21 Kasım 2013 Perşembe

204.UZLETİN FAYDALARI-1-(Kişinin kendisini ibadete vermesi)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


İnsanların arasındayken günahlarımın içinde boğulduğumda hep yanlız kalma ihtiyacı duymuşumdur.Nefsimi terbiye etmek ve günahlardan uzak kalmak için 'yalnızlığa' sığındığım günlerimi hatırladım
İmam Gazali'nin 'Uzlet' ini okuduğumda. İşte bu kitaptan notlarım:

Uzletin Fazileti ve faydaları

I. Fayda:Kişinin kendisini ibadete vermesi
İbadet için vakit bulmak, düşünceye fırsat bulmak, halkın münâcaatından kurtulup Allah´ın münacaatıyla ünsiyet kurmak, Allah´ın dünya ve ahiret emirlerindeki esrarını keşfetmekle meşgul olmak, yerin ve göğün melekûtî sırlarını keşfe çalışmaktır.

Bunun içindir ki ,bilge kişilerden biri şöyle demiştir: Ancak Allah´ın Kitabı´na sarılan bir kimse halveti elde edebilir.Çünkü Allah´ın Kitabı´na yapışanlar ,dünya hayatında hep Allah´ı anarak huzur bulan kimselerdir. O kimseler ki, Allah ile Allah´ı anarlar. Onlar Allah´ın zikriyle yaşarlar. Allah´ın zikriyle ölürler. O´nun huzuruna, onun zikriyle varırlar. 


Hiç kuşkusuz insanlarla oturup-kalkmak böyle kimseleri düşünmekten ve zikretmekten alıkoyar. Bu bakımdan uzlete çekilmek bu kimseler için daha evlâdır. Bu sırra binaen Hz. Peygamber (s.a.s) önceleri Hira dağına çekiliyordu. Nübüvvet nûru kendisinde kuvvet buluncaya kadar orada tek başına hayatını düzenledi. Artık nübüvvet nûru kuvvet bulduğu zaman halk onunla Allah cc arasında perde olmuyordu. O bedeniyle halkla beraber olduğu halde kalbiyle Allah´a yönelmekteydi. Hatta halk onun en çok sevdiği kimsenin Ebubekir olduğunu sanmıştı. Hz. Peygamber himmetini tamamen Allah Teâlâ´nın cemâl-i ilâhîsine bağladığını bildirmek için şöyle buyurmuştur:
Eğer ben bir halil edinseydim muhakkak Hz. Ebubekir´i halil edinirdim. Fakat, sizin arkadaşınız (kendisini kastediyor) Allah´ın halilidir.(
 Müslim)

Cüneyd-i Bağdâdî´den şöyle nakledilir: ´Ben otuz seneden beri Allah ile konuşuyorum. Halk ise sanıyor ki kendileriyle konuşmaktayım´.

Böyle yapmak ancak şöyle bir kimse için müyesser olur ki, Allah´ın sevgisi onun bütün varlığını başka bir varlığın muhabbetine yer bırakmaksızın kaplamıştır. Böyle bir durum muhal değildir. Zira halkın sevgisiyle şöhret bulmuşların arasında bazı kimseler vardır ki, bedenleriyle halkın içindedir, fakat ne dediğini
ve kendisine ne denildiğini bilmemektedir. Çünkü aşık olduğu mahlukun sevgisi, ifrat derecede onun herşeyine hâkim olmuştur. Belki dahası vardır: O kimse ki, herhangi bir hâdise başına gelip dünyevî işlerden birisini teşvik etmiştir, o kimse bu hâdiseyle o derece meşgul oluyor ki, halka karıştığı halde onları hissetmez, seslerini duymaz ve hareketlerini tefrik edemez. Çünkü hâdisenin dehşeti içerisinde bulunmaktadır.

Ruhbanlardan (âbidlerden) birine ´Sen tenhada olmayı ne kadar çok seviyorsun´ denildiğinde, cevap olarak şöyle demiştir: ´Ben tek başıma değilim. Ben Allah Teâlâ ile beraberim. Allah´ın benimle münâcaat etmesini istediğim zaman, O´nun kitabını (açıp) okuyorum. Ben ona münâcaat etmeyi arzuladığım zaman, kalkıp namaz kılıyorum´.

Hükemadan birine şöyle denildi:
- Zâhidlik ve halvete çekilmek, sizi hangi hedefe götürdü
- Allah ile ünsiyet kurmaya...

Hasan Basrî´ye şöyle denildi:
- Yâ Ebu Said! Şurada bir kişi var. Biz onu her gördüğümüzde tek başına ve bir direğin arkasında görüyoruz.
- Onu bir daha gördüğünüzde bana haber verin!
Birgün onu gördükleri zaman Hasan Basrî´ye İşte sana bahsettiğimiz kişi buradadır´ dediler ve onu
gösterdiler. Hasan Basrî onun yanına giderek dedi ki:
- Ey Allah´ın kulu! Görüyorum ki, tenhalık senin ruhuna işlemiştir. Neden halkla birlikte oturmuyorsun
- Beni halk ile oturmaktan meşgul eden bir iş vardır.
- O halde Hasan dedikleri (şu vâiz) kişinin meclisine neden gidip onun yanında oturmuyorsun
- Bir iş vardır, o beni hem halktan, hem de Hasan´ın yanında oturmaktan alıkoymaktadır.
- Allah sana rahmet eylesin! Nedir o seni meşgul eden iş
- Ben nimet ile günah arasında sabah ve akşamlarım. Gördüm ki, nimete karşılık nefsimi Allah´ın şükrüyle meşgul ettirmem ve o günahtan tevbe istiğfar etmem gerekiyor.
- Ey Allah´ın kulu! Benim kanaatime göre sen Hasan´dan daha bilgin ve fakîhsin. Şimdi devam ettiğin yoldan ayrılma!

Rivayete göre Uveys-i Karânî oturuyordu. O esnada Hayyan´ın oğlu Herem onun yanına geldi. Uveys-i Karânî Herem´e ´Seni bu-raya getiren nedir ´ diye sordu. Herem ´Seninle dost olmak için´ dedi. Uveys ´Rabbini tanıyıp da başkasıyla dost olacak bir kimseyi ben göremiyorum´.

Mâlik b. Dinar şöyle demiştir: ´Allah ile konuşmaktan zevk alıp, mahlukların konuşmasından müstağni olmayan kimsenin ilmi az, kalbi kör ve ömrü zayi olmuştur´.

Bu sırra binaen hukemadan biri şöyle demiştir: İnsanoğlu faziletten uzak olduğu için nefsinden nefret eder ve böylece halk ile karışması çoğalır. Onlarla bir araya gelmekle nefsinden vahşet ve nefreti uzaklaştırır´.
Bu bakımdan eğer faziletli ise, mutlaka tenhayı ister ki tenhada düşünce imkanını bulsun, ilim ve hikmeti elde etsin. ´Halk ile karışmak, iflas etmenin alâmetlerindendir´ denilmiştir. O halde uzlete çekilme büyük bir faydadır. Fakat herkes için değil... Ancak birtakım has kullar içindir. Kimi zikrin devamıyla Allah´ın ünsiyetini kazanır veya fikrin devamıyla Allah Teâlâ´nın marifetinde tahkik sahibi olur, böyle bir kimse için halkla ilgili herşeyden uzaklaşmak daha faziletlidir. Çünkü ibadetlerin gayesi, muamelelerin meyvesi insanın Allah´ın dostu olarak ve Allah´ı bilerek ölmesi demektir. Allah´ın sevgisi ise, ancak zikrin devamından ötürü meydana gelen ünsiyetten gelmektedir. Allah´ın marifeti ise, ancak düşüncenin devamından neş´et eder. Bu iki hususta kalbin boşalmış ve temizlenmiş olması şarttır. Oysa insanlarla oturup-kalkınca kalp hiç de boş olamaz.


Devam edeceğim inşallah.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: