile insanı zelil kıldığına işaret etmektedir.

VI. Fayda:Kendini ağıra satanlardan ve ahmaklardan kurtulmak:
 Bunun gibi insana ağırlık veren şeyleri görmek küçük bir körlüktür.

İbn Sîrin der ki: Bir kişinin şöyle dediğini duymuştum: ´Ben hoşlanmadığım bir kimseye bir defa baktım ve bayıldım´. Yunan filozof hekîm Calinus (Galen) şöyle der: ´Herşeyin bir sıtması vardır. Ruhun sıtması da sıkıntı veren kimselere bakmaktır´.

İmam Şafiî şöyle demiştir: ´Ben sıkıntı veren biriyle oturduğum zaman, onun tarafına düşen yanımın ağırlaştığını hissediyordum. Sanki o taraf diğer tarafımdan daha ağır geliyordu bana´.

Birinci ve ikinci faydadan başka, uzletin bu faydaları dünyanın hazır maksadlarıyla ilgilidir. Fakat aynı zamanda dinle de ilgilidir. Zira insanoğlu sıkıntı veren bir kimsenin görülmesiyle üzülüp sıkıldığı müddetçe onun aleyhinde bulunmaktan, Allah´ın sanatını görmekten emin olamaz! Bu bakımdan kişi başkasından gıybet veya su-i zan, hased, nemime veya başka bir kötülük görüp üzüldüğü zaman, onun karşılığını vermemekten sabrı taşar. Bütün bunlar dinin, fesadına sebep olur! Uzlet ve tenhaya çekilmekte ise, bütün bunlardan selâmette kalır.


Uzlete çekilmenin zararlarıyla devam edeceğim inşallah.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

23 Kasım 2013 Cumartesi

207.PEYGAMBERİMİZİN (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) HABER VERDİĞİ MUCİZE!!

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


Hem Allah-u Teala'yı hem Peygamberimizi sas yalanlayanlara 1400 yıl önce verilmiş bir cevap:

Rahman suresinden ilgili ayetlerin Diyanet meali:

19. (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar.

 20. (Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar. 
21. O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
 22. O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar. 
23. O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?



"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

206.UZLETİN FAYDALARI-3-(Riyadan kurtulma)

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


Riya
Riya, müzmin bir hastalıktır. Abdal ve Evtadlar bile çok zor kendilerini riyadan kurtarabilirler. Dolayısıyla kim halkın arasına karışırsa, mutlaka onlara bir tür dalkavukluk yapar. Böyle yapan bir kimse ise, onlara karşı gösteriş yapmış olur, yani riyakarlıkta bulunmuş olur. Onlara riyakârlık yapan bir kimse sonuçta diğerleri gibi olur. Onların helâk oldukları gibi, o da helâk olur! Riyanın en azı münafıklıktır. Çünkü sen düşman olan iki kişiyle oturup-kalktığın zaman herbiriyle gönlüne göre konuşmadığın takdirde ikisinin yanında da kötü ve düşman bir kimse olursun. Eğer onlara dalkavukluk yaparsan, o vakit insanların en şerlilerinden olursun.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
İnsanların en kötüsü iki yüzlülerdir. Bu gruba bir yüzle, diğer bir gruba ise başka bir yüzle sokulur.(Buhari,Müslim)

İnsanların arasına karışmakta, en azından onlara hevesli olduğunu göstermek ve bu konuda oldukça aşırı gitmektir.  Bu kimse yalandan kurtulamaz. Yalan ya bunun temelinde veya mübalağalı kısmında vardır. Rastladığı kişinin hâlinden sormak suretiyle şefkatini izhar etmek ise katıksız münafıklıktır. Meselâ ´sen nasılsın!´, ´Aile efradın nasıl dersin. Oysa kalbin adamın durumuyla zerre kadar ilgilenmemektedir.

Bu bakımdan herhangi bir kimse, bu şekilde sakınabiliyorsa, halkla oturup-kalksın. Aksi takdirde isminin münafıklar defterine yazılmasına razı olsun. Zira selef-i salihîn bir araya gelirlerdi. Nasıl sabahladın ´Nasıl akşamladın ´, ´Nasılsın´, ´Hâlin nasıldır ´ gibi sözlerinde riyadan kaçınırlardı. Bu suallerin cevabında da sakınırlardı. Onların sualleri dünyanın hâllerinden değil, dinî hâllerinden olurdu.

Hatem-i Esamm, Hamid Leffâf e dedi ki:
- Nefsinde nasılsın
- Afiyetteyim.
- Yâ Hâmid! Selâmet sırat köprüsünün ötesindedir, afiyet ise cennette.

İsa (a.s) ´Nasıl sabahladın ´ denildiği zaman şöyle cevap veriyordu: ´Umduğumu ileride almaktan aciz, korktuğumu defetmeye gücü yetmez bir vaziyette sabahladım. Amellerimin rehini olarak sabahladım ki, hayrın tamamı benden başka zatın elindedir ve benden daha fakir bir kimse de yoktur´.

Hayseme´nin oğlu Rabia´ya ´Nasıl sabahladın ´ denildiği zaman şöyle demiştir: ´Günahkarların zayıflarından olarak sabahladım. Rızkımızı tüketiyoruz, ecelimizi bekliyoruz...´

Ebu Derda´ya ´Nasıl sabahladın ´ denildiği zaman ´Eğer ateşten kurtulursam hayır ile sabahladım´ demiştir.

Süfyân es-Sevrî´ye ´Nasıl sabahladın ´ denildiği zaman: ´Şunu şuna şikayet ettiğim, şunu şuna kötülediğim, şundan şuna kaçtığım halde sabahladım´ diye cevap verdi.

Uveys-i Karanî´ye ´Nasıl sabahladın ´ denildi. Cevap olarak şöyle dedi: ´Akşamladığı zaman sabaha varacağını bilmeyen, sabahladığı zaman da akşama varacağını bilmeyen bir kişi nasıl sabahlarsa ben de öyle sabahladım´.

Mâlik b. Dinar´a ´Nasıl sabahladın ´ denildiğinde, cevap olarak dedi ki: ´Eksilen bir ömür ile artan günahlar arasında sabahladım´.

Hükemadan birine ´Nasıl sabahladın ´ denildi. Şöyle cevap verdi: ´Ölümüm için hayatıma ve Rabbim için nefsime razı olmadığım halde sabahladım´.

Başka bir hakîme ´Nasıl sabahladın ´ denildi. Şöyle cevap verdi: ´Rabbimin rızkını yediğim ve düşmanı İblis´e itaat ettiğim halde sabahladım!´

Muhammed b. Vası´a ´Nasıl sabahladın ´ dendiği zaman: ´Hergün ahirete bir konak yaklaşan bir kimse hakkında ne zannediyorsun ´ cevabını verdi.

Hamid Leffaf e ´Nasıl sabahladın ´ denildiğinde şöyle dedi: ´Bir günün geceye kadar, afiyetini arzulamakta sabahladım´. Kendisine ´Hergün afiyette değil misin ´ diye soruldu. Şöyle dedi: ´Afiyet bir gündür ki, o günde Allah´a isyan etmemiş olurum´.

Ölüm döşeğinde bulunan bir kişiye ´Nasılsın ´ diye soruldu. Cevap olarak şöyle dedi: ´Uzak bir sefere azıksız çıkan, ünsiyetsiz ve vahşetli bir kabre girmek isteyen, delilsiz olarak adil bir padişahın huzuruna varmak durumunda olan bir kişinin hâli ne olabilir ´

Ebu Sinâ´nın oğlu Hasan´a ´nasılsın´ denildiğinde cevap olarak şöyle demiştir: ´Ölüp, sonra dirilip, sonra hesaba çekilen bir kimsenin hâli ne olabilir ´

 Selef-i sâlihînin suali dinî işlerdendi. Kalbin Allah´ın karşısındaki durumundan sorarlardı.


Biri şöyle demiştir:
Ben birtakım insanlar biliyorum. Bir araya gelmezler. Fakat onlardan biri diğerine ´Bütün servetini ver´ dese, tereddüt etmez verir. Şu anda ise bir kısım insanlar tanıyorum ki, hergün bir araya gelirler, birbirlerinin hâlini sorarlar, hatta bazısı evdeki tavuğu bile sorar, fakat hâlini sorduğu insan malından bir taneye muhtaç olursa onu dahi ondan esirger. Bu riya ve nifaktan başka birşey değildir.
Böyle bir sualin riya ve nifak olduğunun delili şudur. Sen adamı görürsün ki, karşısındaki adama ´Nasılsın ´ der. Soran, sualinin cevabını beklemez sorulan da cevap vermekle değil, soru sormakla meşgul olur. Bunun hikmeti şudur: Onlar bilirler ki, bu sual ve cevaplar riya ve tekellüften başka birşey değildir. Onlar kalpleri kin ve nefretten uzak olmadığı halde dilleriyle sual sormaktadırlar!

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Selef-i sâlihîn ancak kalplerin selâmet bulduğu zaman karşısındaki insanlara esselâmü aleyküm derlerdi´. Hasan bunu söylerken sözünü yemin etmek suretiyle de tekid etti ve devamla şöyle dedi: "Şimdi ise ´Nasıl sabahladın ´, ´Allah sana afiyet versin´, ´Nasılsın ´, ´Allah seni ıslah eylesin´ deniyor".

Eğer biz onların sözlerine yapışırsak keramet olmaz, bid´at olur. İster onlar bize kızsınlar, ister kızmasınlar.... Selef sadece es-selâmü aleyküm demişlerdir. Çünkü ´Nasıl sabahladın ´ cümlesiyle konuşmaya başlamak bid´attır.

Bir kimse Ebubekir b. Ayyaş´a: ´Nasıl sabahladın ´ dediği zaman, ona cevap vermediği gibi ´Bizi bu bid´atın şerrinden selâmet bırak´ diye çıkışmış ve şöyle demiştir: "Bu bid´at Şam´da Amevas (Kudüs´e yakın bir yer) vebası diye bilinen hastalık zamanında ölüm çoğaldığı bir anda ihdas edilmiştir. O zamanda kişi arkadaşıyla sabahleyin karşılaşınca ´Nasıl sabahladın ´, akşam rastlayınca ´Nasıl akşamladın ´ diye sorardı".

Uzlete çekilmekte ise, bütün bunlardan kurtuluş vardır. Çünkü halk ile bir araya gelen kimse onların âdetiyle onlara muamele yapmazsa, ona buğzederler, sakil telakki ederler, gıybetini yaparlar, âdeta ona eziyet vermek için seferber olurlar. Bu bakımdan onun için söylediklerinden ötürü onların dinleri gider. Onun da onlardan intikam almak için hem dini, hem de dünyası gider!

Tabiatın, insanların ahlâk ve amellerinden çalması meselesine gelince, bu gizli bir hastalıktır. Gafiller değil, akıllılar bile onu çok az hisseder ve uyanırlar. İnsan fâsık bir kimse ile bir müddet beraber oturdu mu, o insan, kalbinden fasığı tenkid etmesine rağmen, eğer fasıkla oturmadan önceki hâliyle şimdiki hâlini kıyas ederse, fesattan nefret etmek ve fesadı sakil saymak hususunda, iki hâlin arasında bariz bir ayrılık görecektir. Zira fesad çok görüldü mü artık tabiata kolay gelir. Onun tehlikesi ve ona karşı olan kalpteki ürkeklik yok olur. Oysa insanoğlunu fesad işlemekten alıkoyan ancak kalbinin fesada karşı olan nefretidir. Fazla müşahede etmekten ötürü fesad, kalbe hafif görünmeye başladığı zaman, artık onu alıkoyan kuvvetin nerde ise, silinip gitmesi muhtemeldir.

Kişi, ona veya onun altındaki bir duruma meyleder. Ne zaman kişi başkasından gördüğü büyük günahları görmeye başlarsa artık kendi işlediği küçük günahlar gözünde hafif görünmeye başlar! Bunun içindir ki, zenginlere bakan bir kimse, Allah´ın kendisine vermiş olduğu nimetlerle alay etmeye başlar. Onlarla oturması, kendisine verilen nimetleri küçük görmesine sebebiyet verir. Böyle bir kimseye verilen nimetlerin büyük görülmesi fakirlerle oturmayı tercih etmesiyle ancak mümkün olur. Böylece Allah´a itaat edenlere veya isyan edenlere bakmak da kişilerde bu tür bir tesir bırakır. Bu bakımdan herhangi bir müslüman nazarını sadece ashabın ve tabiinin ibadet yönlerine ve dünyadan kaçmalarına teksif ederse, böyle yaptığı müddetçe kendi nefsine küçük ve ibadetine de hiç gözüyle bakar. Nefsini kusurlu gördükçe daha fazla gayret gösterir, ibadetini kemâle erdirmeye yönelir. Ashab-ı kirâm ve tabiine uymasının tam olmasına gayret eder.
Kim bu zamandakilerin hâllerine, onların Allah´tan yüzçevirip dünyaya daldıklarına bakıp âdet edindikleri günahlara dikkat ederse, kalbinde rastladığı ve hayra iteleyici az bir rağbeti, büyük birşey olarak görür, böbürlenir ve böylece helâk girdabının tam ortasına girmiş olur.


 Fasıklar anıldığı zaman lanet iner. Çünkü fasıkları çokça anmak kişiye günah işlemeyi kolaylaştırır. Lânet ise, uzaklık demektir. Allah´tan uzaklaşmanın başlangıcı günahlardır ve Allah´tan yüz çevirmektir. Geçici zevk ve sefalara ve şehvetlere, meşrû olmayan bir şekilde dalmaktır. Günahların başlangıcı günahın ağırlığının ve çirkinliğinin kalpten düşüşüdür. Bu ağırlıkların kalpten düşüşünün başlangıcı ise, günahları çokça işitmek suretiyle onlarla bir nevi ünsiyet kurmakla meydana gelir.

Madem ki salih ve fasıkları anmanın durumu budur, acaba onları bilfiil görmeyi nasıl telakki edersin Hz. Peygamber (s.a) bunu açıkça belirterek şöyle buyurmuştur: Kötü arkadaşın misali demirci körüğünün misaline benzer. Eğer kıvılcımlarıyla seni yakmazsa, kokusundan birşeyler mutlaka sana bulaşır.(Buhari,Müslim)

Nasıl körüğün kokusu insanın haberi olmaksızın elbisesine bulaşıyorsa, öylece, insanın haberi olmaksızın fesadlık da insanın kalbine kolay gelir.

Hz. Peygamber devamla şöyle buyurmuştur:
İyi arkadaşın misali, misk satanın misaline benzer. Eğer miskinden sana birşey hibe etmese bile onun kokusunu alırsın.

İşte bu sırra binaen , herhangi bir kimse bir âlimin kusurunu biliyorsa, onu söylemek iki illet ve bu sebepten dolayı haramdır. O illetlerden biri; âlimin kusurunu söylemenin gıybet oluşudur. İkincisi ki en felâketlisi budur âlimin işlediği kusuru söylemek, dinleyenlere o kusuru işlemeyi kolaylaştırır. Onu işlemek hususundaki korku onların kalplerinden gider. Dolayısıyla o kusuru söylemek, o günahı rahatça işlemeye sebep olur! Zira kişi o günahı işlediği zaman, birisi ayıplarsa derhal ayıplayanın sözünü reddederek der ki: ´Benim gibi bir insandan böyle bir günahın çıkması neden tuhaf görünüyor; Hatta hepimiz böyle günahlar işlemeye mecburuz. Hatta âlim ve abidler de bunu işlerler!´ Eğer kişi bir âlimin böyle bir günahı işlemeyeceğine ve âdet edinmeyeceğine inanıyorsa ve Allah´ın tevfikine mazhar olan bir kimse böyle yapmaz kanaatinde bulunuyorsa, bu günahı işlemek, ona gayet zor gelecektir.

Nice şahıslar vardır ki, dünyaya dalar, mal toplamak için hırsla çalışır.Liderlik davası, süsünde battıkça batar. Riyasetin ve dünyanın kötülükleri onun nefsine gayet kolay gelir ve iddia eder ki, sahabe-i kiram da nefislerini riyaset(liderlik) sevgisinden alıkoymamışlardır. Çoğu zaman da riyaset sevgisi hususunda Hz. Ali ile Muaviye´nin durumuyla istidlâl ve istişhad eder. Bu mücadelenin hakkı aramak için olmadığını tahmin eder. ´Bu mücadele riyaset içindir´ der. İşte bu inanç yanlıştır. Kişiye riyasetten gelen günahları kolaylaştırır. Kötü tabiat, düşüşlerin arkasında gitmeye meyleder! Hasenattan yüz çevirir. Belki düşüş olmayan şeylerde bile düşüşü takdir etmeye kalkar. Onu şehvetinin isteği üzerine hamledip onunla kendisini makbul göstermeye çalışır. Bu, şeytanın hilelerinin inceliklerindendir. Bunun için Allah Teâlâ bu hilelerde şeytanın burnunu yere sürten kullarını şu ayetle vasıflandırmıştır.
Onlar sözün en güzeline uyarlar. (Zümer/18) Hz. 


 Bir şeyin tekrarından ve görünmesinden ötürü onun kalpten düşeceğini işaret eden hâdiselerden biri de şudur: İnsanların çoğu, herhangi bir müslümanı Ramazan ayında orucunu yerken gördükleri zaman, bu hâdiseyi oldukça çirkin görürler. Oysa bu kimseler beş vakit namazlarını vaktinde kılmayan birçok kimseleri görürler de tabiatları bu namaz kılmayanlardan, orucunu tutmayanlardan olduğu gibi nefret etmez. Oysa bir tek namazın bir kavle göre terkedilmesi küfrü gerektirir. Diğer bir kavle göre terkedenin boynunun vurulmasını gerektirir. Bütün Ramazan orucunun terki ise, hiç kimseye göre böyle birşeyi gerektirmez. Bunun bir tek sebebi vardır:namazın her vakit  tekerrür ediyor olması...Namaz konusunun hafife alınması, işte bu tekerrür ve çokluk halidir. Yani namaz kılmayanların çokluğu, durumu böyle bir noktaya getirmiştir. Dolayısıyla namaz kılmayanların çoklukta görülmesi, namazın kalpteki önemini de etkilemektedir.

Şöyle ki: Eğer fakîh bir kimsenin (erkekler için haram olan) ipekli bir elbiseyi veya altın bir yüzüğü kullandığı veya gümüş bir kaptan içtiği görülürse, nefisler bunu acaip karşılarlar. Şiddetle hücum ederler. Oysa uzun süren bir mecliste görülür ki, insanların gıybetinden başka birşey konuşulmaz ama yine de kimsenin kalbi tınmaz. Oysa gıybet zinadan daha kötüdür! Zinadan daha kötü olan gıybet, ipekliyi giymekten nasıl daha kötü olmaz... Çünkü insanlar gıybet olayını dinleye dinleye artık neredeyse onu özümsemişlerdir. Ayrıca gıybet edenlerin çokluğu da bu konunun artık öyle önemli bir şey olmadığı düşüncesini kalbe yerleştirmiştir. Eskiden çok büyük bir günah kabul edilen bu durum, artık fazla konuşulmasından ve böyle insanların sayısının da artmış olmasından dolayı, böyle basit gösterir bir duruma gelmiştir.

Bu bakımdan bu incelikleri kavramak için uyan! Aslandan kaçtığın gibi, insanlardan kaç. Zira onlardan ancak dünyadaki hırsını artıran, seni ahiretten gafil kılan, günahları işlemeyi sana kolaylaştıran, başlangıçtaki rağbetini zayıflatan manzaraları görürsün. Eğer görülmesi ve ahlâkı sana Allah´ı hatırlatan bir arkadaş bulursan onun eteğine sarıl ve ondan ayrılma. Onu kendin için bir ganimet say. Onu hiçbir zaman hakir görme. Zira böyle bir arkadaş, akıllı kimsenin ganimeti, mü´min kimsenin de kaybolan servetidir. Anlaşılmıştır ki, salih arkadaş, tek başına oturmaktan daha hayırlıdır. Tek başına oturmak da kötü arkadaştan daha hayırlıdır. Sen bu mânâları anladıktan sonra durumunu inceler, kendisiyle oturup-kalktığın herhangi bir kimsenin haline baktığında ondan uzak durup uzlete çekilmek mi veya onunla haşırneşir olmak mı senin için daha hayırlıdır, derhal kestirebilirsin! Sakın mutlak mânâda uzlete çekilmek daha hayırlıdır veya mutlak mânâda halk arasına karışmak daha hayırlıdır şeklinde iddiada bulunma. Birisinin diğerinden daha üstün olduğunu mutlak mânâda savunma. Zira tafsil edilmiş veya tafsile muhtaç olan şey hakkında mutlak olarak ´hayır´ veya ´evet´ demek katıksız bir yalandır. Açıklanması gerekli olan bir şeyin hakkı, ancak onunla ilgili olarak gerekli açıklamaları yapmak, tafsilatta bulunmaktır.



"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

22 Kasım 2013 Cuma

205.UZLETİN FAYDALARI-2-(gıybetten kurtulma-emr-i bi´l-mâruf ve nehy-i an´il-münker yapmamak)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


II. Fayda:Günahlardan kurtulmanın yolu uzlet iledir:
Çoğu zaman halkla karışmaktan ötürü insanın başından geçen günahlardan, insanoğlu uzlete çekilmek sayesinde kurtulur. Bu günahlar da dört çeşittir:
a. Gıybet
b. Nemime (Koğuculuk, laf götürüp getirmek)
c. Riyâ
d. Emr-i bi´l-mâruf ve nehy-i an´il-münker yapmamak.

Gıybet
Kişi eğer toplum içinde ise ,kendisini gıybetten koruması oldukça güçtür,hatta bunu neredeyse başaramaz. Ancak sıddîklar bu durumda gıybetten kurtulurlar. Çünkü genelde  insanlar hep başkalarının dedikodusunu yapıp dururlar. Meclislerin konusu hemen hemen dedikodudan başka bir şey değildir.Dolayısıyla başkalarının gıybetini yapmak kişiye tatlı ve hoş gözükebilir.Çünkü gıybet onların gıdası,lezzeti ve meclislerin hazzı haline gelmiştir. Kişi onların bu ürkütücü hallerinden ancak onlardan uzaklaşmakla kurtulabilir. Eğer onlarla oturup-kalkar, onlara uyarsan günahkar olup Allah´ın gazabına maruz kalırsın. Eğer sükût edersen, günahta ortakları olursun. Çünkü gıybetçileri dinleyen onlardan olur. Eğer gıybet yaptıklarını hoş görmezsen sana buğzederler. Gıybetini yaptıkları insanları bırakarak bu sefer sana yönelirler. Dolayısıyla gıybet üzerine gıybet yapmış olurlar. Çoğu zaman gıybet üzerine gıybeti yapa yapa artık gıybeti ve başkasına küfretmeyi hafif görmeye başlarlar!

Emr-i bi´l-mâruf ve nehy-i an´il-münker
İyiliği emretmek ve kötülüklerden menetmek, dinin temel esaslarındandır ve bunu yapmak farzdır. İnsanlarla oturup kalkan bir kimse ise, münkerâtı görmekten kurtulamaz. Münkerâtı gördüğünde susarsa Allah´a isyan etmiş olur. Onları önlemeye kalkışırsa, birtakım zararlara maruz kalır. Zira münkerâttan kurtulma isteği, çoğu zaman onu daha başlangıçta yakalayıp o münkerlerden daha büyük olan günahlara sürükler. Uzlete çekilmekte bu felâketten kurtulmak vardır. Zira bu hususta ihmalkârlık göstermek büyük bir vebaldir. Onu yapmaya kalkışmak da gayet güçtür. Hz. Ebubekir ayağa kalkıp ashab-ı kirama şöyle hitap etti: ´Ey iman edenler!Siz kendinize bakın, siz doğru yolda olduğunuz takdirde sapan kimse size zarar veremez´ (5,Mâide,195) ayetini okuyup yeri olmayan mânâlara hamlediyorsunuz. Oysa ben Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğunu işittim:
Halk yasak olan bir hareketi gördüğü zaman onu önlemeye kalkışmazlarsa, Allah Teâlâ´nın tümünü kapsayıcı bir azap göndermesi pek yakın olur.(
 İbni Mace)

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ kuluna şöyle sorar: ´Sen dünyada münkeri gördüğün zaman ona karşı çıkmaktan seni alıkoyan nedir ´ Allah Teâlâ o kuluna eğer delili telkin ve ihsan ederse o kul şöyle der: ´Yâ rabbî! Senin affını ümit ettim. Halktan kork-tum. (Bu nedenle zahirde münkere karşı çıkmadım)´.(Buhari,
 Müslim)

Kişi, dövüleceğinden ve gücü yetmeyecek bir duruma düşeceğinden korktuğu zaman, durum böyledir. Bunun hudutlarını bilmek ve bunun için bir tarif yapmak gayet müşkildir. Bunda tehlike vardır. Uzlete çekilmekte ise, insanın kurtuluşu vardır. Emr-i bi´l-mâruf ve nehy-i an´il-münker´de birtakım husumetlerin alevlenmesi ve göğüslerin vesveselerinin tahrik edilmesi sözkonusudur.

Emr-i bi´l-mârufu tecrübe eden, çoğu zaman pişman olur. Çünkü emr-i bil-mâruf, eğri bir duvar gibidir. İnsanoğlu onu düzeltmek isterken neredeyse üzerine yıkılıverir. Üzerine yıkılıverdiği zaman der ki: ´Keşke ben onu eski halinde bıraksaydım!´ Evet, eğer kişi kendisine yardım edip duvarı tutan ve duvarı (bir direğe dayatmak suretiyle) doğrultmaya yardım eden bir grubu bulursa düzeltir. Oysa sen bugün yardımcı bulamazsın. Bu bakımdan onları kendi halinde bırak, nefsini kurtarmaya çalış.


Devam edeceğim inşallah.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

21 Kasım 2013 Perşembe

204.UZLETİN FAYDALARI-1-(Kişinin kendisini ibadete vermesi)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


İnsanların arasındayken günahlarımın içinde boğulduğumda hep yanlız kalma ihtiyacı duymuşumdur.Nefsimi terbiye etmek ve günahlardan uzak kalmak için 'yalnızlığa' sığındığım günlerimi hatırladım
İmam Gazali'nin 'Uzlet' ini okuduğumda. İşte bu kitaptan notlarım:

Uzletin Fazileti ve faydaları

I. Fayda:Kişinin kendisini ibadete vermesi
İbadet için vakit bulmak, düşünceye fırsat bulmak, halkın münâcaatından kurtulup Allah´ın münacaatıyla ünsiyet kurmak, Allah´ın dünya ve ahiret emirlerindeki esrarını keşfetmekle meşgul olmak, yerin ve göğün melekûtî sırlarını keşfe çalışmaktır.

Bunun içindir ki ,bilge kişilerden biri şöyle demiştir: Ancak Allah´ın Kitabı´na sarılan bir kimse halveti elde edebilir.Çünkü Allah´ın Kitabı´na yapışanlar ,dünya hayatında hep Allah´ı anarak huzur bulan kimselerdir. O kimseler ki, Allah ile Allah´ı anarlar. Onlar Allah´ın zikriyle yaşarlar. Allah´ın zikriyle ölürler. O´nun huzuruna, onun zikriyle varırlar. 


Hiç kuşkusuz insanlarla oturup-kalkmak böyle kimseleri düşünmekten ve zikretmekten alıkoyar. Bu bakımdan uzlete çekilmek bu kimseler için daha evlâdır. Bu sırra binaen Hz. Peygamber (s.a.s) önceleri Hira dağına çekiliyordu. Nübüvvet nûru kendisinde kuvvet buluncaya kadar orada tek başına hayatını düzenledi. Artık nübüvvet nûru kuvvet bulduğu zaman halk onunla Allah cc arasında perde olmuyordu. O bedeniyle halkla beraber olduğu halde kalbiyle Allah´a yönelmekteydi. Hatta halk onun en çok sevdiği kimsenin Ebubekir olduğunu sanmıştı. Hz. Peygamber himmetini tamamen Allah Teâlâ´nın cemâl-i ilâhîsine bağladığını bildirmek için şöyle buyurmuştur:
Eğer ben bir halil edinseydim muhakkak Hz. Ebubekir´i halil edinirdim. Fakat, sizin arkadaşınız (kendisini kastediyor) Allah´ın halilidir.(
 Müslim)

Cüneyd-i Bağdâdî´den şöyle nakledilir: ´Ben otuz seneden beri Allah ile konuşuyorum. Halk ise sanıyor ki kendileriyle konuşmaktayım´.

Böyle yapmak ancak şöyle bir kimse için müyesser olur ki, Allah´ın sevgisi onun bütün varlığını başka bir varlığın muhabbetine yer bırakmaksızın kaplamıştır. Böyle bir durum muhal değildir. Zira halkın sevgisiyle şöhret bulmuşların arasında bazı kimseler vardır ki, bedenleriyle halkın içindedir, fakat ne dediğini
ve kendisine ne denildiğini bilmemektedir. Çünkü aşık olduğu mahlukun sevgisi, ifrat derecede onun herşeyine hâkim olmuştur. Belki dahası vardır: O kimse ki, herhangi bir hâdise başına gelip dünyevî işlerden birisini teşvik etmiştir, o kimse bu hâdiseyle o derece meşgul oluyor ki, halka karıştığı halde onları hissetmez, seslerini duymaz ve hareketlerini tefrik edemez. Çünkü hâdisenin dehşeti içerisinde bulunmaktadır.

Ruhbanlardan (âbidlerden) birine ´Sen tenhada olmayı ne kadar çok seviyorsun´ denildiğinde, cevap olarak şöyle demiştir: ´Ben tek başıma değilim. Ben Allah Teâlâ ile beraberim. Allah´ın benimle münâcaat etmesini istediğim zaman, O´nun kitabını (açıp) okuyorum. Ben ona münâcaat etmeyi arzuladığım zaman, kalkıp namaz kılıyorum´.

Hükemadan birine şöyle denildi:
- Zâhidlik ve halvete çekilmek, sizi hangi hedefe götürdü
- Allah ile ünsiyet kurmaya...

Hasan Basrî´ye şöyle denildi:
- Yâ Ebu Said! Şurada bir kişi var. Biz onu her gördüğümüzde tek başına ve bir direğin arkasında görüyoruz.
- Onu bir daha gördüğünüzde bana haber verin!
Birgün onu gördükleri zaman Hasan Basrî´ye İşte sana bahsettiğimiz kişi buradadır´ dediler ve onu
gösterdiler. Hasan Basrî onun yanına giderek dedi ki:
- Ey Allah´ın kulu! Görüyorum ki, tenhalık senin ruhuna işlemiştir. Neden halkla birlikte oturmuyorsun
- Beni halk ile oturmaktan meşgul eden bir iş vardır.
- O halde Hasan dedikleri (şu vâiz) kişinin meclisine neden gidip onun yanında oturmuyorsun
- Bir iş vardır, o beni hem halktan, hem de Hasan´ın yanında oturmaktan alıkoymaktadır.
- Allah sana rahmet eylesin! Nedir o seni meşgul eden iş
- Ben nimet ile günah arasında sabah ve akşamlarım. Gördüm ki, nimete karşılık nefsimi Allah´ın şükrüyle meşgul ettirmem ve o günahtan tevbe istiğfar etmem gerekiyor.
- Ey Allah´ın kulu! Benim kanaatime göre sen Hasan´dan daha bilgin ve fakîhsin. Şimdi devam ettiğin yoldan ayrılma!

Rivayete göre Uveys-i Karânî oturuyordu. O esnada Hayyan´ın oğlu Herem onun yanına geldi. Uveys-i Karânî Herem´e ´Seni bu-raya getiren nedir ´ diye sordu. Herem ´Seninle dost olmak için´ dedi. Uveys ´Rabbini tanıyıp da başkasıyla dost olacak bir kimseyi ben göremiyorum´.

Mâlik b. Dinar şöyle demiştir: ´Allah ile konuşmaktan zevk alıp, mahlukların konuşmasından müstağni olmayan kimsenin ilmi az, kalbi kör ve ömrü zayi olmuştur´.

Bu sırra binaen hukemadan biri şöyle demiştir: İnsanoğlu faziletten uzak olduğu için nefsinden nefret eder ve böylece halk ile karışması çoğalır. Onlarla bir araya gelmekle nefsinden vahşet ve nefreti uzaklaştırır´.
Bu bakımdan eğer faziletli ise, mutlaka tenhayı ister ki tenhada düşünce imkanını bulsun, ilim ve hikmeti elde etsin. ´Halk ile karışmak, iflas etmenin alâmetlerindendir´ denilmiştir. O halde uzlete çekilme büyük bir faydadır. Fakat herkes için değil... Ancak birtakım has kullar içindir. Kimi zikrin devamıyla Allah´ın ünsiyetini kazanır veya fikrin devamıyla Allah Teâlâ´nın marifetinde tahkik sahibi olur, böyle bir kimse için halkla ilgili herşeyden uzaklaşmak daha faziletlidir. Çünkü ibadetlerin gayesi, muamelelerin meyvesi insanın Allah´ın dostu olarak ve Allah´ı bilerek ölmesi demektir. Allah´ın sevgisi ise, ancak zikrin devamından ötürü meydana gelen ünsiyetten gelmektedir. Allah´ın marifeti ise, ancak düşüncenin devamından neş´et eder. Bu iki hususta kalbin boşalmış ve temizlenmiş olması şarttır. Oysa insanlarla oturup-kalkınca kalp hiç de boş olamaz.


Devam edeceğim inşallah.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

20 Kasım 2013 Çarşamba

203.KÜÇÜK NOTLARIM:(11)acelecilik-kanaat-fırsat varken yapılacaklar


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


Acele etme. Aceleci hatadan kurtulamaz. Hataya meyli artar. Aceleyi kalbe şeytan getirir. Dikkatli hareket etmek Rahman olan Allah tarafından kalbe gelir. Seni aceleye getirenin dünya hırsı olduğunu unutma. Hırsı olmayan adam herşeyin kendi iradesi dışında olup bittiğini sezer. Kanaat et. Kanaat tükenmez bir hazinedir. Senin olacağına inanmadığın şeylerin peşinden koşmayı bırak. Günlük işlerine devam et,çalış,herşeyi haline "Hakk'a" bırak.

*Her hayır kapısının anahtarı, Allah'ın cc yasak ettiği haram işlere yanaşmamaktadır.

*Bir kimse kötülüğü bırakırsa ona kurtuluş yolları açılır. Tahmin etmediği yollardan rızkı gelir.

*Dünyada O'nunla sohbet istiyorsan sakin ve sessiz ol. Allah'ın cc sevgili kulları edeplidir. Attıkları her adım izinlidir. Kalplerine hoş gelmeyecek hiçbir işe yakın durmazlar.

*Tembel olma.Dünyayı da,ahireti de çalışanlar kazanır.

*Dua bağına yapış.Rızaya yönel.Razı ol.Dilini kalbinden ayrı etme.Dil ve kalbini hayra yönelt.

*Henüz fırsat varken:

  • hayatı ganimet bil,hayır yaşa,
  • tevbe kapısı kapanmadan tevbe et,
  • dua kapısı kapanmadan dua et,
  • yıktığını yap,pisliğini temizle,
  • kötülüğünü iyiliğe çevir,
  • günahla kararan kalbini parlat,
  • aldığını sahibine ver,
  • tembelliği bırak,
  • gafil olma,
  • işini karşılıksız tut,birşey bekleme,
  • Allah'ın cc rızasını gözet,
  • Kur'an'ın gölgesinde yürü,
  • Resulullah'ın sav sünnetine uy,
  • kalbini dünyadan uzak eyle,
  • sabırlı ol,
  • Allah'a tevekkül et,
  • ölümü düşün,
  • kanaat et,
  • rızaya yönel,razı ol.
Unutma! "Dünya,öbür alemin ekim yeridir. Hayır eken sevinç biçer, şer eken pişmanlık devşirir" (hadis-i şerif)

*Halk arasında ne kötüleyene darıl, ne de övülünce sevinç duy.

*Kerem sahibi olmak için ilahi ve kudsi sırları saklamak şarttır.

*Hiçbir işe itiraz etme.O sende istediği gibi tasarruf eder. Ses etme. Hakk'ın fiilleri seni korkutmasın. Her işte binlerce hikmet gizlidir.

*Bir kulun kalbine Allah sevgisi yer ederse, yalnız O'nu sever , başka uğraştırıcı işleri bir yana atar.Bunu yapmayan sevgi iddasında bulunamaz.

*Tevbe etmek iş değil,asıl onu bozmamaktır.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

19 Kasım 2013 Salı

202.İYİLİK O'NDAN,KÖTÜLÜK GÜNAHINDAN


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim

Bismillahirrahmanirrahim

Sana ulaşan her iyilik (onu kendi iradenle çalışarak elde etmiş olsan bile) gerçekte Allah’tandır cc.Çünkü bütün iyiliklerin ,güzelliklerin kaynağı O’dur.Seni yaratan iyilikleri yapmanı emreden,Allah’tır. Ayrıca ona iyilik diyen,ayrıca onun iyi olduğunu beyan eden de Allah’tır. Başına gelen her kötülük de Allah’ın katından,yani O’nun izni ve iradesi ile olsa da senin kendi günahın yüzündendir.Eğer sen, Allah’ın sana bağışladığı imkan ve yetenekleri O’nun istediği yönde kullanmayıp cezayı haketmişsen,bunun sorumlusu yalnızca sensin.(Burada sözü edilen kötülük imtihan gereğince insanın başına gelen kaza,hastalık,sakatlık,iflas,ölüm gibi haller veya zalimlerin baskı ve eziyetlerine uğramak,sıkıntı çekmek gibi ‘kötü görünen ‘ şeyler değil,kişiyi Allah’ın cc rahmetinden uzaklaştıran ve hoşnutluğundan mahrum bırakan ‘gerçek kötülüktür’.İnsanın sınırlı bilgisiyle kötü zannettiği birçok şey,aslında kendi yararına olabilir. Dolayısıyla imtihan hikmetince insanın başına gelen bu ‘kötülükler’ size verilmiş bir ceza değil,aksine birer ilahi lutüf olduğundan elbette Allah’tandır.Sonuç olarak yaratma ve izin verme bakımından iyilik de kötülük de Allah’ın cc katındandır.Fakat onay verme ve razı olma bakımından iyilikler Allah’tan kötülükler ise kendi tercih ve iradesiyle onu gerçekleştiren insandır.


Dinimiz İslam

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR


18 Kasım 2013 Pazartesi

201.RABBİMİZİN cc 16.NASİHATI


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:
"'Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?'^
6 Saf 61/2.
Sizler çoğu defa hayırları söyler ama zıddını işlersiniz. Kendinizin sakınmadığı nice şeylerden başkalarını sakındırırsınız. Nice şeyleri başkalarına emreder, fakat kendiniz yapmazsınız. Yine yiyemeyeceğiniz nice malı toplar ve tövbeyi günden güne, yıldan yıla ertelersiniz, sonra size mühlet verilmez.
Yoksa yanınızda ölüme karşı bir güvence mi var? Ya da cehenneme karşı bir kurtuluş beratınız mı mevcut? Yoksa cenneti hak edip kurtulduğunuza dair bir bilgiye mi sahipsiniz?
Sizinle rahman arasında bir rahmet (bağı) mi var?
Nimetler sizi şımarttı. İhsanlar sizi ifsat etti. Uzun emel sizi dünya ile aldattı. Sağlık ve afiyet içinde olmak sizi yanıltmasın; günleriniz belirli, nefesleriniz sayılıdır. Elinizde kalan ömrü kendi hesabınıza âhiret için kullanın.
Ey âdemoğlu! Sen her gün alıştığın işinle uğraşıp duruyorsun; fakat annenden doğduktan sonra her gün, ömründen birazını yok etmekte ve her geçen gün içine girene kadar seni kabre biraz daha yaklaştırmaktadır.
Ey âdemoğlu! Sizin dünyadaki haliniz bala düşen sineğe benzemektedir; o bala her düşüşünde ona yapışıp içinde kalır. İşte siz de böylesiniz.
Kendisini başkaları için ateşte yakıp yok eden odun gibi olmaktan sakın!"


Rabbimizin 104 Kitaptaki Öğütleri (Meva'ız-i Kudsiyye)

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

17 Kasım 2013 Pazar

200.KÜÇÜK NOTLARIM (10):O'ndan cc gelen kanunlar-günah işleyenleri uyarmak


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim

Bismillahirrahmanirrahim

*Evrenin her zerresini konrol ve idare eden tüm ihtiyaçlarınızı gözeterek yeryüzünü sayısız nimetlerle donatan Allah’ın cc ruh dünyanızı ve toplumsal hayatınızı şekillendirmek üzere seçtiği peygamberleri aracılığıyle size kanun ve ilkeler göndermesini niçin yadırgıyorsunuz?

*Allah cc, Servet,güç,makam,şöhret gibi değerleri hayatın biricik ölçüsü haline getirerek O’na cc ortak koşmanızı ve bilmediğiniz konularda Allah adına konuşmanızı haram kılmıştır.

*Eğer elinizden geldiğince yanlışlarınızı düzeltir ve günaha düşmekten titizlikle sakınıp korunursanız bilin ki Allah cc çok bağışlayıcı ,çok merhametlidir.

*Günah işleyen kardeşlerinizi güzelce uyarın,fakat onları yaptığı hatadan dolayı aşağılayarak şeytanın kucağına itmeyin.Onlara daima şefkat ve merhametle yaklaşın.Azarlanmayı hak ettikleri durumda bile kusurlarını yüzüne vurup onları rencide etmeyin.Son derece nazik ve yumuşak davranın.Peygamberimiz sav Uhud Savaşında ashabına başarısız oldukları halde böyle davranmıştır.

*Allah cc üzerine düşeni eksiksiz yapan ,fakat sonucun elde edilmesi konusunda yalnızca O’na güvenen O’na dayanan kimseleri yani tevekkül edenleri sever.

*Allah cc dilediğini bağışlar,dilediğini cezalandırır.Fakat Allah’ın cc dilemesi kulların tercih ve davranışlarına bağlıdır. Öyleyse O’nun bağışlamasına layık kullar olalım inşallah.

*Açgözlülük ve cimrilik hastalığından kurtulup da servetinizi ,sağlığınızı,canınızı Allah yolunda feda etmeye hazır olmadığınız sürece O’nun hoşnutluğuna asla kavuşamaz,gerçek erdemliliğe ulaşamazsınız.

*Kişisel çıkarlar,arzu ve ihtirasları terk edip Allah’ın cc hükmüne kayıtsız şartsız uymalıyız.

*Bütün Peygamberler “yalnızca Allah’a cc kulluk etmek ve O’ndan gelen bütün emirlere tam bir teslimiyetle itaat etmek” anlamına gelen “İslam” inancına bağlı birer “müslüman” idiler.

*Resullullah sav “Rabbim,bana intikam alacak gücüme rağmen düşmanlarımı affetmemi ,benimle ilişkisini kesenle görüşmemi ve beni mahrum bırakana vermemi emretti.

*Fakirleri sev ve yakınına al ki Allah’ da cc kıyamet gününde seni yakınına alsın.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

16 Kasım 2013 Cumartesi

199.HUZUR BOZAN 17 KÖTÜ HUY


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Önceki 2 yazıda bir müslümanda olması gereken güzel huylardan sonra şimdide olmaması gereken huylar:


Bismillahirrahmanirrahim

1-Riyadan uzak durmalıyız,
2-İçinde nifak duygusunu taşımaktan,insanlar arasında fitneyi uyandırmaktan son derece sakınmalıyız,
3-Alaycı olmaktan,insanlarla alay etmekten kaçınmalıyız,
4-Kimse hakkında su-i zan beslememeliyiz,
5-Diyalog ve uzlaşmanın en büyük engeli olan mücadele yolunu terketmeliyiz,
6-Kalbimizi kin ve husumet duygusundan arındırmalıyız,
7-İnsanlara hased etmemeli,kimseyi kıskanmamalıyız,
8-İnsanları arkalarından çekiştirmemeli,gıybetlerini yapmamalıyız,
9-İnsanlar arasında söz taşımaktan (Koğuculuktan) son derece sakınmalıyız,
10-Kibirli olmaktan,kendimizi herkesten üstün görmekten uzak durmalıyız,
11-Kendimizi beğenme,hatasız görme(ucub) duygusuna kapılmamalıyız,
12.-İnatçı olmamalıyız,
13-Şöhret duygusundan nam ve şan arzusundan kurtulmalıyız
14-Aç gözlü (Tamahkar) ve hırslı olmamalıyız,
15-Yalandan küfürden kaçar gibi kaçmalıyız,
16-Tekellüften,yapmacık davranışlardan uzak durmalıyız,
17.-Zayıf iradeli kararsız,değişken mizaçlı olmamalıyız.

M.Dikmen

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

15 Kasım 2013 Cuma

198.HER İNSANIN SAHİP OLMASI GEREKEN GÜZEL HUYLAR!!


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim

1.-Allah´a isyandan korkmalı,kötülüklerden kaçmalı,takva sahibi olmalıyız,
2.-Haddimizi bilmeli edebli olmalıyız,
3.-İnancımızda ve amellerimizde samimi ve ihlaslı olmalıyız,
4.-Emirlere itaatli olmalıyız,
5.-İstikamet yolundan ayrılmamalıyız,
6.-Sözüne ve işine itimat edilir olmalıyız,
7.-Her hususta ölçülü,tutumlu olmalı,iktisadlı yaşamalıyız,
8.-Çalışmakta gayretli,ama elde ettiğimiz neticede de kanaatli olmalıyız,
9.-Ülfetli olmalı,insanlarla kaynaşmalıyız,
10.-Aldığımız emanetleri korumakta emniyetli olmalıyız,
11.-Gerçekler aleyhimize bile olsa  her zaman insaflı olmalıyız,
12.-Doğrulukları itirafta,Hakkı teslimde hakperest olmalıyız,
13.-Düşünmeden,araştırmadan karar vermemeliyiz.Temkin ve teenni ile hareket etmeliyiz,
14.-Büyüklerimize tazim göstermeli,saygılı olmalıyız,
15.-Olayları hep hayra yormalı,hayata bakışta iyimser olmalıyız,
16.-Hiçbir meselede düşüncesizce hareket etmemeli,yaptıklarımızı tefekkür süzgecinden geçirmeliyiz,
17.-Alçak gönüllü tevazu sahibi olmalıyız,
18.-Yaptığımız işte sebat göstermeli,sonucunu alana kadar sabırla devam etmeliyiz,
19.-Dilimizi gereksiz sözlerden korumalıyız,
20.-Hilim sahibi (soğuk kanlı) olmalı,olaylar karşısında hiddet ve heyecanı yenmeliyiz,
21.-İnsanlara rıfk ile,nezaket ve yumuşaklıkla muamele etmeliyiz,
22.-Acılara dayanıklı,telaşsız ve sabırlı olmalıyız,
23.-Hata ve kusurları bağışlayıcı ve affedici olmalıyız,
24.-İnsanlara karşı hoşgörülü ve müsamahalı olmalıyız,
25.-Herkese karşı adaletli olmalıyız,
26.-İhsan sahibi,iyilik sever olmalıyız,
27.-Hayırda gayretli,engelleri aşmakta hamiyetli olmalıyız,
28.-Haya sahibi,kötülük işlemekten utanır olmalıyız,
29.-Muhabbet ve sevgiyle dolu olmalıyız,
30.-İnsan-hayvan her canlıya şefkat göstermeliyiz,
31.-Çaresizlerin haline kalben üzülmeli,merhametle yardımlarına koşmalıyız,
32.-Doğruluk ve sadakattan ayrılmamalıyız,
33.-Akrabalarımızla iyi münasebetler kurmalı, Sıla-i Rahime dikkat etmeliyiz,
34.-Yardımsever (Muavenet ve Tasadduk ehli) olmalıyız,
35.-Görgülü ve geçimli olmalı,muaseret kaidelerine riayet etmeliyiz,
36.-Dostluk kurmaya önem vermeli,dostlukları korumakta dikkatli olmalıyız,
37.-Tedbirimizi aldıktan sonra,neticeyi Allah´tan beklemeli,ona tevekkül etmeliyiz,
38.-Azimli ve kararlı olmalıyız,
39.-İffetli olmalıyız,
40.-Verdiğimiz sözde durmalı,ahdimize riayet etmeliyiz,
41.-Eski dostluklara vefalı olmalıyız,
42.-Kötülüğe karşı dirençli,fütüvet ehli olmalıyız
43.-Mürüvvet ehli (iyilik sever) olmalıyız,
44.-Vakarlı,ağırbaşlı ve ciddi olmalıyız,
45.-İzzet-i nefis sahibi,yani onurlu olmalıyız,
46.-Övülmekten (Medihten) hoşlanmamalıyız,
47.-Tenkid ve yerilmekten (zemden)de üzülmeliyiz,
48.-İnsanlara karşı idareli olmalı ve uyumlu davranmalıyız,
49.-Metanetli,dayanıklı ve güçlü olmalıyız,
50.-Akıllı olmalı,muhakemeli davranmalıyız,
51.-Ferasetli (sezisi kuvvetli,uyanık) olmalıyız,
52.-Yaptığımız iyiliklere tahdis-i nimet olarak sevinmeli,mübahatta bulunmalıyız,
53.-Uluv-i Himmet ve yüksek ideal sahibi olmalıyız,
54.-Hikmeti bulduğumuzda hemen almalıyız,
55.-Elimizdeki nimetlerin verenini ve değerini şükürle bilmeliyiz,
56.-Kusur ve ayıp örtücü olmalıyız,
57.-İyilikte minnetsiz olmalı,iyiliği başa kakarak kimseye eziyet vermemeliyiz,
58.-Vadine sadık,sözüne bağlı olmalıyız,
59.-Kadirbilir olmalıyız,insanlara seviyelerine göre davranmalıyız,
60.-Herkese karşı lütüfkar olmalıyız,
61.-Dini ve manevi değerlerine sımsıkı bağlı olmalıyız,
62.-Maddi-Manevi haklarımızı korumakta cesur ve secaatli olmalıyız,
63.-Salahat (iyi hal) sahibi olmalıyız,
64.-Masum (ismet sahibi) olmalıyız,
65.-Kibarlık ve incelik (Zerafet) sahibi olmalıyız,
66.-Sır saklayıcı (Ketum) olmalıyız,
67.-Emanete riayetkar olmalıyız,
68.-İlahi takdire rıza göstermeliyiz,
69.-Fazilet (Erdem) sahibi olmalıyız,
70.-Aşk ehli olmalıyız,
71.-Huşu ve hasiyet içinde olmalı fenalık işlemek konusunda Allah´tan korkmalıyız,
72.-Hayırhah olmalı,herkes için sadece iyilik dilemeliyiz,
73.-Herkese hüsn-i zanla bakmalıyız,
74.-Cömert (Cüd ve seha ehli) olmalıyız,
75.-Hayırlara karşı istekli (gıptalı) olmalıyız
76.-Olaylar karşısında hazımlı ve tedbirli olmalıyız,
77.-Nefsimize hakim olmalıyız, (Zapt-i nefs)
78.-Meselelerimizi bilenlere sormalı,istişare ile karar vermeliyiz,
79.-Zikir ehli olmalı,Allah Teala'yı bir an bile unutmamalıyız!!
80.-İsar (
Kendisi muhtaç olduğu halde başkasına vermek, cömertlik, ikram)
hasletine sahip olmalıyız,
81.-Namusumuza düşkün olduğumuz gibi,kimsenin namusuna da göz dikmemeliyiz,
82.-İkramsever-konuksever (Kerem sahibi) olmalıyız,
83.-İhtiyaç sahiplerine yardımına Karz-i hasenle 
(Sadece Allah rızası için verilen ödünç. Faizsiz verilen borç)koşmalıyız.


M.Dikmen

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

14 Kasım 2013 Perşembe

197.HER MÜSLÜMANDA OLMASI GEREKEN 40 ÖZELLİK !!


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


 İman ile ilgili, itikad ile ilgili bilmemiz ve uygulamamız gereken konuları derinlemesine anlatan yazılardan sonra sıra artık bu öğrendiklerimizi güzel ahlakla pekiştirmeye geldi inşallah.

(İnsan, güzel huyu ile, Cennetin en üstün derecelerine kavuşur. [Nafile]İbadetlerle bu derecelere kavuşamaz. Kötü huy, insanı Cehennemin en aşağısına sürükler.) [Taberani]

(Müminlerin iman yönünden en faziletlisi, ahlakça en iyi olanıdır.)[Tirmizi]

(Bir Müslüman güzel ahlakı sayesinde, gündüzleri oruç tutan, geceleri ibadet eden kimselerin derecesine kavuşur.) [İ. Ahmed]

(Bir insan az ibadet etse de, güzel ahlakı sayesinde en yüksek dereceye kavuşur.) [Taberani]



Kur’ân ahlakı ile ahlâklanmış şuurlu bir Müslümanda bulunması gereken başlıca özellikler şunlardır: 


1- Allah’ın birliğine ve O’ndan başka ilâh olmadığına, Allah’ın meleklerine, peygamberlerine, Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm)’ın Allah’ın kulu ve peygamberi olduğuna, peygamberlere kitap gönderildiğine, âhiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, hayır ve şerrin Allah’ın yaratmasıyla olduğuna şüphesiz inanır ve dili ile de bunları ifade (ikrar) eder.
2- Allah’ın emreylediği ve Hz. Muhammed (aleyhisselam)’ın gösterdiği şekilde namazını kılar, orucunu tutar, malının zekâtını verir. Ayrıca yetimlere, yoksullara, muhtaçlara, hısım ve akrabalara, yolda kalmışlara malı ve imkânları ile seve seve yardımda bulunur.
3- Allah’ın ve Hz.Peygamber’in emirlerine itâat eder ve ahlâkî vazifelerini eksiksiz yapar.
4- Mühim ve tehlikeli durumlarda asla sarsılmaz, gevşeklik göstermez. Allah’a itimat eder.
5- Felâketleri metanetle karşılar. Bunları sarsılmadan atlatabilmek için, bütün kuvvetini sarf eder, sabır ve tahammül gösterir. Allah’tan ümidini kesmez.
6- Ana-babaya itaat eder, onların kalplerini kıracak en ufak sözlerde ve işlerde bulunmaz.
7- Sözünde durur, ahdine vefa gösterir, emanete hıyânet etmez.
8- Üzerine aldığı her türlü vazifeyi, en güzel şekilde yapmaya çalışır.
9- Kılık kıyafetini, oturup yattığı yeri, bütün eşyalarını kirden ve pastan; kafasını kötü fikirlerden; kalbini fena duygulardan; dilini çirkin ve kaba sözlerden temizler. Beden ve ruh temizliğiyle herkese örnek olmaya çalışır.
10- İnsanlar arasında ihtilaf çıkarmaktan, insanları birbirine düşürecek sözlerden ve işlerden sakınır.
11- Kimsenin ayıplarını, gizli hallerini araştırmaz ve ortaya dökmez.
12- Bilmediği bir şey hakkında hüküm vermez.
13- Şahsiyetini kumar, içki, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan korur; riyakârlık, dalkavukluk ve hilebazlığa tenezzül etmez.
14- Başkalarına karşı kibirlenmez, büyüklük taslamaz.
15- Kötülüğün, ahlâksızlığın her çeşidinden; gizlisinden, açığından, büyüğünden, küçüğünden sakınır; daima halkın iyiliği için çalışır.
16- Özü sözüne, içi dışına uygun ve dosdoğru olur.
Her nerede olursa olsun, kendi aleyhine bile bulunsa, hak ve doğruluktan ayrılmaz. Düşmanlarına karşı dahi adaleti ve insafı elden bırakmaz. Onların düşmanlıkları dolayısıyla, adaleti çiğnemez.
17- Yalan söylemez, yalan yere yemin etmez, yalan şahitliği yapmaz. Yalancılıktan nefret duyar.
18- Nefsinin alçak ve süflî arzularına uyarak doğru yoldan sapmaz. İffetten şaşmaz. Kötülerle dostluk kurmaz.
19- İsraftan da, cimrilikten de sakınır.
20- Ne eliyle, ne diliyle hiçbir kimseyi incitmez.
21- Komşularını sever ve sayar ve onları hiçbir şekilde gücendirmez.
22- Varlık zamanında da, darlık zamanında da başkalarına elinden geldiği kadar yardımda bulunur.
23- Öfkesini yenerek, kendine karşı yapılan kusur ve kabahatleri afveder, intikam sevdasına düşmez.
24- Bir kötülük işler veya bir haksızlık yapacak olursa, hemen Allah’ı hatırlayarak O’ndan af ve mağfiret diler, yaptığına pişman olur. Telafisi cihetine gider.
25- Her iyi işe destek olur, maddî ve mânevî yardımda bulunur. İnsanlara iyilik tavsiye eder. Fenalığa ve zulme asla yardımcı olmaz. Kötüleri korumaz ve herkesi kötülükten çevirmeğe çalışır.
26- Dargınları barıştırmak için çalışmayı vazife bilir. Kin gütmez, kimseye haset etmez, herkese faydalı bir insan olmağa özenir.
27- Fertlerin ve toplulukların nasıl yükseldiklerini, nasıl gerilediklerini ve nasıl düştüklerini tetkik ederek, onlardan ibret alır ve bu suretle başkalarının düştükleri hatalara düşmemeye çalışır.
28- Kim söylerse söylesin hakkı kabul eder. İlim ve hüneri, hikmet ve hakikati, nerede bulursa alır ve bunda hiç taassup göstermez.
29- Asla tembel değildir. Dünya için hiç ölmeyecekmiş gibi çalışırken, yarın ölecekmiş gibi de âhirete hazırlanır, her iki vazifesini de eksiksiz yapar.
30- Allah yolunda, millet ve memleket uğrunda her türlü fedakârlığa katlanır, yerine göre canını bile vermekten çekinmez.
31- Yapacağı bir işin önünü sonunu düşünmeden, hatırına gelir gelmez hemen yapmaya kalkışmaz. İbadetinde ve hayır hizmetlerinde acele ederek görevini eksik bırakmaz; ama geriye de kalmaz, daima ileri koşar.
32- Müslümanların derdini kendine dert edinir ve onların iyiliğine çalışır. Hastalarını arayıp sorar, sıkıntılarını gidermeye uğraşır, cenazelerine gider, kendisinden büyük olanları, hele ihtiyarları sayar, küçüklere acır ve her canlıya karşı şefkatli olur.
33- Herkese kardeş muamelesi yapar, başkalarının hayatlarına, haklarına, kendisininki gibi saygı duyar.
34- Kimse ile alay etmez, kimseye kötü bir lakap takmaz. Dilini gıybet, iftira ve yalandan; her türlü kötü ve çirkin sözlerden korur.
35- Herkesle hoş geçinir, dargınları barıştırmaya çalışır, üç günden fazla hiç kimseye küs durmamaya gayret eder.
36- Sevdiğini Allah için (yani bir karşılık beklemeyerek) sever; sevmediğini de yine Allah için sevmez.
37- İşlerinde kararsız ve evhamlı olmaz. Bir işin meydana gelmesi için mutlaka yapılması gereken sebeplere yapıştıktan sonra, Allah’a tevekkül eder.
38- Allah ve Peygamber sevgisini, her şeyden üstün tutar. Allah sevgisi ve Allah korkusu, onun bütün dünyasını kaplar.
39- Her ne suretle olursa olsun şüpheli şeylerden kaçınır.
40- Bir Müslüman için en büyük gaye; hakiki bir Müslüman olmaya çalışmak, Müslümanlığın öğrettiği faziletleri yaşamak ve yaşatmak ve bu suretle bütün insanlığa örnek olmaktır.

M.Dikmen

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

13 Kasım 2013 Çarşamba

196.RABBİMİZİN cc 15.NASİHATI


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:


"Ey âdemoğlu!
Dinin sağlam ve güzel olursa; amelin, kanın ve bedenin de güzel olur. Dinin bozuk olursa; amelin, bedenin ve kanın da bozuk olur.
İnsanları aydınlattığı halde kendini yakıp kül eden çıra gibi olma. Dünya sevgisini kalbinden çıkar. Çünkü ben dünya sevgisi ile benim sevgimi asla bir kalpte birleştirmem.
Kasas 28/88.

Rızık toplama hususunda nefsini zorlama; zira rızık paylaştırılmış haldedir. Hırslı kişi mahrum kalır, cimri ise kınanır. Nimet daimî değildir. İşlerin lâzım olmayan yönlerinin araştırılması hayır getirmez. Ecel bellidir. Hak ise malûmdur.
Allah'ın kuluna verdiği en hayırlı hikmet, huşudur (Allah korkusu).

 En hayırlı zenginlik, kanaattir.
 En hayırlı azık, takvadır.
 Kalbe ikram edilen en hayırlı şey yakîndir.
 Size verilen en hayırlı şey ise afiyettir."

Rabbimizin 104 Kitaptaki Öğütleri (Meva'ız-i Kudsiyye)

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

10 Kasım 2013 Pazar

193.Hz.ADEM as KURTULDU, ŞEYTAN KOVULDU!!


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


İşte Allah-u Teala'ya kulluğumuzda bize rehber olacak önemli hususlar: 

Hz. Adem nasıl kurtulmuştur?

1- Hatasını itiraf etmekle.
2- Pişmanlık duymakla.
3- Nefsini kötülemekle.
4- Tövbeye devam etmekle.
5- Rahmetten ümidini kesmemekle.

Şeytan neden dolayı kovulmuştur?
1- Yüce Allah'ın emrini tartışmakla.
2- Günahını itiraf etmemekten dolayı.
3- Pişmanlık duymamaktan dolayı.
4- Kendini kötülememekten dolayı.
5- Rahmetten ümidini kesmekle ve büyüklenmekten vazgeçmemekle.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

9 Kasım 2013 Cumartesi

192.KÜÇÜK NOTLARIM (9):hakikat ehli-İslamiyette sıra-iyilik-kötülük


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim

Bismillahirrahmanirrahim


*İslamiyette sıra şöyledir:(Çok önemli bir bilgi)
1. Doğru iman(ehl-i sünnet itikadı),
2. ilim öğrenmek (neyi nasıl yapacağını bilmek),
3. haramdan sakınmak,
4. farzı yapmak,
5. mekruhtan sakınmak,
6. vacibi yapmak,
7. tenzihen mekruhtan sakınmak,
8. sünneti yapmak,
9. müstehabı ve nafileyi yapmaktır.

Bu sırada öncekini yapmadan sonrakini yapmak faydasızdır.Hatta önce olanı yapabilmek için sonra olanı terketmesi caiz,hatta vacip olur.Nafile ibadet bir farzın terkine veya bir harama sebep olursa sevap yerine günah yazılır.

*Hakikat ehlinin alametleri :

Allah’ın cc rızasına kavuşmuşlardır,
İnsanlarla sulh üzeredir;kimseye düşmanlık etmez ve insanları severler,
Halka şefkat üzeredirler.Şefkatin aslı halka nasihat etmek,onlara doğru yolu göstermektir,
Halka karşı tevazu ve edep gösterirler ,
Tevekkül sahibidirler.Sabır ve tahammülleri fazladır,
Nefsin arzu ve isteklerini terk etmiş ,kanaat sahibidirler,
Allah’ın cc verdiğine şükrederler,
İnsanlara rahatlık ve ferahlık verirler.

*“La ilahe illallah” söylemenin hakikati Allah’tan cc başka ne varsa hepsini yok bilmektir.

*Müslüman , insanları memnun etmeyi değil,Allah’ın cc rızasını düşünür.Bir iş yapacağı zaman insanlar ne der hesabı yapmaz;Rabbim ne der ?diye düşünür.O razı olacaksa yapar yoksa vazgeçer.

*2 iyilik: Allah’a cc doğru iman et ve O’nun kullarına iyilikte bulun.

*2 kötülük:Allah’a cc şirk koşma ve insanları incitip ,kullarına eziyet etme.

*4 kişiye cehennem haram olur:

1.Haram olan birşeye heves edince nefsine hakim olan ,
2.Nefsin istemediklerini (ibadetleri,iyilikleri) yapan,
3.şehvetin esiri olmayan,
4.öfkesine hakim olan.

*Bir zerrecik günahtan kaçınmak ,bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir.

*Allah cc haramdan sakınanı ,farzları yapanlardan daha çok sever.İyi huylu olmak farz ,kötü huylu olmak haramdır.Kötülük yapmaktan sakınmak ,iyilik yapmaktan daha kıymetli ve daha sevaptır.

*Günah işlememek ,kalbinde meleke ,tabiat halini almalıdır.Bunu başarabilen kişiye salih denir.

*Gece yattığında 3 defa Rabbim beni görüyor,sesimi iştiyor,kalbimden geçenleri biliyor de,sonra uyu.

*Günah işleyenlerin boynunu bükmesi,ibadet edenlerin göğsünü kabartmasından daha iyidir.

*Bir kimse günahı sebebiyle kendini cehennemlik olarak görmemelidir.Çünkü Allah’ın cc affı ,rahmeti o kimsenin günahlarından daha büyüktür.Bu bakımdan Allah’ın cc rahmetinden ümit kesmemeli,ibadetim çok diye azabından emin olmamalıdır.Yani korku ile ümit arasında olmalı ,günahlardan kaçarak ibadete devam etmelidir.

*Bazen bir bela ve müsibetin insanda hasıl ettiği uyarma ve kendine gelme ,manevi hayatına öyle şeyler kazandırır ki ,o müsibeti hiçe indirir.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

3 Kasım 2013 Pazar

185.KÜÇÜK NOTLARIM(8):sabır-riyakar kişi-belaya sabır


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


*Sabırlı ol. Her genişliğin bir sıkıntısı çıkar. Her ferahlıkta bir darlık saklıdır. Kısmetinizi meşru yoldan alın. İyi yollardan gelen dünyalık size yeter.

*"Peygamber sav size ne getirmişse ona uyunuz. Ve her neyi yasak etmişse onu da yapmayınız."(59/7)
İşlerini bu ferman dahilinde yürütene Mevla ilham kapısını açar. İyiliği ve kötülüğü ilhamla seçer. "Allah ona iyiliğini ve kötülüğünü ilham etti." (91/8)

Bu ami (ilmi olmayan kimse)kalbin vasfıdır.Bu kalp

  • yanlış yol tutmaktan titrer,
  • herşeyde bir işaret bekler,
  • Kur'an'ı Kerim okur,
  • orada bulamadığını peygamberimizin sav emirlerine bakar,
  • imanı kuvvet bulur,
  • tevhid nuru kalbe yerleşir,
  • sonra dünya kalbinden çıkar,
  • halkın hayrı ve şerrini görmek de kaybolur,
  • her türlü maddi iş ve korku gider,
  • ilahi ilham gözükmeye başlar,
  • takva ışığı peyda olur,
  • amel nuru,sabır nuru ... cümle nurlar birleşir ve artık bir insan olur.
Bunlar ancak İslam dininin hakkı ödendikten sonra başlar, bereketi ile olgunlaşır.

*İman kuvveti, şeytanla karşılaşıldığında belli olur. Kötülerin karşısında imanın sarsılmadan durabiliyorsan korkma.

*Riyakar, yapmak ya da yapmamakta serbest olduğu işlere yanaşmaz. Şüpheli şeylerden sakınmaz. Haram yer,tembeldir,çalışmaz. Yaptığı iyiliği gösteriş için yapar.

*Halkla Hakk'a yaptığın şirki bırak.

*İman sahibi önce içini tamir eder sonra dış aleme bakar.

*Peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur: "Allah sevdiği kimseyi üzmez; ama tecrübe için bazı bela verir."
İman sahibi odur ki bu bela geldiği zaman sabreder.Allah cc yararsız hiçbir bela indirmez. Her bela bir iyiliğin öncüsüdür.Bu iyilik ya dünya için ya ahiret için olur. İmanlı kimse belaya sabırla karşı koyar. Allah cc gönderdiği için razı olur. Rabbini itham etmez. Niçin geldi diye çıkışmaz. Sana sevimsiz olan O'na sevimli olabilir.

*Tevbe etmeli ve bu tevbede ihlaslı olunmalıdır. Yapmamayı kararlaştırdığınız yanlış işi bir daha yapmadığınız takdirde sözünüz dinlenir, hatanız bağışlanır.

*Kurtulmak isterseniz derhal peygambere sas uyun. Sakınınız, dinde icad çıkarmaya kalkmayınız. Özür dileyin, yaptığınıza pişman olun. Geçmişteki büyüklerin yolunu tutun. Doğru yolda yürümeye çalışın. Bu yolda yabancılara benzemek yoktur. Bu yolun sağlam ve gerçek yolcuları hep birbirine benzerler.Yanlız Peygamberin sas adetlerine uyarlar.

*Allah cc bir kimse için hayır dilerse halkın kapısını kilitler, onların iyiliğini keser, bu sebeple o kul da Hakk'a koşar. 

*Hak'tan başka herşeye gönül kaptırıyorsan, onlar senin için put sayılır.

*Allah'ın cc hoşnutluğunu dilersen halkın eziyetine razı ol,sabret. Allah cc birçok şeyler tecrübe eder. O şeylerin hemen hepsi kulların eli ile gelir. Sabırlı ol, üzülme. Allah'ın adeti böyledir. Sevdiği kullara imtihan yolunu açar. Yollar sevdiklerine zaman zaman kapanır, herşeyle mihnet ve bela gelir. Dünya başına bela olur. Böylece mevhum varlık erir, eriyince Hakk'ı bulur. Yeniden yaratılmışa döner.

*O'ndan gelecek bela, seni ürkütmesin; bu yüzden Hak'tan kaçma,seni tecrübe eder. Sebeplere bağlanıp O'nun kapısından kaçıp kaçmayacağını öğrenmek ister.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR